Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

سوكيلي دوستلر، ”انسان ديلنڭ آلتنده  كيزليدر“ ديركن اصلنده  كيشينڭ ايچ دنياسني طيشه  ياڭسيتمه سني، نيتنه  و مقصدينه  كوره  سچه رك قوللانديغي كلمه لري قصد ايتمش اولويورز. او كلمه لردركه ، ديلمزڭ آلتنده  ياتان بزي ياڭسيتييور. كوزل و فائده لي سوزلر ايچون حضرت سليمان (ع م) ”كوزل و فائده لي سوزلر بر پتكدن طامله  طامله  صيزان باله بڭزر. انسان روحنه  طات ويرر.“ دير. كرچكدن ده  انسانلر عين ديلي، عين حرفلري و عين كلمه لري قوللانيرلر. لكن كيميسي بال كبيدر، كيميسي زهر. انسان آغزندن چيقاجق كلمه لري بيله رك، كلمه لرڭ نه يي افاده  ايتديگنڭ فرقنده  اولارق قوللانمليدركه ، حضرت سليمانڭ ديديگي كبي بال اتكيسي ياپسين. حياتي طاتليلاشديرسين. بو سببله  كلمه لرڭ كوكنلريني، كوجني، اتكيلريني أوگرنمه يه  و أوگرتمه يه  احتياجمز وار. اوت، سوكيلي دوستلر كوكنلرينه  يولجيلق ياپاجغمز ايلك كلمه مز ”آدم“ Sevgili dostlar, “İnsan dilinin altında gizlidir” derken aslında kişinin iç dünyasını dışa yansıtmasını, niyetine ve maksadına göre seçerek kullandığı kelimeleri kastetmiş oluyoruz. O kelimelerdir ki, dilimizin altında yatan bizi yansıtıyor. Güzel ve faydalı sözler için Hazreti Süleyman (as) “Güzel ve faydalı sözler bir petekten damla damla sızan bala benzer. İnsan ruhuna tat verir.” der. Gerçekten de insanlar aynı dili, aynı harfleri ve aynı kelimeleri kullanırlar. Lakin kimisi bal gibidir, kimisi zehir. İnsan ağzından çıkacak kelimeleri bilerek, kelimelerin neyi ifade ettiğinin farkında olarak kullanmalıdır ki, Hz. Süleyman’ın dediği gibi bal etkisi yapsın. Hayatı tatlılaştırsın. Bu sebeple kelimelerin kökenlerini, gücünü, etkilerini öğrenmeye ve öğretmeye ihtiyacımız var. Evet, sevgili dostlar kökenlerine yolculuk yapacağımız ilk kelimemiz “Adam” ADAM: Bu kelime Âdem (as)’ın isminden zamanla değişerek “insan, beşer” anlamında bu hali almıştır. Âdem (as) ilk insandır, ilk adamdır. Hakiki adam, Âdem (as) kişilik olarak ve ahlaken ne kadar yakınsa o kadar adam olur. Şairin dediği gibi; “Bu âdem dedikleri, El ayakla baş değil! / Âdem manaya derler, suret ile kaş değil!” KÖŞE: Bu kelime Farsça kökenli bir kelimedir. Aslı “gûşe/kûşe”dir. Bu kelime dilimize geçince sesi ve manasıyla tam olarak “köşe”yi ifade eden bir kıvama gelmiştir. Dedelerimiz aslı Farsça olan bu kelimeden çok çeşitli birleşik kelimeler oluşturmuşlardır. Keskin, sert “köşe” kelimesi ile yumuşacık “ciğer” kelimesini yan yana getirip “ciğerimin köşesi” gibi duygu ve şefkat yüklü bir ifadeyi bulmuşlar, “baş” ile “köşe” kelimesini evlendirip “başköşe” gibi müstesna bir ifadeyi yakalamışlardır. POYRAZ: Kuzeydoğu yönünden esen rüzgârımız yani poyrazımız. Halk ağzında “poryaz” şeklinde de kullanılır. Bu kelime Latince kökenli bir kelimedir. Aslı “borias”dır. Kelime zamanla Türkçenin hançeresinde tatlı ve heybetli bir söyleyişe dönüşmüştür. Halkın ağzında “nafile bekleyip bir şey kazanamamak” manasında” “ağzını poyraza açmak” diye bir deyimimiz ne kadar manidardır. LİRA: Para birimi olan bu kelime Latince kökenlidir. Önce “libre” sonra “libra” olan kelimeden köken almıştır. “Libre” bir ağırlık ölçü birimidir. Bir libre bakıra karşılık gelen gümüş parayı temsil ediyordu. Zamanla lira İngiliz kültürünün hâkim olduğu Batı ve Doğu Afrika ülkelerinin ve diğer bazı devletlerin para birimi oldu. Doğu Afrika lirası, İngiliz lirası, Mısır lirası gibi... Osmanlı Devletinde ilk lira, Sultan Abdülmecid Han zamanında 5 Ocak 1843 senesinde basıldı. Kâğıt para basılmadan önce kullanılan bu Osmanlı altın parasına Sarı lira denirdi. Bir altın lira yedi gram yirmi santigram (7,20) ağırlığındaydı. Piyasada bulunan altın liralar halen aynı ağırlık esasına göre basılmaktadır. TARLA: Eski Türkçede ekin ekmek anlamında “tarıġlaġ” ifadesi zamanla “tarıla” ve en son da “tarla” şeklini aldı. Biz bugün ziraata elverişli, belirli ve sınırlı toprak parçasına bu ismi veriyoruz. “Dünya ahiretin tarlasıdır” hadis- i şerifiyle birlikte “Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz” atasözümüz ne kadar da anlamlıdır. ODUN: Eski Türkçe “od” kelimesinden köken alan bir kelimedir. Od, ateş demektir. “Otung” ise yakılmak üzere kesilmiş ağaç anlamındadır. “Otung” kelimesi yüz yıllar içinde günümüzdeki odun şeklini aldı. MARAZ: Bu kelime Kur’an kökenli bir kelimedir. “Hastalık, illet” anlamına gelmektedir. Mesela Osmanlıda sinir hastası olan kişilere “maraz-ı asabiye yakalanmış” denirdi. Maraz-ı rûhî, ruh hastalığı; maraz-ı sârî, bulaşıcı hastalık olarak bilinirdi. Yine eski ahlâk kitaplarında kibir, gurur, enaniyet, bencillik gibi manevi bünyeyi rahatsız eden kusurlardan her biri manevi marazlar olarak anlatılırdı.  

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiCümle-i Tevhidiye
Beyt-i Berceste

Köşe Penceresi اي انسان! سن كنديڭي، كنديڭه  مالك صايما. چونكه  سن، كنديڭي اداره  ايده مزسڭ. او يوك آغيردر. كندي باشڭه  محافظه  ايده مزسڭ. بلالردن صاقينوب لوازماتنى يرينه  كتيره مزسڭ. أويله  ايسه  بيهوده  اضطرابه  دوشوب، عذاب چكمه . ملك باشقه سنڭدر. او مالك، هم قديردر، هم رحيمدر. قدرتنه  استناد ايت. رحمتنى اتهام ايتمه . كدري بيراق، كيفنى چك. زحمتي آت، صفايي بول. Ey insan! Sen kendini, kendine mâlik sayma. Çünki sen, kendini idare edemezsin. O yük ağırdır. Kendi başına muhâfaza edemezsin. Belâlardan sakınıp levâzımâtını yerine getiremezsin. Öyle ise beyhûde ızdırâba düşüp, azab çekme. Mülk başkasınındır. O mâlik, hem Kadîr’dir, hem Rahîm’dir. Kudretine istinâd et. Rahmetini ithâm etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul. (Osmanlıca Beş Risale, s. 13) 1. Beyit ملكنده حق تصرف ایدر كیف ما یشاءايسترسه كونی یوق ایدر ايسترسه وار ایدر Mülkünde Hak tasarruf eder keyfe mâ yeşâİsterse kevni yok eder isterse vâr eder Ziya Paşa (9) * Karıştırma, kurcalama! Elinin yetişmediği bu mülk âleminin “Merkez”i sen değilsin. Pencerelerden temaşa ettiğin bir Mâlikü’l-mülkün memleketi değil midir? * Keyfe mâ yeşâ: Her nasıl murad ederseKevn: Vücûd, mevcudiyet 2. Beyit بو فانی عالمڭ یوقدر مآلیخیال وظل كبیدر ملك مالیویروب روز جزاده قدر عالیبنی قیل عالم معنیده سلطان Bu fânî ‘âlemün yokdur me’âliHayâl ü zıl gibidür mülk-i mâliVirüb rûz-i cezâda kadr-i ‘âliBeni kıl ‘âlem-i ma’nîde sultân Sultan Ahmed-i Evvel (2) * Avare dolaşma, kıymet arama! Fena yüzde gölge, asıl yüzde Nur. Baki olanın beka mülkünde karar kılmaz mısın? * Me’âl: Ma’naZıl: GölgeÂlem-i Ma’nî: Ma’nâ âlemi (mec.) Ahiret 3. Beyit بذلنی اوّل بهارك كوهدن صور هامونه صورمال دنیادن نه آلوب كيتدیگڭ قارونه صور Bezlini evvel bahârın kûhdan sor hâmûna sorMâl-i dünyâdan ne alub gitdiğin Kârûn’a sor Hayali (3) * Her şeyi merkezine sor. İlkbahardaki bolluk ve bereketi dağdan ovadan sor. Nasıl da süslenmişler, rahmet eserlerine ayine olmuşlar. Alırım, giderim deme! Kahhar-ı Zül Celali hatırına getir, istersen Karun’a sor? * Bezl: Esirgemeden bol bol verme, sarfetme, harcamaKûh: (fa) DağHâmûn: (fa) Geniş ova 4. Beyit آلان سنسڭ ویرن سنسڭ قیلان سننه ویردڭسه اودر دخی نه مز وار Alan sensün viren sensün kılan senNe virdünse odur dahi nemüz var Hüdayi (4) * Aldım, verdim deme! Ene’den Hüve’ye dön, “Kün” emrinin sahibi Vahidü’l-Ehad’in huzurunda “ben zamiri” de neyin nesi oluyormuş? 5. Beyit چونكه عالم ملكنه بر كمسه مالك اولمدیبی وفا دنیایه دل ویرمه محبّی سن سن اول Çünki ‘âlem mülkine bir kimse mâlik olmadıBî-vefâ dünyâya dil virme Muhibbî sen sen ol Muhibbi (5) * Gönül verme! El-Melik olan var. Mülk-i dünya kimseye kalmaz, sonu berbad olur; Muhibbî misali farz et ki Süleyman olmuşsun, ahiri ne olur? 6. Beyit یر كوك وعرش و كرسی جمله عالم خالقكای سخاوت اهلیم ديین نوالك قندەدرنیچه بیك تحت اسّيلرینی تحته یه بينديردیلرتاج وتختم وار ديین كور ملك مالك قندەدر Yir gök ü ‘arş u kürsî cümle ‘âlem HâlikınEy sehâvet ehliyem diyen nevâlin kandedürNice bin taht ıssıların(ı) bir tahtaya bindürdilerTâc u tahtum var diyen gör mülk ü mâlın kandedür Ümmi Sinan (6) * Sahiblenme!  Hani bunun ilk sahibi? Azimüşşan olan Rabbimizin cûd-ı keremine kıyasla şan ve cömerdlik iddiası mı olurmuş? * Sehavet: CömerdlikNevâl: Talih, kısmet, azıkKande: Nerede 7. Beyit بقا بقای خداستملك ملك خدا Beka beka-yı HudâstMülk mülk-i Hudâ Hattat: Mehmed Mecdi Efendi (8) * Yalancı dünyaya kanma! Sonsuzluk dediğin Allah’ın bekası, mülk dediğin Allah’ın mülkü değil midir? اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ Kaynakça BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2014), Beş Risale, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât Divan-ı Bahti, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum, No: 53 (v. 2B) Divan-ı Hayali, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY00755 (v. 72B) Divan-ı Hüdai, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY00582 (v. 41A) Divan-ı Muhibbi, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY05467 (v. 203A) Divan-ı Ümmi Sinan, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY00512 (v. 26B-27A) Doktor Hüseyin Remzi, (1305), Lügat-i Remzi, İstanbul: Hüseyin Remzi Matbaası Ta’lik Levha, (1284), Seyyid Mehmed Mecdi Efendi Ziya Paşa, (1298), Eş’âr-ı Ziya, İstanbul: Mihran Matbaası (s. 71) http://katalog.istanbul.edu.tr/ https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiSultan Alaeddin Camii
Biliyor muydunuz?

