Konu resmiOsmanlı’da Medreseler
Biliyor muydunuz?

عثمانليده  ايلك أوگرتيمڭ ياپيلديغي صبيان مكتبلرينڭ آردندن، اورته  و يوكسك أوگرتيم، مدرسه لرده  تحصيل ايديليردي. عثمانلي دولتنده  ايلك مدرسه نڭ اورخان غازي طرفندن ١٣٣١ سنه سنده  ازنيقده  قورولديغي دوشونولور. بو مدرسه يه  ايلك آتانان مدرّس ايسه  داود قيصري اولمشدر. فتح ايديلن يڭي طوپراقلرله ، هر پادشاه يڭي مدرسه لر آچييوردي. فاتح سلطان محمد استانبولي فتح ايتدكدن صوڭره  ايلك اتاپده  زيرك، آياصوفيه  و ايوب مدرسه لريني آچمشدر. آردندن انشا ايتديرديگي و ١٤٧٠’ده  تماملانان سحن ثمان مدرسه لري، سكز قسمدن اولوشويوردي. قانوني طرفندن ياپديريلان سليمانيه  مدرسه لري ايسه  درت قسمدن ميدانه  كلمكده يدي. بو درت قسمه  اك اولارق دار الحديث، دار الشفا و طب مدرسه سي واردي. عثمانلي دولتنده  اگيتيمه  ويريلن أونم، مدرسه  صاييلرينه  ده  ياڭسيمشدي. ١٦٧٥ سنه سنده  استانبولده  ١٢٦ مدرسه  واردي. بو صايي زمانله  ١٨٥’ه  قدر چيقمشدر. يينه  عثمانلي دولتي حاكميتي آلتنده كي بالقانلرده  ٥٧٥ مدرسه  و ١٨٤٣ مكتبڭ بولونديغي قيدلرده  موجوددر. علميه  صنفنه  داخل اولان مدرّسلرڭ تعيين ايشلري ايسه  شيخ الاسلاملق طرفندن ياپيليردي. سلطان ٢نجی محمود زماننه  عائد بر بلكه ده  (١٥٩٧/٧١)، علميه  صنفنه  عائد ترفیعلرڭ شيخ الاسلاملق طرفندن پادشاهه  صونولديغي كورولمكده در. Osmanlı’da ilk öğretimin yapıldığı sıbyan mekteplerinin ardından, orta ve yüksek öğretim, medreselerde tahsil edilirdi. Osmanlı Devleti’nde ilk medresenin Orhan Gazi tarafından 1331 senesinde İznik’te kurulduğu düşünülür. Bu medreseye ilk atanan müderris ise Davud-i Kayserî olmuştur. Fethedilen yeni topraklarla, her Padişah yeni medreseler açıyordu. Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethettikten sonra ilk etapta Zeyrek, Ayasofya ve Eyüp medreselerini açmıştır. Ardından inşa ettirdiği ve 1470’te tamamlanan Sahn-ı Seman medreseleri, sekiz kısımdan oluşuyordu. Kanunî tarafından yaptırılan Süleymaniye medreseleri ise dört kısımdan meydana gelmekteydi. Bu dört kısma ek olarak darülhadis, darüşşifa ve tıp medresesi vardı. Osmanlı Devleti’nde eğitime verilen önem, medrese sayılarına da yansımıştı. 1675 senesinde İstanbul’da 126 medrese vardı. Bu sayı zamanla 185’e kadar çıkmıştır. Yine Osmanlı Devleti hakimiyeti altındaki Balkanlar’da 575 medrese ve 1843 mektebin bulunduğu kayıtlarda mevcuttur. İlmiye sınıfına dahil olan müderrislerin tayin işleri ise Şeyhülislamlık tarafından yapılırdı. Sultan 2. Mahmud zamanına ait bir belgede (BOA, HAT, 1597/71), ilmiye sınıfına ait terfilerin Şeyhülislamlık tarafından Padişah’a sunulduğu görülmektedir. Belge no: BOA, HAT, 1597/71 Tarih: Hicrî 1251 (Miladî 1836-1837) (1)Hû (2)İnâyetlû atûfetlû re’fetlû seniyyü’l-himem sultânım hazretleri (3)İmâm-ı evvel hazret-i şeriyârî fazîletlû semâhatlû dâîlerinin damadı Es-Seyyid Veliyyüddîn Efendi duâcılarının medresesinin (4)hâmise rütbesine terfî’i ve müşârunileyhin büyük mahdûmu Cemâleddîn efendi dâîlerinin medresesinin sahn-ı semân rütbesine (5)terfî’i ve ser-etibbâ-i cenâb-ı şehinşâhî efendi dâîlerinin mahdûmu Hayrullah efendi duâcılarının medresesinin mûsıle-i sahn rütbesine (6)terfî’i husûslarına emr ve irâde-i ihsân-âde-i hazret-i Zıllullahî sâniha-pîrâ-yı sudûr buyurulmuş olduğu zîb-efzâ-yı vürûd olan (7)tezkire-i seniyyeleri müfâd-ı münîfinden rehin-i ıtlâ’-ı hâlisânemiz olmağın iş’âr-ı âlîleri mûcibince derhâl cümlesi tanzîm ve icrâ (8)ve lâzım gelen ruûs-ı hümâyûn-ı meymenet-makrûnları leffen tesyîr-i sû-yı sâmîleri kılındığı bi-inâyetillahi Teâlâ evvel bahar hüccet-âsâr (9)dühûluyla sahilhanelere nakil mevsimi gelmiş olduğundan sâye-i tûbâ-vâye-i hazret-i şehinşâhîde muhlisinizin dahî sahilhane-i (10)dâiyânemize naklimiz husûsunu bir vakt-i inbisât-ı mülûkânede hâkipâ-yı kâm-bahşâ-yı şâhâneye arz ve istîzân ve ne vechle (11)emr u fermân-ı cihân-mutâ’-ı cenâb-ı Hilâfetpenâhî şeref-efzâ-yı sudûr buyurulur ise savb-ı hâlisânemize ifâde ve inhâya (12)sarf-ı himem-i seniyyeleri menût-ı şeyma-i âtıfetleridir (13)Devletlû inâyetlû semâhatlû âtıfetlû veliyyü’n-niam kesîru’l-kerem efendim sultanım hazretleri (14)resîde-i enâmil-i tekrîm olan işbu tezkire-i âlîleri mübârek huzûr-ı (15)feyz-i gencûr-ı cenâb-ı Hilâfetpenâhîye arz ve takdim birle manzûr-ı maâlî-mevfûr-ı (16)hazret-i Padişahî buyurulmuş ve mârru’z-zikr ruûs-ı hümâyûn-ı (17)inâyet-makrûn-ı âlîler mahallerine verilmek üzere tevkîf (18)kılınmış olduğu ve sahilhane-i vâlâlarına nakl ve teşrîfleri (19)mevsimi olduğundan sâye-i felek-pâye-i şâhânede bervech-i (20)istîzân nakl ve teşrîfleri husûsuna ruhsat-ı celîle-i (21)mülûkâne şâyân buyurulduğu muhât-ı ilm-i âlîleri (22)buyuruldukda ol-bâbda emr u himem devletlû (23)inâyetlû semâhatlû âtıfetlû veliyyü’n-niam (24)kesîru’l-kerem efendim sultanım hazretlerinindir 

Arif Emre GÜNDÜZ 04 Mayıs
Konu resmiAhi Teşkilatının Toplumsal Faydaları¹
Okuma Metinleri

اخي تشكيلاتنڭ طوپلومسال فائده لري اخي تشكيلاتي؛ تجاري، عسكري و سياسي برچوق فائده  صاغلايارق كونلك حياتڭ دوزنلنمه سنده  أونملي رول اوينامشدر. اخيلك تشكيلاتي، قلفة - اوسته ايليشكيسني كليشديره رك قلفه لرڭ هم مسلكي هم ده  اخلاقي يوڭدن كليشمه لرينى صاغلامشدر. تشكيلاتڭ، أورتيجيلره  يوڭليك ياپديغي دوزنله مه لرڭ ياني صيره  أورتيجيلر ايله  توكتيجيلر آراسنده كي ايليشكيلري بليرله ين و هر ايكي طرفي ده  قزانجلي چيقاراجق دوزنله مه لري ده  بولونمقده در. آيريجه ، دونمڭ شرطلري اعتباري ايله  زورلي و كوگنلي اولمايان يوللرده  ايلكل اولاشيم آراچلري ايله  كرچكلشديريلن سياحتلر ئولكه نڭ هر يرينه  آچيلان زاويه لر سايه سنده  قولايلاشمشدر. اخي تشكيلاتي يالڭزجه  تجاري ياشامي دوزنله مكله  قالمامش كنجلري عسكري كوجه  دستك اولمه لري آماجيله  أوركوتله يه رك دولته  عسكري فائده  ده  صاغلامشدر. اخي تشكيلاتینڭ اتكيلي اولديغي آلانلردن بري ده  سياسي اورتامدر. عثمانلينڭ آناطولي يه  كليشي و ايلك دونمنى آڭلاتان حديقة السلاطين اسملي اثرده  ده  بليرتيلديگي كبي اخیلر، آناطوليده  برچوق شهرده  و قصبه ده  سلچوقليلره  يارديمجي اولمشلردر.  اخیلر، بيزانس طوپراقلريني اله  كچيرديگنده  دوزنسز بر ياپي ايله  قارشيلاشان سلچوقليلره  دوزني يڭيدن تخصيص ايتمه  قونوسنده  دستك اولمشلردر. اخي تشكيلاتي بونلر طيشنده  عثمانلي دولتنڭ قورولمه سنده  ده  اتكين رول اوينامشدر. آناطولي سلچوقلي دولتي ييقيلدقدن صوڭره  آناطوليده  عثمان اوغوللري كبي برچوق بگلك قورولمشدر. اخي شيخي شيخ ادبالي، عثمانلي دولتنڭ قوروجيسي اولان عثمان بگڭ قاين باباسيدر. بو سببله  آخیلرڭ عثمانلي بگلگي ايله  ايليشكيلري اولدقجه  ايي دوزيده يدي.  عثمانلي دولتنڭ قورولمسي سورجنده  اخي تشكيلاتینڭ أونمنى اورغولامق ايسته ين كيئه سه ، آخیلرڭ عثمانلي بگلگنه دولت قورمه لرينى صاغلاياجق عسكري برلك صوندقلريني بليرتمشدر.  بونڭ صوڭوجنده  آخیلر، برچوق عثمانلي پادشاهي طرفندن ده  دستكلنمشدر. نجی مراد دونمنده  آخیلرڭ ”شهر آخیلري“ اسمي ايله  آتانمه لري بوڭا أورنك اولارق كوستريله بيلير (چغتاي، ٩١). آيريجه  اخي تشكيلاتینڭ، طوپلام قاليته  و صتانداردتلاشمه  كبي اداري سورچ و قونتروللره  بڭزر اويغولامه لر اورته يه  قويديغي و لونجه  ايله  كديكلرڭ اولوشومي كبي پك چوق قونوده  ده  اتكيسنڭ اولدقجه  فضله  اولديغي كورولمكده در. اخيلكده  أورتيمڭ هر آشامه سي قلفه لرڭ و اوسته لرڭ صورومليلغنده در. يعني ماللر، أورتيم سورجندن نهائي توكتيجينڭ النه  اولاشانه  قدر سوركلي قونترول ايديلمكده در.  بو ده  أورونلرده  قاليته يي و صتانداردتلاشمه يي برابرنده  كتيرمكده در. Ahi Teşkilatı; ticari, askeri ve siyasi birçok fayda sağlayarak günlük hayatın düzenlenmesinde önemli rol oynamıştır. Ahilik Teşkilatı, kalfa-usta ilişkisini geliştirerek kalfaların hem mesleki hem de ahlaki yönden gelişmelerini sağlamıştır. Teşkilatın, üreticilere yönelik yaptığı düzenlemelerin yanı sıra üreticiler ile tüketiciler arasındaki ilişkileri belirleyen ve her iki tarafı da kazançlı çıkaracak düzenlemeleri de bulunmaktadır. Ayrıca, dönemin şartları itibari ile zorlu ve güvenli olmayan yollarda ilkel ulaşım araçları ile gerçekleştirilen seyahatler ülkenin her yerine açılan zaviyeler sayesinde kolaylaşmıştır. Ahi Teşkilatı yalnızca ticari yaşamı düzenlemekle kalmamış gençleri askeri güce destek olmaları amacıyla örgütleyerek devlete askeri fayda da sağlamıştır. Ahi Teşkilatı’nın etkili olduğu alanlardan biri de siyasi ortamdır. Osmanlı’nın Anadolu’ya gelişi ve ilk dönemini anlatan Hadikatü’s Salatin isimli eserde de belirtildiği gibi Ahiler, Anadolu’da birçok şehirde ve kasabada Selçuklulara yardımcı olmuşlardır.2 Ahiler, Bizans topraklarını ele geçirdiğinde düzensiz bir yapı ile karşılaşan Selçuklulara düzeni yeniden tahsis etme konusunda destek olmuşlardır. Ahi Teşkilatı bunlar dışında Osmanlı Devleti’nin kurulmasında da etkin rol oynamıştır. Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra Anadolu’da Osmanoğulları gibi birçok beylik kurulmuştur. Ahi şeyhi Şeyh Edebali, Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’in kayınbabasıdır. Bu sebeple Ahilerin Osmanlı Beyliği ile ilişkileri oldukça iyi düzeydeydi.3 Osmanlı Devleti’nin kurulması sürecinde Ahi Teşkilatı’nın önemini vurgulamak isteyen Giese, Ahilerin Osmanlı Beyliği’ne devlet kurmalarını sağlayacak askeri birlik sunduklarını belirtmiştir.4 Bunun sonucunda Ahiler, birçok Osmanlı padişahı tarafından da desteklenmiştir. 1. Murad döneminde ahilerin “şehir ahileri” ismi ile atanmaları buna örnek olarak gösterilebilir (Çağatay, 91). Ayrıca Ahi Teşkilatının, toplam kalite ve standartlaşma gibi idari süreç ve kontrollere benzer uygulamalar ortaya koyduğu ve lonca ile gediklerin oluşumu gibi pek çok konuda da etkisinin oldukça fazla olduğu görülmektedir. Ahilikte üretimin her aşaması kalfaların ve ustaların sorumluluğundadır. Yani mallar, üretim sürecinden nihai tüketicinin eline ulaşana kadar sürekli kontrol edilmektedir.5 Bu da ürünlerde kaliteyi ve standartlaşmayı beraberinde getirmektedir. 1- Muhasebe ve Finans Tarihi Araştırmaları Dergisi, Eylül 2018, Özel Sayı2- Çağatay, N. (1989) Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 90-91 Ankara.3- Arı, M. (2008). Ahiliğin Siyasal Boyutları ve Günümüzde Yeniden Yorumlanması. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü̈ Dergisi, 16(16), 43-464- Werner, E. (1986). Büyük Bir Devletin Doğuşu, (Çev. Öner, Y. ve Esen, O.), s. 132, Alan Yay, İstanbul5- Gündüz, A. Y., Kaya, M., ve Aydemir, C. (2012). Ahilik Teşkilatında ve Günümüzde Tüketicilerin Korunmasına Yönelik Çalışmalar Üzerine Bir Değerlendirme. Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, 14(2), 37-54

