Konu resmiFî Beyân-ı Ahvâli’s-Safrâ*
Osmanlı Tıbbından

Safrâ bir hılttır. İti ve hiddetli kandan ıssı ve hafîfrekdir. Zîrâ köpüktür. Tabîʻîsinin rengi sarı ve kırmızıdır. Tabîʻatı hârr ve yâbisdir. Taʻmı acıdır. Mahalli öddür. Eğer ödde cemʻ olmayaydı kan ile cümle bedene yayıla idi. Bedene sarılık illeti olur idi. Ve ağız muttasıl acı olaydı. Safrâ kaçan ki kızıl ciğerde mütevellid olur. İki kısım olur. Bir kısmı kan ile aʻzâya gider, ta ki aʻzâda safrâdan bir cüzʼ olmağiçün. Ve bir kısmı dahi öde gider, ona gıdâ olmağiçün. Safrânın fâidesi evvelâ âdeme zihin ve zekâ ondan olur. İkincisi akciğerin gıdâsıdır. Üçüncüsü kan galîzdir. Mâsârîkâ dedikleri kıl gibi ince damarlardan geçemez. Nice ki yoğurdu su ile ezip ayran ederler. Tabîʻat dahi kanı safrâ ile ezip ince eder, ta ki ince damarlardan geçe. Bir fâidesi dahi bağırsaklara inip onları galîz balgamdan yaykar, pâk eder, ta ki balgam müteʻaffin olup soğulcan ve habbüʼl-karʻ dedikleri kurd hâsıl olmaya. Gâh olur ki südde vâkiʻ olup safrâ bağırsaklara inmediği içün kûlunc hâsıl olur. Ve dahi bir mikdâr dahi makʻadın adalelerine gider. Ta ki âdem onun hiddetinden haberdâr olup kazâ-i hâcetine kalka. Safrâ-i gayr-ı tabîʻî iki kısımdır. Bir kısmı ya balgam garîb hılt olur. Bu kısım ekser kızıl ciğerde tevellüd eder. Yahud garîb sevdâ hılt olur. Safrâ-i muhhî hâsıl olur. Yaʻnî yumurta sarısına benzer safrâ hâsıl olur. Bir kısım dahi safrâ yanar. Ondan kül renginde bir hılt hâsıl olur. Ona safrâ-i remâdî derler. Bu gâyet yaramazdır. İkinci kısmı sevdâ hâricden gelip safrâya karışa. Onun levni sarılıkdan kızıllığa meyl ede. Ammâ berrâk olmaya. Rakîk kan şeklinde ola. Bu kısmın zararı azdır. İlâcı kâbildir. Bir kısmı dahi kendisinden miʻdede ve ciğerde fâsid olup yanıp levni pırasa şeklinde ola. Yahud cengârî ola. Evvelkiye kürrâsî ve ikinciye zencârî derler. Şeyhüʼr-Reîs Ebû Alî Sînâ yazar ki, muhhî dedikleri safrâ yanıp kürrâsî olur. Kürrâsî safrâ dahi yanıp zencârî olur.   Metnin Güncel Çevirisi SafraKandan daha sıcak ve hafif bir salgıdır, çünkü köpüktür. Normal safranın rengi sarı ve kırmızıdır. Karakteri sıcak ve kurudur. Tadı acıdır. Yeri safra kesesidir. Eğer safra kesesinde toplanmasaydı kanla tüm bedene yayılır, sarılık hastalığı ortaya çıkardı. Ağızda sürekli acı bir tat olurdu. Safra karaciğerde oluşur ve iki şekilde vücuda yayılır. Bir kısmı, kan ile tüm bedene dağılarak organlarda depolanır. Diğeri ise besin olmak için safra kesesine gider. Safranın vücuda sağladığı faydalar şunlardır:1.    İnsandaki anlama kabiliyeti ve zekâyı oluşturan hılttır. 2.    Akciğere besin olur.3.    Yoğun kanı incelterek kılcal damarlardan geçirir, tıpkı yoğurdun su ile karışıp ayran yapılması gibi.4.    Bağırsakları yoğun balgamdan temizler. Eğer safra az olursa buradaki sert balgam kokuşarak bağırsak kurduna sebep olur. Ayrıca bağırsaklarda tıkanıklık oluşturarak kulunca yol açar.5.    Makat kaslarına ulaşarak insanın dışkı isteğini ortaya çıkarır.Anormal safranın çeşitleri şunlardır:1.    Balgam karışmış safradır. Çoğunlukla karaciğerde oluşur. Bir kısım balgam ince formda safraya karışır. Bir kısmı da yumurta sarısı gibi yoğun kıvamlı balgamla safraya karışır.2.    Kül rengi safradır. Kendiliğinden yanan safra kül rengine döndüğü için bu ismi almıştır. Bu safra çok zararlıdır.3.    Sevda maddesinin dışarıdan gelerek safraya karışmış türüdür. Bu safranın rengi sarılıktan kızıllığa kayar. Ancak berrak değildir, incedir. Zararı diğerlerine göre azdır, tedavisi mümkündür.4.    Bir kısım safra kendiliğinden mide ve karaciğerde bozularak yanar ve pırasa rengini alır. Bu yüzden pırasa renkli safra olarak adlandırılır. 5.    Pırasa renkli safra daha fazla yanarak neminin yok olması neticesinde bakır pası rengine dönüşür. Bu yüzden bu safranın ismi bakır pası renkli safradır. *(Kaynak: Şemseddin-i İtâkî Şirvânî, Teşrîhuʼl-Ebdân, 16a-17a)

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. DUA Ey Allah’ım! Maddi-manevi her türlü bela ve musibetten, yozlaşmadan, tahribattan sana sığınırız. Birlik ve beraberliğimize zarar verecek şer ve şerirleri bertaraf eyle. Devletimize ve milletimize zeval verme ya Rabbena. Kubbedeki tuğlalar gibi birbirimize destek olarak inayet-i İlahiyeye mazhariyetimizi nasip eyle. Ya İlâhenâ! ‏Bizi gazabınla öldürme. Ve bizi daha sonrakilere ibret olacak azaplarınla helâk etme! ‏Öyle bir azab gelmeden ahvalimizi lütfunla düzelt!          Ç  Ö  Z  Ü  M      دعا اي اللّٰهم! مادي معنوي هر تورلي بلا و مصيبتدن، يوزلاشمه دن، تخريباتدن سڭا صيغينيرز. برلك و برابرلگمزه  ضرر ويره جك شر و شريرلري برطرف ايله . دولتمزه  و ملّتمزه  زوال ويرمه  يا ربّنا. قبه ده كي توغله لر كبي بربريمزه  دستك اولارق عنايت الهيه يه  مظهريتمزي نصيب ايله . يا الٰهنا! ‏بزي غضبڭله  ئولديرمه . و بزي داها صوڭره كيلره  عبرت اولاجق عذابلرڭله  هلاك ايتمه ! ‏أويله  بر عذاب كلمدن احوالمزي لطفڭله  دوزلت!

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

قيمتلي دوستلر، شباط آينده  مملكتمز زور بر دپرم كچيردي. اون بر شهريمز اتكيلندي. ٨١ ولايت دپرم زده  قرداشلريمزه  اوچارجه سنه  يارديمه  قوشدي. آرامه  قورتارمه  اكيپلري، بطّانيه ، چادير، ارزاق طيرلري يوللره  دوشدي. عين وان، العزيز و ازمير دپرمنده  اولديغي كبي ملّتمز كنتلندي، هيچ كيمسه  بو اولايه  لاقيد قالمدي. دولت قورولوشلري و سيويل طوپلوم قورولوشلري، يارديم درنكلري ال  اله  ويرديلر. ساحه ده  قرداشلك، فداكارلق، قهرمانلق دستانلري يازيلدي. دولت و ملّت اوموز اوموزه  ويروب ياره لري صارمه يه  باشلادى. آجيمز بيوك لكن ساحه ده كي طابلويي كورنجه  كله جكله  علاقه لي اوموتلريمز ده  بيوك. ربّمز وفات ايدنلريمزه  رحمت، ياره ليلريمزه  شفالر نصيب ايله سين. كريده  قالان وطنداشلريمزه  ده  صبر و قولايلقلر احسان ايتسين. ربّمز هپمزي صاغلق و عافيت ايچنده  رمضان آينه  اولاشديرسين. بو صاييده  كوكنلرينه  يولجيلق ياپاجغمز ايلك كلمه مز “زلزله ” Kıymetli dostlar, şubat ayında memleketimiz zor bir deprem geçirdi. On bir şehrimiz etkilendi. 81 vilayet depremzede kardeşlerimize uçarcasına yardıma koştu. Arama kurtarma ekipleri, battaniye, çadır, erzak tırları yollara düştü. Aynı Van, Elazığ ve İzmir depreminde olduğu gibi milletimiz kenetlendi, hiç kimse bu olaya lakayt kalmadı. Devlet kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları, yardım dernekleri ele ele verdiler. Sahada kardeşlik, fedakârlık, kahramanlık destanları yazıldı. Devlet ve millet omuz omuza verip yaraları sarmaya başladı. Acımız büyük lakin sahadaki tabloyu görünce gelecekle alakalı umutlarımız da büyük. Rabbimiz vefat edenlerimize rahmet, yaralılarımıza şifalar nasip eylesin. Geride kalan vatandaşlarımıza da sabır ve kolaylıklar ihsan etsin. Rabbimiz hepimizi sağlık ve afiyet içinde Ramazan ayına ulaştırsın. Bu sayıda kökenlerine yolculuk yapacağımız ilk kelimemiz “zelzele” ZELZELE: Bu kelime Kur’an kökenli bir kelimedir. “Yer sarsıntısı” anlamındadır. “Zilzal” suresi yer sarsıntısından bahseder. “Arz, zilzâl’iyle (sarsıntısıyla) sarsıldığı; yeryüzü, ağırlıklarını (dışarıya) çıkardığı ve insan: “Buna ne oluyor?” dediği zaman!” diyerek Rabbimiz Yeryüzünü sarsanın ve depretenin kendisi olduğunu ifade eder. BATTANİYE: Yorgan yerine veya yorganın üzerine örtülerek kullanılan, genellikle yünden dokunmuş kalın örtü anlamında kullandığımız bu kelime, Arapçadan dilimize geçmiş bir kelimedir. “İç, karın” manasındaki “batın” fiilinden türemiştir. “İç kısmı astarlamak, kaplamak” manasına gelmektedir. ÇADIR: Bu kelimenin eski Türkçe “çatır” veya Farsça “çater”den veya Türkçe “çatmak” fiilinden türemiş olduğu söylenir. “Barınmak maksadıyla yere çakılmış kazıklara keçe, kalın bez, kıl dokuma veya deri gerilmek suretiyle açık havada kurulan, kolayca sökülüp taşınabilir barınak”tır. LAKAYT: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. Olumsuzluk anlamındaki “la” ile “ilgi, alaka” anlamındaki “kayd” kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur. Kayıtsız, ilgisiz manasında sıfat olarak kullanılır. “Lâkaydâne” ifadesi de dilimizde çok kullanılır. İlgilenmeyen, alâka göstermeyen manasında kullanılır. “Lâkaydâne hareket” Lâkaydâne tavırlar” gibi. ORUÇ: Farsça kökenli bir kelimedir. Arapçası “savm”dır. Farsça “rūze” kelimesinin önce “urūze” daha sonra “uruç” nihayetinde de “oruç” şeklinde değişimiyle günümüze gelmiştir. İslâm dininin beş şartından biri olan, imsakten güneş batıncaya kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durma şeklindeki ibadettir. İslam büyükleri üç çeşit oruçtan bahsetmişlerdir. Ruhun orucu ihtiraslı olmamaktır (kanâat gibi). Aklın orucu hevâ ve hevese aykırı hareket etmektir. Nefsin orucu yeme, içme, harama karşı perhizkâr olmaktır.  İMSAK: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. “Tutmak” anlamına gelen “mesk” kökünden türetilmiştir. Nefsine hâkim olup oruç için bazı şeylerden el çekmenin yani oruç tutmanın “başlama zamanını” ifade eder. Osmanlıda bir güzel bir adet olarak orucun başlama ve bitiş vakitlerini tarihiyle gösteren “imsakiye” denilen zaman çizelgeleri vardı. Bu güzel adet hâlâ yurdumuzda ve alem-i İslam’da yaşatılmaktadır. SAHUR: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimemizdir. Bildiğimiz “seher” kelimesinden türemiştir. Tan yerinin ağarmasından biraz önceki zaman veya şafağın sökmek üzere olduğu vakti ifade eder. Kelime önce “sehur” zamanla “sahur” şeklinde söylenmiştir. İlerleyen süreçte Ramazan ayında geceleyin oruca başlama zamanı olan tan yerinin ağarmasından önce yenen yemeğe isim olmuştur. Ayrıca bu kelimeden türetilen “Sahura kalkmak”, “sahurluk” ifadeleri dilimizde önemli bir yere sahiptir. İFTAR: Arapça olan bu kelime “açmak, bozmak” anlamına gelen “fütur” kökünden türetilmiştir. İmsakin tam zıddıdır. İmsak vaktiyle başlayan Müslüman bir kişinin Rabbinin rızasını kazanmak için normalde helal olan şeyleri terk ettiği zaman diliminin bitimini ifade eder. Ramazan’daki iftar vaktinde kurulan sofralara “iftar sofrası” denir. Yine Osmanlıda yüksek şiddette ses çıkararak iftarın vaktini bildiren “iftar topları” vardı. Bunlar ezanlarla beraber, şehrin en yüksek yerinde patlatılır tüm ahali o ses ile iftarını açardı. TERAVİH: Arapça kökenli olan bu kelime “dinlendirmek” manasındaki “tervіḥa” kelimesinin çoğul şeklidir. Ramazan- ı şerifte yatsı namazından sonra kılınan yirmi rekâtlık sünnet namaza denir.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiHareket-i Arz Feciaları ve [Milletin Uluvv-i Cenabı]
Baş Muharrir