سلطان عليء الدين جامعي آناطولي سلچوقلي دولتنڭ يوڭتيم مركزي، قونيه نڭ اڭ مركزي نقطه سنده  بولونان عليء الدين تپه سيدي. عليء الدين تپه سنده  سلچوقليلردن كونمزه  اولاشابيلن اڭ أونملي اثر ايسه  سلطان عليء الدين جامعيدر. بونڭ ياڭي صيره  سلچوقلي سلطانلري تربه سي ده  اصلي خالي ايله  تپه ده  ير آلمقده در. سلطان ٢نجي قيليچ آرسلان طرفندن ياپديريلان آنجق سلطان عليء الدينڭ آديله  آڭيلان كوشكڭ ايسه  ساده جه  قالينتيلري كونمزه  اولاشمشدر. سلطان عليء الدين جامعنڭ بولونديغي آلانه  ايلك اولارق سلطان ١نجي مسعود دونمنده  (١١١٦-١١٥٥) بر جامعنڭ انشا ايديلديگي، بو جامعنڭ ياپيمنڭ سلطان ٢نجي قيليچ آرسلان (١١٥٥-١١٩٢) دونمنده  تماملانديغي آڭلاشيلمقده در. سلطان ١نجي عزّت الدّين كيكاوس، سلطنتنڭ صوڭ ييلنده  بو جامعي تمامًا ييقديرارق يرينه  داها بيوك بر جامع انشاسي باشلاتمشدر. اوندن صوڭره  يرينه  كچن قرداشي سلطان عليء الدين كيكوباد (١٢١٩-١٢٣٦)، جامعنڭ ياپيمنى تماملاتمشدر. معماري محمّد بيڭ هاولان اولان عليء الدين جامعنڭ بنا اميني ايسه  آتابك آيازدر. يوز ييللر ايچنده  برچوق كره لر تعميراتدن كچن جامعڭ عثمانلي زماننده كي صوڭ تعميراتي ايسه  سلطان ٢نجي عبدالحميد زماننده  كرچكلشديريلمشدر. بو تعميرات، سلطان ٢نجي عبدالحميدڭ اراده سيله ، ١٨٨٩ سنه سنده  قونيه  واليسي سروري پاشا طرفندن ياپديريلمشدر. تعميراتڭ صوڭوجنده  جامعه ، سلطان ٢نجي عبدالحميدڭ طغراسنڭ بولونديغي بر تعميرات كتابه سي آصيلمشدر. سروري پاشا، ٢٨ اكيم ١٨٨٩ سنه سنده  پايتخته  كوندرديگي تلغراف ايله  عليء الدين جامعنڭ تعميراتنڭ بيتمك أوزره  اولديغني خبر ويرييوردى. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yönetim merkezi, Konya’nın en merkezî noktasında bulunan Alaeddin Tepesiydi. Alaeddin Tepesinde Selçuklulardan günümüze ulaşabilen en önemli eser ise Sultan Alaeddin Camii’dir. Bunun yanı sıra Selçuklu Sultanları Türbesi de aslî hali ile tepede yer almaktadır. Sultan 2. Kılıçarslan tarafından yaptırılan ancak Sultan Alaeddin’in adıyla anılan köşkün ise sadece kalıntıları günümüze ulaşmıştır. Sultan Alaeddin Camii’nin bulunduğu alana ilk olarak Sultan 1. Mesud döneminde (1116-1155) bir caminin inşa edildiği, bu caminin yapımının Sultan 2. Kılıçarslan (1155-1192) döneminde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Sultan 1. İzzeddin Keykavus, saltanatının son yılında bu camiyi tamamen yıktırarak yerine daha büyük bir cami inşası başlatmıştır. Ondan sonra yerine geçen kardeşi Sultan Alaeddin Keykubad (1219-1236), caminin yapımını tamamlatmıştır. Mimarı Muhammed bin Havlan olan Alaeddin Camii’nin bina emini ise Atabeg Ayaz’dır. Yüzyıllar içinde birçok kereler tamirattan geçen caminin Osmanlı zamanındaki son tamiratı ise Sultan 2. Abdülhamid zamanında gerçekleştirilmiştir. Bu tamirat, Sultan 2. Abdülhamid’in iradesiyle, 1889 senesinde Konya Valisi Sürurî Paşa tarafından yaptırılmıştır. Tamiratın sonucunda Camiye, Sultan 2. Abdülhamid’in tuğrasının bulunduğu bir tamirat kitabesi asılmıştır. Sürurî Paşa, 28 Ekim 1889 senesinde Payitaht’a gönderdiği telgraf (BOA, Y.PRK.UM, 15/88) ile Alaeddin Camii’nin tamiratının bitmek üzere olduğunu haber veriyordu. Belge no: BOA, Y.PRK.UM, 15/88 Belge türü: Telgrafname Tarih: Rumî 16 Teşrinievvel 1305 (Miladî 28 Ekim 1889) (1)Abdülhamid Han bin Abdülmecid el-Muzaffer Dâimâ el-Gâzi (2)Telgrafname (3)Numûne 1 (4)Muhâberât-ı telgrafîden dolayı devlet hiçbir güne mes’ûliyet kabûl eylemez (5)Mahall-i irsâli Konya (6)Mevridi Mâbeyn-i Hümâyûn (7)Mutavassıt olan merkez Dersaâdet (8)Numara 7387 (9)Kelime 95 (10)Grub (11)Tarihi Teşrinievvel sene 1305 (12)Mahreci 16 (13)Mevridi 16 (14)Sınıf-ı mektûb resmî (15)Gündüz veya gece (16)Saat (17)Dakîka (18)Alafranga … 11 00 (19)Mahall-i merkezine teslîmi (20)Mutavassıt merkeze irsâli (21)Bed’-i muhâbere … 1 40 (22)Hitâm-ı muhâbere … 1 50 (23)Sâhibine irsâli … 2 00 (24)Vusûl numarası (25)İmzalar (26)Me’mûr-ı sevk-i mekâtîb Fâik tarih 16 Teşrinievvel sene 1305 (27)Vâsıtasıyla (28)Me’mûr-ı nöbet (29)Keşîde eden me’mûr Haşim (30)Ahz eden me’mûr Hulusî (31)Mâbeyn-i hümâyûn serkitâbet-i celîlesine (32)Merkez-i vilayetçe olan işlere bakılarak sâye-i kudret-vâye-i hazret-i zıllullahîde müceddeden inşâsına mübâşeret olunan hapishane-i umûmiye-i vilâyet ve hastahane ile (33)Alâeddîn Câmi-i şerîfinin ta’mîrât-ı külliyesi hitâma resîde olmak derecesine gelmiş olmasıyla tesviyesine ibtidâr edilen şose tarîkinin bir an evvelce bitirilmesine (34)gayret ve husûsât-ı sâirelerine dikkat ve nezâret etmek üzere Isparta Burdur Antalya sancaklarına müteveccihen merkezden hareket eylediğimi dünya (35)ve ahiret feyyâz-ı necât ve muvaffakiyet olan imdâd ve inâyet ve âtıfet ve merhamet-i hazret-i Hilâfetpenâhîye eşedd-i ihtiyâç ile muhtâç bulunduğumu arza (36)ictisâr eylerim fermân fî 16 Teşrinievvel sene 1305 (37)Konya Valisi Sürûrî

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiDünya Ne Demektir?*
Okuma Metinleri

Dünya, ya bir kevkibe-i i’tiladır, ehl-i ihtişamın rüûs-ı tavaliine doğar veya bir sihr-i ibtiladır, ehl-i zevki aşk fitne-engiz ile oyalar. Dünya acı, zulüm, fesad gibi leimiyyata daima bir zemin-i vesi’, bir saha-i icra ihzar eder. Dünya, harislere şemail-i ikbalini, ariflere rumh-u iclalini gösterir; azmi hezme, ızzi zille, azmı hüzala çevirir. Dünya, bir cabir-i kahirdir, hiçbir cair ona infaz-ı cebredemez; bir bakir-i sahirdir yine hiçbir sahib-i cemal izhar-ı mekr ve hud’a eyleyemez. Dünya, cüretkâr ruhlar, hırçın fikirler, nakıs amilleri sidre-i ızz ve refaha isal eder; müstesna vücutlar, nezih kalbler, âzim dimağları seyf-i intikamının lemaat-ı hun-âşamı önünde eğer, onlardan kâm alır. Dünya, bir serab-ı lâmi’dir ki parlaklığıyla bilcümle hissiyatı sayd, o suretle vicdanlara hulul eder. Dünya, yalnız ehl-i sükûn ve tevazu önünde diz çöker, itiraf-ı zillet eder. Dünya, vazi’a hazı’, refi’a hacim-i hadi’, gayura âkım, atıla hadimdir. Dünya, katre-i ibret mezraa-i mihnettir. O kantaradan geçen kaşane-i hayrete vasıl, o mihneti eken sünbülistan-ı cezb ve cemale nail olur. Dünya, mevcuda nişan, mucide burhandır. Dünya, daru’t-tevhiddir. Ders-i vahdet, neva-yı tevhid ancak burada tahsil olunur. Daha kusvada rahle-i vahdet önünde neş’e-yab olamayan ukbada da zülal-i hakikatten hisse-mend olamaz. Dünya, kamiller kemalini burada ikmal, adiller adlini yine burada itmam eder. Lakin nakıslar noksanını, mazlumlar feryadını ferdada izhar eyler. Kala-i Sultaniyeli ibnü’r-Rahmi Ali Sabri * Ceride-i Sofiye, 28 Mart 1329, No: 20-24, s. 10