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiOsmanlıʼda Milli Tarım, Yerli Sanayi
Belge Okumaları

Osmanlı Devleti 14. yüzyıl ile 20. yüzyıl arasında geniş bir coğrafyada hâkimiyet kurmuş bir cihan devletidir. Genel görüşe göre 16. yüzyıl sonunda gerileme dönemine giren Osmanlı Devleti, Sanayi Devrimiʼne giden yeni dünya düzeninin ekonomik değişim sürecini tam anlamıyla takip edememiştir. Bu ekonomik süreci anlayabilmek için Osmanlı Devletiʼnin klasik ticaret anlayışına göz atmak gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun ticaret anlayışı, halka bol, ucuz ve kaliteli mal sunmaktı. Bundan dolayı lüzumlu maddelerin şehir ve ülke dışına çıkarılması yani ihracat yasaklanmış, ahalinin ihtiyaçlarını gidereceği düşüncesiyle ithalata izin verilmişti. Hemen her bölgede temel gıda maddeleri çevreden gelen ham maddeler vasıtasıyla üretilir, bölge ilk önce kendi ihtiyacını karşılamaya çalışırdı. Dolayısıyla öncelik ihtiyacı gidermek olduğundan ihracat kısıtlanmış, ithalat teşvik edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde ihracat, günümüzdeki ekonomik uygulamalara kıyasla çok sınırlıdır. Özellikle dış ticarete konu olan malların toplam üretim içerisindeki payının kısıtlı olması, ihracat odaklı bir gümrük tarifesi yerine ihracatı azaltılıp ithalatı kolaylaştıran bir vergilendirme yolu izlenmesi ve 17. yüzyıldan itibaren yeni keşifler sonucu Osmanlı limanlarının eski önemini yitirmeye başlaması bu durumun nedenleri arasındadır. Bu zaman zarfında da Avrupaʼda etkisini gösteren ve ihracatı artırıp ithalatı azaltma temeline dayanan merkantilizm politikası ile birlikte ticarette ciddi bir Avrupa egemenliği ortaya çıkmıştır. Özellikle merkantilizmin hedefi olan değerli maden stokunun artırılması amacıyla başka ulusların sömürülmesi, Avrupaʼyı üretim, ticaret ve teknolojik gelişmeler alanında hâkim bir güç haline getirmiştir. Bununla birlikte Batılı devletlere verilen ekonomik imtiyazlar, ihraç edilen ürünlerin ham madde, ithal edilenlerin işlenmiş ürün olması Osmanlıʼyı ekonomik anlamda daha da yıpratmış, uzun süren savaşlar ve borçlanmalar neticesinde de 1875 yılında Osmanlı maliyesi iflas etmiştir. Sultan Abdülaziz dönemine rast gelen bu süreçte ve II. Abdülhamid devrinde devleti çıkmazdan kurtarmak için bazı adımlar da atılmaya başlanmıştır. Örneğin yerli üretimin artırılması, yerli tohumun kullanılması, ihracatın yaygınlaştırılması ve bunun için gerekli uygulamalar hakkında genelgeler hazırlanmış, ülkeyi ekonomik düzlüğe çıkarmak için gayret gösterilmiştir. Günümüzde dünya nüfusunun artması ve hâkimiyet savaşlarının birçok farklı alana sıçramış olması, yerli tarım ve hayvancılık politikalarını daha da değerli hale getirmiştir. Yerli tohumların üretilmesi, tarım ve sanayi ham maddelerinin işlenerek yurt dışına ihraç edilmesi, sağlıklı nesiller ve ülkenin ekonomik yeterliliği için zorunlu hamlelerdir. Bu sayımızda paylaşacağımız üç belge konuyu pamuk, buğday ve demir üretimi özelinde incelemektedir. Özellikle yerli üretimin teşvik edilmesi hususuna değinen vesikalar, gıda kıtlığının konuşulduğu bugünlerde bizlere yeni bakış açıları kazandıracaktır. 1. VESİKA Pamuk üretiminin ve ihracatının gerilemesi üzerine üretimi teşvik için tohum ve vergi gibi konularda kolaylık sağlanması konusunda Sadaretʼten Ticaret Nezaretine yazılan yazı (25 Ağustos 1861) (1) Yazıla. Minhu 17 (2) Ticâret Nezâret-i Behiyyesine (22) Meşrûh olan zeyl-i lâyihanın bir sûreti yazdırılmış olmakla mukâbele ettirilerek melfûfen irsâl olunacaktır. (3) Memâlik-i mahrûse-i şâhânede mukaddemleri kesret üzere pamuk husûle gelerek ihracatça muhassenât-ı külliyesi görülmekte bulunmuş iken biraz vakitten beri (4) kıllet ve tedennîye yüz tutmuş ve memalik-i hazret-i şâhâne arâzîsinin bi-lutfihî teʻâlâ derkâr olan kâbiliyet ve istiʻdâdı îcâbınca cüzʼî himmet (5) ve muʻâvenet ile işbu Zirâʻat ve Nâfiʻaʼnın az vakitte hâl-i kadîmine ircâʻı belki daha ilerüde bir dereceye îsâli meʼmûl bulunmuş olduğuna (6) mebnî işbu nedret ve tedenniyetin esbâb ve vesâlinin terakkî ve tezâyüdü çâresinin taharrî (7) ve istihsâli hakkında mukaddemce nezâret-i celîlelerine verilen meʼmûriyet üzerine Meclis-i Maʻâbirʼden kaleme aldırılmış (8) olan Fransızca lâyiha cânib-i nezâretten bâ-tezkire vürûd etmesiyle tercüme ettirilerek takımıyla beraber Meclis-i Vâlâʼya (9) işbu pamuk zirâʻat ve ticâretine dâir baʻzı tahkîkât ve mütâlaʻât ile bunun ne derecelerde şâyân-ı iʻtinâ ve iʻtibâr-ı umûr-ı hayriyeden bulunduğundan ve tezyîd ve tevfîri (10) emrinde Avrupaʼca icrâ kılınmakta olan muʻâvenât ve müsâʻadât keyfiyâtından bahisle buraca icrâsı ehemm ve elzem görülen baʻzı usûl ve tedâbîr on bend (11) olarak zeyl-i lâyihada beyân ve taʻdâd olunmasıyla Meclis-i Vâlâʼca dahi tedkîkât-ı lâzımesi biʼl-icrâ hülâsa-i müzâkerât (12) bendleri bâlâlarına surhla işâret kılınmış ve sâye-i maʻâlî-vâye-i hazret-i mülkdârîde ikdâr-ı ahâlîyi ve iʻmâr-ı memâliki istilzâm (13) edecek böyle mâdde-i nâfiʻanın husûle getirilmesi umûr-ı lâzıme-i mülkiyeden bulunmuş olmasıyla (14) dördüncü mâddede muharrer taʻdîl-i vergi keyfiyeti vakit ve icrâât-ı külliyeye mevkûf olduğundan şimdilik bundan sarf-ı nazarla mevâdd-ı sâirenin (15) icrâ-yı iktizâları ve bunlardan başka her memleketin hâl ve mevkiʻine ve kuvve-i nâbitesine nazaran lâzım gelen şeylerin tahkîk ve beyânı zımnında münâsib mahallerde mahsûsan meclisler (16) teşkîliyle beraber hâricden tohum celb olunmak ve pamuk zerʻ olunan mahallerde bunun içün istîfâ olunacak bedel-i öşrün vakt-i münâsebesine tesâdüf (17) ettirilmek gibi ahâlînin bâʻis-i şevk ve gayretleri olacak teshîlât ve muʻâvenâtın dahi îfâsı husûsları tezekkür ve tensîb (18) olunarak biʼl-istîzân irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî dahi ol merkezde müteʻallik ve şeref-sudûr buyurulup (19) zikr olunan lâyiha zeylinin ihrâc ettirilen sûret-i meşrûhası melfûfen gönderilmiş olmakla hâvî olduğu dokuz bendin ve tahsîl-i öşür husûsunda lâzım gelecek (20) teshîlâtın suver-i icrâiyesi peyderpey mevkiʻ-i icrâya çıkarılarak bu bâbda pamuk zerʻi kâbil olan mahallere yazılacak muharrerâtın Bâb-ı Âlîʼden taleb ve celbi ile iktizâlarının sürʻat-i icrâsı husûsuna himmet buyuralar deyü. (21) Fî 18 Safer sene 278 A_}MKT_MHM__00232_00056_001_001 * 2. VESİKA Sofya sancağının Samakov kazasında bulunan demir fabrikalarının düşmüş olan üretim kapasitelerinin artırılması ve ıslahı için fabrika sahiplerinin talebi olan resimden yüzde beş tenziline karar verildiği hakkında Sadaret Mektubi Kaleminden Tuna Valiliği, Maliye Nezareti ve Tophane-i Amireʼye yazılan şukka (22 Mayıs 1873) Tuna Vilâyet ve Mâliye Nezâret ve Tophane-i Âmire Müşîriyet-i Celîlelerine Evrâk numarası: 52 Müsevvidi ismi: Sâlim Tesvîdi târîhi: Fî 21 RA sene 90 Tebyîzi târîhi: 24 RA sene 90 (1) Sofya sancağında vâkiʻ Samakov kazâsında bulunan timur fabrikalarından alınmakta olan resmin tenzîli hakkında fabrikalar ashâbı tarafından vukûʻa gelen (2) müstedʻayât ve ol bâbda Nâfiʻa Nezâret-i celîlesi makâmı ve Tophane-i Âmire müşîriyet-i celîlesi ile cereyân eden muhâberât ve Tuna vilâyeti meclis-i umûmîsinden vârid olan mezâbıt üzerine Şûrâ-yı Devletʼten kaleme alınan (3) mazbata Encümen-i Mahsûs-ı Vükelâʼda kırâat ve mütâlaʻa olan fabrikacıların hülâsa-i istidʻâları işbu fabrikaların hîn-i teşkîlinde husûl-ı intizâm (4) ve maʻmûriyetleri maksadıyla resimden müstesnâ tutmuş olduğu hâlde muahharen iʻmâl olunan timurun sekizde biri yaʻnî yüzde on ikisi aynen (5) cânib-i mîrîye alınmağa başlanılıp bu ise iktidârsızlıklarına inzimâm ile fevkaʼl-gâye tedenniyâtı müntic olmuş ve binâberîn fabrikaların (6) birtakımı kapanıp bâkîsi dahi kapanmağa yüz tutmuş olduğu cihetle avdet-i maʻmûriyetlerine medâr olmak üzere resm-i mezkûrun Maʻâdin (7) Nizâmnâmesi ahkâmına tevfîkan yüzde beşe tenzîli sûretinden ve Şûrâ-yı Devletʼin netîce-i müzâkerâtı