Bu millet bugün olduğu gibi geçmişte de yaraları sarmakta en küçük tereddütte bulunmamış, hakikaten alicenaplığını her devirde göstermiştir. 30 Şaban 1330’da (1912) Hikmet gazetesinde çıkan yazıyı aynen muharrire alıyorum. “Millet fakir muhtaçtır, diyoruz. Maddeten ve umumiyeti itibariyle bu söz yalan değildir. Şurası da var ki bu aziz millet, rehber cihetiyle fakir, ihtirassız ve ciddi hizmetkarlara muhtaçtır. Lakin uluvv-i cenaba ihtisasat-ı aliyeye gelince; milletimiz, bütün akvama bir nazar-ı iftihar atabilecek kadar zengindir. Milletin hazine-i seha ve keremi, şefkat ve merhameti kadar büyüktür. Milletin bu uluvv-i cenabı, bütün insanlara bir insanın hangi ırka, mezhebe mensup olduğunu düşünmez. Karşısında, hemcinsinin kendisine nazar-ı istimdad ile baktığını, kendisinden hazin tavrıyla bir muavenet umduğunu gördüğü gibi, elinde lokmasını, elindeki gömleğini bahş için bir lahza bile beklemez! Yaşa Ey Kerim Millet! İçinde yaşadığımız şu asr-ı hod-perestide ekser akvam, atıfet ve teavünü bezl için, yine kendi kavmi efradını arar. Bu millet ise, gördüğü her cerihayı dest-i inayetle sarar. Afat-ı tabiiyenin en na-kabil tevakkîsi, tahribatı en dehşetlisi olan zelzele, mübarek vatanın birkaç yerinde büyük hasarlar yaptı. Binlerle vatandaş muhtaç ve me’vasız kaldı. Bu fecia-i havsala-sûzda 10 bin vatandaşın bir an içinde saadeti, aşiyanesi, her varını kaybettiği duyuldu. Bu elim haber, sine-i milleti etkiledi… herksin şimdi düşündüğü, teselliyet bulmak için, bu afetzede vatandaşlarının imdadına koşulduğunu duymak ve bizzat muavenete şitaban olmaktır. Dün, bir alicenab muhaddere, bin liralık eşya ve zahire gönderiyordu, bugün, Galata yağ kapanı mavnacıları, nice müştak mukabilinde kazandıkları mal-i helalden, hasar-dide vatandaşalrına bin dört yüz kuruş ihda ediyorlar. Yarın, yine samia-i insaniyet, yeni yeni mürüvvetlerle okşanacaktır. Yaşa Ey Kerim Millet!”

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiAllah'tan Ümit Kesilmez!
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiİstiaze Duası
Beyt-i Berceste

Köşe Penceresi يالڭز معناي  اشاري جهتنده  بو سورۀ عظيمۀ خارقه  (قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ)، ”كائناتده  عدم عالملري حسابنه  چاليشان شريرلردن و انسي و جنّي شيطانلردن، كنديڭزي محافظه  ايديڭز!“ پيغمبريمزه  (ع ص م) و امّتنه  امر ايده رك هر عسره باقديغي كبي، معناي  اشاريسيله  بو عجيب عصريمزه  داها زياده  باقار. بلكه  ظاهر بر طرزده  باقار. و قرآن خدمتكارلريني، استعاذه يه  دعوت ايدر. Yalnız ma‘nâ-yı işârî cihetinde bu sûre-i azîme-i hârika (قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ), “Kâinâtta adem âlemleri hesabına çalışan şerîrlerden ve insî ve cinnî şeytanlardan, kendinizi muhâfaza ediniz!” Peygamberimize (asm) ve ümmetine emrederek her asra baktığı gibi, ma‘nâ-yı işârîsiyle bu acîb asrımıza daha ziyâde bakar. Belki zâhir bir tarzda bakar. Ve Kur’ân hizmetkârlarını, istiâzeye da‘vet eder. (Şualar, s. 253-254) 1. Beyit مرد ایسڭ ای دل جناب حقه ایله التجاعاقل اول كندڭ كبی مخلوقدن امیدی كس Merd isen ey dil Cenâb-ı Hakk’a eyle ilticâ‘Âkil ol kendin gibi mahlûkdan ümmîdi kes Leylâ Hanım (4) * Ey Gönül! Rabbine sığınmak gibi merdlik nişanesi dururken kendin gibi yaratılmışlardan ummak sana yakışır mı? Ya Rabbi “Akıl ver!” * İltica: Sığınma 2. Beyit بنی بر بن كبی محتاجه محتاج ایتمه یا ربّیقناعت ذادڭ احسان ایت كوزی آج ایتمه یا ربّیدماغ جانه قند فیض عشقڭدن غدا ایلهسموم شهوتی حرصمله كلّاج ایتمه یا ربّی Beni bir ben gibi muhtâca muhtâc etme yâ RabbiKanâ’at zâdın ihsân et gözü aç etme yâ RabbiDimâg-ı câna kand-i feyz-i ‘aşkından gıdâ eyleSemûm-i şehveti hırsımla güllâc etme yâ Rabbi Selâmî (6) * Ya Rabbi! Muhtaçlığımızı sana yönelt, sana el açmak ni’meti ile kanaat ettir bizi! Hırsımız ile şehvet zehrini bala çevirme, (bu zamanda) “aczimizi ve fakrımızı” bilmek balını canımızın dimağına tattır! Hakiki gıda eyle, kendine iltica eylet! * Zâd: Azık, rızkDimâğ: ŞuurKand: ŞekerSemûm: Çok zehirli 3. Beyit الهی نوم غفلتدن بزی لطف ايله بیدار ایتنه یانه كيم نظر ایتسك سن اندن عرض دیدار ایت İlâhî nevm-i gafletden bizi lutf ile bîdâr etNe yana kim nazar etsek sen andan ‘arz-ı dîdâr et Cemâlî (2) * Ey Allahım! Lutfunla uyandır; gaflet uykusunda bizi bize bırakma! Bize (huzur-ı saadetten huzur-ı İlahiye intikal edip her an huzurda bulunmak olan) “tefekkür”le şu kâinatın (ayinesinin, sarayının, kitabının) her zerresinde (aksinde, taşında, satır ve kelimesinde) cemalini seyrettir!  Küçük âlemdeki Ben’i, bir anahtar eyle! * Nevm: UykuBîdâr: (fa) UyanıkArz-ı dîdâr: (fa) Güzel yüzünü göstermek 4. Beyit نار دوزخدن بنی سن قيل امینسن رحیمسڭ سڭا صیغندم همین Nâr-ı düzâhdan beni sen kıl emînSen Rahîmsün sana sıgındum hemîn Mihrî Hatun (5) * Rabbim! Cehennem ve emsalinin nârından bizi emîn kıl! Ya Erhamürrahimin! Rahmetinin tecellisi “şefkat” ile her vakit sana sığınıp “Merhamet etmeyene merhamet edilmez!” hakikatine can kulağımızı veriyoruz! اللّهم اجرنا من كلّی نار    Düzâh: (fa) Cehennem 5. Beyit یا رب اهل دنیایه قارشديرما بزیانلرڭ دنیاسی نجيسنه بولاشديرما بزییا رب قطع ایله دنیا علاقه سن بزدنحب دنیا ایله انلر كبی ایلشديرمه بزی Yâ Rab ehl-i dünyaya karışdurma biziAnların dünyası necisine bulaşdurma biziYâ Rab kat’ eyle dünyâ ‘alâkasın dildenHubb-ı dünyâ ile anlar gibi eyleşdürme bizi Ahmed Sûzî (7) * Ya Rab! Muhafaza buyur!     حب الدنیا راس كلی خطیئة hakikatini kulağımıza küpe eyle! 6.Beyit عجز ایله صيغندم سڭا رحم ایله الم طوتمغلوب یدی نفس و هوا ایلمه یا رب ‘Acz ile sığındım sana rahm eyle elim tutMaglûb-i yed-i nefs ü hevâ eyleme yâ Rab Hâmî (3) * Ya Rabbü’l-Âlemin! Acizimin adım’ıyla kapına geldim, kudretine sığındım. Bir’e on adım ile mukabele eden Sen’sin. Sonsuz rahmet hazinenden merhamet et, elimi tut! Bir lahza dahi olsa beni bana bırakma, harab etme! 7. Beyit باب حق مفتوح ایكن هر لحظه اهل حاجتهالتجا لایقمیدر مغرور جاه دولته Bâb-ı Hak meftûh iken her lahza ehl-i hâceteİlticâ lâyık mıdır mağrûr-ı câh-ı devlete Lâ (8) * Yazıklar olsun! Hakkın kapısı an be an her daim açık iken; ihtiyacını makamıyla mağrur kimselere, açan sığınaksızlara! نعوذ باللّه Kaynakça BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2010), Şuâ’lar 1, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât Divan-ı Cemali, Milli Kütüphane, Yazmalar No: FB 339 (v. 10B) Divan-ı Hami, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum, No: 103 (v. 46B) Divan-ı Leyla Hanım, Milli Kütüphane, Yazmalar No: A 2918/3 (v. 44A) Divan-ı Mihri, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY01994 (v. 96A) Divan-ı Selami, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY005678 (v. 54A) Divan-ı Suzî, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY09930 (v. 99A) Ta’lik Levha, (1301), Mustafa Efendi http://katalog.istanbul.edu.tr/ https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ http://yazmalar.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiÇanakkale Kahramanlarına
Okuma Metinleri