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiUYAN!
Baş Muharrir

سنه  ١٩١٥. ايچنده  بولونديغي وضعيتدن فريادله  ”اويان!“ دييور و شويله  سسلنييوردي محمد عاكف: بونجه  زماندر اويودڭ، قانمدڭ؛ چكمدىگڭ قالمدي، اوصلانمدڭ. چيگنه ديلر يورديڭي باشدن باشه ، سن يينه  بر كره  قيميلدانمدڭ! زور زمانلردي. اميدسزلگڭ قول كزديگي وقتلردي. يورولمشلغڭ، ييلمشلغڭ، كفرڭ قويو قراڭلقلرينڭ معنوي هوا أوزرنده  سيم سياه بلوطلر كرديگي دونملردي. يدي دولڭ باشمزه  چوكديگي، باتینڭ، چاناق قلعه  دوشرسه  استانبول دوشر، استانبول دوشرسه  آناطولي و اوزاق طوغويه  قدر هر يرن دوشه جگي آڭلايش و پلانيله  خياللر قورديغي كونلردي. طوغونڭ يالچين قيالقلرندن نورلي بر سس يانقيلانييوردي عين آنده ، يأسڭ اقطار مملكتي صارديغي او ايّام ظلمتده : ”اميدوار اوليڭز. شو استقبال انقلاباتي ايچنده  اڭ يوكسك و كور صدا اسلامڭ صداسي اولاجقدر “! و دوام ايدييوردي عاكف سوزينه : اي قوجه  شرق، اي ابدي مسكنت! سن ده  قيميلدانمه يه  بر نيت ايت. قورقويورم، غربڭ الندن يارين، قالماياجق چكمدىگڭ ملعنت. ياپيلان چاغريلر و چاليشمه لر، اللّٰهڭ عنايتي ايله  نتيجه  ويردي. بوكون يرلي و ملّي اولان أوزرندن عسكري، سياسي پك چوق چاليشمه لر حيات بولدي، كوزل صوڭوچلري طوغوردي. و دون قيزيل ألما قورقوسيله  ”تركلرمي كلييور؟“ دييه  پنجره لري آرالايانلر، بوكون سمالرده  كوگي يارارق سس ويرن قيزيل ألمانڭ كومبورتوسيله  ”نه  اولويور؟“ تلاشنه  دوشمكدن كنديلريني آلامييورلر. بوندن بويله  مملكتمزده  اولانڭ قورو حماست دگل، اجراآتله  كنديسني كوسترديگني بز و دوستلريمز سوينچله ، دشمانلريمز ايسه  انديشه يله  سير ايتمكده در. چونكه  بوندن بويله  اهل اسلام، هر آلانده  باريش ايچون صواشه  حاضر حاله  كلمكده ، دنياده  صواشڭ و صيقينتينڭ باريشه  و حضوره  دونمه نڭ غارانتيسي اولمه  قونوسنده  امين آديملرله  يورومكده در. قانله  بسلنمه نڭ زماني كچمش، قلبلره  و عقللره  نور و ضيا اولاجق فكر، دنيا و حياتنه  لزوم ايدن فائده  كون يوزينه  چيقمه يه  باشلامشدر. اميد و دعا ايدرزكه  اللّٰه بونده  اولاجق چاليشمه لردن بزلري ده  نصيبدار و فيضدار ايله سين. Sene 1915. İçinde bulunduğu vaziyetten feryatla “Uyan!” diyor ve şöyle sesleniyordu Mehmet Akif: Bunca zamandır uyudun, kanmadın; Çekmediğin kalmadı, uslanmadın. Çiğnediler yurdunu baştan başa, Sen yine bir kerre kımıldanmadın! Zor zamanlardı. Ümitsizliğin kol gezdiği vakitlerdi. Yorulmuşluğun, yılmışlığın, küfrün koyu karanlıklarının manevi hava üzerinde simsiyah bulutlar gerdiği dönemlerdi. Yedi düvelin başımıza çöktüğü, Batının, Çanakkale düşerse İstanbul düşer, İstanbul düşerse Anadolu ve uzak doğuya kadar her yerin düşeceği anlayış ve planıyla hayaller kurduğu günlerdi. Doğunun yalçın kayalıklarından nurlu bir ses yankılanıyordu aynı anda, ye’sin aktar-ı memleketi sardığı o eyyam-ı zulmette: “Ümitvar, olunuz. Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek ve gür sada İslam’ın sadâsı olacaktır!” Ve devam ediyordu Akif sözüne: Ey koca Şark, ey ebedî meskenet! Sen de kımıldanmaya bir niyet et. Korkuyorum, Garb’ın elinden yarın, Kalmayacak çekmediğin mel’anet. Yapılan çağrılar ve çalışmalar, Allah’ın inayeti ile netice verdi. Bugün yerli ve milli olan üzerinden askeri, siyasi pek çok çalışmalar hayat buldu, güzel sonuçları doğurdu. Ve dün Kızılelma korkusuyla “Türkler mi geliyor?” diye pencereleri aralayanlar, bugün semalarda göğü yararak ses veren Kızılelma’nın gümbürtüsüyle “Ne oluyor?” telaşına düşmekten kendilerini alamıyorlar. Bundan böyle memleketimizde olanın kuru hamaset değil, icraatla kendisini gösterdiğini biz ve dostlarımız sevinçle, düşmanlarımız ise endişeyle seyretmektedir. Çünkü bundan böyle ehl-i İslam, her alanda barış için savaşa hazır hale gelmekte, dünyada savaşın ve sıkıntının barışa ve huzura dönmenin garantisi olma konusunda emin adımlarla yürümektedir. Kanla beslenmenin zamanı geçmiş, kalplere ve akıllara nur ve ziya olacak fikir, dünya ve hayatına lüzum eden fayda gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Ümit ve dua ederiz ki Allah bunda olacak çalışmalardan bizleri de nasipdar ve feyizdar eylesin.

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiMusul Meselesi*
Okuma Metinleri

Musul’un Türkiye'ye ait olduğunu müdafaa etmek üzere Büyük Millet Meclisi reisi Fethi Bey’in taht-ı riyasetinde cemiyet-i akvam nezdine giden heyet-i murahhasamız uzun ve müdellel bir muhtıra kaleme alarak mezkûr cemiyetin katib-i umumiliğine tevdi eylemiştir. Musul üzerinde hukuk-u sarihamızı pek açık bir surette ispat eden siyasi, tarihi, coğrafi, iktisadi, sevkkü’l-ceyşi esbaba istinat eden nukat-ı esasiye bervech-i atidir. 1- Tarafeyn hükümetleri arasında münazaun fih olan husus, Musul vilayetinin Irak hükümetine ilhak edilip edilmeyeceği meselesidir. 2- Bilumum ırki, siyasi, tarihi, coğrafi, iktisadi sevkü’l-ceyşi mutalaat-ı mezkure vilayette Türk hakimiyetinin ibkasını müstelzimdir. 3- İngiltere hükümeti Türk tahminat ve takdiratına nazaran ahalinin cüzi bir ekalliyeti teşkil eden Araplara karşı Türk ve Kürtlerin haiz-i ekseriyet olduğunu kabul etmektedir. 4- İngiltere hükümetinin anifü’z-zikr vilayetin Irak hükümetine ilhakını talep emrinde irad ve ityan ettiği başlıca delil ahaliye Türkiye’den ayrılmak hususunda atfettiği emel ve arzudur. Halbuki işbu muhtıra da zikredilen İngiliz menabiine ait vesaik ahalinin azim bir kısmının memleketlerinin esasen münazaun fih araziye dair bir hak iddiasına hakkı olmayan Irak ile ittihadını arzu etmediğini teyit etmektedir. 5- Ahvali mesrudenin bedaheti hilâfına olarak İngiltere hükümeti ahalinin Türkiye’den ayrılmak hususundaki temayül atında ısrar etmektedir. Türkiye hükümeti de meakis-i müddeasında musır bulunmaktadır. Bir aynı mesele-i fiiliyye hakkında tahaddüs edip ihtilafın hal ve tasfiyesine vabeste bulunan bu ihtilaf-ı fikir ve nazar bu hususta ara-yı umumiyye müracaat ameliyesinden ibaret olması lazım gelen muhık ve adilane bir vasıta-i tahkikiye müracaatı istilzam etmektedir. 6- Binaenaleyh Türkiye ile Irak arasındaki hudud-u Musul vilayetinin mukadderatı serbesti-i ârâyı kâfil-i asgari teminat altında icra edilecek ârâ-yı umumiyeye müracaat-ı ameliyesi tarikiyle tespit edildikten sonra tayin edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yüksek adalet hissiyatıyla mütehassis olan Cemiyet-i Akvam Meclisinin tetkiki müzakeresine arz etmekle müşerref olduğu mütalaatı nazar-ı itibara alacağı kanaatinde sabit kademdir. Şimdiye kadar Cemiyet-i Akvam Meclisi’nin vuku bulan mesaisi Türk nokta-i nazarıyla İngiliz nokta-i nazarını anlamaktan ibaret olmuştur. İngilizler rey-i âmme müracaat esasını kabul etmemişler ve bilmukabele heyet-i murahhasmız rey-i âmme müracaat üzerinde ısrar etmişlerdir. *Sebilürreşad, c. 24, aded 618, s. 315

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiPetrol Mücadelesinin Başlaması*
Okuma Metinleri