dahi iʻmâlâtın tedenniyâtı (8) ocaklarının intizâmsızlığından neşʼet ettiği mülâbesesiyle işbu maʻdenlerin ya muktedir bir kumpanyaya ihâlesi veyahut Tophane-i Âmire (9) maʻrifetiyle idâresi şeflerinden birinin tercîhi maddesinden ibâret olup fiʼl-hakîka bu maʻdenlerin vâsıta ve idâre-i mahsûsa ile tanzîm (10) ve ıslâh-ı umûru fâideden hâlî olamaz ise de sâlifüʼz-zikr fabrikalar ashâbının vesîle-i müstakille-i ticâretleri öteden beri timur maʻdenleri (11) olmasıyla bunlar ellerinden alınmak lâzım gelse fabrikacıların çarh-ı idâre ve taʻayyüşleri biʼl-külliye bozulup sefîl ve perîşân olacakları (12) derkâr olduğuna ve sâye-i merhamet-vâye-i cenâb-ı mülûkânede maʻâdinin terakkî-i iʻmâlât ve serveti maksadını ahâlînin teshîl-i ihtiyâcâtı ile (13) birlikte istihsâl eylemek muvâfık-ı maʻdelet ve maslahat olacağı misillü çünkü fabrikalar ashâbının evvel ve âhir tedennî-i iʻmâlâta sebeb ve illet (14) add ettikleri ahvâl-i resm-i mevzûʻun ziyâdeliğine münhasır kaldığından ve resm-i mezkûrun tenzîline müsâʻade olduğu takdîrde kendülerinin refte refte taʻmîr-i (15) ahvâl ile iʻmâlâtın terakkîsine biʼt-tabʻ gayret ve ihtimâm edecekleri ve ol hâlde tenzîl-i resimden vâridâtça husûle gelecek noksân ise (16) fâide-i âtiyeye nisbetle hiçbir şey demek olmayacağı bedîhî bulunduğuna mebnî maʻdenlerin her türlü iʻmâlât ve terakkiyâtına çalışmaları şartıyla (17) meşrût bulunmak ve burası şimdiden îcâb edenlere teşvîkât-ı müessire ile anlatılıp şâyed semeresi görülemez yaʻnî şu müsâʻade üzerine de (18) maʻdenler ilerüleyemez ise ol vakit başka sûretle iktizâsına bakılmak üzere resm-i mezbûrun yüzde beşe tenzîli tezekkür ve tensîb olunarak (19) biʼl-istîzân irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî dahi ol merkezde müteʻallik ve şeref-sudûr buyurulmuş ve keyfiyet, (20) Tophaneʼye; Mâliye Nezâret-i celîlesiyle cânib-i vilâyete teblîğ ve inhâ kılınmış olmağla beyân-ı hâl siyâkında tezkire bildirilmiş olmağla, (21) Mâliyeʼye; müşîriyet-i müşârun-ileyhâya ve cânib-i vilâyete bildirilmiş olmağla Maʻden İdâresince dahi muʻâmele-i lâzımenin îfâsına himmet buyurulması siyâkında tezkire (22) ber-mantûk-ı irâde-i seniyye oraca dahi iktizâsının icrâsına himmet buyurulması siyâkında şukka. * 3. VESİKA Yerli buğday kullanımının yaygınlaştırılması ve ihracatının arttırılması için alınması gereken bazı tedbirler ile buna aykırı uygulamalardan doğan problemlerin ne şekilde hallolunacağı hakkında Dahiliye Nezaretinden valiliklere gönderilen genelge (26 Eylül 1904) Bâb-ı Âlî Dâire-i Umûr-ı Dâhiliye Mektûbî Kalemi Aded 110 16 Receb sene 322, fî 13 Eylül sene 320 (1) Yerli buğdayların dâhilen taʻmîm-i sarfiyâtı ile memâlik-i ecnebiyeye tezyîd-i ihrâcâtı içün ittihâzı lâzım gelen tedâbîre dâir (2) Dersaâdet Ticâret ve Zirâat ve Sanâyi Odasından iʻtâ edilen mazbata ve evrâk-ı müteferriʻa üzerine Şûrâ-yı Devlet-i Mülkiye (3) Dâiresinden kaleme alınıp Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâʼda mütâlaʻa olunan mazbatada evvelen iyi tohumları olmayan mahaller zürrâʻına (4) memâlik-i şâhânenin sâîr mahallerinden iyi cins tohumlar celb ve tevzîʻ olunması, sâniyen kurâ ve kasabâtdan ve şimendüfer (5) istasyonlarına ve sevâhile îcâb eden araba yollarının temdîd ve inşâsıyla umûm yolların sûret-i dâimede taʻmîr ve termîmine (6) ve hüsn-i muhâfazasına iʻtinâ kılınması, sâlisen şimendüfer nakliye ücretlerinin imkân müsâʻid olduğu derecede tenzîl edilmesi, râbiʻan (7) Dersaâdetʼte gerek ölçülsün gerek ölçülmesin bin kile buğday içün kile parası nâmıyla seksen ve kile kaldırma (8) akçesi nâmıyla da on beş gurûş resm istîfâ olunmak ve üç dört vagonluk buğday tahmîline mütehammil olan büyük (9) mavnalara iki vagondan ziyâde mal yüklettirilmeyerek nevl mesârifi tezyîd kılınmak gibi birtakım muhdes ve zâid (10) tekâlif ve mesârifin kaldırılması, hâmisen buğday ahz ve iʻtâsında lira usûlünün terkiyle zehâirin kayd ile alınıp (11) satılması mâddelerinden ibâret olup tedâbir-i mezkûrenin ittihâz ve icrâsı müstelzim-i fevâid ve muhassenât olacağı dermiyân (12) olunmuş ve tedâbîr-i mebsûta muvafık hâl ve maslahat görülerek o vechile îfâ-yı muktezâsının Ticâret ve Nâfiʻa ve Orman (13) ve Maʻâdin ve Zirâʻat nezâret ve Şehremânet-i celîlelerine teblîği biʼt-tensîb îcâbı icrâ kılınmış olduğu evvelce bâ-tezkire-i sâmiye (14) işʻâr buyurulduğu gibi buğday ahz ve iʻtâsında libre istiʻmâl olunmaması hakkındaki karâra muhâlif olarak (15) el-hâletü hâzihî kile istiʻmâl olunmakta olduğundan ve kilelerin taʻdâdında hîle îkâʻ edilmesinden dolayı zuhûr eden (16) ihtilâfâtın halli kâbil olamamakda bulunduğundan bahisle çuvallarla götürülen buğdayların karârı vechile vezni ile mikdârı (17) tahakkuk etmedikçe müşterîlerin diğer mâllarına karıştırılmaması ve muʻâmele-i vezniyede istiʻmâl olunacak kantarların tâmmüʼl-ayâr (18) olmasına mahallî belediyelerince iʻtinâ kılınması ve sıhhati müsellem olan basküllerin istiʻmâliçün îcâb edenlerin teşvîk edilmesi (19) ve buğday ahz ve iʻtâsında libre usulünün terkiyle zehâirin kayd ile alınıp satılması hakkındaki karâr ahkâmının (20) icrâsı zımnında vilâyâta da teblîğât îfâsı Ticâret ve Nâfiʻa Nezâret-i celîlesinden işʻâr kılındığı dahi bu kerre şeref-vârid (21) olan 15 Eylül sene 320 târîh ve bin yedi yüz kırk yedi numaralı tezkire-i sâmiyede izbâr buyurulmuş ve keyfiyet (22) taʻmîmen vilâyât ve elviye-i gayr-ı mülhakaya teblîğ olunmuştur. (23) Ana göre muktezâsının îfâsı husûsuna himmet. * Kelimeler Bâ-tezkire-i sâmiye: Nezaret makamından yazılan tezkire ileBedîhî: AşikârBer-mantûk-ı irâde-i seniyye: Padişah emrinin anlamı ile Biʼl-istîzân: İzinleBinâberîn: Bu nedenleBiʼt-tabʻ: Doğal olarakBiʼt-tensîb: OnaylayarakÇarh-ı idâre: Yönetim işleyişiDerkâr: AşikârDermiyân: Ortaya koymak, açıklamakEl-hâletü hâzihî: Şu anda Elviye-i gayr-ı mülhaka: Merkezî yönetime doğrudan bağlı olan vilayetlerEvrâk-ı müteferriʻa: Çeşitli evraklarFevkaʼl-gâye: Hedeflenenin üstündeHîn: An, zamanÎkâʻ: Meydana getirmek, yapmakİkdâr: Geçimini sağlamaİnzimâm: İlave etmeİrcâʻ: Geri döndürmeİrsâl: GöndermekÎsâl: Ulaştırmaİstîfâ: Alınmakİstihsâl: Elde etmekİstilzâm: Gerekme, gerektirmeİʻtâ: Vermekİttihâz: Kabul etmekKıllet: AzlıkKumpanya: Şirket Kurâ: KöylerKuvve-i nâbite: Toprağın verimlilik gücüLibre: Yarım kiloMaʻâdin: Madenler Maʻdelet: AdaletMaʻmûriyet: BayındırlıkMavna: Büyük kayık, güvertesiz tekneMebni: …den dolayıMebsût: Ayrıntılı, mufassalMeclis-i Maʻâbir: Ülkedeki yol, köprü, kanal gibi imar faaliyetlerini gerçekleştiren ve Meclis-i Nafiaʼya bağlı olarak kurulan meclisMelfûfen: Ek olarakMemâlik-i şâhâne: Osmanlı ülkesiMeʼmûl: UmulanMevkûf: Bir şeye bağlıMezâbıt: Mazbatalar, tutanaklarMuahharen: Daha sonraMuhassenât: GüzelliklerMuhassenât: GüzelliklerMuhdes: Sonradan ortaya çıkanMukaddem: ÖnceMülâbese: Münasebet, vesileMüntic: Netice verenMüstedʻayât: Talep edilen şeyler, dilekçelerMüstelzim-i fevâid: Fayda gerektiren şeylerMüteʻallik: Alakalı, ilgiliMütehammil: Yüklü olanNevl: Navlun, gemi kirasıRefte refte: Yavaş yavaşResm-i mevzûʻ: Konulmuş olan vergi Sâlifüʼz-zikr: Bahsi geçenSâye-i maʻâlî-vâye-i hazret-i mülkdârî: Padişahın yüce gölgesi, himayesiSâye-i merhamet-vâye-i cenâb-ı mülûkâne: Padişahın merhametli gölgesi, himayesiSevâhil: SahillerSiyâk: Tarz, biçimSurh: Kırmızı (mürekkep)Suver: Suretler, tarzlar, biçimlerŞeref-vârid: Şerefle ortaya çıkanŞimendüfer: TrenŞukka: Üst makamdan alt makama yazılan resmî yazıTaʻayyüş: GeçimTaʻdâd: Saymak Taharrî: AraştırmaTahmîl: YüklemeTaʻmîm-i sarfiyât: Harcama genelgesiTâmmüʼl-ayâr: Tam ayarlıTedâbîr: TedbirlerTedennî: GerilemeTedenniyât: GerilemelerTemdîd: UzatmaTermîm: Tamir etmeTeshîl: KolaylaştırmakTeshîlât: KolaylıklarTevfîr: ÇoğaltmaTevzîʻ: DağıtmaTezâyüd: ArtmaTezyîd: ArtırmakTezyîd: ÇoğaltmaVesîle-i müstakille-i ticâret: Ticaret özgürlüğüne vesileZehâir: Saklanan erzaklarZerʻ: EkmekZürrâʻ: Çiftçiler, ekip biçenler