(1)Mülk-i mevrusumuza girdi cünud-ı bi-dâd (zalim)Ettiniz onları bir hamlede mahv u berbadO kadar kırdınız ki a’dâ (düşmanlar) kim olunmaz ta’dad (sayılmaz)Kale kale olalı görmedi hiç böyle cihadKahramanlar! Yaşayın, eylediniz milleti şâdÖmr ü ikbalinizi eylesin Allah müzdâd (ziyade) (2)Öyle şiddetli hücum eylediniz kim a’dâOldular alay alay azim-i dâr-ı ukbâKa’r-ı nâ-yâb-ı cahim (dipsiz cehennem) onlara oldu me’va (mesken)Böyle bir şanlı zafer görmedi çeşm-i dünya (dünya gözü)Kahramanlar!...… (3)Böyle kanlı bir cedel duymadı gûş-ı âlem (alemin kulağı)Görmedi böyle feci manzara ibn-i Âdem (insanoğlu)Bu gibi harb-i azim olmadı bundan akdemOla yardımcınız Allah ve Resul-i Ekrem (4)O kadar aktı ki deryaya dem-i düşman-ı dinBahr-i Ahmer (Kızıl Deniz) demeli Akdeniz’e ba’d-ezin (bundan sonra)Yardım etti bu sefer orduya Hallak-ı Mu’inMüminin buldu ferah, düşman-ı din oldu hazin (5)Kendini halka tanıttı hele Osmanlı eriOn nefer düşmanı hançerledi bir tek neferiHamdülillah geliyor günde zaferler haberiHep sizin himmetiniz eyledi temin zaferi (6)Sizi arslan gibi heybetli görünce küffarKorkusundan dökülüp bahre boğuldu naçarOldu ecsad-ı adüvv (düşmanların cesetleri) lokma-i esmak-ı bihar (denizlerin balıklarına)Ehl-i din ve vatanı eylediniz minnettar (7)Rumeli harbi bize vermiş idi hayli kederKalmadı hatır-ı millette bugün gamdan eserEttiniz leşker-i a’dayı (düşman askerlerini) bütün zir u zeberAldınız şu vatanın narını ey askerler (8)İftirakı (ayrılığı) vatanın yakmış idi canımızıDüşmanın süngüleri dökmüş idi kanımızıGören ağlardı bizim hal-i perişanımızıEttiniz şimdi iade şeref ü şanımızı (9)Bütün ervah alâ pişine Mevla’daNe kadar varsa melaike felek-i a’ladaNe kadar varsa muvahhid bu fena dünyadaEdiyor hayır dua cümlesi bu manadaKahramanlar! Yaşayın, eylediniz milleti şâdÖmr ü ikbalinizi eylesin Allah müzdâd Davud Paşa: Mekteb-i Sultanisi MüdürüA. Rıza

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiAhlak Değişir mi?*
Okuma Metinleri

Sâlisen (Üçüncü olarak): Görüyorum ki, şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telakki etsin. Ve öyle de iz‘ân etsin (anlasın). Ve ona göre hareket etsin. Ve o telakki ile en büyük mertebe olan mertebe-i rızâyı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına, daimî bir elmasın fiyatını vermez. İstikamet ve lezzetle hayatını geçirir. Evet, dünyaya âit işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Bâkî umûr-u uhreviye (kalıcı olan ahirete yönelik işler) ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inâdlı taleb ve hakeza şedîd (şiddetli) hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı şiddetli bir surette fânî umûr-u dünyeviyeye tevcîh etmek (yönlendirmek), fâni ve kırılacak şişelere bâkî (kalıcı/devamlı) elmas fiyatlarını vermek demektir. Şu münasebetle bir nokta hatıra gelmiş, söyleyeceğim. Şöyle ki: Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni mahbûblara (sevilecek şeylere) müteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sâhibini daimî bir azab ve elemde bırakır. Veyahud o mecâzî mahbûb, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâkî bir mahbubu arattırır. Aşk-ı mecazi aşk-ı hakikiye inkılâb eder (dönüşür). İşte, insanda binlerle hissiyat var. Her birisinin aşk gibi iki mertebesi var. Biri mecâzî, biri hakiki. Meselâ, endişe-i istikbâl hissi herkeste var. Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbâle yetişmek için elinde sened yok. Hem rızık cihetinde bir taahhüd altında ve kısa olan bir istikbâl, o şiddetli endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakiki ve uzun ve gafiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbâle teveccüh eder. Hem mala ve câha (makama) karşı şiddetli bir hırs gösterir. Bakar ki, muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fâni mal ve âfetli şöhret ve tehlikeli ve riyaya (iki yzülülüğe) medâr olan câh, o şiddetli hırsa değmiyor. Ondan hakiki câh olan merâtib-i maneviyeyse ve derecât-ı kurbiyeye (yakınlaşma derecelerine) ve zâd-ı ahirete (ahiret azığına) ve hakiki mal olan a‘mâl-i sâlihaya (salih amellere) teveccüh eder. Fena haslet olan hırs-ı mecazi ise, âlî bir haslet olan hırs-ı hakikiye inkılâb eder. Hem meselâ, şiddetli bir inâd ile ehemmiyetsiz, zâil (geçici), fâni umûrlara karşı hissiyatını sarf eder. Bakar ki, bir dakika inada değmeyen bir şeye, bir sene inâd ediyor. Hem zararlı, zehirli bir şeye inâd namına sebat eder. Bakar ki, bu kuvvetli his, böyle şeyler için verilmemiş. Onu onlara sarf etmek, hikmet ve hakikate müdafidir. O şiddetli inadı o lüzûmsuz umur-u zâileye vermeyip, âlî ve bâkî olan hakaik-i îmâniyeye ve esâsât-ı İslâmiyeye ve hıdemât-ı uhreviyeye (uhrevi/dini hizmetlere) sarf eder. O haslet-i rezile olan inâd-ı mecazi, güzel ve âlî bir haslet olan hakiki inada, yani hakta şiddetli sebata inkılâb eder. İşte şu üç misal gibi, insanlar, insana verilen cihâzât-ı maneviyeyi eğer nefsin ve dünyanın hesabıyla isti‘mâl etse (kullansa) ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilane davransa, ahlâk-ı rezîleye (kötü ahlaka) ve isrâfât (israflara) ve abesiyete (manasızlığa) medar olur. Eğer hafiflerini dünya umuruna ve şiddetlilerini vezâif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarf etse; ahlâk-ı hamîdeye (güzel ahlaka) menşe’ (kaynak), hikmet ve hakikate muvafık olarak saadet-i dâreyne (iki dünya saadetine) medar olur. İşte tahmin ederim ki, nâsihlerin (nasihat edicilerin) nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki, ahlâksız insanlara derler: “Hased etme, hırs gösterme, adavet etme, inâd etme, dünyayı sevme, yani fıtratını değiştir” gibi, zahiren onlarca mâlâyutâk (kaldıramayacağı) bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki: “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz!” Hem nasihat tesir eder. Hem dâire-i ihtiyarlarında (yapabilecekleri) bir emr-i teklif olur. *(Said Nursi, Mektubat Mecmuası, Ondokuzuncu Mektub, s. 4)

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiZelzele ve Zelazili Meşhure (Deprem ve Meşhur Depremler)*
Okuma Metinleri