پترول مجادله سنڭ باشلامه سي ١٩٠٠’لرده  پترول، بوكونكي قدر قيمت قازانمش دگلدي. فقط استقبالي حقّنده  قطعي بر تشخيص قونولمشدي. بو تشخيص شو ايدي: پترول دنيايي اداره  ايده جك قدرتدر. ٢٠نجی عصرڭ، آدي ديللردن و دوداقلردن دوشمه ين اڭ قدرتلي ماده سي پترول... بوكون دنيايه  حاكم اولان خام ماده  ايشته  بودر. پترول نيجه  دولتلري برر اويونجاق و يينه  نيجه  دولتليلري ده  برر آلت حالنه  كتيرمشدر. پترول ايريلي اوفاقلي يڭي برچوق دولته  استقلال ويرديگي كبي، تاجدارلري ده  قوجه  ايمپراطورلقلري ايله  برلكده  تصفيه  ايتمش جهانشمول بر قدرتدر. پترول بر دوزينه يه  ياقين دولت و حكومت رئيسلريني ده  وقتسز اولارق دنيادن كوچورمشدر. پترول، جهان نظامنى كندنجه  تأمين و تأسيس ايدن باشليجه  قوتدر. بوكون حربلر اونڭله  ياپيلير... حركت حالنده كي هر شي اونڭله  ايشلر و حركت قابليتنى صاغلار... ياشايان انسانڭ و مدنيتڭ رفاه و انكشافنده  برنجي پلانده  بولونان يينه  پترولدر... مدنيتڭ انكشافنده  حدودسز تأثيرلري اولان و دائما باشده  كورشن پترولي الده  ايده بيلمك ايچون عقللره  طورغونلق ويرن چاپراشيق، قراڭلق، قاريشيق و غير انساني يوللره  مراجعت ايديلير. پترولي الده  ايتمك ايچون ديولر آراسنده  ياپيلان مجادله لر قورقونچدر. پترولڭ سلطنتنى دوام ايتديرمك ايچون كيريشيلن تشبّثلر، ٢٠نجی عصر ديديگمز و مدني وصفنى ويرديگمز دنيامز ايچون يوز قيزارتيجيدر. پترول ايچون انسان ديديگمز عنصرڭ ذرّه جه  قيمتي يوقدر. پترول، بوگونكي محتشم موقعني قان نهرلري أوزرينه  بنا ايتمش قورقونچ بر قدرتدر! پترول اوغرنده  آقان قانلر، يڭي بر محرّك قدرت بولونمدقجه  آقمه يه  دوام ايده جك و پتروله  صاحب اولمق ايسته ين دولتلر بو قورقونچ مجادله ده  ملّتلري و انسانلري اسراف ايتمكده ، انصافسزجه  خرجامقده  بربرلريله  ياريشاجقلردر. انكلتره نڭ ٢٠نجی عصرده  يتيشديرديگي اڭ دگرلي دولت آدمي متوفّا چورچيل، ١٩٣٦ ييلنده ، انكليز عوام قاماره سنده  پترول و انكلتره نڭ منفعتلري مذاكره  ايديليركن، پترولڭ اهمّيتنى شبهه يه  محل ويرميه جك شو سوزلري ايله  دنيا افكارينه  آچيقلييوردى: ”بر طامله  پترول بر طامله  قاندن داها قيمتليدر.“ و يينه  ١نجی دنيا حربنده  فرانسه يي و متّفقلري ظفره  اولاشديرمقده  بيوك خدمتلري كچمش اولان قیله منصو آمريقه  رئيس جمهوري مر. ويلسونه كوندرديگي بر تلغرافده  عينًا شونلري يازييوردي: ”اگر متّفقلر حربي قزانمق ايستييورلرسه ؛ فرانسه نڭ قانه اولديغي قدر پتروله  ده  محتاج اولديغني بيلمليدرلر.“ اوت... بو مثاللر چوغالتيلابيلير. فقط مثاللري چوغالتمق موضوعي طاغيتاجغي ايچون اساس حادثه يه  كيرمك داها طوغري اولاجقدر. ايلرله ين صحيفه لرده  حادثه لرڭ ناصل تكوّن ايتديگني بالذّات مشاهده  ايتدكدن صوڭره ، پترول حقّنده  داها كنيش بر بيلكي يه  صاحب اولونابيلير. بز بوراده  پترولڭ ناصل استحصال ايديلديگني، ناصل تصفيه  ايديلوب دنيا پازارلرينه  انتقال ايتديگني تدقيق ايتمه يه جگز. ساده جه  پترولڭ دنيا سياستنه  ناصل حاكم اولديغني، بو حاكميت ايچون جريان ايتمش اولان مجادله لري تدقيق ايده جگز. بو يازيلرده  ديو تروستلرڭ، صتاندارد اوئيل ايله  رويال دوتج-شل غروبنڭ قورقونچ مجادله لريني يازاجغز. و بويله جه  روسيه نڭ، انكلتره نڭ، آمريقه نڭ، آلمانيه نڭ، فرانسه نڭ سياستلرينه  حاكم اولان اصلي عنصرڭ تثبيت و تصريحنه  چاليشاجغز. بز، بو ديولر مجادله سي صوڭنده  دولتلرڭ ناصل ييقيلدقلريني، دنيا خريطه سنڭ يڭي باشدن ناصل تنظيم ايديلديگني آڭلاتمه يه  چاليشاجغز. اوقويوجي بو يازيلري اوقوركن، دنيايي اداره  ايدنلرڭ كيملر اولديغني بتون چيپلاقلغي ايله  آڭلاياجق و بر حكمه  واراجقدر. اوقوياجقلريڭز بر خيال محصولي دگلدر. ياشانمش و ياشانمقده  اولان بر مجادله نڭ انصافسز، مرحمتسز بر مجادله نڭ صفحه لرندن عبارتدر. 1900'lerde petrol, bugünkü kadar kıymet kazanmış değildi. Fakat istikbali hakkında katî bir teşhis konulmuştu. Bu teşhis şu idi: Petrol dünyayı idare edecek kudrettir. 1. asrın, adı dillerden ve dudaklardan düşmeyen en kudretli maddesi petrol... Bugün dünyaya hâkim olan hammadde işte budur. Petrol nice devletleri birer oyuncak ve yine nice devletlileri de birer alet hâline getirmiştir. Petrol irili ufaklı yeni birçok devlete istiklal verdiği gibi, tâcdârları da koca imparatorlukları ile birlikte tasfiye etmiş cihanşümul bir kudrettir. Petrol bir düzineye yakın devlet ve hükümet reislerini de vakitsiz olarak dünyadan göçürmüştür. Petrol, cihan nizamini kendince temin ve tesis eden başlıca kuvvettir. Bugün harpler onunla yapılır... Hareket hâlindeki her şey onunla işler ve hareket kabiliyetini sağlar... Yaşayan insanın ve medeniyetin refah ve inkişafında birinci planda bulunan yine petroldür... Medeniyetin inkişafında hudutsuz tesirleri olan ve daima başta güreşen petrolü elde edebilmek için akıllara durgunluk veren çapraşık, karanlık, karışık ve gayri insani yollara müracaat edilir. Petrolü elde etmek için devler arasında yapılan mücadeleler korkunçtur. Petrolün saltanatını devam ettirmek için girişilen teşebbüsler, XX. asır dediğimiz ve medeni vasfını verdiğimiz dünyamız için yüz kızartıcıdır. Petrol için insan dediğimiz unsurun zerrece kıymeti yoktur. Petrol, bugünkü muhteşem mevkiini kan nehirleri üzerine bina etmiş korkunç bir kudrettir! Petrol uğrunda akan kanlar, yeni bir muharrik kudret bulunmadıkça akmaya devam edecek ve petrole sahip olmak isteyen devletler bu korkunç mücadelede milletleri ve insanları israf etmekte, insafsızca harcamakta birbirleriyle yarışacaklardır. İngiltere'nin 20. asırda yetiştirdiği en değerli devlet adamı müteveffa Churchill, 1936 yılında, İngiliz Avam Kamarası'nda petrol ve İngiltere'nin menfaatleri müzakere edilirken, petrolün ehemmiyetini şüpheye mahal vermeyecek şu sözleri ile dünya efkârına açıklıyordu: “Bir damla petrol bir damla kandan daha kıymetlidir.” Ve yine 1. Dünya Harbi'nde Fransa'yı ve müttefikleri zafere ulaştırmakta büyük hizmetleri geçmiş olan Clemanceau Amerika Reis-i Cumhuru Mr. Wilson'a gönderdiği bir telgrafta aynen şunları yazıyordu: “Eğer müttefikler harbi kazanmak istiyorlarsa; Fransa'nın kana olduğu kadar petrole de muhtaç olduğunu bilmelidirler.” Evet... Bu misaller çoğaltılabilir. Fakat misalleri çoğaltmak mevzuyu dağıtacağı için esas hadiseye girmek daha doğru olacaktır. İlerleyen sayfalarda hadiselerin nasıl tekevvün ettiğini bizzat müşahede ettikten sonra, petrol hakkında daha geniş bir bilgiye sahip olunabilir. Biz burada petrolün nasıl istihsal edildiğini, nasıl tasfiye edilip dünya pazarlarına intikal ettiğini tetkik etmeyeceğiz. Sadece petrolün dünya siyasetine nasıl hâkim olduğunu, bu hâkimiyet için cereyan etmiş olan mücadeleleri tetkik edeceğiz. Bu yazılarda dev tröstlerin, Standard Oil ile Royal Dutch-Shell Grubu'nun korkunç mücadelelerini yazacağız. Ve böylece Rusya'nın, İngiltere'nin, Amerika'nın, Almanya'nın, Fransa'nın siyasetlerine hâkim olan asli unsurun tespit ve tasrihine çalışacağız. Biz, bu devler mücadelesi sonunda devletlerin nasıl yıkıldıklarını, dünya haritasının yeni baştan nasıl tanzim edildiğini anlatmaya çalışacağız. Okuyucu bu yazıları okurken, dünyayı idare edenlerin kimler olduğunu bütün çıplaklığı ile anlayacak ve bir hükme varacaktır. Okuyacaklarınız bir hayal mahsulü değildir. Yaşanmış ve yaşanmakta olan bir mücadelenin insafsız, merhametsiz bir mücadelenin safhalarından ibarettir. * Raif Karadağ, Petrol Fırtınası, s. 12-13, Truva Yayınları, 2020 İstanbul

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiMusul Ve Anadolu
Okuma Metinleri