H. Halit ATLI 04 Mayıs
Konu resmiHazine-i Rahmetin Anahtarı: Dua
Beyt-i Berceste

Köşe Penceresi هم انسان، نهايتسز عجزيله  نهايتسز بلياته  معروض و حدسز اعدانڭ هجومنه  مبتلا و نهايتسز فقريله  برابر نهايتسز حاجاته  كرفتار و نهايتسز مطالبه  محتاج اولديغندن، وظيفۀ اصليۀ فطريه سي، ايماندن صوڭره  دعادر. دعا ايسه  اساس عبوديتدر.  … ايشته  اي عاجز انسان! و اي فقير بشر! دعا كبي، خزينۀ رحمتڭ آناختاري و توكنمز بر قوتڭ مداري اولان بر وسيله يي الدن بيراقما. اوڭا ياپيش. اعلاي عليّين انسانيته  چيق. بر سلطان كبي بتون كائناتڭ دعالريني، كندي دعاڭ ايچنه  آل. بر عبد كلي، بر وكيل عمومي كبي  اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ دي ! كائناتڭ كوزل بر تقويمي اول. Hem insan, nihâyetsiz acziyle nihâyetsiz beliyyâta ma‘rûz ve hadsiz a’dânın hücumuna mübtelâ ve nihâyetsiz fakrıyla beraber nihâyetsiz hâcâta giriftâr ve nihâyetsiz metâlibe muhtaç olduğundan, vazîfe-i asliye-i fıtriyesi, îmândan sonra duâdır. Duâ ise esâs-ı ubûdiyettir. … İşte ey âciz insan! Ve ey fakîr beşer! Duâ gibi, hazîne-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesîleyi elden bırakma. Ona yapış. A’lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi bütün kâinâtın duâlarını, kendi duân içine al. Bir abd-i küllî, bir vekîl-i umûmî gibi   اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُde! Kâinâtın güzel bir takvîmi ol. (Osmanlıca Lem’alar, s. 108, 110) 1.Beyit خداوندا شو عالمدە اسن یللر سنی ايسترآیاقلردە غبار اولمش توزان یوللر سنی ايستر Hudâvendâ şu ‘âlemde esen yeller seni isterAyakları gubâr olmuş tozan yollar seni ister Şemseddin Sivasi (5) * Ey Seyyidim ve Malikim olan Hazret-i Allah! Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmeyesin. Âlem-i asgar olan bizlerin de esen yeller, tozan yollar misali bütün iştiyaklarımız, muhabbetlerimiz, incizablarımız, cazibelerimiz sendendir. Ve senin daire-i huzurunu isteriz. (O zaman yalnız Bir’i iste, başkaları istenmeye değmiyor.) * Hudâvend (Fa): (Her şeyin sahibi, maliki olan) Allah, (Ar.) Malik, (Rum) Efendi 2. Beyit هیچ بر عقدە می قالدیكه آچيلماز ای دلوار ایكن الده نیاز سحر انشاء الله Hiçbir ukde mi kaldı ki açılmaz ey dilVar iken elde niyâz-ı seher inşâallâh Nabi (7) * Ey (ferahlık ve genişlik isteyen) gönlüm! Elinde seher vakti ettiğin dualar varken açılmaz hiçbir ukde mi olurmuş? (Her gecede bulunan bu icabet vaktinde, en mühim silahımız ve cihazat-ı tamiriyemiz olan istiğfar ve Cenab-ı Hakka iltica bir ihsan-ı ilahi değil de ya nedir?) * Ukde: Düğüm, (mec.) Halli güç iş, çözülmesi zor meseleNiyaz (Fa.): Yalvarma, rica, istirham; (Ar.) Dua 3. Beyit دست نیازی أیله كشاده خدایه كيمزیرا آنكله نخل امل برك وبر ویرور Dest-i niyâzı eyle küşâde Hudâya kimZîrâ anunla nahl-i emel berk ü ber virür Rami (4) * Hüda’ya öyle bir aç ki dua elini sen, (teşbihte hata olmazmış:) ibadet ağacının o emel dalı güzel ve latif yaprak ve meyveler versin. (Uhrevi semereler versin.) * Küşâde (Fa): Açık, meftuhNahl: Ağaç dalıBerk ü ber: Yaprak ve meyve 4. Beyit جنكده نام خدایی قومه ڭز هیچ ألدنعون حقی دیل یوب یالواريڭز غفاره Cengde nâm-ı Hudâ’yı komanuz hiç elden‘Avn-ı Hakk'ı dileyüb yalvarunuz Gaffâra Bahti (8) * (Maddi ve manevi) Cenkte (hadsiz düşmanlarını def edebilir bir zatın huzurunda olduğunu her daim tasavvur ederek) “Ya Allah, Bismillah, Allahu ekber!” zikriyle namını dilden ve yürekten bırakma! Eli her şeye yetişen Hakkın inayetini dile, Gaffar olan Rabbine (mağfiret için) yalvar! (Bir’i çağır sen, çünkü başkaları imdada gelmiyor.) * Avn: Yardım, imdad, nusretGaffar: Mağfireti çok olan. Gafur’da mübalağa keyfiyet bakımından, Gaffar’da kemiyet bakımındandır. (Mağfiret: Kulun günahları bağışlanmayı aştığı için hak ettiği azaptan onu korumaktır. Gafr, bir şeyi pislikten korumak için sarmaktır.) 5. Beyit نیّت پاكیزه و صدق صفای قلبلهبردعا قیل كیم اوله اخلاص تامڭ مصدری Niyyet-i pâkize vü sıdk-ı safâ-yı kalb ileBir du‘â kıl kim ola ihlâs-ı tâmın masdarı Sabit (2) * (Duanın şartı mı?) Tertemiz bir niyet “Allah için” ve (istiğfarla) safileşen, doğrultulan bir kalb… İşte: Büsbütün bir ihlası netice veren bir dua! (Hem kavli dualarımızda hem fiili dualarımızda ihlas en makbul bir şefaatçidir.) * Pâkize: Temiz, pakSafâ: Saflık, berraklıkİhlâs-ı tâm: Eksiksiz, tam ihlas 6. Beyit ابرعصیان چوقلغندن آسمانه چيقمایوركنديمزدندر اكر مقبول كچمزسه دعا Ebr-i ‘isyân çokluğundan âsumâna çıkmıyorKendümüzdendür eger makbûl geçmezse du‘â Haleti (6) * Bak şu isyan bulutu nasıl da Şems-i Ezeli’nin mağfireti ve kalbimize tecelli eden hakikat şuaları arasına girmiş, perde yapıyor. Kusurunu gör o kusur kusurluktan çıksın, itiraf et afva müstehak olasın. Ta ki duan kabul ola!..   * Ebr: BulutÂsumân: Gökyüzü 7. Beyit جان و كوكلدن سورسه ڭ یالوار قول اللهه یالوارمقصوده ایرمك دیلرسه ڭ یالوار قول اللهه یالوار Cân u gönülden seversen yalvar kul Allah’a yalvarMaksûda ermek dilersen yalvar kul Allah’a yalvar Yunus Emre (3) * Ey Allah’ın sevgili kulu! (Nasıl mide rızkı ister, göz görülecek şeyleri ister) Sendeki sevgi de sevilecek şeyleri sevmeye sebeptir: Hazret-i Davud (as.) misali sevmeyi de livechillah iste. Dua ve yalvarmalarında dünyevi maksat ve zevkleri aramayıp “İlahi! Ente maksudı ve rızake matlubı” الهى! انت مقصودى و رضاك مطلوبى * Maksûd: İstenilen şeyHazret-i Davud’un Duası: Yâ İlâhî! Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak ameli istiyorum.Yâ İlâhî! Seni canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha fazla sevmek nasîb eyle. (Amin!)(Kaynaklarıyla Büyük Duâ Mecmuası, s.218) Kaynakça BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (2007), Osmanlıca Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat Divan-ı Ahmedi, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum, No: 53 (v. 9A) Divan-ı Haleti,  Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi, No:V2703  (v. 77A) Divan-ı Nabi-i Yusuf, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY 00373 (v. 90B)  Divan-ı Rami, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY 02811 (v. 74A) Divan-ı Sabit, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY 03288 (v. 19A)  Divan-ı Şemsi Sivasi,  Koyunoğlu Kütüphanesi ve Müzesi, No: 10970 (v. 6B) Divan-ı Yunus Emre, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A 5362/2 (v. 49A) İsmail Hakkı Bursevi, (2011), Kitabu’l-Fürûk (Kelimeler Arasındaki Farklar) Çev.: Ömer Aydın, İstanbul: İşaret Yayınları Kaynaklarıyla Büyük Duâ Mecmuası, (2015), Haz. Hayrât Neşriyat İlmî Araştırma Heyeti, İstanbul: Hayrât Neşriyat Şemseddin Sami, (1317), Kamus-ı Türki, Dersaadet: İkdam Matbaası http://katalog.istanbul.edu.tr/ https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ http://www.yazmalar.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 04 Mayıs
Konu resmiGışâ beyânındadır
Osmanlı Tıbbından

Transkripsiyon Gışâ beyânındadır Bu şol marazdır ki, gice görmez. Halk dilinde buna şebkûr dirler. Sebebi buhārât-ı galîzadır ki, demi bulandırır. Ve galîz ider. Ekser bu maraz kara gözlülerde ârız olur. İlâcı, istifrâğdır. Eyâricâtla ve gargaralar ile ve muʻattısâtla ve ırk-ı mâkayndan fasd itmekdir. Ve dahi papadya ve durak otu ve râziyâne gibi otları kaynadub suyuna (?) yüzün ve gözün bürüyüb durmakdır. Ve Muhammed bin Zekeriyyâ-yı Râzî Hâvî-i Kebîr’de eydür; Ebû Nasr Fâriyâbî (?) kameri ve kevâkibi görmez olmuşdu. Mercimek kadar kündüs dühn-i benefşe ile seʻût itdi. Ol gice kevâkibi bir mikdâr gördü. İkinci gicede bir hoş gördü. Gayrılar dahi tecrübe idüb anlar dahi öyle (140b) oldu. Lâkin savâbdır ki, sayfda seʻût itmeyeler. Zîrâ ziyâde musahhin ve müceffifdir. Abdüllatīf Tebrizî eydür; kurd ödüyle kuhl olunmak gışâyı zâil ider. Ve dahi eydür ki, üstâdım neʻʻamehullâhu teʻâlâ bi-gufrânehû tecrübe itdi. Ve asrımızın baʻzı ekâbirine emr itdi. Bir kerre kuhl itdikleri gice kevâkibi gördüler. Gerekdir ki, cemîʻ muzʻifât-ı dimâğdan ve mübahhirâtdan ve duhāndan ve gubârdan ve bî-vakit taʻâm yemekden ve tuhme olmakdan ve tok yatmakdan ve cemîʻ muğallizātdan ihtirâz üzere olalar. (Kaynak; Enmûzecü’t-Tıbb kitabı) Metnin Güncel Çevirisi Gece Körlüğü Halk dilinde Şebkur denen bu hastalığın özelliği gece karanlığında görme keskinliğinin belirgin bir şekilde azalmasıdır. Bunun sebebi kanı bulanıklaştıran vücudun katı buharlarıdır ki kanı da katılaştırır. Çoğunlukla siyah gözlülerde oluşan bu hastalıkta ilk yapılması gereken işlem hastayı kusturmaktır. Ayrıca eyaric terkipler ile gargara yapılmalı, öksürtücü aksırtıcı formüller kullanıldıktan sonra gözün üst damarından kan aldırılmalıdır. Bundan başka papatya, dorak otu ve rezene gibi otlar kaynattıktan sonra oluşan suyunu yüz ve göz bölgesine uygulama yapılmalıdır. Er-Razî’nin el-Hâvî eserinde bu hastalığa yakalanan bir kişiye mercimek miktarı kündüs, menekşe yağı karıştırarak oluşan maddeyi buruna çektirilmesiyle hastanın birkaç gün zarfında iyileştiği ve farklı hastalarda da aynı şifanın gerçekleştiği yazılmıştır. Fakat bu madde ısıtıcı ve kurutucu olduğundan aşırı sıcak yaz aylarında bu uygulama yapılmamalıdır. Hekim Abdüllatīf Tebrizî ise kurt ödünü kurutup pudralaştırdıktan sonra sürme şeklinde göze uygulanırsa gece körlüğünün geçeceğini belirtmiştir. Bu formülü zamanın birçok önde gelen büyüklerine uygulamış ve bir gecede hepsinden olumlu sonuç almıştır. Bu hastalığın şifası için özellikle beyin kendisini zayıflatan buhar yapıcı gaz yapıcı yiyeceklerden, tozlu ortamlardan, vakitli vakitsiz atıştırmalardan, aşırı doygunluktan, tok yatmaktan ve bütün katı gıdalardan uzak durulmalıdır. Kelimeler: Gışâ: gece körlüğüIrk-ı mâkayn: nazofrontal damarKevâkib: yıldızKuhl: sürme çekmekKündüs: çöven otuMuʻattısât: öksürtücü ilaçMusahhin: ısıtıcıMübahhirât: uçucu tütsü şeklinde olan ilaçMüceffif: kurutucu ilaçSeʻût: burna enfiye gibi çekilen ilaçTuhme: mide dolgunluğu, hazımsızlık

Mesut BUDAK 04 Mayıs
Konu resmiTohum Ek...
Poster

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiOsmanlı Devleti’nde Toprak Yönetimi ve Tarım Politikaları¹
Okuma Metinleri