Merkez-i arzda (dünyanın merkezinde) mevcut olan hararet (sıcaklık) sebebiyle tahassül eden (oluşan) edhine (dumanlar) ve ebhirenin (buharların) elastisitesi (basıncı) hadd-i izamisini (en yüksek sınırı) tecavüz eyledikde (geçince) ve tabir-i diğerle (başka bir ifadeyle) buharı havi olan mahaller derece-i işbaını (doyma noktasını) bulduğu vakitlerde husule geldiği ehl-i fen indinde malumdur. Daha vazıh (açık) surette tabir edilmek istenilirse deriz ki cevf-i arzda (dünyanın iç boşluğunda) teraküm eden (biriken) sular gerek hararet-i merkeziyeden ve gerek ecsam-ı müste’ıdü’l-iştiâlın (yanmaya uygun cisimlerin) tazyik-i hava (hava basıncı) sebebiyle ihtirakından (yanmasından) dolayı buhara münkalib olarak (dönüşerek) havaya suud etmek (yükselmek) için yol arar ve gittikçe şiddetini artırarak kabına sığmayacak bir dereceye geldiğinde muhtebes (hapis) olduğu mahalleri zoru şiddetle şak etmesinden (yarmasından) arz hareket eyler. Ekser (çoğu) tabii mağaralar ile yanardağlar olmamış olsa hemen külli yevm (her gün) ve belki her anda ihtizaz-ı arz (yer sarsıntısı) vuku bulurdu. Evailde (başlarda) zuhura gelen zelzeleler pek şedit ve hevl-nâk (korkutucu) idi. Milattan 526 sene mürurunda (geçtiğinde) Antakya’da vuku bulan zelzelede memleket kamilen zir u zeber (yerle bir) 350 bin nüfus helak olmuştur. 25 sene sonra yani 551’de Beyrut’ta bir zelzele olup gerek emakinin (yerler) ve gerek ahalinin kısm-ı a’zamını tahrip ve ihlâk (helak) eylemiştir. 226 seneye hicriyesinde (Ehvaz)’da[1] 5 gün ale’t-tevali zelzele-i izami vukuuyla birçok adam telef ve kamilen büyût (evler) münhedim olmuştur (yıkılmıştır). 460 seneye hicriyesinde Remle[2] zelzele-i meşhuresinde 25 bin adam telef olmuş ve kuyuların ağzından sular feveran eylemiştir. 1692’de Jamaika ve 1693’te Sicilya cezirelerinde zuhur eden hareket-i arzlarda pek çok telefat vuku bulmuştur. 915 sene-i hicriyesinde Bayezid-i Sani devrinde İstanbul’da dahi şedit bir zelzele vuku bularak gerek nüfusça ve gerek büyûtça külli hasarı mucip olmuştur. O devrin erbab-ı hikmetinin rey ve tensipleriyle surun etrafında bin kadar derin ve vasi kuyular hafr ettirilmiş (kazdırılmış) ve vaktiyle derun-ı şehirde (şehrin içlerinde) sarnıçlar olup hiçbir kuyu bulunmamasından o tarihte herkes hanesinde kuyu hafrına mecbur edilmiştir. İşte ondan sonra zuhur eden zelzeleler zikrolunan 915 senesi zelzelesi kadar şedit olmamıştır. 1755 senesinde Portekiz’in payitahtı olan Lizbon şehrinde vuku bulan zelzele-i izami fevkalade gaye müthiş idi. Zelzele teşrii saninin yevm-i ahirinde olduğu halde vukuundan dört gün evvel ortalığı yazın hararet-i müz’icesinden (sıkıcı sıcağından) müşabih (benzer) bir hararet ve akşam karanlığına mümasil bir zulmet (karanlık) istila eylemiş idi. Hatta yevm-i vukunun sabahında güneş adeta küsufa uğramış (tutulmuş) gibi bir hicab-ı muzlim (siyah perde) ile mestur bulunmuş idi. Zelzele vakt-i zuhurundan 2 saat 25 dakika evvel vuku bulup, demdeme-i haile (hiddetli feci bir hadise) ile 6 dakika imtidad (devam) etmiş ve sath-ı memleket telatum-ı derya (deniz dalgaları) gibi bir halet-i garabet-nüma hasıl ederek, kaldırımlar ihtizaz (sarsıntı) ve ihtilac (çırpınma) ile yerlerinden fırlayıp, binalar heyet-i asliyeleriyle dürülmeye başlamış ve altmış bin nüfus-ı büyût münderis (yokluk) altında hurdahaş (paramparça) olmuştur. İşbu zelzele Merakeş ve Amerika ve şimal-i İtalya ve Almanya ve Rusya ve İsveç ve Norveç ve hususen İngiltere dahi his olunmuş yani 100 … tulünden 50 derece-i arz dahilindeki 16 milyon mil murabba mesafede hükmünü icra eylemiştir. 1272’de Bursa’da ve 1279 zilkadesinde Rodos ve 1283 zilkadesinde Midilli cezirelerinde vuku bulan zelzeleler dahi nüfus ve emlakça hayli zararı mucip olmuş idi. Hatta Rodos’un taraf-ı İslam’dan birinci fethinde yapılmış ve Arapların azamet ve kudretlerinin derece-i kemaline delalet eden cesameti acaip-i seb’a-i alemden (dünyanın yedi harikasından) madud olan (sayılan) Kolos (Rodos) heykel-i meşhurunu bile unutturmuş olan Arap kulesi bu zelzelede münhedim olmuştur. Sakız zelzelesinin mucip olduğu hasar ve telefatın mikdar-ı sahihi henüz tahakkuk etmemiş ise de bu zelzele dahi mesaib-i tarihiye (tarihi musibetler) sırasında yad olunacak derecede müellim (elem verici) bulunmuştur. [1].  İlk İslâm kaynaklarında Düceyl denilen Kârûn nehrinin kıyısında kurulmuş olan Ahvaz eski Elâm Krallığı’nın başşehri idi. Sâsânîler’in ilk hükümdarı I. Erdeşîr burayı zaptederek yanıbaşına yeni bir şehir kurdu ve Hürmüz-Erdeşir (Hormoşîr) adını verdi. İslâm coğrafyacılarının Sûku’l-Ehvâz (Hûzlar’ın pazarı) şeklinde kaydettikleri şehre zamanla sadece Ahvaz (Ehvâz) denildi. Ahvaz kelime olarak bölgede yaşayan halkın adı olan Hûz (Hûzî) kelimesinin Arap dili kaidelerine göre yapılmış çoğul şeklidir. Şehir, Hz. Ömer devrinde uzun süren bir muhasaradan sonra fethedildi. (https://islamansiklopedisi.org.tr/ahvaz) [2].  Filistin’de tarihî bir şehir.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiDeprem Terazisi
Okuma Metinleri

دپرمله  برابر جامعلرده  أوزللكله  محراب كنارلرنده  كورديگمز اما بعضيلريمزڭ بيلمديگي ال ايله  چوريلديگنده  دونه بيلن ستونلر كوندم اولدي. بو ستونلره  ترازو طاشي، دپرم ترازوسي، دنگه  ستونلري كبي اسملر ويريلمشدر. بو حركتلي ستونلر، دپرم، طوپراق قايمسي وب. طوروملرده  قايمه  و ستاتيگنده  بر بوزولمه  اولوب اولماديغي، جامعڭ خسار آلوب آلمديغني آڭلامق ايچون قوللانيلمشدر. اولاسي بر طورومده  بو ستونلر دونمزسه  جامع خسار آلمش، ضرر كورمش ديمكدر. ياشاديغمز صوڭ دپرمده  كوندمه  كلن و العزيزده  ١٨٦٦ ييلنده  دونمڭ واليسي حاجي احمد عزّت پاشا طرفندن ياپديريلان عزّت پاشا جامعي ده  دنگه  ستونلري اولان بر جامعدر. جامع حقّنده  امام خطيبي شو بيلكيلري ويرمكده در: “بز بونلره  دنگه  ستونلري دييورز. بونلر راحتلقله  دونييور. دونديگي ايچنده  جامعڭ صاغلاملغنى و ياپيسنڭ بوزولمديغني اشارت ايدييور. اونڭ ايچون بو جامعي ياپانلر بونلري دوشونه رك ياپمش. اڭ اوفاق بر قايمه  و ستاتيگنده  بوزولمه  اولسه  ستونلر دونميه جك .” بو جامعلردن بريسي ده  آناطولي سلچوقلي دولتنه باغلي منكوجك بگلگي دونمنده  ١٢٢٩ ييلنده  سليمان شاه اوغلي احمد شاه ايله  اشي مليكه  توران ملك طرفندن ياپديريلان و اوليا چلبينڭ، ”متخنده  ديللر قيصير، قلم قيريقدر“ ديديگي ديوريگي اولو جامع و دار الشفاسيدر. دار الشفا  قاپيسنده  بولونان أوزل ايشله ملي دنگه  ستوني، انشاسندن بو طرفه  ياقلاشيق ٧١٠ ييل بوينجه  دونمه يه  دوام ايتمشدر. فقط ١٩٣٩ ييلنده  ميدانه  كلن و او بولگه ده  ده  اتكيسي حسّ ايديلن ارزنجان دپرمنده  ضرر كورمش، دونمه  أوزللگنى غائب ايتمشدر. Depremle beraber camilerde özellikle mihrap kenarlarında gördüğümüz ama bazılarımızın bilmediği elle çevrildiğinde dönebilen sütunlar gündem oldu. Bu sütunlara Terazi Taşı, Deprem Terazisi, Denge Sütunları gibi isimler verilmiştir. Bu hareketli sütunlar, deprem, toprak kayması vb. durumlarda kayma ve statiğinde bir bozulma olup olmadığı, caminin hasar alıp almadığını anlamak için kullanılmıştır. Olası bir durumda bu sütunlar dönmezse cami hasar almış, zarar görmüş demektir. Yaşadığımız son depremde gündeme gelen ve Elazığ’da 1866 yılında dönemin valisi Hacı Ahmet İzzet Paşa tarafından yaptırılan İzzet Paşa Camii de denge sütunları olan bir camidir. Cami hakkında imam-hatibi şu bilgileri vermektedir: “Biz bunlara denge sütunları diyoruz. Bunlar rahatlıkla dönüyor. Döndüğü içinde caminin sağlamlığını ve yapısının bozulmadığını işaret ediyor. Onun için bu camiyi yapanlar bunları düşünerek yapmış. En ufak bir kayma ve statiğinde bozulma olsa sütunlar dönmeyecek.” Bu camilerden birisi de Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde 1229 yılında Süleyman Şah oğlu Ahmet Şah ile eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılan ve Evliya Çelebi’nin, “Methinde diller kısır, kalem kırıktır” dediği Divriği Ulu Cami ve Darüşşifasıdır. Darüşşifa kapısında bulunan özel işlemeli denge sütunu, inşasından bu tarafa yaklaşık 710 yıl boyunca dönmeye devam etmiştir. Fakat 1939 yılında meydana gelen ve o bölgede de etkisi hissedilen Erzincan depreminde zarar görmüş, dönme özelliğini kaybetmiştir.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmi1893 Malatya Depremi
Biliyor muydunuz?