Lozan konferansının son günlerinde Musul meselesi, İngiltere ile bizim aramızda bir sene zarfında hal edilmek üzere muahede eden hariç bırakıldı. Fakat Türkler bu tarika rıza göstermekle, Musul’u terk etmiş değildirler. Türk hükümetinin “Musul” vilayetini Anadolu’nun bir parçası addetmesinin birçok sebepleri vardır. Yeni mecmua kari’lerine bunları muhtasarca göstereceğiz: Coğrafi Sebep İngiliz hükümeti, Musul vilayetini Arabistan’dan sayıyor ve bunu Irak hükümeti namına benimsiyor. Halbuki bu iddia yanlıştır: 20. asrın irfanıyla tenevvür etmiş zihinler için Arabistan muayyen bir mevhumdur. Arabistan denince, yakıcı bir güneşin altında uzanan nihayetsiz kum çölleri, bu iklime has olan nebatlar, hayvanlar ve nihayet bu iklimin meydana getirdiği hususi insan tipi hatıra gelir. Hayati şeraiti böylece muayyen olan Arabistan çölleri, Kurfa çölü ismi altında cebel-i Hamrin’in garp yamaçlarında nihayet bulur. Bu çölün şarkı ve şimali büsbütün başka bir iklimdir. Çöl tarafında bulunan Basra ve Bağdat vilayetlerinde arazi dümdüz ve ekseriya kumsaldır. Öbür tarafta yani Musul vilayetinde ise arazi bilakis dağlıktır. Ve deniz seviyesinden, çölden çok yüksektir. Çöl tarafında hararetin derecesi yazın kırkı bile geçer. Dağlık arazide yani Musul tarafında ise dört mevsim tamamıyla hükmünü icra eder ve kışın bütün dağlar karla örtülüdür. Bu dağlar, Van, Diyarbakır vilayetlerinden cenuba doğru uzanıp Musul şehrinin şarkında Kürek Dağı, Erbil’in şarkında Sefin Dağı, Ergır Dağı daha sonra Halhalan, Gilzorda ila ahir isimlerini ve nihayet cebeli Hamrin adını alır ve bir Türk kasabası olan Deli Abbas civarında tepeciklere inkılâp eder. Bağdat ve Basra vilayetlerinde hurma, limon, portakal yetişir. Musul vilayetinde ise elma, şeftali, armut, üzüm gibi meyveler yetişir. Musul ve Bağdat vilayetlerinde tütün yetişmez, halbuki Musul vilayetinde bunun en iyi nevi yetişir. Öteki vilayetlerde çiçeklerin en başka, berkinde ise yine başkadır. Öteki vilayetlerde koyun cinsi başka, berikisinde ise başkadır. Öteki vilayetlerde çölün ezeli bir hayvanı olan deve, manda mebzuldür. Berkinde ise bu hayvanlar zor yaşar. Bağdat ve Basra’da sıcaklardan tahaffuz için evlerin zemin katında serdap vardır ki bazen tahte’l-arz su seviyesine kadar derindir. Halbuki Musul vilayetinin hiçbir noktasında serdap yoktur. Etnografi Sebep Musul vilayetinin şimalinde Arap yoktur, ancak bu son şehrinin garp ve cenup taraflarındaki çöllerde seyyar Araplar ve Arap köyleri varsa da bunların nüfus miktarı Arap olmayanlara nispeten ekalliyet halindedir. Musul vilayetinin en mamur yerlerinin ve ahalisi, Türk ve civar köylerinin ahalisi de Türk ve Kürt’tür. Türklerle meskûn başlıca şehir ve kasabaların ismi şunlardır: Musul şehrinin garbi şimalisinde Telafer ve yine Musul şehrinin tam karşısında Beni Yunus, ve cenuba doğru Erbil, Altınköprü, Kerkük, Tercil, Tuzhurmato, Dakuk, Eski Kefri, Karatepe, Deli Abbas. Bağdat şehrinin Faragol mahallesi ahalisi de Türk olduğu gibi Bağdat şehrinden şarka doğru Kızıl Bat, Şehriban Mendili, Hanekin kasabaları Türklerle meskûn olduğu gibi Hanekin’den sonra İran hududu içeriklerinde Kirmanşah’a kadar Türk unsuru yayılmıştır. Dağ silsilesini yukarıdan aşağıya doğru takiben İmadiye, Zaho, Köy Sancak, Revandiz, Süleymaniye kasabalarında da Türk ve Kürt karışıktır ve bu kasabaların etraf köyleri Kürt’tür. Musul’un şimalinde Sencar’da Yezidi ismini taşıyan bir kısım ahali mezhepçe Müslümanlıktan ayrı iseler de cins itibariyle Kürt’türler. Bunlardan başka Musul’un şimal ve şarkında aşureler var ki en mühim merkezleri Alkoş, Tel Keyf köyleridir. Gerek bu Hristiyanlar ve gerek bazı kasabalarda bulunan Yahudiler, Türk ve Kürt ekseriyetine göre ekalliyet halindedirler. Milli Sebep Musul vilayetinin Türkleri lisan, edebiyat, din, ahlak, hukuk itibariyle Anadolu Türkleriyle bir vahdet arz ederler. Yeni Mecmuanın neşretmekte olduğu Irak’ın halk şiirleri bunun bedii bir şahididir. Tarihi Sebep Musul vilayetinin Türkleri Kırım’dan beri oraya gelip yerleşmişlerdir. Orta Asya’dan garba doğru akın eden Türklerin bir kısmı Anadolu’ya gelip yerleşmiş olduğu gibi Musul Türkleri de İran tarikiyle bulundukları yere gelmişlerdir. Musul Türklerinin Osmanlı ve hatta Selçuk Türklerinden daha evvel geldikleri hakkında birçok tarihi şehadetler mevcuttur. Siyasi ve Askeri Sebepler Musul vilayeti, Anadolu’nun bir parçası olduğu için bunun ayrılması vahdetini haleldar edeceği gibi, askerlik noktasından da Anadolu için bir tehlike teşkil eder. Musul vilayeti Türkler için bir Alsas Loren[1] oldu. Temenni edelim ki bu Alsas Loren yeni bir umumi harbin sebebi olmasın. [1] Alsace-Lorraine (Alsas-Loren) bölgesi, 1800'lü yıllarda Fransa ve Almanya arasında bir türlü paylaşılamayan bir yer. Küçük ama önemli Alsas-Loren bölgesi, yıllar boyunca Fransız ve Almanlar arasında sürekli el değiştirmesi ile tanınıyor.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiMesnevi’den Akıl Dersleri
Okuma Metinleri

مثنويدن عقل درسلري هر صباح سليمان مسجد اقصايه  كلير، تام بر اخلاصله  اللّٰهه  عبادت ايدردي. هر كون، مسجدده  يڭي بر اوتڭ بيتديگني كورور، ”آدڭ نه در، نه  فائده ڭ وار؟ نه  بيچيم علاجسڭ، نه سڭ، سڭا نه  ديرلر... كيمه  زيانسڭ، فائده ڭ كيمه ؟“ دييه  صوراردي. هر اوت، آدينى، تأثيرينى سويلر؛ ”شوڭا جانم، ئوبورينه  زهر... بوڭا زهرم، اوڭا شكر... آديم، قدر لوحنده  شودر“ دييه  ديله  كليردي. دوقتورلر سليماندن او اوتي أوگرنيرلر، بيلكي صاحبي اولورلر، اوڭا اويارلردي. بو صورتله  دوقتورلق كتابلري دوزدیلر... بدنلري خسته لقلردن قورتارديلر. بو نجوم و طب بيلكيلري، پيغمبرلرڭ وحيلريدر... يوقسه  عقل و دويغونڭ او طرفه  نره دن يولي اولاجق؟ جزؤي عقل، بر شيدن حكم چيقاراجق عقل دگلدر. او، آنجق فن صاحبندن فنّي قبول ايدر، أوگرنمه يه  محتاجدر. بو عقل، أوگرنمه يه  و آڭلامه يه  قابليتليدر. اما وحي صاحبي اوڭا أوگرتير. بتون صنعتلر، شبهه  يوقكه  أوڭجه  وحيدن ميدانه  كلير، فقط صوڭره  عقل، اونلرڭ أوستنه  بعض شيلر قاتار! دقّت ايت ده  باق! بزم بو عقلمز، هيچ بر صنعتي، اوسته  اولمادقجه  أوگرنه بيلييورمي؟ حيله  قيلي قرق يارار اما اوسته  اولمادقجه  هيچ بر صنعتي الده  ايده مز! صنعت بيلكيسي، بو عقلله  اولسه يدي اوسته سز بر صنعت ميدانه  كليردي! مزار قازمه ، اڭ بياغي بر صنعت... دوشونجه دن، دوزندن، فكردن طوغاجق دگل يا! فقط قابلده  بو آڭلايش اولسه يدي هابيلي باشي أوستنده  طاشيرميدي؟ بن بو ئولويي، بو قانه، طوپراغه  قاريشمش ئولويي نه  ياپايم، ناصل يوق ايده يم ديرميدي؟ بر ده  كورديكه  بر قارغه ، ئولو بر قارغه يي آغزينه  آلمش، همن كلدي... هوادن ایندي قابله  أوگرتمك ايچون مزار قازيجيلغنه  باشلادى. طيرناقلريله  يردن بر توز قوپاردي، يري قازوب همن همن ئولو قارغه يي او مزاره  قويدي؛ كوموب أوستني طوپراقله  أورتدي... بو صورتله  قارغه ، اللّٰه الهامي ايله  بيلكي صاحبي اولدي. قابل، بوني كورنجه  يوه اولسون بنم عقلمه  ديدي... بر قارغه  بيله  بيلكيده  بندن أوستون! اللّٰه، عقل كلّه  ”ما زاغ البصر“ ديدي... فقط جزؤي عقل هر يانه  باقا طورور. خاص كيشيلرڭ نوري، ما زاغ البصر عقليدر... قارغه  عقليسه  ئولولره  مزار قازمه  استادي! قارغه ، آردنجه  اوچان جاني نهايت مزارلغه  كوتورور! كندينه  كل ده  قارغه يه  بڭزه ين نفسڭ آردندن قوشما... چونكه  او، سني مزارلغه  كوتورور، باغه ، باغچه يه  دگل! اگر كيده جكسه ڭ كوڭل عنقاسنڭ آردندن كيت... قاف طاغنه، كوڭل مسجد اقصاسنه  وار! سوداڭله  هر آن، سنڭ مسجد اقصاڭده  يڭي بر اوت يڭي بر كوك بيتمه ده ! سليمان كبي سن ده  اونلره  دقّت ايت... اونلري ايزله ، اونلرڭ أوستنه  رد آياغڭى قويما! چونكه  بو طوروب طوران ير يوزينڭ حالني سڭا چشيد چشيد اوتلر آڭلاتير. Her sabah Süleyman Mescid-i Aksâ’ya gelir, tam bir ihlâsla Allah’a ibadet ederdi. Her gün, mescidde yeni bir otun bittiğini görür, adın nedir, ne faydan var? “Ne biçim ilâçsın, nesin, sana ne derler... kime ziyansın, faydan kime?” diye sorardı. Her ot, adını, tesirini söyler; “Şuna can’ım, öbürüne zehir... Buna zehirim, ona şeker... adım, kader levhinde şudur” diye dile gelirdi. Doktorlar Süleyman’dan o otu öğrenirler, bilgi sahibi olurlar, ona uyarlardı. Bu suretle doktorluk kitapları düzdüler... bedenleri hastalıklardan kurtardılar. Bu nücum ve tıp bilgileri, Peygamberlerin vahiyleridir...yoksa akıl ve duygunun o tarafa nereden yolu olacak? Cüz’i akıl, bir şeyden hüküm çıkaracak akıl değildir. O, ancak fen sahibinden fenni kabul eder, öğrenmeye muhtaçtır. Bu akıl, öğrenmeye ve anlamaya kabiliyetlidir. Ama vahiy sahibi ona öğretir. Bütün sanatlar, şüphe yok ki önce vahiyden meydana gelir, fakat sonra akıl, onların üstüne bazı şeyler katar! Dikkat et de bak! Bizim bu aklımız, hiçbir sanatı, usta olmadıkça öğrenebiliyor mu? Hile kılı kırk yarar ama usta olmadıkça hiçbir sanatı elde edemez! Sanat bilgisi, bu akılla olsaydı ustasız bir sanat meydana gelirdi! Mezar kazma, en bayağı bir sanat... düşünceden, düzenden, fikirden doğacak değil ya! Fakat Kabilde bu anlayış olsaydı Habil’i başı üstünde taşır mıydı? Ben bu ölüyü, bu kana, toprağa karışmış ölüyü ne yapayım, nasıl yok edeyim der miydi? Bir de gördü ki bir karga, ölü bir kargayı ağzına almış, hemen geldi... Havadan indi Kabil’e öğretmek için mezar kazıcılığına başladı. Tırnaklarıyla yerden bir toz kopardı, yeri kazıp hemen hemen ölü kargayı o mezara koydu; Gömüp üstünü toprakla örttü... bu suretle karga, Allah ilhamı ile bilgi sahibi oldu. Kabil, bunu görünce yuh olsun benim aklıma dedi... bir karga bile bilgide benden üstün! Allah, Aklıküll’e “Ma zaga’l-basar” dedi... fakat cüz’i akıl her yana baka durur. Has kişilerin nuru, Mazagalbasar aklıdır... karga aklıysa ölülere mezar kazma üstadı! Karga, ardınca uçan canı nihayet mezarlığa götürür! Kendine gel de kargaya benzeyen nefsin ardından koşma...çünkü o, seni mezarlığa götürür, bağa, bahçeye değil! Eğer gideceksen gönül ankasının ardından git...Kafdağına, gönül Mescid-i Aksâ’sına var! sevdanla her an, senin Mescid-i Aksa’nda yeni bir ot yeni bir kök bitmede! Süleyman gibi sen de onlara dikkat et... onları izle, onların üstüne ret ayağını koyma! Çünkü bu durup duran yeryüzünün halini sana çeşit çeşit otlar anlatır.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiAllah’ım, Receb ve Şa’ban’ı bize...
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiYerli Enerji, Millî Devlet
Belge Okumaları