تيمار؛ طاريمله  ايلكيلنن رعايانڭ يتيشديرديگي سپاهيلرڭ كچيم قايناقلري اولان ديرلكلرينه  ويريلن اسم اولوب، دولتڭ اجرت ويا معاش تخصيص ايتمكسزين يتيشديرديگي عسكرلره  تخصيص ايتديگي و رعايانڭ تابع اولديغي سيستمدر.  تيمار سيستمنه  تابع اولان آلانلر كليري اڭ فضله  ٢٠ بيڭ آقچه  اولان طوپراقلردر. بو طوپراقلر بر برات ايله  أورتيمڭ و تجاري فعاليتلرڭ دوامنى صاغلامق و سپاهي يتيشديرمك و تيمار اولارق آيريلان بولكه ده كي ويركو كليرلريني طوپلامق آماجيله  آيريلمقده در. آڭلاشيلمقده دركه  تيمار سيستمي يالڭزجه  عسكر يتيشديرن دگل عين زمانده  أورتيمڭ دوامنى و طاريمسال فعاليتلر نتيجه سنده  اولوشان كلير آرتيغنڭ دولت خزينه سنه  آقتاريمنى صاغلايان بر اقونوميك يوڭتيم بريميدر. اقونوميك آچيدن دگرلنديريلديگنده  تيمار سيستمنڭ تمل آماجي دولته  مالي كوچ  و أورتيمده  سوركليلگي صاغلامقدر. دولت بو طوپراقلري مالي دوزنڭ تملي اولارق كورمش و بو طوپراقلرڭ پارچه لانمه سني ياساقلامشدر. آيريجه  رعايانڭ طوپراغي بيراقارق كوچ ايتمه سني، كنته  كيدرك لونجه لره  كيرمه سني ويا فرقلي بر تيماره  كچمه سني انگلله مك آماجيله  چفت بوزان ويركوسي اويغولانمشدر. بو، كوسترمه لك بر ويركو اولمايوب، أودنمسي، قاتلانيلمسي بيوك بر يوك اولارق بليرلنمشدر. تيمار سيستمي كويلينڭ كچيم قايناغنى و كوگنلگنى ده  صاغلامقده در. طوپراقسز و اوسز قالمايان، كوگن ايچريسنده  ياشايان كويلي بو نه دنله  دولته  و پادشاهه  داها يوكسك بر صداقت ايله  باغلانمقده در. بو صداقت نتيجه سنده  كويلي دينه  و دولتنه  خدمت ايتمه يي بر كورَو اولارق كورمكده در. آوروپه ده كي فئودال دوزنڭ عثمانلي دولتنده  اولوشمه سني انگلله ين تيمار سيستمي بو يوڭيله  ده  اداري و سياسي آچيدن بيوك أونمه  صاحبدر. عثمانلي طوپراق يوڭتيمي و طاريم پوليتيقه سي، دونمڭ آوروپه  دولتلرندن تمل اولارق فرقليلقلر ايچرمكده در. طوپراق يوڭتيمي أوزللكله  اسلام دوشونجه سنڭ ده  اتكيسيله  دولت ملكيتي تملنده  اولوشديرولمشدر. بو نه دنله  دولت طيشنده  بيوك طوپراق ملكيتلري كورولمه مكده در. أوزتله ، دولت ملكيتنده كي طوپراقلر، تيمار سيستمي ايله  قيرسال نفوسه  طاريمسال أورتيم آماجيله  ويريلمش و عسكري خرجامه لر ايچون بر قايناق اولوشديرولمشدر. آوروپه  دولتلرنده  ايسه  ملك دولته  دگل فئودال بگلره  عائددر. أورتيم بگلر طرفندن كندي ايشجيلري آراجيلغيله  صاغلانمش، ويرگيلر مركزي دولته  دگل بگلرڭ خزينه لرينه  آقتاريلمشدر. Tımar; tarımla2 ilgilenen reayanın yetiştirdiği sipahilerin geçim kaynakları olan dirliklerine verilen isim olup, devletin ücret veya maaş̧ tahsis etmeksizin yetiştirdiği askerlere tahsis ettiği ve reayanın tabi olduğu sistemdir.2 Tımar sistemine tabi olan alanlar geliri en fazla 20 bin akçe olan topraklardır. Bu topraklar bir berat ile üretimin ve ticari faaliyetlerin devamını sağlamak ve sipahi yetiştirmek ve tımar olarak ayrılan bölgedeki vergi gelirlerini toplamak amacıyla ayrılmaktadır. Anlaşılmaktadır ki tımar sistemi yalnızca asker yetiştiren değil aynı zamanda üretimin devamını ve tarımsal faaliyetler neticesinde oluşan gelir artığının devlet hazinesine aktarımını sağlayan bir ekonomik yönetim birimidir. Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde tımar sisteminin temel amacı devlete mali güç3 ve üretimde sürekliliği sağlamaktır. Devlet bu toprakları mali düzenin temeli olarak görmüş ve bu toprakların parçalanmasını yasaklamıştır. Ayrıca reayanın toprağı bırakarak göç etmesini, kente giderek loncalara girmesini veya farklı bir tımara geçmesini engellemek amacıyla çift bozan vergisi uygulanmıştır. Bu, göstermelik bir vergi olmayıp, ödenmesi, katlanılması büyük bir yük olarak belirlenmiştir. Tımar sistemi köylünün geçim kaynağını ve güvenliğini de sağlamaktadır. Topraksız ve evsiz kalmayan, güven içerisinde yaşayan köylü bu nedenle devlete ve padişaha daha yüksek bir sadakat ile bağlanmaktadır. Bu sadakat neticesinde köylü dine ve devletine hizmet etmeyi bir görev olarak görmektedir. Avrupa’daki feodal düzenin Osmanlı Devleti’nde oluşmasını engelleyen tımar sistemi bu yönüyle de idari ve siyasi açıdan büyük öneme sahiptir. Osmanlı toprak yönetimi ve tarım politikası, dönemin Avrupa devletlerinden temel olarak farklılıklar içermektedir. Toprak yönetimi özellikle İslam düşüncesinin de etkisiyle devlet mülkiyeti temelinde oluşturulmuştur. Bu nedenle devlet dışında büyük toprak mülkiyetleri görülmemektedir. Özetle, devlet mülkiyetindeki topraklar, tımar sistemi ile kırsal nüfusa tarımsal üretim amacıyla verilmiş ve askerî harcamalar için bir kaynak oluşturulmuştur. Avrupa devletlerinde ise mülk devlete değil feodal beylere aittir. Üretim beyler tarafından kendi işçileri aracılığıyla sağlanmış, vergiler merkezî devlete değil beylerin hazinelerine aktarılmıştır. [1] Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 3, 2019 Güz[2] BERKES, Niyazi, 100 Soruda Türkiye İktisat Tarihi I, s. 64, (2. Baskı), Gerçek Yayınevi, İstanbul 1972.[3] Age. s. 69

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiSanayi-i Der Memalik-i Osmaniye
Okuma Metinleri

İslam’da anife vardır, sınaiden taazzüz eder dedikleri laf sahih olamaz. Zira İslam diyanetçe dahi sınaii makbul ve muazzez tutar. Her büyük zatı bir sanatla kesb edegelmiş itikat eyler. Hadis-i şerifte Hazret-i Âdem çiftçi ve Nuh tüccar ve İbrahim nessac, Davud zırh yapardı. Süleyman zenbil örerdi. Zekeriya dülgerlik ederdi (salavatüllahi aleyhim ecmain) buyurulduktan sonra “Bizzat Peygamberimiz dahi deve gütmedi mi” varid olmuştur. İslam her sanatı bir büyük zata yani dince büyük bir azize isnad eder ve dükkan kapısı üzerine celi hat ile “el kasibu habibullah” yazar. Ve hep kibar-ı ulema ve evliya birer sanata müntesiptir. Ve hala her birinin nam ve şanı bir sanata nispetle bakidir. Mesela İmam-ı Hüccetü’l-İslam Gazali ve Şeyh Attar ve İmam Halvai ve hakeza… Bu nispetlerden hiçbiri sanai’den taazzüz etmedi ve sanata nispetle yad olunuşundan âr eylemedi. Belki iftihar etti. Evet, şimdi İstanbul İslam’ında sanattan istinkaf görülür. Şu derecede ki pek fakir ve meskenete düşmüş birine nasihat olarak bir sanat tarif edilse o sanata teşebbüsü kendisine münasip görmez, düzce âr eder. Bu âr mukteza-yı İslamiyet’te yahut bazıların zumu gibi mine’l-kadim politikaca hakimiyet icabından neşet etmeyip yakın vakitte diğer sebeplerden zuhura gelmiştir. Bu sebeplerin halli ise müşkilattan değildir. şöyle ki Reşit Paşa idaresi, İstanbul ahalisini hazine-i devlete ağız açtıracak bir halete koymuştur. Hele o rütbeler ve nişanlar bezli çok kimsenin sanaiden istinkafına bais olmuştur. Herifin biri kapıcı başılık ya bir diğer bir rütbe alınca yahut nişan takınca nefsini erbab-ı hükümetten addedip eğer kitabeti varsa bir daha pirinç tüccarına yarencilik etmeye ya arzuhalciliğe tenezzül etmez. Ve dülger ise sinesindeki nişan ile icra-yı sanattan âr eder ve hakeza… Hele o aklam ve mecalisin kesreti çok esnafın zürriyetini hademe-i hükümet etmiştir. Türk’te öteden beri “Bir Paşa bir maşa” darbımeseli zebanzed idi. Şimdiki Türkçe “Paşa çok yaşa” demektedir. Ya ağalık, uşaklık mesleği! Maazallah… Merhumdan sonra Ali Paşa idaresi o yolda idareyi daha tevsi ve hazineye ağız açanları teksir eylemiştir. Bundan yirmi otuz sene akdem zaleme kapısına ayak basmak günahtır diyen Müslümanlar, şimdi beşikteki çocuklarına katip olur Maşallah, Paşa olur Maşallah diye dua etmektedirler. Artık İstanbul ahlakı bir raddeye tenezzül etmiştir ki ahalide erbab-ı hükümete takarrubdan başka efkar yoktur. Çünkü bu tarikle geçinebiliyorlar. Hani o batn-ı sabıkta sadrazamlara dayatan Trabzonlu Hacı Ahmet Ağa gibi otuz kırk gemi sahibi tüccarlar? Hani o mezalime itiraz ile kıyam eden ve daha doğrusu esnafın hukuk-ı mahsusa ve imtiyazat-ı muhikasını mezalimden vikayeye müttefik olan esnaf kahyaları ve yiğitbaşıları? Bu tenbiye ettiğimiz nazarla İstanbul’a bakan öyle görecektir ki idare-i meşruha eseri olarak İslam’ın hazineye ağız açtığından beri memleketçe muhtaç olunan sanayi ve esnaflık Hristiyan eline geçmiş ise de çend seneden beri onlar için dahi hazineye medhal açılıyormuş olduğundan şimdilere bu ahlak-ı meskenet Hristiyanlara daha müstevli olmuştur. Onlar dahi erbab-ı hükümete çatmak ve hazineden doymaya ağız açmak mesleğine girmeye başlamışlardır. İşte bu gidişten bir doğru hesap yaptığımız halde bugün elde kalmış olan manavlık, bakkallık dahi bir batın daha geçer geçmez ecnebiler ellerine geçecektir. Zira yerliler hep efendi, bey, ağa olacak (acib terakki) Avrupa masnuatını âlât vasıtasıyla ucuz çıkardığından ve garetçe zarafet başka biçimlere girdiğinden hususan nakl-i eşyada suhulet vesaitini tedarik eylediğinden diğer kıtalara nispetle ilerledi. Lakin Osmanlılar acaba eski halinde mi kaldı? Malum ola ki 1227 tarihinde İşkodra’da ve Tırnova’da tülbent ve sakankor tezgahları, iki bin adet iken 1257’de iki yüzden ibaret kalmış ve şimdi tadada layık olmayacak raddelere tenezzül etmiştir. 1264 Selanik ipek tezgahları 28 olduğu halde, 1279’da 18 idi. Hani o Diyarbekir ve Bursa’nın kadife ve atlas ve ipek kumaşları? Şimdi bu memleketler otuz sene akdemki hasılatlarının onda birini yapmıyorlar. Bağdat bir vakit merkez-i sanayi idi. Basmacılık, yazmacılık debağlık, çömlekçilik, kuyumculukta ve diğer sanayide başka memleketlere faik idi. Hani Haleb’in kırk bini mütecaviz tezgahları? Hani bu tezgahların çıkardığı bez ve kumaş ve zerbaft ve simbaft ve engine? 1273 Halep tezgahları 5560 adetten ibaret kalmıştı. İstanbul’un sırmakeşliği, oyacılığı, kuyumculuğu mukaddema dahile yetiyor ve şarka ve garba bazı kıtalarına nefais ihraç ederdi. Üsküdar çatmaları ve Bilecik döşemeleri ne ala idi. Kıbrıs’ın ipek boyası ve altın işi ve iğne işleri Ankara, Sofu, Tokat basmasını Selanik ve Bursa tülü ve havluları ve hamam takımları ve kumaşları, Drama çorapları, Soma kuşakları, İzmir ve Uşak ve Gördes ve Kule kalı ev seccade ve kilimleri dahile kafi olduktan başka harice çıkardı. Bunlar bakılmadığından ve devletler inhisar-ı lağv etmek zumuyla nüfuz-ı sunna’ı mahvettiğinden eski hallerinden keyfiyet ve kemiyetçe çok tenezzül etti. Öyleyse “Avrupa terakki etmiş” kaziyesi doğru olup, “biz eski halde kalmışız” kaziyesi doğru değildir. Yahu biz tenezzül ve teehhür etmişiz, teehhür…

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ك” (Kef)’in diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 04 Mayıs
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