٦ شباط ٢٠٢٣ كوني تاريخمزده كي اڭ بيوك آفتلردن برينى ياشادق. اون أوچ ميليوندن فضله  وطنداشمزڭ ياشاديغي اون كوزل شهريمزي جدّي آڭلامده  اتكيله ين و برچوق بنالري يرله  بر ايدن دپرملر ميدانه  كلدي. هر مسئله نڭ هم مادي هم معنوي بويوتلري اولديغي كرچگنى يبانه  آتمادن بوندن صوڭره  ئولكه  اولارق ياپمه مز كركن، ياره لريمزي صارمقدر. اونڭ طيشنده  بر تاريخجينڭ بو اولايه  باقيشي ايسه ، كچمشدن نه  تور درسلر چيقارابيله جگمزدر. محتملاً عين فاي خطّنده  ١٨٩٣ سنه سنده  ملاطيه ده  كرچكلشن ٧،١’لك دپرم و صوڭره سنده  ياشانانلر اينجه لنوب اورته يه  قونولورسه  سببلر دائره سنده  و الدن كلن تدبيرلرڭ آلينمسي نقطه سنده  رهبر اولابيله جك خصوصلر بولونابيلير. ملاطيه ده  ١٨٩٣ سنه سنده  ايلك اولارق ٢ مارت پنجشنبه  كوني كيجه  ٠١.٣٠’ده  ١٥ ثانيه لك اورته  شدّتده  أوڭجي بر دپرم اولدي. بو دپرمده  اوفاق خسارلر اولوشمش و جان غيبي ياشانمامشدر. اصل دپرم ايسه  بر كون صوڭره  ٣ مارت جمعه  كوني كيجه  ٠٠:٥٩’ده  ميدانه  كلمشدر. شدّتنڭ ٧،١ اولديغي دوشونولن بو دپرم، يوزغاتدن عينتابه  قدر كنيش بر آلانده  حسّ ايديلمشدر. اڭ آز ٨٨٥ كيشينڭ حياتنى غائب ايتديگي و ١٦٤ كيشينڭ ياره لانديغي قيدلرده  بولونمقده در. او كونلرڭ شرطلرنده  دپرمز ايدلره  عاجلاً يارديملر اولاشديريلمه يه چاليشيلمش و اوردو طرفندن عسكري چاديرلر ده  وطنداشڭ قوللانيمي ايچون دپرم بولكه سنه  قورولمشدر. دپرمڭ ايرته سي كوني ملاطيه نڭ باغلي اولديغي معمورة العزيز واليلگندن استانبوله  چكيلن تلغرافده  (٢٧٠/١١١-٢) آرتجي دپرملرڭ دوام ايتديگي آنجق آزالديغي، آرغه  اولارق آدلانديريلان آقچه طاغڭ مركزنده  وفات ايدن كيمسه نڭ اولماديغي، كويلرده  ١٠ كيشينڭ وفات ايتديگي، سرايه  آت يتيشديرن سلطان صويي حاراسنده  أوچ عسكرڭ وفات ايتديگي، ٧٨ حيوانڭ تلف اولديغي و ديگر جان غيبي ايله  خسارڭ تثبيتي ايچون جوار قضا و كويلره  مأمورلرڭ كوندريلديگندن بحث ايديلمكده در. 6 Şubat 2023 günü tarihimizdeki en büyük afetlerden birini yaşadık. On üç milyondan fazla vatandaşımızın yaşadığı on güzel şehrimizi ciddî anlamda etkileyen ve birçok binaları yerle bir eden depremler meydana geldi. Her meselenin hem maddî hem manevî boyutları olduğu gerçeğini yabana atmadan bundan sonra ülke olarak yapmamız gereken, yaralarımızı sarmaktır. Onun dışında bir tarihçinin bu olaya bakışı ise, geçmişten ne tür dersler çıkarabileceğimizdir. Muhtemelen aynı fay hattında 1893 senesinde Malatya’da gerçekleşen 7.1’lik deprem ve sonrasında yaşananlar incelenip ortaya konulursa sebepler dairesinde ve elden gelen tedbirlerin alınması noktasında rehber olabilecek hususlar bulunabilir. Malatya’da 1893 senesinde ilk olarak 2 Mart Perşembe günü gece 01.30’da 15 saniyelik orta şiddette öncü bir deprem oldu. Bu depremde ufak hasarlar oluşmuş ve can kaybı yaşanmamıştır. Asıl deprem ise bir gün sonra 3 Mart Cuma günü gece 00.59’da meydana gelmiştir. Şiddetinin 7.1 olduğu düşünülen bu deprem, Yozgat’tan Antep’e kadar geniş bir alanda hissedilmiştir. En az 885 kişinin hayatını kaybettiği ve 164 kişinin yaralandığı kayıtlarda bulunmaktadır. O günlerin şartlarında depremzedelere acilen yardımlar ulaştırılmaya çalışılmış ve ordu tarafından askerî çadırlar da vatandaşın kullanımı için deprem bölgesine kurulmuştur. Depremin ertesi günü Malatya’nın bağlı olduğu Ma’mûretü’l-azîz Valiliğinden İstanbul’a çekilen telgrafta (BOA, Y.A.HUS, 270/111-2) artçı depremlerin devam ettiği ancak azaldığı, Arga olarak adlandırılan Akçadağ’ın merkezinde vefat eden kimsenin olmadığı, köylerde 10 kişinin vefat ettiği, saraya at yetiştiren Sultansuyu harasında üç askerin vefat ettiği, 78 hayvanın telef olduğu ve diğer can kaybı ile hasarın tespiti için civar kaza ve köylere memurların gönderildiğinden bahsedilmektedir. Transkripsiyon: Belge no: BOA, Y.A.HUS, 270/111-2 Belge türü: Telgrafname Tarih: Rumî 20 Şubat 1308 (Miladî 4 Mart 1893) (1)Abdülhamid Han bin Abdülmecid el-Muzaffer Dâimâ el-Gâzi (2)Telgrafname (3)Numûne 1 (4)Muhâberât-ı telgrafîden dolayı devlet hiçbir güne mes’ûliyet kabûl eylemez (5)Mahall-i irsâli Ma’mûretü’l-Azîz (6)Mevridi Der-Aliyye (7)Mutavassıt olan merkez Sivas (8)Numara 11318 (9)Kelime 330 (10)Grub 0 (11)Tarihi Şubat sene 1308 (12)Mahreci 20 (13)Mevridi 21 (14)Sınıf-ı mektûb resmî (15)Gündüz veya gece rûz (16)Saat 11 (17)Dakîka 0 (18)Alafranga (19)Mahall-i merkezine teslîmi (20)Mutavassıt merkeze irsâli (21)Bed’-i muhâbere … 12.35 (22)Hitâm-ı muhâbere … 1.00 (23)Sâhibine irsâli … 1.30 (24)Vusûl numarası 106828 (25)İmzalar (26)Me’mûr-ı sevk-i mekâtîb … tarih 21 Şubat sene 1308 (27)Vâsıtasıyla (28)Me’mûr-ı nöbet Baha (29)Keşîde eden me’mûr Osman (30)Ahz eden me’mûr Kadrî (31)Hazret-i sâmî-i Sadâretpenâhîye (32)Bugün dahî Malatya’dan alınan telgrafnamede bir ve yarım saat fâsıla ile hareket-i arz el-ân devâm etmekde ise de hamd olsun artık hasarı bâdî olmamakda (33)bulunduğu Akçadağ kazâsında kaymakamlık merkezi olan Arga ahalisi hanelerinin dahî ekserîsi münhedim olmuş ise de nüfûsça zâyiât olmayarak yalnız (34)birkaç hayvanın ahır altında kaldığı ve kazâ-i mezkûrun dağ cihetinin iki karyesinde on nüfûsun hedm olan haneleri altında kalarak telef olduğu ve kurâ-yı (35)sâiresinden henüz ma’lûmât alınamadığı ve merkez-i kazâya civâr hara-yı hümâyûnda bulunan reh… bölüğünün iskânına mahsus atîk kışlanın bir cihetle sundurmaları (36)münhedim olarak altında kalan üç nefer asâkir-i şâhâne ve yetmiş sekiz re’s muhtelifü’l-cins hayvanâtın telef olduğu kurâ-ı mezkûr kaymakamıyla hara-yı hümâyûn müdürünün (37)iş’ârından anlaşıldığı merkez-i liva kurâsına li-ecli’t-tahkîk çıkarılan me’mûrların henüz avdet eylemediği cihetle umûm telefâtın mikdârı anlaşılamadığı iş’âr (38)olunmuş ve Kebanmadeni kaymakamlığından alınan telgrafnamede de hareket-i arzın beher saat hafif hafif icrâ-yı hüküm etmekde olmasından ahali-i mahalliye tevahhuşla (39)hanelerinde oturamamakda bulunduklarından iki yüz kadar çadırda irsâli ehemmiyetle iş’âr edilmesi üzerine depolarda bulunabilen iki yüz kadar çadırda (40)Malatya musâbinine irsâl olunup elde başka çadır bulunamadığından mademki ahali tevahhuş etmekdedir haneleri bahçelerine birer ağaç rekziyle kilim ve keçe (41)ördürülerek aşiret-kârî hayme yapılıp barındırılmaları umûr-ı zarûriyeden bulunduğundan ol-vechile idâre-i maslahat olmasının cevaben tavsiye ve ihtâr (42)olunduğu ve binâenaleyh merkez-i vilâyet kurâsına altı kol olarak çıkarıldığı dünkü telgrafname-i mufassala ile arz ve îmâ eylediğim me’mûrlar bu gün avdetle (43)yalnız Şahablı karyesinde birkaç hane münhedim olup ashâbının civârında bulunan diğer bir karyeye muvakkaten birleşdirildiği ve hamd olsun diğer kurâda hiçbir gûne (44)vukûât olmadığının verdikleri jurnallerden anlaşıldığı ma’rûzdur fermân fî 20 Şubat sene 1308 (45)Ma’mûretü’l-azîz Valisi Mehmed Enîs

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmi1509 Büyük İstanbul Depremi (Kıyâmet-i Suğrâ)
Belge Okumaları