Osmanlı sultanlarının otuz dördüncüsü olan II. Abdülhamid Han, Devlet-i Aliyyeʼnin son devirlerinde hem iç hem de dış politikada stratejik ve dengeli bir siyaset izleyerek devletin ani çöküşünü ve harîm-i İslâmʼın çiğnenmesini 33 yıl kadar erteleyebilen zeki ve dirayetli bir padişah olarak tarihe geçmiştir. 1876 yılında ekonomik güç ve dış politikadan yoksun bir devlet devralan Sultan Abdülhamid, zamanla kendi kadrosunu, medyasını ve istihbarat birimini kurarak ülke üzerindeki kötü emelleri engellemeye çalışmış, denge politikasıyla özellikle İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’ya yönelik planlarını bozmuştur. 19. yüzyılda Orta Doğu’da yer altı zenginliklerinin özellikle petrolün keşfedilmesinden sonra dikkatini bu coğrafyaya yönelten Avrupa devletleri, dünyanın birçok bölgesinde büyük bir itina ve zulümle gerçekleştirdikleri sömürgeciliği bu topraklara da getirmeyi planlamışlardı. Dış borçlardan ötürü pek çok gelirine el konulmuş bir devlet miras alan Sultan Abdülhamid Han, bazı büyük projelerde Almanya’ya ayrıcalıklar vererek İngiltere ve Fransa’nın bu hedeflerini akim bırakmıştır. Bununla birlikte Musul, Kerkük ve Bağdat’ta yer alan stratejik önemi hâiz ve petrol rezervleri olan belirli alanları şahsî mülkü hâline getirerek işgali engellemeye çalışmıştır. Bu topraklar 1880-1890 tarihleri arasında Abdülhamid Han’ın hazinesinden ödenen ücretler mukabilinde sultanın şahsî emlaki arasına alınmıştır. Ayrıca bu bölgelerdeki yer altı kaynaklarının arama, çıkarma ve işletme haklarının da Hazine-i Hassaʼya verilmesini sağlamıştır. Tahtta kaldığı son zamana kadar bağımsız enerji politikasından vazgeçmeyen Sultan Abdülhamid Han’ın bu girişimleri, İttihat ve Terakki devri ile rafa kaldırılmış ve yıllarca unutulmuşsa da son zamanlarda Türkiye’de atılan adımlarla yeniden canlanmıştır. Ayasofya Camii’nin açılmasının bereketi ile keşfedilmeye başlanan ve keşifleri hâlâ devam eden doğal gaz, petrol ve altın rezervlerinin Ulu Sultan’ın yapmaya çalıştığı gibi yerli ve millî imkânlarla çıkarılıp işletilmesi, ülkemizin ekonomik bağımsızlığa ulaşmasını sağlayacak önemli bir hamle olacaktır inşaallah. VESİKA - 1 Musul'da çıkan petrol gazının işletmesi veya mezkur bölgelerdeki petrol gazı araştırmaları imtiyazının Hazine-i Hassa'ya ait olduğuna dair emr-i ali müsveddesi (7 Mart 1889) Hüve (1) Yazılmışdır. (2) Vükelâ-yı fihâm-ı saltanat-ı seniyyemden Umûr-ı Mâliye ve Hazîne-i Hâssa-i şâhânemiz nâzırı olup murassaʻ Osmânî ve Mecîdî nişân-ı zîşânlarını hâiz ve hâmil (3) olan vezîrim Agop Paşa iclâlehûya ki; (4) Musul vilâyeti dâhilinde bulunan emlâk-i mahsûsa-i pâdişâhânem derûnunda kesretle petrol gaz maʻdenleri zuhûr etmekte olmasına mebnî umûm vilâyet-i mezkûre (5) dâhilinde gerek emlâk-i seniyye-i şâhânem derûnunda ve gerek sâir cihetlerde petrol gazı maʻdeni taharrîsi ve işletilmesi imtiyâzının münhasıran (6) Hazîne-i Hâssa-i şâhânem nâmına iʻtâsıyla ol bâbda emr-i âlîşânım tasdîri huzûr-ı hümâyûn-ı tâcdârânâme tarafından arz ile (7) istîzân edilmiş ve mûcebince irâde-i seniyye-i mülkdârânem müteʻallik ve şerefsâdır olmuş olmağın muktezâ-yı münîfi üzere umûm vilâyet-i mezkûre (8) dâhilinde gerek emlâk-i seniyyem derûnunda ve gerek sâir cihetlerde zuhûr edecek olan petrol gazı maʻdeni taharrîsi ve işletilmesi (9) imtiyâzının münhasıran Hazîne-i Hâssa-i şâhâneme iʻtâ kılındığı mutazammın Dîvân-ı Hümâyûnumdan işbu emr-i celîlüʼl-kadrim ısdâr olundu. (10) Sen ki nâzır-ı müşârun-ileyhsin, Hazîne-i Hâssa-i şâhânemce muʻâmele-i mukteziyyesinin îfâsına himmet eyleyesin. Tahrîren fiʼl-yevmiʼl-hâmis (11) min şehri Recebüʼl-ferd li-seneti sitte ve selâse-mieti ve elf. (12) Fî 5 Receb sene 306 (13) Kayd olunmuşdur. A_}DVN_MKL__00030_00022_002_001 VESİKA - 2 Bağdadʼda petrol ve neft madeni aramanın ve işletilmesi imtiyazının Hazine-i Hassa'ya verilmesi. (18 Eylül 1898) Hüve Yıldız Sarây-ı Hümâyûnu Başkitâbet Dâiresi / 5727 (1) Musul vilâyetinde bulunan neft ve petrol maʻdenlerinin taharrî ve işletilmesi imtiyâzı bâ-fermân-ı âlî münhasıran (2) Hazîne-i Hâssaʼya âid olduğu gibi Bağdad vilâyeti dâhilinde de ehemmiyetli petrol maʻâdini bulunmakta idüğünden (3) ve yekdiğerine muttasıl olan bir iki vilâyet dâhilindeki maʻâdinin idâreleri tevhîd edilmedikçe istifâde hâsıl (4) olamayacağından Bağdad vilâyeti dâhilinde petrol ve neft maʻâdini taharri ve işletilmesi imtiyâzının dahi Hazîne-i (5) Hâssa-i şâhâneye iʻtâsı hazîne-i müşârun-ileyhâ nezâret-i behiyyesinin arz ve işʻârı üzerine şerefsudûr (6) buyurulan irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet-penâhî iktizâ-yı celîlinden olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyüʼl-emrindir. (7) Fî 2 Cemâziyeʼl-ûlâ sene 316 ve fî 7 Eylül sene 314 (8) Serkâtib-i hazret-i şehriyârî bende Tahsîn I__HUS__00068_00007_001_001 VESİKA - 3 Bağdad ve Musul dolaylarında saklı bulunan petrol kaynaklarının işletilmesi imtiyazının Hazine-i Hassaʼya ait olduğu (5 Şubat 1909) (1) Meclis-i Vükelâ müzâkerâtına mahsûs zabt varakasıdır. (2) Târîh: Arabî / Fî 14 Muharem sene 327 (3) Hülâsa-i Meâli (4) Bağdad ve Musul cihetlerinde meknûz bulunan petrol menâbiʻiyle emsâlinin işletilmesi imtiyâzının iʻtâsı hakkında Nikol imzâsıyla vukûʻ bulan (5) istidʻâ ve Hazîne-i Hâssa-i şâhâne nezâretiyle cereyân eden muhâbere üzerine Orman ve Maʻâdin ve Zirâʻat Nezâretinden gelen 3 Ziʼl-hicce sene 326 târîhli (6) tezkire kırâat olundu. (7) Karârı (8) Fezleke-i işʻâra nazaran Bağdad ve Musul vilâyetlerindeki petrol menâbiʻi imtiyâzı mukaddemâ bâ-irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî Hazîne-i Hâssaʼya iʻtâ ve hazîne-i (9) müşârun-ileyhâca taharriyât ve tedkîkât ve ameliyât içün birçok masraf ihtiyâr edildiği ve bunların Orman ve Maʻâdin Nezâretine iʻâde kılınan (20) maʻâdin meyânında bulunmadıkça ve imtiyâzı Hazîne-i Hâssa-i şâhâneye âid olan maʻâdin-i mezkûre içün sermâyedârân müzâkere ve taʻyîn-i şerâit-i mukâvele Hazîne-i Hâssaʼya âid vezâifinden idüğü anlaşılmış olduğundan ona göre icrâ-yı îcâbı zımnında Hazîne-i Hâssa-i şâhâne nezâretine cevâben teblîğât icrâsı ve Orman ve Maʻâdin ve Zirâʻat Nezâretine maʻlûmât iʻtâsı tezekkür kılındı. MV__00124_00056_001_002 Kelimeler: Vükelâ: Vekiller, milletvekilleriFihâm: Büyük ve yüce kişilerMurassaʻ: Kıymetli taşlarla süslenmişİclâlehû: Büyüklüğü, azameti (bu kelimeden önce çoğunlukla dâme=daim olsun gelir, ancak bu vesikada böyle bir kelime geçmiyor)Tasdîr: Ortaya çıkarmaİstîzân: İzin istemeMuktezâ-yı münîf: Yüce gereklilikBâ-fermân-ı âlî: Yüce ferman ileMaʻâdin: MadenlerBehiyye: GüzelMeknuz: Saklı, gömülü

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızdan itibaren harf ve kelime çalışmalarına başlıyoruz. Silik harflerin üzerinden geçerken dikkatle yazmaya ve acele etmemeye çalışalım. Elinizin alışması ve yazınızın güzelleşmesi için bu dikkat ve sabır önemli olacaktır.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Rıfâî Dergahı Kitabesi / Bursa Muradiye Külliyesi Kelimeler: Müceddid: Yenileyen, yenileştiren, yenibirşekil veren kimse.Adlî: Adâletle ilgili, adâlete âit.Şehin-şâh: Şahlar şâhı, pâdişahlar pâdişâhı.Niçe: Çok, çokluk.Sû: Yan, yön, taraf, cihet.Âsâr: Bir kimsenin veya bir topluluğun çalışması sonucunda ortaya çıkmış olan şeyler, eserler.Bâd: olsun, ola, olaydı.Ez-ân cümle: O cümleden olarak.Çâker: Kul, köle, bende.Lede-: Yanında, nezdinde, vukūunda, sırasında, …dığı zaman.Hîn: Zaman, vakit.Tecdîd: Yenileme, yenilenme.Bünyâd: Yapı, binâ.Nev: Yeni.Hangâh: Bir tarîkatın merkez durumundaki tekkesi, hankah.Dil-güşâ: Gönüle ferahlık veren, iç açıcı, ferahlatıcı.Hakkâ: Gerçekten, doğrusu, elhak.