Kıymetli dostlar, Ramazan ayını idrak ettiğimiz şu bahar günlerinde, hayat kadar tatlı bir kelimenin kökenlerine bir yolculuk yapacağız. Kurumuş, ölmüş dallara hayatın yürüdüğü, kışın soğuk yüzünün bahar sayfası ile aralandığı şu mübarek günlerde “Hayy, hayat, hayati, hayatiyet, İhya, muhyi, Ramazan, oruç, iftar, sahur, teravih” kelimelerinin köklerine bir yolculuk yapacağız. Rabbimiz bu Ramazan-ı şerifi ihya etmeyi hepimize nasip eylesin duasıyla ilk kelimemiz olan “yâ hayy” diyerek yolculuğumuza başlıyoruz. قيمتلي دوستلر، رمضان آيني ادراك ايتديگمز شو بهار كونلرنده ، حيات قدر طاتلي بر كلمه نڭ كوكنلرينه  بر يولجيلق ياپاجغز. قورومش، ئولمش داللره  حياتڭ يوروديگي، قيشڭ صوغوق يوزينڭ بهار صحيفه سي ايله  آرالانديغي شو مبارك كونلرده  ”حيّ، حيات، حياتي، حياتيت، احيا، محيي، رمضان، اوروج، افطار، سحور، تراويح“ كلمه لرينڭ كوكلرينه  بر يولجيلق ياپاجغز. ربّمز بو رمضان شريفي احيا ايتمه يي هپمزه  نصيب أيله سين دعاسيله  ايلك كلمه مز اولان ”يا حيّ“ دييه رك يولجيلغمزه  باشلايورز. HAYY: Rabbimizin güzel isimlerinden biridir. Ve kainattaki bu bütün hayatların kaynağı O’dur. Sözlükte “yaşamak, diri ve canlı olmak” anlamına gelen “hayât (hayevân)” kökünden sıfat olup “diri olan, yaşayan”dır. “Hayatı kendinden olan, hakkında ölüm geçerli olmayan Allah” demektir. HAYAT: Kuran kökenli bir kelimedir. Bu tatlı ve canlı kelime dilimizi süsleyen, ziynetlendiren nadide kelimelerden biridir. Hayat deyince aslında “Hayy olan Allah’ın sanat eseri olan bir mucizeden” bahsediyoruz. “şu kâinâtın en ehemmiyetli gāyesi, en büyük neticesi, en parlak nûru, en latîf mayası, gāyet süzülmüş bir hulâsası, hem en mükemmel meyvesi” hayattır. Kelimenin halk arasındaki manası ise “canlı olma, diri olma hali” diye ifade ediliyor. Deyimlerimizde ise “Hayat Arkadaşı, Hayat Dolu, Hayat Yolu, Hayat Hikâyesi, Hayat Memat Meselesi, Hayata Atılmak, Hayat Tarzı, Hayat Bulmak, Hayattan Kopmak, Hayatı Toz Pembe Görmek” gibi yüze yakın hayat ile ilgili deyimlerimiz var. Eğer bu kelime tamlamalarda kullanılırsa “Yazarlık hayâtı.” “Askerlik hayâtı.” “Köy hayatı.” “Fikir hayâtı.” “Sanat hayâtı.” “Siyasî hayat.” “Ticarî hayat.” “İş hayâtı.” gibi çok zengin bir kullanımı var. HAYATÎ: “Hayata ait olan” anlamındadır. Zıttı “memâti”dir. Ayrıca halk arasında çok önemli anlamında “Hayâta tesir edecek değerde, çok büyük önem taşıyan” manasında kullanılır. HAYATİYET: Bu kelime ise “hayat” kelimesine “lık-lik” anlamındaki “iyyet” eki getirilerek “Canlılık, yaşama ve devam etme gücü” manasında kullanılır. İHYA: Hayat kelimesinden köken alan çok önemli bir kelimede budur. Fiil anlamında olan bu kelime “Diriltme Yeniden canlılık kazandırma, canlandırma, ortaya çıkarma” manasına gelir. Mimaride, tasavvufta, dini alanda kullanım yerleri vardır. Mesela “Şehri imâr ederken nesli ihyâ etmeyi ihmal ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil imâr ettiğiniz şehri tahrip eder.” Cümlesinde olduğu gibi. Yine "Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhyâ-yı din ile olur şu milletin ihyâsı.” İhya kelimesinin kullanıldığı manidar yerledir. Ayrıca halk arasında “Canına can katarcasına memnun etmek, lütfa garketmek” manasında da kullanılır. MUHYİ: Rabbimizin güzel isimlerinden bir tanesidir. “yaşatan, dirilten, can veren” demektir. Bu isim “hayatı veren odur. Ve hayatı rızık ile devam ettiren odur. Ve hayta lazım gelen şeyleri hazır eden, yine odur. Ve hayatın yüce gayeleri, ona âittir. Ve mühim neticeleri, ona bakar. Yüzde doksan dokuz meyvesi, onundur.” manalarını taşır. Müslümanların çocuklarına isim olarak verdiği “Muhyiddin” kelimesi ise dini, İslamı hayatlandıran, yeniden İslami iklimi tesis eden anlamındadır. RAMAZAN: Bu kelime Arapça bir kelimedir. “Ramazan”; “yanmak” demektir. “Ramaz” kelimesi güneşin sıcaklığının şiddetinden gayet kızmasıdır ki böyle pek kızgın yere “ramda” denir. “Ramazan” “ramda” fiil kökünden “yanmak” manasına gelir. Yani kızgın yerde yalın ayak yürümekle yanmak demektir. Bu aya “Ramazan” denmesinin diğer bir sebebi ise bu ayın günahları yaktığı içindir. Bu ayda açlık ve susuzluk hararetinden ıstırap çekilir. Veyahut oruç hararetinden günahlar yakılır. ORUÇ: Farsça kökenli bir kelimedir. Arapçası “savm”dır. Farsça “rūze” kelimesinin önce “urūze” daha sonra “uruç” nihayetinde de “oruç” şeklinde değişimiyle günümüze gelmiştir. İslâm dininin beş şartından biri olan, imsakten güneş batıncaya kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durma şeklindeki ibadettir. İslam büyükleri üç çeşit oruçtan bahsetmişlerdir. Ruhun orucu ihtiraslı olmamaktır (kanaat gibi). Aklın orucu hevâ ve hevese aykırı hareket etmektir. Nefsin orucu yeme, içme, harama karşı perhizkâr olmaktır.  İMSAK: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. “Tutmak” anlamına gelen “mesk” kökünden türetilmiştir. Nefsine hâkim olup oruç için bazı şeylerden el çekmenin yani oruç tutmanın “başlama zamanını” ifade eder. Osmanlıda bir güzel bir adet olarak orucun başlama ve bitiş vakitlerini tarihiyle gösteren “imsakiye” denilen zaman çizelgeleri vardı. Bu güzel adet hâlâ yurdumuzda ve alem-i İslam da yaşatılmaktadır. SAHUR: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimemizdir. Bildiğimiz “seher” kelimesinden türemiştir. Tan yerinin ağarmasından biraz önceki zaman veya şafağın sökmek üzere olduğu vakti ifade eder. Kelime önce “sehur” zamanla “sahur” şeklinde söylenmiştir. İlerleyen süreçte Ramazan ayında geceleyin oruca başlama zamanı olan tan yerinin ağarmasından önce yenen yemeğe isim olmuştur. Ayrıca bu kelimeden türetilen “Sahura kalkmak”, “sahurluk” ifadeleri dilimizde önemli bir yere sahiptir. İFTAR: Arapça olan bu kelime “açmak, bozmak” anlamına gelen “fütur” kökünden türetilmiştir. İmsakin tam zıddıdır. İmsak vaktiyle başlayan Müslüman bir kişinin Rabbinin rızasını kazanmak için normalde helal olan şeyleri terk ettiği zaman diliminin bitimini ifade eder. Ramazan’daki iftar vaktinde kurulan sofralara “iftar sofrası” denir. Yine Osmanlıda yüksek şiddette ses çıkararak iftarın vaktini bildiren “İftar topları” vardı. Bunlar ezanlarla beraber, şehrin en yüksek yerinde patlatılır tüm ahali o ses ile iftarını açardı. TERAVİH: Arapça kökenli olan bu kelime “dinlendirmek” manasındaki “tervіḥa” kelimesinin çoğul şeklidir. Ramazan- ı şerifte yatsı namazından sonra kılınan yirmi rekâtlık sünnet namaza denir.

Mirza Ayhan İNAK 04 Mayıs
Konu resmiKöyden Şehre İnmeyeydik
Baş Muharrir

قيصه  ده  اولسه  بر كوي حياتم اولدي. شهردن كري كويه  دونديگمزده  هنوز الكتريگ يوقدي. چراغ، قنديل، لامبه ، صوڭره سنده  لوكس ديدكلري توپله  چاليشان آيدينلاتمه  آلتلريني كوردك. آقشام نمازيله  باشلايان كيجه مز، صباح اذانيله  باشلايان كوندوزلريمز اولمشدي. ديگر جانليلرله  ايچ ايچه يدك. بيوك باش، كوچك باش، قناتلي و بينك حيوانلريمز واردي. يومورطه يي فوللقدن، سوتي اينك و قويونڭ كنديسندن، سبزه يي ياني باشمزده كي باغچه مزدن، ميوه يي انواع چشيد آغاجلريمزدن، حبوباتي بركتلي تارله لريمزدن آلييوردق. أوكوز آرابه سي، قره صبان، دوگن كلمه لريني كتابلردن دگل، بالذّات حياتڭ ايچريسنده  ياشايارق أوگرنمشدك. صباح نمازله  تارله يه  كيدر، نخود يولار، قوشلقده  كلير، قوزينه ده  پيشمش اكمكله  قهوه آلتيمزي ياپاردق... تره ياغمز خالص مخلصدي. اونمز آتا تخومدن حاصل بوغدايڭ صو دگرمننده  أوگوتولمش كپكلي حاليدي… موسملريمز واردي… قيشي قيش اولارق، يازي ياز، بهارلري بهار اولارق ياشييوردق. تقويملريمز طبيعتڭ جريان ايدن حادثاتندن مسمّايدي. سوكيليلر كوني يوقدي مثلا، سودكمي آدم كبي سوردك، هم دنيا هم آخرته  دونوكدي هر شيئمز… هر موسمڭ كندينه  كوره  ايشي و بزه  كوندريلن نعمتلري واردي. طوستي ده  خامبوكري ده  بيلمييوردق. ”بنم صادق يريم قره  طوپراقدر“ مصراعلرينڭ ترنّميله  حيات سورسه ك ده  طاشي طوپراغي آلتين شهرلره ، كله جگي غارانتي دينيلن دولت قاپيلرينه  آقمه يه  باشلادق زمانله ، احمد هاشمڭ مسلمان ساعتي يازيسنده  افاده  ايتديگي، ”استانبولي يڭيلشديرن و يرليسني شاشيرتان استیلالرڭ اڭ كيزليسي و اڭ تأثيرليسي يبانجي ساعتلرڭ حياتمزه  كيريشي اولدي.“ فرقنده لغنده  اولديغي أوزره … طوپراغڭ بركتي صنايعنڭ باندینه بيراقدي هر شيئي. طوپراغڭ قارننى دشن، ايپك بوجگنه  دوت ياپراغي طوپلايان اللر قاتقيلي بوغدايلر، صنعي ايپلكلر أورتيمنه  تشنه  اولديلر… أوڭجه  أورتيجي دينيلدي، صوڭره  صتوقلر شيشنجه  توكتيجي دينيلدي. دوامله  چيقيلماز بر دونكويه  صوقولديلر، أورتيم باندینڭ و توكتيم آغنڭ كوله سي اولديلر، كويڭ جوانلري. شيمديلرده  طاغلريمزده  سورولريمزي افغان انسانلر اوتلاتييور، آرا المان احتياجنى سوريه لي، عراقلي، تركمن كنجلر كيدرييور. ايش بولمه  قوروملرنده كي فرصتلر حرصلرينڭ كوروكله دىگي كنجلري جذب ایتمييور آرتق. كويه  ده  دونمييورلر. اوقومش چاليشمازلر اوردوسي هر كون كنيشلييور… صاوونمه  صنايعنده كي حركتليلك بر اميد ويردي، حمد اولسون. بونڭ اوراده  كنيشله يه رك آرتديغي كبي، أورتيمه  و استخدامه  يوڭليك هر آلانده  حيات بولمسي، اصل زنكينلگڭ و راحتڭ چاليشمه  و أورتمه ده  اولديغنڭ فرق ايديلمسي اميد و تمنّيسيله  شكر ايدييورز. بيلييورزكه  ”فطرتي متهيّچ اولان انسانڭ راحتي سعي و جدالده در“. تذهيب و تهذيب اخلاق ايچون أونملي بر زمان ديليمي اولان رمضان شريفڭزي تبريك ايدر، ثواب و فائده سنه  اينانارق قزانجلي چيقانلردن اولمه يي دعا ايدرز. Kısa da olsa bir köy hayatım oldu. Şehirden geri köye döndüğümüzde henüz elektrik yoktu. Çıra, kandil, lamba, sonrasında lüks dedikleri tüple çalışan aydınlatma aletlerini gördük. Akşam namazıyla başlayan gecemiz, sabah ezanıyla başlayan gündüzlerimiz olmuştu. Diğer canlılarla iç içeydik. Büyük baş, küçük baş, kanatlı ve binek hayvanlarımız vardı. Yumurtayı folluktan, sütü inek ve koyunun kendisinden, sebzeyi yanı başımızdaki bahçemizden, meyveyi envaiçeşit ağaçlarımızdan, hububatı bereketli tarlalarımızdan alıyorduk. Öküz arabası, karasaban, düven kelimelerini kitaplardan değil, bizzat hayatın içerisinde yaşayarak öğrenmiştik. Sabah namazla tarlaya gider, nohut yolar, kuşlukta gelir, kuzinede pişmiş ekmekle kahvaltımızı yapardık… Tereyağımız halis muhlisti. Unumuz ata tohumdan hasıl buğdayın su değirmeninde öğütülmüş kepekli haliydi… Mevsimlerimiz vardı… Kışı kış olarak, yazı yaz, baharları bahar olarak yaşıyorduk. Takvimlerimiz tabiatın cereyan eden hadisatından müsemmaydı. Sevgililer günü yoktu mesela, sevdik mi adam gibi severdik, hem dünya hem ahirete dönüktü her şeyimiz… Her mevsimin kendine göre işi ve bize gönderilen nimetleri vardı. Tostu da hamburgeri de bilmiyorduk. “Benim sadık yârim kara topraktır” mısralarının terennümüyle hayat sürsek de taşı toprağı altın şehirlere, geleceği garanti denilen devlet kapılarına akmaya başladık zamanla, Ahmet Haşim’in Müslüman Saati yazısında ifade ettiği, “İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu.” farkındalığında olduğu üzere… Toprağın bereketi sanayinin bandına bıraktı her şeyi. Toprağın karnını deşen, ipekböceğine dut yaprağı toplayan eller katkılı buğdaylar, suni iplikler üretimine teşne oldular… Önce üretici denildi, sonra stoklar şişince tüketici denildi. Devamla çıkılmaz bir döngüye sokuldular, üretim bandının ve tüketim ağının kölesi oldular, köyün civanları. Şimdilerde dağlarımızda sürülerimizi Afgan insanlar otlatıyor, ara eleman ihtiyacını Suriyeli, Iraklı, Türkmen gençler gideriyor. İş bulma kurumlarındaki fırsatlar hırslarının körüklediği gençleri cezbetmiyor artık. Köye de dönemiyorlar. Okumuş çalışmazlar ordusu her gün genişliyor… Savunma sanayiindeki hareketlilik bir ümit verdi, hamdolsun. Bunun orada genişleyerek arttığı gibi, üretime ve istihdama yönelik her alanda hayat bulması, asıl zenginliğin ve rahatın çalışma ve üretmede olduğunun fark edilmesi ümit ve temennisiyle şükrediyoruz. Biliyoruz ki “Fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı say ve cidaldedir”. Tezhib ve tehzib-i ahlak için önemli bir zaman dilimi olan Ramazan-ı Şerifinizi tebrik eder, sevap ve faydasına inanarak kazançlı çıkanlardan olmayı dua ederiz.