Dünya ve ülkemiz tarihinin büyüklüğü ve tesir miktarı bakımından en şiddetli zelzelelerinden birini yaşadık. Binlerce canımızı kaybettiğimiz, on şehrimizin enkaza dönüştüğü depremde vefât edenlere Cenâb-ı Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifâlar, geride kalanlara sabr-ı cemîl niyâz ediyoruz. Bu elîm hâdise yediden yetmişe hepimizi hüzne boğmakla birlikte kardeşlik ve dayanışma hislerimizi tekrar canlandırdı, dünyada benzeri görülmemiş bir yardımlaşma hareketini ortaya çıkardı. Bununla birlikte Maraş Depremi, tedbirin ne kadar hayatî öneme sahip olduğunu bize bir kez daha hatırlattı ve geçmişte yaşanan zelzeleleri akla getirdi. Biz de bu sayımızda İstanbulʼda yaşanmış en büyük zelzeleyi, 1509 Büyük İstanbul Depremi’ni ele alalım istedik. Günümüz değerlerine göre yaklaşık 7.2 büyüklüğünde meydana gelen ve Kıyâmet-i Suğrâ (Küçük Kıyamet) olarak da isimlendirilen 1509 Depremi, Marmara Denizi’nin kuzeydoğusunda, 25 Cemâziyelevvel 915/10 Eylül 1509 tarihinde gece vakti vukû bulmuş, takriben 50 saniye sürmüştür. Depremde, dönem kaynaklarına göre İstanbul’da 5 bin kadar kişi vefat etmiştir. Bu rakam, o tarihteki şehir nüfusu hesaplamalarına göre İstanbul nüfusunun yaklaşık kırkta biridir. Depremde 1.070 hane ve 109 mescid yıkılmış, surların büyük bir kısmı harap olmuş, Fatih Camii’nin ana sütunları ve kubbesi hasar almış, Bayezid Camii’nin kubbesi parçalanmış, Topkapı Sarayı, Galata Kulesi, Kız Kulesi, Çekmece köprüleri, Anadolu ve Rumeli Hisarları zarar görmüştür. Artçı sarsıntıları 45 gün kadar devam eden depremde, deniz seviyesinin yükselmesinden ötürü şehrin bazı yerlerini su basmıştır. Devrin padişahı II. Bayezid, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde bir çadır inşa ettirerek orada oturmuş, ancak bir süre sonra da korkusundan Edirne’ye gitmiştir. İstanbul depreminden sonra Edirne’de de büyük sarsıntılar meydana gelmiş, Sultan Bayezid bütün bu depremlerin, mazlumların ahının bir sonucu olduğunu dile getirmiştir. Depremden sonra yıkılan ev ve iş yerlerinin yeniden inşası, hasar gören binaların tamiri için 20 evden bir kişi görevlendirilmiş, ayrıca İstanbul dışından 66 bin sivil, 11 bin ücretli asker, 3 bin mimar ve marangoz getirtilmiştir. Yaklaşık 2 ay süren hummalı çalışma neticesinde İstanbul yeniden tamir ve ihya edilmiştir. Bununla birlikte II. Bayezidʼin, İstanbul’un muhtelif semtlerinde yer altında biriken gazları tahliye etmek için yüzlerce derin kuyu kazdırdığı da rivayet edilir. Birçok yazma ve kronik eserde ayrıntısıyla bahsedilen depremi, 17. yüzyıl tarihçisi Solakzade Mehmed Hemdemî Efendi’nin kaleminden sizlere sunuyoruz. Vesika Kıyâmet-i Suğrâ Olarak Bilinen 1509 İstanbul Depremi(Kaynak: Solakzâde Tarihi, Nuruosmaniye, No: 3138, vr. 167b-168b) (1) Hikâyet: Sene-i mezbûre (2) Cemâziyeʼl-ûlâsında, bir rivâyetde Rebiʻüʼl-âhirin yiğirmi beşinci gecesi (3) leyle-i se-şenbihde vâkiʻ memalik-i Rûmʼda kıyâmet-i suğrâ deyü şâyiʻ (4) zelzele-i azîmdir ki ol ana değin ne olmuş idi ve ne kütüb-i tevârîhde (5) yazılub sıhhati vukûʻ bulmuş idi. Zemîn ü zamân mütezelzil ve mekîn ü mekân (6) mütebeddil olub kırk beş gün aleʼt-tevâlî yer deprendi. Halk (7) örtü altına girmeyüb bâğçelerde ve açık yerlerde yatdılar. Mücerred (8) İstanbul’da deprenmeyüb etrâf-ı memâlikde dahi deprendi. Edirne’de (9) hod nice nice yerler yıkıldı. Ve Anadolu havâlîsindeki Rûm vilâyetinde, (10) Çorum nâm zelzelesi çok olan kasabanın iki mahallesi yere geçdi. (11) Ve mescidleri ve minâreleri yer ile berâber oldu. Ammâ nefs-i İstanbulʼda (12) yüz dokuz mescid ve bin yetmiş hâne harâb olduğundan gayrı beş (13) bin mikdârı er ve avret ve sıbyânın helâki mukarrer oldu. Ve şehir içre (14) meyli bütün minâre kalmadı. Ve sûr-ı Kostantiniyye’nin iki kat (15) bârûsu, kara tarafından Eğrikapu’dan başlayub, Yedikule’ye gelince (16) münhedim oldu. Baʻdehû dolaşub Narlukapu’dan İshak Paşa Kapusuʼna (17) varınca câ-be-câ yıkılub ancak temelleri yerinde kaldı. Ve yine Sarây-ı Âmireʼnin (18) deryâdan tarafı Hastalar Kapusuʼna Kayıklar Kapusuʼna dek ki hâlâ Bağçe (19) Kapusu didikleri iskeledir, yer yer harâbevârdı. Ve Avretpazarı (20) kurbunda Îsâkapusu ki bin dokuz yüz yıldan berü berkarâr idi. (21) Yıkılub hâk ile yeksân oldu. Ve biʼl-cümle sûr-ı şehirden binâ zirâʻı (22) ile kırk bin arşun bârû harâb ve yebâb olub yere döküldü. (23) Ve pîrezen çarhın bu ahvâl-i pür-ehvâl müşâhedesi ile beli büküldü. (24) Ve Sultân Muhammed Câmiʻinin dört amûd-ı kebirinin başı çatladı. (25) Ve sağ tarafından bir demir kiriş üzülüb sol cânibinde ana mukâbil (26) olan demir kiriş eğildi. Bir rivâyetde kubbesi eğilüb sonradan (27) meremmât olundu dirler. Ve imâret ve bîmârhânesinin nice kubbeleri (28) yıkıldı. Ve Semâniye medârisinden Zamîrî Medresesi deyü meşhûr (29) olan medresenin dershânesi ve üç kubbesi yere indi. (30) Ve baʻzı medârisin birer ikişer kubbeleri hâke berâber oldu. Ve Karaman (31) pazarı başdan başa yıkıldı. Bunlardan mâʻadâ Hudâvendigâr yeni binâ (32) itdikleri câmiʻ ki hâlâ Sultân Bâyezîd Câmiʻi dimekle maʻrûfdur. (33) Kubbesi dağılub pâre pâre oldu. Âkıbet Hudâvendigâr-ı âlî-menzilet (34) içün Sarây-ı Âmireʼde bir çatma evde tedârik olundu. On günde (35) itmâma erişilüb şehriyâr-ı sâhib-vakâr anın içinde karâr eyledi. (36) Çün ol şehr-i maʻmûre âşıklar gönlü gibi zelzeleden vîrân olunca (37) pâdişâh-ı cihân hazretlerinin zamîrlerine tebdîl-i mekân hâtırası (38) halecân idüb dârüʼl-mülk Edirneʼye revân oldular. Hikmet-i Hudâ ile (39) sene-i mezbûre Recebʼinin dokuzuncu dü-şenbe gecesi Edirneʼde dahi (40) bir garîb zelzele oldu ki İstanbulʼdaki zelzele-i azîmenin aynı (41) idüğü tahkîk buldu. Kezâlik yine mâh-ı Şaʻbânʼın üçüncü günü evvelkilere (42) adîl bir zelzele-i sehmgîn dahi zuhûra geldi. Ve on dokuzuncu günü bir garîb (43) bârân-ı bî-pâyân emtâr-ı tûfân-nişân nâzil olub nehr-i Tunca şiddet-i (44) galeyânla taşub nice süknâyı harâb ve vîrân eyledi. Edirne şehri binâ (45) olalıdan berü zuhûra gelmeyen tûfân ol eyyâmda zâhir ve nümâyân oldu. (46) Bu vekâyiʻ defʻinden sonra Ayak Dîvânı fermân olunub aʻyân-ı devlet (47) ve erkân-ı saltanat Dîvân-ı Hümâyûnʼa cemʻ oldukda bir seher ki mesned-nişîn-i (48) âlem-i işrâk seyr ü temâşâ-yı âfâk içün halvethâne-i şebden çıkub (49) harâb-âbâd-ı âleme ibret nazarı ile nâzır olduğu demde pâdişâh-ı ferhunde- (50) manzar dahi harem-i muhteremden âfitâb-ı âlem-tâb gibi tulûʻ idüb serîr-i (51) saʻâdetlerinde karâr idince vüzerâ ve ümerâya hiddet-i hitâbla itâb buyurdular ki: (52) “Zulm ü fesâdınız ve cevr-i bî-dâdınız elinden mazlûmların dûd-ı âhı bâʻis-i (53) gazab olmuşdur.” Nazm: Aceb mi yıksa bu iklîmi Kahhâr / Reʻâyâ cevrinizden oldu (54) bîdâr [bîzâr] / İdersiz zulmü dâim Müslimîne / Virirsiz dâmenim mazlûm eline (55) / Demâdem kârınız ʻîş u tarabdır / Harâb olmazsa bu kişver acebdir. Nesir: (56) Bu gûne her birine âzâr idüb baʻdehû fermânları ile İstanbul hisârının (57) ve sâir münhedim olan mevâziʻin termîm ve taʻmîri içün müşâvere olundu. (58) Bunun üzerine karâr virildi ki yiğirmi evden bir âdem ve ev başına yiğirmişer (59) akçe takdîri ile muʻtemed âdemler taʻyîn itdiler. Şehzâdeler sancağından (60) alınmayub mücerred sâir Anadolu memleketlerinden otuz yedi bin âdem (61) ve Rûmeliʼnden yiğirmi dokuz bin âdem çıkarılub üç bin mikdârı (62) dahi bennâ ve neccâr getürüldi. Ve bunlardan mâʻadâ üç bin müsellem ve sekiz bin (63) yaya kireç yakmak içün emr olundu. Bu cümle hâzır olduktan sonra sene-i (64) mezbûre Ziʼl-hiccesinin on sekizinde başlanılub dokuz yüz on altı (65) Saferʼinin yiğirmi üçüncü gününde tamâm oldu. Fe-emmâ hemân İstanbul sûru (66) değil Galata Hisârıʼnı ve Kız Kullesiʼni ve Yeni Hisârʼı ve mukâbelesindeki (67) kalʻayı ve Fenerliği ve Çekmece köprülerini ve Silivri Kalʻasıʼnı cemîʻan altmış (68) dört günde taʻmîr ve termîm eylediler. Baʻdemâ selâtîn-i Osmâniyân altun (69) ve gümüş evânîden taʻâm yemek evvelâ Bosnaʼda vâkiʻ oldu. Âmme-i (70) hukemâ pâdişâh-ı mülk-ârâ hazretlerine ikdâm ve ibrâm itmeğin tencereleri (71) ve tâbeleri ve sahan ve tepsi ve zer ü sîmden işledilüb evvelâ üç gün (72) bişen yemeği fukarâya itʻâm itdiler. Baʻdehû kendüleri tenâvüle başladılar. Kelimeler: Adîl: Eş, denkÂfitâb-ı âlem-tâb: Cihanı aydınlatan güneşAhvâl-i pür-ehvâl: Korku dolu hâllerAleʼt-tevâlî: SürekliAmûd: Sütun, direkAʻyân-ı devlet: Devletin ileri gelenleriBâʻis: SebepBâʻis: SebepBârân-ı bî-pâyân: Sayısız yağmurBârû: Hisar burcu, surBennâ: Bina yapan kimseBîzâr: Bıkmış, usanmışCâ-be-câ: Yer yerCevr-i bî-dâd: Adaletsiz zulümDâmen: EtekDûd-ı âh: İnleyen gam ve kederDü-şenbe: PazartesiEmtâr-ı tûfân-nişân: Tufan gibi yağan yağmurlarEvânî: Kapkacak, kaplarEyyâm: GünlerFe-emmâ: Kaldı ki, fakatFerhunde-manzar: Görünüşü, yüzü uğurlu olanHâk ile yeksân: Yerle birHalecân: ÇarpıntıHarâb-âbâd: Viranelik, dünyaHarâbevâr: Harabe gibiHod: Bizzat, dahiİbrâm: Çok üstüne düşmeʻÎş ü tarab: Çalıp söyleyerek eğlenmeKişver: Memleket, ülkeMekîn: Bir yere yerleşen kimseMeremmât: Tamir etmekMesned-nişîn: Yüce bir mevkide oturanMücerred: YalnızcaMülk-ârâ: Memleketi süsleyenMünhedim: YıkılmışMüsellem: Osmanlıʼda geri hizmette görev yapan askerî bir sınıfMütezelzil: Sarsılan, sallananNeccâr: MarangozPîrezen: İhtiyar kocakarıSehmgîn: Korkunç, dehşetliSe-şenbih: SalıSüknâ: Sâkinler, oturanlarŞeb: GeceŞehriyâr-ı sâhib-vakâr: Vakarı güçlü hükümdarTâbe: TavaTenâvül: Yeme içmeTermîm: Tamir etmekTulûʻ: DoğmakÜzülmek: Kopmak, ayrılmakYebâb: Yıkık, harapZamîr: İç, kalpZer ü sîm: Altın ve gümüşZirâʻ:  Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan uzunluk ölçüsü

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızdan itibaren harf ve kelime çalışmalarına başlıyoruz. Silik harflerin üzerinden geçerken dikkatle yazmaya ve acele etmemeye çalışalım. Elinizin alışması ve yazınızın güzelleşmesi için bu dikkat ve sabır önemli olacaktır.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Halil Sami Paşa Kitabesi Âsitan-ı Şeyh Abdülkadir’eKim hulûs üzere olursa rûymâlDer âna râh-ı Hudâ’nın erleriGülistan-ı vahdete gel gir gelÂsitane-i eş-Şeyh Halil Sami Paşa el-Kâdirî (Sene 1270) Mezar Taşı Merhum ve mağfurun lehAişe HatunRûhîçün el-Fatiha Sene 1174 Şaban Ağa Çeşmesi Kitabesi / Bakırköy, İstanbul Beyazıt Kütüphanesi Kitabesi / Eminönü, İstanbul