Ahmet Said KÜTGÜL 01 Ocak
Konu resmiFasl-ı Fî Beyân-ı Ahvâl-i Balgam*
Osmanlı Tıbbından

Balgamın sâir ahlât gibi bir mahsûs yeri yoktur. Belki cümle bedendedir. Balgamın hadd-i zâtında bürûdeti şedîd değil. Bedene kıyâs olunsa bürûdeti azdır. Kan ve safrâya nisbet bâriddir. Bedenin balgama ihtiyâcı nice vechiledir. Biri budur ki dimağa gıdâdır. Ve ikincisi bir sebeb ile endâmlara gıdâ geç yetişse endâmlarda olan kuvvet-i hâzıme harâreti ile balgamı pişirip kan edip bedel-i mâ-yetehallel olur. Üçüncüsü tabîʻat bağırsakların içini balgam ile sûretâ ki sıkl bağırsaklardan sıyrılıp âsânlık ile çıka. Eğer balgam ile bağırsak suvatmasa sıkl bağırsaklara yapışır. Tabîʻat defʻ etmek istedikde bağırsaklar yırtılır, husûsen kabz olduğu zamân. Pes Hakk teʻâlâ kemâl-i kereminden bu lütfu ihsân eyledi ki sıkl bağırsağa zarar etmeyip âsân çıka. Dördüncü fâidesi budur ki kan ince damarlardan geçip bedene gidemez. Tabîʻat kanı balgam ile karıştırır. Ta ki sıyrıncak olup âsân gide. Bir fâidesi dahi miʻde taʻâmdan hâlî olucak tabîʻat miʻdede olan balgamı pişirip gıdâ-i sâlih eder. Bir fâidesi dahi âdemi vakârlı ve ağırbaşlı eder. Balgam-ı tabîʻî oldur ki tamâm pişmemiş ola. Bir dahi pişse kan olmağa salâhiyeti ola. Ol balgamın hiç taʻmı olmaz. Balgam-ı gayr-ı tabîʻî dört türlüdür. Biri katı rakîk ve sıvıkdır. Ona mâî derler. Taʻmı ekşitir. Ve biri dahi galîzrekdir. Ona muhâtî derler. Yaʻnî sümüğe benzer. Biri dahi erimiş sırça gibidir. Ona zücâcî derler. Ve biri dahi cümleden galîzrekdir. Ona cassî derler. Bunlara safrâ karışsa acı olur. Sevdâ karışsa tuzlu olur. Metnin Güncel Çevirisi Balgam Balgamın diğer hıltlar gibi hususi bir yeri yoktur, bedenin tamamında aktiftir. Aslında balgamın kuvvetli soğukluğu yoktur. Bedenin geneline mukayese edilirse az soğuktur. Ancak kan ve safraya göre soğuktur. Balgamın bedene sağladığı faydalar şunlardır: Beyni besler. Vücuda besin takviyesi geç olduğunda sindirim kuvveti balgamı sıcaklığıyla pişirip kana çevirir ve bedene enerji sağlar. Bağırsaklardaki ağır maddeleri kolaylıkla dışarı atar. Eğer balgam bağırsakları yumuşatmasa fazlalıklar ve atıklar bağırsaklara yapışır. Vücut bunları balgam olmadan dışarı atmak istediğinde bağırsaklar yırtılır, özellikle kabızlık anında. Balgam bağırsakları yumuşatarak kolayca boşalmayı sağlar. Kan yoğunluğundan ötürü ince damarlardan geçip bedene yayılamaz. Balgam kanı incelterek kanın kolaylıkla bedene ulaşmasını sağlar. Mideye gıda gelmediğinde vücut balgamı pişirerek faydalı besine dönüştürür. Balgam insanı ağırbaşlı ve soğukkanlı eder. Balgam normal ve anormal olarak ikiye ayrılır: Normal balgam tam pişmemiştir. Biraz daha pişerse kana dönüşebilir. Bu balgam tatsızdır. Anormal balgam dörde ayrılır: a. Sulu balgamdır. Çok ince ve sıvı formdadır. Yiyeceği ekşitir.b. Sümüksü balgamdır. Sümüğe benzer.c. Camsı balgamdır. Erimiş cam gibidir.d. Kireçsi balgamdır. Diğerlerinden daha yoğundur. Bu balgama safra karışırsa acı, sevda karışırsa tuzlu olur. * Kaynak: Şemseddin İtâkî, Teşrîhuʼl-Ebdân, Hüsrevpaşa, 464, vr. 15b-16a.

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiSultanahmed Camii (Mavi Camii)
Seyyah

سلطان احمد جامعي (ماوي جامع) شهر سيلوئتنده كي يري ايله  بامباشقه  بر آغيرلغه  صاحب اولان، قدیم آياصوفيه  جامعنڭ تام قارشوسنه  قونوملانديريلمش، فاتح سمتنڭ آت ميداننده  احتشاملي كورونتوسي ايله  كنديني بللي ايدن سلطان احمد جامعي، پادشاه ١نجی احمدڭ ايستگي ايله  معمار صدفكار محمد آغايه  ياپديريلمشدر. عين زمانده  استانبولڭ اڭ أونملي سمبوللرندن بريدر. سلطان احمد جامعنڭ اڭ أونملي أوزللكلرندن بري، ٦ مناره لي اولارق انشا ايديلن ايلك جامع اولمسيدر. يعني سلاطين جامعيدر. پادشاه جامعيدر. جامعنڭ ١٦ شرفه سي واردر. طوپلامده  ١٦ شرفه نڭ اولمسي سلطان ١نجی احمدڭ ١٦نجی پادشاه اولديغنه  عطفدر. تورك اسلام كولتوري آچيسندن بيوك أونم طاشييان بو جامعنڭ ياپيمنه  پك چوق كيشي ده  يارديم ايتمشدر. باشده  ١نجی احمد، خلق و دولت آدملري اللرنده  قازمه  و كوركله  جامعنڭ انشاسنه  قاتقيده  بولونمشلردر. برچوق انسانڭ ال امگي و آلين تري ايله  انشاآت ٧ ييل، ٥ آي، ٦ كون صوڭنده  تماملانابيلمشدر. سلطان احمد جامعنڭ ايچ مكان سوسله مه سنده  قوللانيلان چينيلر ازنيق و كوتاهيه دن كتيريلمشدر. بو چينيلر ياقلاشيق ٢٢ بیڭ عدددر. جامعنڭ ايچي بو چينيلرله  قاپلانمشدر. ايچ بولومڭ أوست قاتلرینه  ماوي بويا حاكمدر. جامعنڭ ايچنده  حاكم اولان ماوي رنكدن طولايي، كونمزده  -أوزللكله  يبانجيلر طرفندن- ماوي جامعي (بولو  موصق ) اولارق ده  آڭيلمقده در. اوليا چلبي تمل آتمه  كونني شويله  آڭلاتمش: أوّلا سلطان احمد خان، اتگنه  طوپراق طولديروب ”يا رب! احمد قولڭڭ خدمتيدر، قبول ايله “ ديوب عمله لرله  برلكده  تملدن طوپراق طاشيدي… ”بزه  بو قدیم جامعي ميراث بيراقان پادشاهمزڭ دعاسيله  ال آچييورز. يا رب، احمد قولڭڭ خدمتيدر، قبول ايله .“ Sultanahmed Camii (Mavi Camii) Şehir siluetindeki yeri ile bambaşka bir ağırlığa sahip olan, kadim Ayasofya Camiinin tam karşısına konumlandırılmış, Fatih semtinin At Meydanı’nda ihtişamlı görüntüsü ile kendini belli eden Sultanahmet Camii, padişah 1. Ahmet’in isteği ile Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Aynı zamanda İstanbul’un en önemli sembollerinden biridir. Sultanahmet Camiinin en önemli özelliklerinden biri, 6 minareli olarak inşa edilen ilk cami olmasıdır. Yani selatin camiidir. Padişah camisidir. Caminin 16 şerefesi vardır. Toplamda 16 şerefenin olması Sultan 1. Ahmet’in 16. padişah olduğuna atıftır. Türk İslam kültürü açısından büyük önem taşıyan bu camiinin yapımına pek çok kişi de yardım etmiştir. Başta 1. Ahmed, halk ve devlet adamları ellerinde kazma ve kürekle camiinin inşasına katkıda bulunmuşlardır. Birçok insanın el emeği ve alın teri ile inşaat 7 yıl, 5 ay, 6 gün sonunda tamamlanabilmiştir. Sultanahmet Camiinin iç mekân süslemesinde kullanılan çiniler İznik ve Kütahya’dan getirilmiştir. Bu çiniler yaklaşık 22.000 adettir. Caminin içi bu çinilerle kaplanmıştır. İç bölümün üst katlarına mavi boya hakimdir. Caminin içinde hâkim olan mavi renkten dolayı, günümüzde -özellikle yabancılar tarafından- Mavi Camii (Blue Mosque) olarak da anılmaktadır.  Evliya Çelebi temel atma gününü şöyle anlatmış: Evvela Sultan Ahmed Han, eteğine toprak doldurup “Ya Rab! Ahmed kulunun hizmetidir, kabul eyle” deyüp amelelerle birlikte temelden toprak taşıdı… “Bize bu kadim camii miras bırakan padişahımızın duasıyla el açıyoruz. Ya Rab, Ahmet kulunun hizmetidir, kabul eyle.”