Metin UÇAR 04 Mayıs
Konu resmiSanat, Ziraat, Ticâret
Okuma Metinleri

Sual: Eskiden İslâmlar zengin, onlar fakir idiler. Şimdi her yerde kaziye bil‘akistir. Hikmeti nedir? Cevap: İki sebebi biliyorum: Birincisi: لَيْسَ لِلْأِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰي   olan fermân-ı Rabbânî’den müstefâd olan meyelân-ı sa‘y ve  اَلْكَاسِبُ حَب۪يبُ اللّٰهِ   olan fermân-ı Nebevî’den müstefâd olan şevk-i kesb, bazı telkînât ile o meyelân kırıldı. Ve o şevk de söndü. Zîrâ i‘lâ-yı Kelimetullâh şu zamanda maddeten terakkîye mütevakkıf olduğunu bilmeyen; ve dünya  مِنْ حَيْثُ هِيَ مَزْرَعَةُ الْأٰخِرَةِ   cihetiyle kıymetini takdîr etmeyen; ve kurûn-u vustâ ve kurûn-u uhrânın ilcââtını tefrîk eylemeyen; ve birbirinden gayet uzak, biri mezmûm ve biri memduh olan tahsîl ve kesbde olan kanâati ile, mahsûl ve ücretteki kanâati temyîz etmeyen; ve birbirinden nihâyet derecede baîd, hatta biri tenbelliğin ünvanı, diğeri hakîkî ihlâsın sadefi olan iki tevekkülü -ki, biri meşîetin muktezâsı olan esbâb arasındaki nizâma karşı temerrüd hükmünde olan tertîb-i mukaddemâttaki bir tevekkül-ü tenbelâne, diğeri İslâmiyet’in muktezâsı olan netice i‘tibâriyle gerdendâde-i tevfîk olarak vazîfe-i İlâhiyeye karışmamakla terettüb-ü neticede mü’minâne tevekküldür- ikisini birbiriyle iltibâs eden; ve “Ümmetî! Ümmetî!” sırrını teferrüs etmeyen; ve خَيْرُ النَّاسِ مَنْ يَنْفَعُ النَّاسَ hikmetini anlamayan bazı adamlar ve bilmeyen bir kısım vâizlerdir ki, o meyelânı kırdılar, o şevki de söndürdüler. İkinci Sebeb: Biz gayr-i tabîî ve tenbelliğe müsâid ve gururu okşayan imâret maîşetine el atıp, belâmızı bulduk. Sual: Nasıl? Cevap: Maîşet için tarîk-i tabiî ve meşrû ve zîhayat, san‘attır, ziraattir, ticârettir. Gayr-i tabîî ise, me’muriyet ve her neviyle imârettir. Bence imâreti, ne nâm ile olursa olsun medâr-ı maîşet edenler, bir nevi cerrar ve aceze ve seeledir. Fakat hilebâz kısmında. Bence me’muriyete veya imârete giren, yalnız hamiyet ve hizmet için girmelidir. Yoksa yalnız maîşet ve menfaat için girse, bir nevi çingenelik eder. (Hâşiye) İşte, me’muriyet filcümle ve askerlik bilcümle bizde olduğu için, servetimizi israf eline verip, neslimizi etrafa saçıp zâyi ettik. Eğer öyle gitse idi, biz de elden giderdik. İşte onların asker olması, zarûrete yakın bir maslahat-ı mürseledir. Hem de mecbûruz. Mesâlih-i mürsele ise, İmâm-ı Mâlik mezhebinde bir illet-i şer‘iye olabilir. Hâşiye: Ey memurlar! Eski Said’in kırk beş sene evvel söylediği bu sözünden gücenmeyiniz. (Mektubat, 398)

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Valide-i Cedid Camii / Üsküdar Hacc-ı Şerif avdetinde … vefât eden koltukçuEl-hâc Emin Ağanın eser-i hayrâtıdır. VâlidesiEl-hâce Züleyha Hanım cümle geçmişleri ruhlarına Fâtiha1275 Şemsî Paşa Câmii Haziresi / Üsküdar Hüve’l-BakiMerhûm ve mağfûrun lehEl-muhtâc ilâ rahmetiRabbihi’l-Gafûr ŞemsîPaşa zâde Boluluİbrahim Bey rûhunaEl-FâtihaSene 1200 Şemsî Paşa Câmii Haziresi / Üsküdar Merhûm ve mağfûr ŞemsîPaşa Câmii imamıBuhurî AbdurrahmanEfendi rahmetullahiAleyh Şemsî Paşa Câmii Haziresi / Üsküdar MerhûmBolevî HüseyinEfendiRûhîçünEl-Fâtiha1126 Kelimeler:El-muhtâc ilâ rahmeti Rabbihi’l-Gafûr: Gafur olan Rabbinin rahmetine muhtaçPaşa zâde: Paşa oğluBuhurî: Denizler; Aruz vezni kalıpları, bahirlerRahmetullahi Aleyh: Allah’ın rahmeti onun üzerine olsunBolevî: BoluluAvdetinde: DönüşündeEser-i hayrâtı: Hayırlarının eseri

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiAsar-ı Edebiye
Okuma Metinleri

KapakAsar-ı Edebiye Ve Kâle(Mana-yı Beyt) Her kimin dostluğu Hak Teala Hazretleri için olmaz ise onun dostluğu kendsinden hatar üzeredir.Birinci sınıf talebesinden Mustafa Halid (Ve Kâle Âhar[başka söz]) (Mana-yı Beyt) Senin ilmin seni şöhretlendirmediği vakitte nastan ilmini kabul eden bir mahluk bulamazsın. Ve eğer senin hamil olduğun (yüklendiğin) ilim seni sıyanet eder (korur) ise sana onu iktitaf edecek (alacak) ve hamil olacak kimse gelir. (Kâle Ba’du’ş-Şuarâ[Şairlerden bazılarının dedikleri]) (Mana-yı Şiir [Şiirin manası]) Zinhar kendinden başka kimseye sırrını fâş eyleme (açıklama). Zira her nasih (nasihatçi) için bir nasih yani sırrına vakıf ettirdiğin adamın dahi bir mahrem razı (sırrı) vardır. Gidip ona söyleyecektir. Ben ise öyle gammaz (söz taşıyan) ve nemmam (dedikoducu) kimseleri gördüm ki saraçların (at takımları satan) bir sahtiyanı (tabaklanıp, cilalanıp, boyanmış deri) sağlam bırakmadıkları gibi gammazlar dahi vakıf oldukları razı diğerlere işaa ederler (duyururlar). Meali Sen bela ve keder zamanında nefsine incila-yı akıbeti (görünen sonu) tezkir ile (söylemekle) onu beliyeye sabır ve tahammül ettir. Muhtalin (aldatan) hilesi yani emr-i müşkile çare-cû  olanların (çare arayan) çaresi sabırdadır. Umurunda dahi tenk-dil (sıkıntılı) olma zira çok defa emirlerin şiddet ve kürbeti (tasa) bir gûne (çeşit) tedbire müracaat etmeksizin münkeşif olur (açığa çıkar). Nefisler bazı husustan dolayı izhar-ı hüzün ve telaş ederler. Halbuki o husus için bend-i müşkile (zorluğa) giriftar olan şeyin halli gibi vüsat ve küşayiş (ferahlık) mevcuttur. (Mabadi [devamı] var) İbrahim Avni

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiHalkalı Ziraat Ve Baytar Mekteb-İ Âlîsi ‘Sabahaddin Zaim Üniversitesi’
Seyyah

حلقه لي زراعت و بيطر مكتب عاليسي ’صباح الدّين زعيم أونيورسيته سي‘ حلقه ليده  بولونان و شو آن صباح الدّين زعيم أونيورسيته سي اولارق اگيتيمنه  دوام ايدن، كنيش اراضيسيله  - عادتا- بر چفتلگي آڭديران قامپوسيله  دقّت چكن ياپي، كچمشدن كونمزه  اگيتيم بناسي اولارق تاصارلانوب انشا ايديلمشدر. ١٨٩٢ ييللرنده  محمد عاكف ارصويڭ هم أوكرنجيلك هم خواجه لق ياپديغي مكتبڭ او دونمكي آدي، حلقه لي زراعت و بيطر مكتب عاليسيدر. يعني زراعت و وترينرلك يوكسك اوقولي. عثمانلي دونمنده  زراعي اگيتيم قونوسنه  چوق أونم ويريلير و ايلك آديم يشيل كويده  مكتب زراعت شاهانه نڭ قورولوشي ايله  ياپيلير. آنجق بو مكتب، چشيتلي سببلرله  ايكنجي اگيتيم ييلنده  قپاتيلير. آردندن اوقول تأسيسي ايچون حلقه ليدن اراضي صاتون آلينير و انشاآته  باشلانير. بو آراده  زراعت و بيطرلق أوگرنيمي كورمك أوزره  فرانسه يه  أوگرنجيلر كوندريلير. ١٨٩١ سنه سنده  انشاآتي تماملانير. ١٣ اكيم ١٨٩٢ تاريخنده  رسمي آچيليشي ياپيلير. ١نجی دنيا صواشنڭ پاتلاق ويرمسيله  حلقه لي زراعت مكتبنده  ده  درسلره  آرا ويريلير. أوگرتمن و أوگرنجيلرڭ بيوك چوغونلغي جبهه لرده  يا شهيد يا غازي اولور. صواش دوام ايدركن زراعي أورتيم، تخوم معاينه سي و طاغيتیم كبي قونولرده  دويولان احتياج أوزرينه  اوقول ١٩١٦ ييلنده  يڭيدن آچيلير. ياپي، كونمزه  قدر عين آماچله  فقط فرقلي اسملرله  آڭيلير. ٢٠١١ ييلنده ، قيمتلي بر بيليم آدمي اولان صباحتدڭ زعيم خواجه نڭ اسمنى آلارق أونيورسيته  اولور. او كوندن بوكونه  اگيتيم يووه سي اولارق خدمتنه  دوام ايتمكده در. Halkalıda bulunan ve şu an Sabahattin Zaim Üniversitesi olarak eğitimine devam eden, geniş arazisiyle -adeta- bir çiftliği andıran kampüsüyle dikkat çeken yapı, geçmişten günümüze eğitim binası olarak tasarlanıp inşa edilmiştir. 1892 yıllarında Mehmet Akif Ersoy’un hem öğrencilik hem hocalık yaptığı mektebin o dönemki adı, Halkalı Ziraat ve Baytar Mekteb-i Âlîsi’dir. Yani Ziraat ve Veterinerlik Yüksekokulu. Osmanlı döneminde zirai eğitim konusuna çok önem verilir ve ilk adım Yeşilköy’de Mekteb-i Ziraat-i Şahane’nin kuruluşu ile yapılır. Ancak bu mektep, çeşitli sebeplerle ikinci eğitim yılında kapatılır. Ardından okul tesisi için Halkalıdan arazi satın alınır ve inşaata başlanır. Bu arada ziraat ve baytarlık öğrenimi görmek üzere Fransa’ya öğrenciler gönderilir. 1891 senesinde inşaatı tamamlanır. 13 Ekim 1892 tarihinde resmi açılışı yapılır. 1. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Halkalı Ziraat Mektebi’nde de derslere ara verilir. Öğretmen ve öğrencilerin büyük çoğunluğu cephelerde ya şehid ya gazi olur. Savaş devam ederken zirai üretim, tohum muayenesi ve dağıtım gibi konularda duyulan ihtiyaç üzerine okul 1916 yılında yeniden açılır. Yapı, günümüze kadar aynı amaçla fakat farklı isimlerle anılır. 2011 yılında, kıymetli bir bilim adamı olan Sabahattin Zaim hocanın ismini alarak Üniversite olur. O günden bugüne eğitim yuvası olarak hizmetine devam etmektedir. https://www.izu.edu.tr/izu-hakkinda/tarihçehttps://www.izu.edu.tr/izu-hakkinda/tarihce/prof-dr-sabahattin-zaim

H. Merve BARUTÇU 04 Mayıs
Konu resmiÖdüllü Bulmaca
Bulmaca

Belgedeki işaretli kelimeleri Latin harfli olarak boşluklara yazınız ve oradaki sıraya göre işaretlenmiş harfleri bir araya getirerek oluşacak cümleyi Osmanlı Türkçesiyle yazarak osmanlicadergi@gmail.com adresine en geç 25 Nisan tarihine kadar gönderiniz. Gelecek doğru cevaplar içerisinden yapılacak kur’a ile 5 kişiye Osmanlıca İhlas Risalesi kitabı hediye edilecektir.                     C E V A P              