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKız Kulesi
Seyyah

استانبولده  عشقڭ و ظرافتڭ بر سيمكه سي اولمقله  برلكده ، شهره  رومانتيك بر روح الهام ايدن قيز قله سي، ميلاددن أوڭجه  بشنجي يوز ييلده  يونانليلر طرفندن، استانبول بوغازينڭ اسكدار صالاجق ساحلنه  ياقين بر نقطه يه  ٣٥-٣٦ متره  يوكسكلگنده  انشا ايديلمشدر. قيز قله سنڭ، اسكدارده كي روما ايمپراطورلغندن قالمه  تك معماري اثر اولديغي بيلينمكده در. فاتح سلطان محمد، استانبولي فتح ايتدكدن صوڭره  بو قله يي بر قلعه يه  دونوشديرمش و اطرافنه  طوپلر يرلشديرمشدر. استانبول بوغازينڭ كوچلي صاوونمه سي سايه سنده  بورايه  چوق ده  احتياج دويولمامش و زمان ايچنده  بوراسي بر كوستري مركزي حالنه  كلمشدر. قله ، عثمانلي و بيزانس معماري أوزللكلرينه  صاحبدر. اخشاب مالزمه  قوللانيلديغي ايچون ١٧١٩ ييلنده  چيقان بر يانغينده  يانوب كول اولمشدر. بو اولايدن صوڭره  نوشهرلي داماد ابراهيم پاشا طرفندن طاش ايشجيلگي ايله  تاصارلامشدر. تاريخ بوينجه  چوق فرقلي آماچلرله  قوللانيلمشدر: قرانتينه  اوطه سي، سوركون يري، راديو ايستاسيوني و دڭز فناري… پكي، نه دن قيز قله سي؟ افسانه يه  كوره ؛ قراله ، چوق سوديگي قيزينڭ ١٨ ياشنه  كلديگنده  بر ييلان طرفندن صوقولارق ئوله جگي سويلنير. قرال بو كهانت أوزرينه ، دڭزڭ اورته سنده  بر قله  ياپديرير و قيزيني بورايه  يرلشديرر. نه  واركه  پرنسسنڭ ئولومنه ، قله يه  كوندريلن أوزوم سپتندن چيقان بر ييلان سبب اولور. ايمپراطور بو قله يي قيزي ايچون ياپديرديغندن طولايي قله نڭ آدي قيز قله سي اولارق بيلينير و أويله  ده  قالير. كونمزده ، يڭي بر رستوراسيونه  كيرمش اولوب، بيتيمنده  آڭيت اثر اولارق خدمت ويره جگي سويلنمكده در. İstanbul’da aşkın ve zarafetin bir simgesi olmakla birlikte, şehre romantik bir ruh ilham eden Kız Kulesi, milattan önce beşinci yüzyılda Yunanlılar tarafından, İstanbul Boğazının Üsküdar Salacak sahiline yakın bir noktaya 35-36 metre yüksekliğinde inşa edilmiştir. Kız Kulesinin, Üsküdar’daki Roma İmparatorluğundan kalma tek mimari eser olduğu bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra bu kuleyi bir kaleye dönüştürmüş ve etrafına toplar yerleştirmiştir. İstanbul Boğazı’nın güçlü savunması sayesinde buraya çok da ihtiyaç duyulmamış ve zaman içinde burası bir gösteri merkezi haline gelmiştir. Kule, Osmanlı ve Bizans mimari özelliklerine sahiptir. Ahşap malzeme kullanıldığı için 1719 yılında çıkan bir yangında yanıp kül olmuştur. Bu olaydan sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından taş işçiliği ile tasarlamıştır. Tarih boyunca çok farklı amaçlarla kullanılmıştır: Karantina odası, sürgün yeri, radyo istasyonu ve deniz feneri… Peki, neden Kız Kulesi? Efsaneye göre; Kral’a, çok sevdiği kızının 18 yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir. Kral bu kehanet üzerine, denizin ortasında bir kule yaptırır ve kızını buraya yerleştirir. Ne var ki prensesinin ölümüne, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan sebep olur. İmparator bu kuleyi kızı için yaptırdığından dolayı kulenin adı Kız Kulesi olarak bilinir ve öyle de kalır. Günümüzde, yeni bir restorasyona girmiş olup, bitiminde anıt eser olarak hizmet vereceği söylenmektedir. Kaynakça: KIZ KULESİ | Kültür Portalı (kulturportali.gov.tr)Kız Kulesi’nin Hikayesi: İstanbul’un Zarif Simgesi (flypgs.com)İstanbul’un Simgeleri: Kız Kulesinin Hikayesi - HIS Blog (hisglobal.com.tr)

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

روم ايلي فاتحي سليمان پاشا روم ايلي يه  ايلك عثمانلي آياغي شهزاده  سليمان پاشا ايله  آتيلدي. يوز سنه  ايچنده  عثمانليلره  ويانه يه  قدر بتون ئولكه نڭ قاپيلري آچيلدي. شهزاده  سليمان پاشا بر ايكي آي ايچنده  كليبولي جزيره سنڭ اڭ مهم قلعه  و شهرلريني آلدي. يالڭز شهرلر قلعه لر دگل جسارتيله ، نزاكتيله  بتون يولداشلرينڭ، جنك آرقداشلرينڭ كوڭلني آلدي. سليمان پاشا، ديگر ترك بگلرينڭ ده  دستگنى آلارق بيزانس ايمپراطورلغنده كي تخت مجادله لري و ٢ مارت ١٣٥٤’ده  كليبوليده  ميدانه  كلن شدّتلي دپرمڭ ده  اتكيسيله  صاوونمه سز حاله  كلن كليبولي يي فتح ايدرك روم ايلي فتوحاتنه  باشلامشدر. سليمان پاشا بر كون آوه  چيقمشدي. بر ياباني قاز آونده ، طاشلق بر يرده  آتنڭ آياغي سورچدي و كسكين طاشلر أوزرينه  دوشدي. دوشديگي يرده  وفات ايتدي. مبارك نعشنى فريادلر، فغانلرله  بولايرده كي مقامنه  قويديلر. باباسي سلطان اورخان اوغلنڭ وفات خبرندن طولايي بيوك أوزونتي ياشادي و أوچ آي صوڭره  چوق سوديگي اوغلنڭ آرقه سندن وفات ايتدي. Rumeli Fatihi Süleman Paşa Rumeli’ye ilk Osmanlı ayağı şehzade Süleyman Paşa ile atıldı. Yüz sene içinde Osmanlılara Viyana’ya kadar bütün ülkenin kapıları açıldı. Şehzade Süleyman Paşa bir iki ay içinde Gelibolu ceziresinin en mühim kale ve şehirlerini aldı. Yalnız şehirler kaleler değil cesaretiyle, nezaketiyle bütün yoldaşlarının, cenk arkadaşlarının gönlünü aldı. Süleyman Paşa, diğer Türk beylerinin de desteğini alarak Bizans İmparatorluğu’ndaki taht mücadeleleri ve 2 Mart 1354’te Gelibolu’da meydana gelen şiddetli depremin de etkisiyle savunmasız hale gelen Gelibolu’yu fethederek Rumeli fütuhatına başlamıştır. Süleyman Paşa bir gün ava çıkmıştı. Bir yabani kaz avında, taşlık bir yerde atının ayağı sürçtü ve keskin taşlar üzerine düştü. Düştüğü yerde vefat etti. Mübarek naaşını feryatlar, figanlarla Bolayır’daki makamına koydular. Babası Sultan Orhan oğlunun vefat haberinden dolayı büyük üzüntü yaşadı ve üç ay sonra çok sevdiği oğlunun arkasından vefat etti. زنبيللي علي افندي و ياوز سلطان سليم بر كون ياوز سلطان سليم، خدمتلرنده  قصور ايدن قرق قدر سراي آغالرينڭ اعدامنى امر ايتمشدي. وكلا ياوز سلطان سليمدن قورقارلردي. اراده سنه  قارشي هيچ بري آغيز آچامازدي. شيخ الاسلام افندي قورقمدي. همن حضوره  چيقدي: - پادشاهم، بنم وظيفه م سزي شرعه  مغاير اولان، عقله  اويمايان حركتلردن واز كچيرمك و عباد اللّٰهدن حقّڭزده  خيرلي دعا آلديرمقدر. حالبوكه  بو اراده ڭز هم شرع شريفه  هم پادشاهلغڭ شاننه ، شرفنه  موافق دگلدر. بيوكلك، كوچكلرڭ قصورلريني عفو ايتمكدر، ديدي. پادشاه شدّتلي ايدي فقط حق سوزلري ديڭلر و قبول ايدردي. جمله سني عفو ايتدي. سلطان سليم بر دفعه  ده  روملرڭ صداقتندن شبهه لندي. تحقيق ايتديردي، خيانتلري تبيّن ايتدي. بونڭ أوزرينه  پادشاه آتش كسيلدي. شيمدي يا تكميل روملرڭ هپسي مسلمان اولاجق ياخود استانبولدن چيقوب كيده جكلر، دييه  فرمان ايتدي. وكلا شاشيردي. بويله  شدّتلي و حدّتلي بر زماننده  بويله  دهشتلي بر اراده يي كري آلديرمق كيمڭ حدي ايدي. زياده  تلاش ايتديلر و يينه  شيخ الاسلام زنبيللي علي افندينڭ اتگنه  ياپيشديلر. شيخ الاسلام افندي همن پادشاهڭ حضورينه  كيردي: ارادۀ شاهانه لري ايشيتدم. شريعت بونڭ اجراسنه  اصلا مساعده  ويرمز. چونكه  جديڭز فاتح بونلره  امان ويرمشدر، ديدي. پادشاه: - پك اعلي، مادامكه  شريعته  موافق دگلدر بن ده  اراده مي كري آلدم، ديدي. زنبيللي علي افندي علميله  و طوغريلغيله  مشهوردر.   Zenbilli Ali Efendi ve Yavuz Sultan Selim Bir gün Yavuz Sultan Selim, hizmetlerinde kusur eden kırk kadar saray ağalarının idamını emretmişti. Vükela Yavuz Sultan Selim’den korkarlardı. İradesine karşı hiçbiri ağız açamazdı. Şeyhülislam Efendi korkmadı. Hemen huzura çıktı: - Padişahım, benim vazifem sizi şer’a mugayir olan, akla uymayan hareketlerden vaz geçirmek ve ibadullahtan hakkınızda hayırlı dua aldırmaktır. Halbuki bu iradeniz hem şer-i şerife hem padişahlığın şanına, şerefine muvafık değildir. Büyüklük, küçüklerin kusurlarını affetmektir, dedi. Padişah şiddetli idi fakat hak sözleri dinler ve kabul ederdi. Cümlesini affetti. Sultan Selim bir defa da Rumların sadakatinden şüphelendi. Tahkik ettirdi, hıyanetleri tebeyyün etti. Bunun üzerine padişah ateş kesildi. Şimdi ya tekmil Rumların hepsi Müslüman olacak yahut İstanbul’dan çıkıp gidecekler, diye ferman etti. Vükela şaşırdı. Böyle şiddetli ve hiddetli bir zamanında böyle dehşetli bir iradeyi geri aldırmak kimin haddi idi. Ziyade telaş ettiler ve yine Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi’nin eteğine yapıştılar. Şeyhülislam Efendi hemen padişahın huzuruna girdi: -İrade-i şahaneleri işittim. Şeriat bunun icrasına asla müsaade vermez. Çünkü ceddiniz Fatih bunlara aman vermiştir, dedi. Padişah: - Pekâlâ, mademki şeriata muvafık değildir ben de irademi geri aldım, dedi. Zembilli Ali Efendi ilmiyle ve doğruluğuyla meşhurdur. عبدالرّحمن الغافيكي و پووا تيه  محاربه سي اندلسڭ شجاعتله  حميتله  مشهور بر اميريدر. فكر و همّتي غايت بيوك ايدي. موسي بن نصيرڭ آرزوسني يرينه  كتيرمك و اسپانيه دن قالقارق فاتحانه  استانبوله  كيرمك ايستييوردي. ابتدا پيره نه  طاغلريني آشدي. فرانسه يه  كيردي. طور شهرينى قوشاتدي. بتون خرستيانلق عالمي زياده  قورقديلر، تلاش ايتديلر. دين ايچون محاربه يه ، سلاحه  صاريلديلر. حكمدارلر، كليسالر خزينه لريني فدا ايتديلر. آتلري، سلاحلري مكمّل بر اوردو ميدانه  كتيرديلر. فرانسه  بگني باش قوماندان انتخاب ايتمشلردي. بو اوردو طور شهرينڭ امدادينه  يتيشدي. پوواتيه  موقعنده  مسلمانلر ايله  خرستيانلر آراسنده  وقوع بولان محاربه  اونوتولماز بر وقعه در. حربڭ ابتداسنده  مسلمانلر غالب ايدي. مملكت معمور و زنگين اولديغندن مجاهدلر يغمايه  دالديلر. شورايه  بورايه  طاغيلديلر. دشمان مسلمانلرڭ بو طالغينلغندن استفاده  ايتدي. طوپليجه  بر هجوم ايله  عربلري پك فنا ازدي. قوماندانلرينڭ امرينى ديڭله ميه رك سلاحنى بيراقوب يغمايه  قويولمق يوزندن مسلمانلر أوچ درت دفعه  قازاندقلري محاربه يي غائب ايتمشلردر. فقط هيچ بريسي پوواتيه  محاربه سي قدر بيوك تأثير و فنا بر نتيجه  ويرممشدر. چونكه  پووا تيه  محاربه سندن صوڭره  مسلمانلر پيره نه  طاغلرندن ايتيلمشلر و بر داها او طاغلردن بر آديم بيله  اولسون ايلرليه مه مشلردر. Abdurrahman El-Gâfikî ve Puvatya Muharebesi Endülüs’ün şecaatle hamiyetle meşhur bir emiridir. Fikir ve himmeti gayet büyük idi. Musa bin Nasîr’in arzusunu yerine getirmek ve İspanya’dan kalkarak fâtihâne İstanbul’a girmek istiyordu. İbtidâ Pirene Dağlarını aştı. Fransa’ya girdi. Tor şehrini kuşattı. Bütün Hristiyanlık alemi ziyade korktular, telaş ettiler. Din için muharebeye, silaha sarıldılar. Hükümdarlar, kiliseler hazinelerini feda ettiler. Atları, silahları mükemmel bir ordu meydana getirdiler. Fransa beyini başkumandan intihap etmişlerdi. Bu ordu Tor şehrinin imdadına yetişti. Puvatya mevkiinde Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında vuku bulan muharebe unutulmaz bir vakadır. Harbin iptidasında Müslümanlar galip idi. Memleket mamur ve zengin olduğundan mücahitler yağmaya daldılar. Şuraya buraya dağıldılar. Düşman Müslümanların bu dalgınlığından istifade etti. Topluca bir hücum ile Arapları pek fena ezdi. Kumandanlarının emrini dinlemeyerek silahını bırakıp yağmaya koyulmak yüzünden Müslümanlar üç dört defa kazandıkları muharebeyi kaybetmişlerdir. Fakat hiç birisi Puvatya Muharebesi kadar büyük tesir ve fena bir netice vermemiştir. Çünkü Puvatya Muharebesi’nden sonra Müslümanlar Pirene Dağları’ndan itilmişler ve bir daha o dağlardan bir adım bile olsun ilerleyememişlerdir. Kaynak: İhsan Şerif, Çocuklara Tarih Dersleri, Kanaat Matbaası, 1334, İstanbul. (Kısmen düzenlenerek alınmıştır.)

Murat DARICIK 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki suallerin cevaplarını boş bırakılan alanlara yazınız.            Sualler:           ١. عثمانلي دولتنده  شهزاده لرڭ دولت يوڭتيمنده  تجربه  قازانمه لرينى صاغلامق آماجيله  اويغولانان يوڭتم نه در؟ ( .................................................. ) ٢. عثمانلي دونمنده  طوپراغنى بوش بيراقان كويليدن آلينان ويركو يه  نه  آد ويريليردي؟ ( .................................................. ) ٣. عثمانلي زماننده  قضا و كويلرڭ كوگنلگني صاغلايان كورولي يه  نه  اسم ويريليردي؟ ( .................................................. ) ٤. عثمانليلرده  اڭ كليشمش صنعت نه در؟ ( .................................................. ) ٥. عثمانلي پادشاهلرينڭ بر قونو حقّنده كي كسين قرارلريني بليرله دكلري بلكه يه  نه  اسم ويريلير؟ ( .................................................. ) ٦. لوني لقبلي عبدالجليل چلبي هانكي صنعت دالنده  ياپديغي چاليشمه لرله  طانينمشدر؟ ( .................................................. ) ٧. دوشيرمه  و تيمار سيستمي هانكي پادشاه دونمنده  اويغولانمه يه  باشلانمشدر؟ ( .................................................. ) ٨. قانوني سلطان سليمانڭ صوڭ سفري هانكيسيدر؟ ( .................................................. ) ٩. عثمانلي اوقوللرنده  اوقوتولان ايلك يبانجي ديل هانكيسيدر؟ ( .................................................. ) ١٠. عثمانلي پاره  بريمي نه در؟ ( .................................................. )                C E V A P            

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiEl-Mirsâd
Bir Dergi Bir Yazı

(1) Menafi’-i İslamiyyeye hâdim dini, ilmi, fenni, edebi Türkçe el-Mirsad risale-i İslamiyyesi (2) El-Mirsad risale-i İslamiyyesi On beş günde bir defa pençşenbe günleri neşr olunur dini, ilmi, fenni ve edebi risale-i İslamiyyedir. Sevk-i menfaat ve saika-i ihtirasla birçok hakayık-ı diniyye ve ilmiyye üzerine çekilen nikâb-ı taassub ve cehaleti atmaya, kaldırmaya çalışır. Emel-i âmme-i müslimînin kitab ve sünnet muhitine muvafık surette ilmen ahz-ı kuvvet ve dinen kesb-i salabet etmelerine alâ kadri’t-tâka arz-ı hizmet etmekten ibarettir. Müdir: Seyyid Mehmed İsmetullah (3) (Ve evhaynâ ilâ Mûsâ) beni İsrail’i esaret-i fir’avniyeden kurtarmak ve firavunu, cemaat ve avenesiyle beraber mahv u nâbûd etmek için biz Musa’ya vahy ettik ki (En esri bi-ibâdî) geceleyin Allah’a firar ve iltica ettikleri halde demek olup bu hicret, seyyidina Musa kelimullahın senelerce memalik-i fir’avniyede ikamet ve teba’a-i mevcudesini hakka davet ve kendilerine berâhîn-i İlahiyye ve mu’cizat-ı nebeviyye izhar ettikten sonra vukua gelmiş iken bunlar fesad ve tuğyanlarını tezyidden başka hiçbir şey yapmamışlardır. Bu cihetle taraf-ı kelimullahtan vahiy münzel-i ilahinin mazmunu kendilerine tebliğ edilip (inneküm mütteba’ûn) tebşir-i manevisiyle de mübeşşer olmuşlardır. (4) Gazilik Bugün hilafet-i mukaddese-i İslamiyyenin serîr-i celâdet-masîrinde cân-nişîn-i şevket ve iclal olan zat-ı akdes-i padişahi şanlı Çanakkale muzafferiyatı üzerine bi-hakkın (Gazi) unvan-ı mübecceli ile elsine-pira-yı iftihar olmaktadır ki bizim için bu şeref ve saadeti idrak etmekten büyük bir rütbe-i bahtiyari olamaz. Zaten halife-i müslimîn ve emirü’l-müminin Gazi Sultan Mehmet Reşat Han Efendimiz Hazretleri yed-i müeyyed-hilafetlerinde bulunan seyf-i meslûl-i İslamı a’da-yı bed-likaya tevcih ve havaleyi ilk irade ettikleri günden itibaren gazilik unvan-ı celilini ihraz etmişlerdi. Cihad için çıkan kılıç amirin unvanına gazilik vasf-ı celilini izafe ederek lem’a-paş-ı alem olur. Çünkü askerin harb ve cihadı emr-i ululemre mütevakkıf ve hakikatte ise amire menût ve âiddir. El-minnetü lillah makam-ı mualla-yı hilafetin muhafazasıyla ancak temin-i mevcudiyet edebilecek olan akvam-ı İslamiyye manevi bir irtibat sayesinde maddeden yek vücut gibi çalışıyor. Her cihetçe muzafferiyat-ı azimenin istihsali hususunda tevfikat-ı ilahiyyeye mazhatiyetimizi eltaf-ı Sünhaniyyeden ümid ve temenni eder ve gazi kumandan-ı a’zamımıza arz-ı ta’zimat eyleriz. Cenab-ı Hak askerlerimizi mansur, düşmanlarımızı makhur buyursun. Âmin. (5) Müellefat-ı Diniyye (Hakâyıkü’t-Tecrîd) fî (Menâzilü’t-Tevhîd) İlm-i tevhide dair son derece tedkikat ve tetebbu’âtla yazılmış Arabiyyü’l-ibare bir eser-i dini ve ilmidir. Esasat-ı diniyeyi gayet veciz bir lisan ile ifade eder. İbaresinin sehl-i mümteni’ derecesinde olması istifadesini teshil etmiştir. Lisan-ı celil-i Arabîye uzun uzadıya değil şöylece vukufu olan ihvan-ı din mütalaasından müstefid olur ve bir kudret-i ilmiyye kesb edebilir. Beş kuruşluk posta pulu gönderildiği surette ayrıca posta ücreti alınmaz. (Sohbetü’l-mele’i’l-a’lâ) Bu dahi Arabiyyü’l-ibaredir. Adab-ı sohbet ve muaşeret hakkında kıymetli mütalaatı havidir. Kimler ile musahabet edilmesi lazımdır. İnsan musahabet ettiği kimseleri nasıl tayin ve intihab etmelidir. Bütün bunları ahlak-ı beşeriyyeyi muvafık-ı hikmet olarak tafsil ve irae eden bir mecelle-i mübecceledir. Üç kuruşluk posta pulu mukabilinde arzu buyuran zevata takdim olunur.

Zafer ŞIK 01 Ocak