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

چلبي محمد عثمانلي سلطانلري ”غازي، خان، سلطان، خاقان، خان، پادشاه، شهنشاخ“ كبي عنوان و صفتلر قوللانيركن سلطان ١نجی محمد ايسه  بو عنوانلرله  برلكده  ”چلبي“ عنواننى ده  قوللانمشدر. بو عنواني قوللانمه سنڭ سببي آننه سيله  علاقه ليدر. آننه سي يعني ١نجی بايزيدڭ خانمي سلطان خاتون ديگر آديله  دولت شاه خاتون، كرمييان بگي سليمان شاه بگڭ قيزيدر. سليمان شاه بگ عثمانلي خانداني ايله  دوست اولمق و اونلره  تابع اولمق آدينه  بگلگنڭ اڭ كوزل اراضيلريني ده  جهاز ويره رك قيزي دولت شاه خاتوني ييلديريم بايزيد ايله  اولنديرمشدر. دولت شاه خاتونڭ آننه سي يعني سليمان شاه بگڭ خانمي مطهّره  خاتون، مولانا جلال الدّين رومي حضرتلرينڭ اوغلي سلطان ولدڭ طورونيدر. طولاييسيله  ١نجی محمد و قرداشلري مولانانڭ صويندن كلدكلري ايچون ”چلبي“ صفتنى قوللانمشلردر. چلبي كلمه سي اسكي تركجه ده  قوللانيلان و اللّٰه اسمنڭ قارشيلغي اولان چالابدن تورتيلمشدر. كلمه نڭ صوڭنه  اكلنن نسبت ياسي ايله  كلمه  چالابي يعني اللّٰهه  منسوب، اللّٰهه  باغلي شكلنى آلمشدر. تلفّظي زمانله  دگيشه رك چلبي شكلنه  دونوشمشدر. Çelebi Mehmed Osmanlı sultanları “gazi, han, sultan, hakan, han, padişah, şehenşah” gibi unvan ve sıfatlar kullanırken Sultan 1. Mehmed ise bu unvanlarla birlikte “çelebi” unvanını da kullanmıştır. Bu unvanı kullanmasının sebebi annesiyle alakalıdır. Annesi yani 1. Beyazıt’ın hanımı Sultan Hatun diğer adıyla Devletşah Hatun, Germiyan beyi Süleyman Şah Bey’in kızıdır. Süleyman şah Bey Osmanlı hanedanı ile dost olmak ve onlara tabi olmak adına beyliğinin en güzel arazilerini de çeyiz vererek kızı Devletşah Hatun’u Yıldırım Beyazıt ile evlendirmiştir. Devlet Şah Hatun’un annesi yani Süleyman Şah Bey’in hanımı Mutahhara Hatun, Mevlâna Celaleddin Rumi Hazretlerinin oğlu Sultan Veled’in torunudur. Dolayısı ile 1. Mehmed ve kardeşleri Mevlana’nın soyundan geldikleri için “çelebi” sıfatını kullanmışlardır. Çelebi kelimesi eski Türkçede kullanılan ve Allah isminin karşılığı olan Çalap’tan türetilmiştir. Kelimenin sonuna eklenen nisbet ye’si ile kelime Çalabî yani Allah’a mensup, Allah’a bağlı şeklini almıştır. Telaffuzu zamanla değişerek çelebi şekline dönüşmüştür. روم ایلی یه مرور Rumeli’ye Mürur Tarihlerimizin rivâyâtına göre Orhan Gazi Karesi fethinden avdetinden sonra bir gün Rumeli’ne geçmek fikrini ortaya koymuş. O esnada huzurunda bulunan Şehzade Süleyman Paşa dahi bu hizmetin kendisine tevdi edilmesini istirham etmiş. Bunun üzerine Orhan Gazi memnun olarak bu kâr-ı müşkili hakikaten ehli olan müşarün ileyhe havale etmiştir. Süleyman Paşa, bu emir üzere sevahili tedkik için Kapudağı’na gelmiş. Civardaki Aydıncık harabesine giderek etrafı temaşaya başlamış. Bir akşam müşarün ileyh maksadını orada Ace Bey ve Gazi Fazıl Bey ile Evrenos Bey’e açmış. Fazıl Bey ile Ace Bey de hemen bir sandal veya sal ile karşı taraftaki Çimen köyüne geçerek bağlar içerisinde bir Hıristiyan yakalayıp avdet etmişler. Süleyman paşa esire iltifat ve nevâzişle muamele ederek gönlünü ve kılavuzluk edeceğine dair vadini almıştır. Derhal etraftan birtakım sığırlar toplayıp keserek derilerinden sallar yaptırmış ve her sala kırkar adam bindirmiş. Şehzadenin salında Aksungur, Kızıl Oğlanoğlu, Kara Timurtaş Paşa, Kara Hasanoğlu, Akça Kocaoğlu, Balyancıkoğlu gibi emektarlar bulunmuşlar. Hacı İl Bey’i, Ace Bey, Gazi Fazıl Bey ve Evrenos Beyler de diğer bir sala binmişler. Sallarla karşı kıyıya geçip Çemen Kalesi’ni basmışlar. Ahalisine dokunmayıp onlardan gemiler tedarik etmişler. Yine o gece bu gemilerle üç yüz dilaveri Rumeli’ye geçirmişler. Bu suretle üç gün zarfında üç bin kişiyi aktarma etmişler. Bolayır ile Akçaliman’daki Rum gemilerini yakmışlar. Aya Selonaya kalesini de fethederek sekenesini karşı Karesi’ye nakletmişler. Bu defa hicretin 758’inci ve istiklal-i Osmanî’nin elli ikinci senesine tesadüf eder. Osmanlıların tarih-i siyasî ve ictimaîleri de bundan sonra büyük bir tahavvül gösterir. Süleyman Paşa Rumeli’ye mürurundan sonra Gelibolu, Bolayır, Malkara, İpsala, Tekfurdağı ve saireyi zabt ederek şimale doğru ilerlemekte devam etmiştir. (Ahmed Rasim / Resimli Osmanlı Tarihi 1. Cilt) ابو دلف البغدادي وقتيله  بغدادده  ابو دلف اسمنده  بر بيوك ذات وارمش. بو ذاتڭ قومشولرندن بري بر آرالق بورجلي دوشديگندن أوينى صاتمه يه  مجبور اولور. أوينڭ دگري بش يوز آلتين ايكن كلن مشتريلره ، -  أويمي بيڭ آلتندن آشاغي ويرمم، دير. مشتريلر، -  جانم سنڭ أوڭ ايتسين ايتسين ده  بش يوز آلتين ايتسين. بيڭ آلتين ديمكده  معنا نه ؟ ديرلر. خانه  صاحبي شو جوابي ويرر: -  اوت بن يينه  أويمي بش يوز آلتينه  صاتييورم. فقط ابو دلفه  اولان قومشولغمي ده  بش يوز آلتندن آشاغي ويرمم. -  ابو دلف بوني دوينجه  خانه  صاحبنى ياننه  چاغيروب، -  كل بنم سوكيلي قومشوم. ايشيتدمكه  سن أويڭى صاتاجق ايمشسڭ. خير سني يانمدن آييرمام. آل شو بش يوز آلتيني. وار بورجڭي وير ده  محله مزدن چيقما، ديمشدر.  Ebu Delf El-Bağdadî Vaktiyle Bağdat’ta Ebu Delf isminde bir büyük zat varmış. Bu zatın komşularından biri bir aralık borçlu düştüğünden evini satmaya mecbur olur. Evinin değeri beş yüz altın iken gelen müşterilere, - Evimi bin altından aşağı vermem, der. Müşteriler, - Canım senin evin etsin etsin de beş yüz altın etsin. Bin altın demekte mana ne? derler. Hane sahibi şu cevabı verir:    - Evet ben yine evimi beş yüz altına satıyorum. Fakat Ebu Delf’e olan komşuluğumu da beş yüz altından aşağı vermem. - Ebu Delf bunu duyunca hane sahibini yanına çağırıp, - Gel benim sevgili komşum. İşittim ki sen evini satacak imişsin. Hayır seni yanımdan ayırmam. Al şu beş yüz altını. Var borcunu ver de mahallemizden çıkma, demiştir. (İbrahim Cudi, Kıraat-i Türkiyye)

Murat DARICIK 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki kelimeleri tablo içinde bulup işaretleyin.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. Asıl Zenginliğimiz “İnsanı dışlayan veya insanı sadece maddi yönden değerlendiren bir anlayışın başarı şansı da yoktur. Bir ülkenin asıl zenginliği yer altı ve yer üstü kaynakları değildir. Güçlü ülke; sanayisi, ekonomisi, ticareti, ordusu güçlü devlet manasına gelmez. Elbette bunların tamamı elzemdir, önemlidir, her biri kendi başına bir değerdir. Ancak, bize göre bir milletin en büyük hazinesi, en büyük güç kaynağı ruhen, zihnen ve bedenen sağlıklı nesillere sahip olmasıdır.”          Ç  Ö  Z  Ü  M      اصل زنكينلگمز انساني طيشلايان ويا انساني ساده جه  مادي يوڭدن دگرلنديرن بر آڭلاييشڭ باشاري شانسي ده  يوقدر. بر ئولكه نڭ اصل زنكينلگي ير آلتي و ير أوستي قايناقلري دگلدر. كوچلي أولكه ؛ صنايعي، اقونوميسي، تجارتي، اوردوسي كوچلي دولت معناسنه  كلمز. البته  بونلرڭ تمامي الزمدر، أونمليدر، هر بري كندي باشنه  بر دگردر. آنجق، بزه  كوره  بر ملّتڭ اڭ بيوك خزينه سي، اڭ بيوك كوچ قايناغي روحًا، ذهنًا و بدنًا صاغلقلي نسللره  صاحب اولمسيدر.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiÇocuklara Kıraat
Bir Dergi Bir Yazı

Bir çocuğu alışmış olduğu kötü huydan vazgeçirmek nasayih ve terbiye ile olmaz mı? Ve bu nasayih-i terbiye de okumak yazmakla değil midir? Hırsızlık Hırsızlık dince ve akılca en fena huydur. Bu fena huya alışanların evveli ve akıbeti rezalet ve nedamete sebep olacağından başka günah ve haramdır. Kötü huyu icra edenler nizamen küreğe konur ve kıymetli vücutları pranga ve hapishanelerde kalır ve çürür. Her şeyden tatlı ve kıymetdar ömürleri de hep mezelletle geçer. Her ne olursa olsun sahibinin haberi olmaksızın almamalıdır. Sahibine haber verip almalıdır. Velev kıymetli olsun, velev kıymetsiz olsun. Hırsızlığın küçüğü, büyüğü olmaz. Zürafa Yukarıda resmi bulunan hayvana zürafa derler. Bu hayvan vücutça deveden küçüktür. Fakat gayet uzun ve yüksek olduğundan deveden ve sair hayvanlardan uzunluk cihetiyle büyük ad olunabilir. Boynu resimde görüldüğü vecihle ziyadesiyle uzundur. Ayağından başına kadar on, on beş arşın uzunluğunda zürafa görüldüğü Afrika'ya gidenlerden işitilmiştir. Ana ve baba sözünü dinlememek Bir çocuk valide ve babasının sözünü dinlemeyerek fena fena işlerde bulunur ve aklına gelen her şeyi düşünmeksizin ve danışmaksızın yaparsa sonra pişman olur. Ana ve baba ne söylerse dinlemeli ve daima mazarratlı işlerden kaçınılmalıdır. Ana ve babanın hayır duasını alan çocuklar her zaman berhurdar olur. İnsana ana ve baba gibi yar olmaz. Ve onların her bir sözü hakkınızda iyiliği havi olduğundan başka bir sebebe dahi müsteniddir. Kıraatin mükafat cedveli Derslerini güzelce okuyan ve terbiyeli, uslu duran efendiler mekteplerinde nişane-i aferin, nişane-i tahsin, nişane-i imtiyaz imamlarından üç türlü varaka ile taltif olunup dersini yapmayanlar ve kabahat işleyenler için de ayakta durdurmak ve teneffüs vaktinde dershanede tevkif olunmak gibi birkaç türlü ceza ile mücazat olunur. Bir de iki kıta levha vardır ki mükafat ve mücazata müstahak olanların isimleri yazılır.

Zafer ŞIK 01 Ocak