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

رمضان جوشقوسي عثمانلي دونمنده  سرايده  رمضانلر چوق كوزل اولوردي. حاضرلقلر بر هفته  أوڭجه دن باشلاردي. هر طرف تميزلنير، بتون دائره لره  صراحيلر ايچنده  تورلي ايچه جكلر، افطاريه لر كوتورولوردي. صوفه لره  رمضانڭ ايلك كيجه سندن قورولان قفسلره ، هر كون حرم آغالري، بر امام و ايكي سسي كوزل مؤذّن كليردي. الٰهيلر اوقونور، نمازلر قيلينيردي. أوگله  أوزري هر دائره ده  بر خواجه  وعظ ويرردي. آقشام طوپي و اذان شريفله  برلكده  زمزمله  اوروجلر آچيلير، افطارلقلر حاضرلانير، چشيتلي مشروباتلر ايچيليردي. رمضان آينده  سرايڭ حرم دائره سي، عادتا جامع حالنه  كيرر، هركس وقتنى عبادتله  كچيريردي. حرم دائره سنده كي خنكار صوفه سنده ، رمضان آيي بوينجه  ياپيلان اڭ أونملي فعاليت ”حضور درسلري“ ايدي. كله نك حالنه  كلن بو درسلرده ، علما ايله  ديني صحبتلر و مقابله لر ياپيلير، مولدلر اوقونوردي. Ramazan Coşkusu Osmanlı döneminde sarayda Ramazanlar çok güzel olurdu. Hazırlıklar bir hafta önceden başlardı. Her taraf temizlenir, bütün dairelere sürahiler içinde türlü içecekler, iftariyeler götürülürdü. Sofalara Ramazan’ın ilk gecesinden kurulan kafeslere, her gün harem ağaları, bir imam ve iki sesi güzel müezzin gelirdi. İlahiler okunur, namazlar kılınırdı. Öğle üzeri her dairede bir hoca vaaz verirdi. Akşam topu ve ezan-ı şerifle birlikte zemzemle oruçlar açılır, iftarlıklar hazırlanır, çeşitli meşrubatlar içilirdi. Ramazan ayında sarayın harem dairesi, adeta cami haline girer, herkes vaktini ibadetle geçirirdi. Harem dairesindeki Hünkâr Sofasında, Ramazan ayı boyunca yapılan en önemli faaliyet “Huzur Dersleri” idi. Gelenek haline gelen bu derslerde, ulema ile dinî sohbetler ve mukabeleler yapılır, mevlitler okunurdu. رمضان كوني قزانيلان ظفر تاريخ، ٨ حزيران ١٧٩٠. ٣نجی سليم دونمي… آيلردن رمضان. ير، يركوي قلعه سي. آوستوريه  اوردوسي عسكرلري قلعه يي صارمش طورومده لر. رمضانڭ طاتلي آچلغي اولسه  ده  اصل مسئله ، حيوانلرڭ اوتلاغنڭ دشمان آياغي آلتنده  اولمسيدر و حيوانلر آچدر. يڭيچريلردن بر يگيت طايانامدي اوُت كتيرمك أوزره  قلعه دن آيريلدي. ”حيوانلري آچ بيراقمق مردلگه  صيغماز. اذن ويرڭ براز اوت يولايم!“ دييه رك آوستوريه ليلردن اذن ايسته دي. آوستوريه ليلر أوڭجه  اذن ويرسه لر ده  عسكر اوت يولوب آرابه لره  يوكلمه يه  باشلادىغي اثناده  اطرافنى صارديلر و آلاي ايتمه يه ، حقارتلر صاوورمه يه  باشلاديلر. اوروجڭ ويرديگي ملايمتله  صبرلي داورانان يڭيچري قارشيسنده  زوانه دن چيقان دشمان عسكرلري، يڭيچري يي شهيد ايتديلر. كسيك باشني قلعه نڭ أوڭنه  كتيروب، باغيروب چاغيرمه يه ، قلعه ده كي عثمانلي عسكرلريني تهديد ايتمه يه  باشلاديلر. ”هپڭزڭ كَلَّه سني سونكولريمزه  كچيره جگز! آلچاق تركلر!“ دييه  باغيروب چاغيرديلر. بو ده  يتمه مش كبي، پيغمبر افنديمزه  و پادشاهه  ديل اوزاتمه يه  يلتنديلر. ايشته  او زمان ايشلر دگيشدي. ”دشمانڭ حقارتلريني داها فضله  ديڭله يه مه يز، تحمّلمز قالمدي. دونه  قدر پادشاهلريمزڭ آياقلرينه  قاپانانلر شيمدي آسلان كسيلييورلر.“ ديين جنگاورلر صالديري امري ايچون صبرسزلانمه يه  باشلاديلر. و قوموتان امرينى ويردي: هركس حاضرلانسين! اللّٰه عشقي ايچون صواشمز واردر. پيغمبريمزه  و پادشاهمزه  ديل اوزاتديرمايز! هركس حدينى بيله جك، ولوكه  صواشده  اولالم… Ramazan Günü Kazanılan Zafer Tarih, 8 Haziran 1790. 3. Selim dönemi… Aylardan Ramazan. Yer, Yerköy Kalesi. Avusturya ordusu askerleri kaleyi sarmış durumdalar. Ramazan’ın tatlı açlığı olsa da asıl mesele, hayvanların otlağının düşman ayağı altında olmasıdır ve hayvanlar açtır. Yeniçerilerden bir yiğit dayanamadı ot getirmek üzere kaleden ayrıldı. “Hayvanları aç bırakmak mertliğe sığmaz. İzin verin biraz ot yolayım!” diyerek Avusturyalılardan izin istedi. Avusturyalılar önce izin verseler de asker ot yolup arabalara yüklemeye başladığı esnada etrafını sardılar ve alay etmeye, hakaretler savurmaya başladılar. Orucun verdiği mülayemetle sabırlı davranan yeniçeri karşısında zıvanadan çıkan düşman askerleri, yeniçeriyi şehid ettiler. Kesik başını kalenin önüne getirip, bağırıp çağırmaya, kaledeki Osmanlı askerlerini tehdit etmeye başladılar. “Hepinizin kellesini süngülerimize geçireceğiz! Alçak Türkler!” diye bağırıp çağırdılar. Bu da yetmemiş gibi, Peygamber Efendimize ve padişaha dil uzatmaya yeltendiler. İşte o zaman işler değişti. “Düşmanın hakaretlerini daha fazla dinleyemeyiz, tahammülümüz kalmadı. Düne kadar padişahlarımızın ayaklarına kapananlar şimdi aslan kesiliyorlar.” diyen cengaverler saldırı emri için sabırsızlanmaya başladılar. Ve komutan emrini verdi: Herkes hazırlansın! Allah aşkı için savaşımız vardır. Peygamberimize ve padişahımıza dil uzattırmayız! Herkes haddini bilecek, velev ki savaşta olalım… تحف رمضان خوشابي عثمانلي دونمنده  رمضان آيي آيري بر يره  صاحبدي. عزّت و اكراملر، مادي - معنوي لطف و لطيفه لر آيري بر كوزللك سببيدي. عثمانليده  شيخ الاسلاملق ياپان اسملردن و يوقاريده كي جمله يي طولديران ذاتلردن بريسي ده  درّي زاده  سيّد عبد اللّٰه افنديدر. أويله كه  علمي، ذكاسي، زنكينلگي و ظرافتيله  نامي أوچ قطعه يه  ياييلمش، آوروپه  ئولكه لرينڭ سفيرلري بيله  بو ذاتڭ كبارلغي، ظرافتي، دقّت و اكرامنڭ بوللغنه  حيران قالمشلردي. نه  واركه  سلطان ٢نجی محمودڭ ده  قولاغنه  كلمكله  برابر، بو آڭلاتيلانلري مبالغه  بولويور، حقليلغنى ده  مراق ايدييوردي. صيجاق بر رمضان آينده  آناطولي ياقه سنه  كچن سلطان، معيتنده كي دولت اركانيله  برلكده  اسكداره  كلدي. مهرماه سلطان جامعنده  نمازينى قيلوب، چيقيشده  خلقه  احسانده  بولوندي، دردلريني ديڭله دي. سلطان آغيردن آلييور، معيتنده كيلر افطاره  ناصل يتيشه جگز صوريسيله  حضورسز اولويورلردي. سلطان طوغانجيلر يوقوشنه  يوڭلدي. درّي زا ده نڭ قوناغي أوڭنه  واردقلرنده  اذانه  اون دقيقه  قالمشدي. سورپريز بر زيارت اولسه  ده  درّي زاده  و قوناغنده كيلر تلاشه  قاپيلمادن سلطاني و ياننده كيلري مسافر ايتديلر. ييمكلردن صونومه ، طبقلردن تاصاريمه  هر شي خارقه يدي. بو حاضر بولونوشلق و قولاغه  كلنڭ تأييدي مقامنده كي حاضرلق سلطاندن تام نوط آلمشدي. نه  واركه  پلاوله  برابر سفره يه  كلن خوشابڭ قابي، ديگرلريله  اويوملي دگلدي. سلطان ساده جه  بوڭا شرح قويوب، براز ده  مراقدن، ”خواجه م، هپسي چوق ايي ده  شو خوشاب طاسلريني بگنمدم. اوڭجه  ناديده  قاپ- قاجاق آراسنده  ثقيل طورديلر. داها قاليته لي جام كاسه  بولامدڭميكه ، بزه  خوشابي بو طاسلرده  صوندڭ؟“ دييویردي. درّي زاده  محجوبيتله  تبسّم ايدرك، ”سلطانم افنديم. خطامزي خوش كوریڭز. خوشابڭ طادي و لذتي بوزولماسين دييه  بوز پارچه جقلريني كاسه لره  آتديرمييورز. كاسه يي بوزدن ياپديروب، خوشابي بوز كاسه يه  قويويورز“ ديدي. بونڭ أوزرينه  سلطانڭ ”درّي زاده  عبد اللّٰه ملّا، هذا ظريف، هذا  كبار و حقيقتًا خاندان بر كيشي“ ديديگي و ”سرايده  بيله  بويله سي يوق“ دييه  غبطه  ايتديگي روايت ايديلير. Tuhaf Ramazan Hoşafı Osmanlı döneminde Ramazan ayı ayrı bir yere sahipti. İzzet ü ikramlar, maddi-manevi lütuf ve latifeler ayrı bir güzellik sebebiydi. Osmanlıda Şeyhülislamlık yapan isimlerden ve yukarıdaki cümleyi dolduran zatlardan birisi de Dürrizade Seyyid Abdullah Efendidir. Öyle ki ilmi, zekâsı, zenginliği ve zarafetiyle namı üç kıtaya yayılmış, Avrupa ülkelerinin sefirleri bile bu zatın kibarlığı, zarafeti, dikkat ve ikramının bolluğuna hayran kalmışlardı. Ne var ki Sultan 2. Mahmud’un da kulağına gelmekle beraber, bu anlatılanları mübalağa buluyor, haklılığını da merak ediyordu. Sıcak bir Ramazan ayında Anadolu yakasına geçen Sultan, maiyetindeki devlet erkanıyla birlikte Üsküdar’a geldi. Mihrimah Sultan Camiinde namazını kılıp, çıkışta halka ihsanda bulundu, dertlerini dinledi. Sultan ağırdan alıyor, maiyetindekiler iftara nasıl yetişeceğiz sorusuyla huzursuz oluyorlardı. Sultan Doğancılar Yokuşuna yöneldi. Dürrizade’nin konağı önüne vardıklarında ezana on dakika kalmıştı. Sürpriz bir ziyaret olsa da Dürrizade ve konağındakiler telaşa kapılmadan Sultanı ve yanındakileri misafir ettiler. Yemeklerden sunuma, tabaklardan tasarıma her şey harikaydı. Bu hazır bulunuşluk ve kulağa gelenin teyidi makamındaki hazırlık Sultandan tam not almıştı. Ne var ki pilavla beraber sofraya gelen hoşafın kabı, diğerleriyle uyumlu değildi. Sultan sadece buna şerh koyup, biraz da meraktan, “Hocam, hepsi çok iyi de şu hoşaf taslarını beğenmedim. Onca nadide kap-kacak arasında sakil durdular. Daha kaliteli cam kâse bulamadın mı ki, bize hoşafı bu taslarda sundun?” deyiverdi. Dürrizâde mahcubiyetle tebessüm ederek, “Sultanım efendim. Hatamızı hoş görünüz. Hoşafın tadı ve lezzeti bozulmasın diye buz parçacıklarını kâselere attırmıyoruz. Kâseyi buzdan yaptırıp, hoşafı buz kâseye koyuyoruz” dedi. Bunun üzerine Sultanın “Dürrizâde Abdullah Molla, hâzâ zarif, hâzâ kibar ve hakikaten hanedan bir kişi” dediği ve “Saray'da bile böylesi yok” diye gıpta ettiği rivayet edilir. رمضان يارديملاشمه در رسول  اللّه (ص ع و) ه  صوريلدي: ”اڭ فضيلتلي صدقه  نه  زمان ويريلندر؟“ افنديمز، ”رمضان آيي ايچنده  ويريلن صدقه در“ بويوردي. رمضان آينده كي اوروجله  انسان عجزينى و فقرينى آڭلار. داهاسي بو طورومده  اولانلرڭ حاللرينى ده  آڭلار. بو زمانلرده  اونلرڭ احتياجلرينه  قارشي داها دويارلي حاله  كلير. افنديمز باشقه  بر حديثده  شويله  ديمشدر: ”رمضان آينده  بول بول انفاقده  بولونڭ. چونكه  او آيده  انفاقده  بولونمق، اللّٰه يولنده  انفاقده  بولونمق كبيدر.“ Ramazan Yardımlaşmadır Resulullah (sav)’e soruldu: “En faziletli sadaka ne zaman verilendir?” Efendimiz, “Ramazan ayı içinde verilen sadakadır” buyurdu. Ramazan ayındaki oruçla insan aczini ve fakrını anlar. Dahası bu durumda olanların hallerini de anlar. Bu zamanlarda onların ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı hale gelir. Efendimiz başka bir hadiste şöyle demiştir: “Ramazan ayında bol bol infakta bulunun. Çünkü o ayda infakta bulunmak, Allah yolunda infakta bulunmak gibidir.”

Ahmet ÇAKIL 04 Mayıs
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. Toprak Havaya bakarsam hava alırımToprağa bakarsam dua alırımTopraktan ayrılsam nerde kalırımBenim sadık yârim kara topraktır... Dileğin var ise iste Allah'tanAlmak için uzak gitme topraktanCömertlik toprağa verilmiş Hak'tanBenim sadık yârim kara topraktır...          Ç  Ö  Z  Ü  M      طوپراق هوايه  باقارسه م هوا آليرمطوپراغه  باقارسه م دعا آليرمطوپراقدن آيريلسه م نرده  قاليرمبنم صادق يارم قره  طوپراقدر... ديلگڭ وار ايسه  ايسته  اللّٰهدنآلمق ايچون اوزاق كيتمه  طوپراقدنجومردلك طوپراغه  ويريلمش حقدنبنم صادق يارم قره  طوپراقدر...

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs