Konu resmiCümle-i Tevhidiye (asm) ( لاشریك له)
Beyt-i Berceste

Köşe Penceresi Ya’nî nasıl ki: Ulûhiyetinde şerîki yokdur. Allah bir olur. Müte’addid olamaz. Öyle de, rubûbiyyetinde ve icrâ’âtında ve icâdâtında dâhî şerîki yokdur. (Osmanlıca Beş Risâle, 12) 1. Beyit حقدن اوزكه بسنه یوقدرغیردن امیٍّدكناهل توهیداولمق استرسك سوایه میل كسآچ كوزك مراده باق الله بس باقی هوس Hakdan özge bes-ne yokdur qayrden ümmîdkenEhl-i tevhîd olmak istersen sivâya meyl kesAç gözün mârâ da bak “Allah bes bâkî heves” Azîz Mahmûd Hüdâyî (4) * Mâdem o var her şey var! Şirkten elin kesmek istersin, kesretten ayağını kes. Hem aç gözünü hiç’e bak! Her hâliyle her tavrıyla her fiiliyle Rehber-i Ekmel: “Abdullah” (asm) Hudeybiye’den hitâbı gelir nübüvvet semâsından gönül tecelligâhına:        الله بس باقی هوس * Mârâ: (Fa) Bana, beniSivâ: BaşkaMâsivâ: (Allah’tan) gayri her şey, mahlûkâtİşhâd: Şâhid getirmek 2-3. Beyit برایسن كل برلیكه ایكیلكی الدن براقبتون معنا بوله سن صدق وایمان ایچندە Bir isen gel birlige ikiligi elden bırakBütün ma’nâ bulasun sıdk u îmân içünde Yûnus Emre (2) نه عطاسینه شریك اولور احد نه قپوسندن ایدر كمسهء رد Ne ‘atâsına şerîk olur ehadNe kapusından ider kimseyi redd Behiştî (2) * Madem kendin buldun tevhîde erdin. İşte sıdk ve imân nazarıyla kâinat (kün) emri tecellisince nasıl da ma’nâ buluyor? Kendin oku… Hâce-i Kâinât’ın (asm) ta’limiyle. O bir’dir. Bak âlem âyinesine, vahdeti dinle! O hem Kerîm hem latîf. İhsânına lütfûna hâd kenâr yok. Muâdili nerede? İllâ Edeb… “Vâhid” olan Âlem’in Seyyidi’ne (asm) tabiiyetle. * Sıdk: Kelime-i şehâdet, tevhîd kıble etmek ve Resûl-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselâm’ın nübüvvetini tasdîkÎmân: Kâinat kitâbının kâtibini tefekkürle kalbin tenvîri‘Atâ: İhsânda bulunmaEhâd: “Allah bir” tasdîkiKimse-i Redd: Reddedilmiş kimse 4. Beyit الآن لذّاتی برلكدن خلاص اولور ایكیلكدننیازی قنده باقسه اول همان دیدار اولور پیدا Elân lezzâtı birlikden halâs olur ikilikdenNiyâzî kande baksa ol hemân dîdâr olur peydâ Niyâzî-i Mısrî (7) * Birliğin lezzetini alan ikilikten, şirkten kurtulur. Eyâ! Niyâzî nereye baksa orada Hakk’ın yüzünü görür.   * El’ân: Zamân-ı hâzırLezzât: LezzetlerHalâs: Necât bulmak, muhlisKan: (Eski Türkçe) Vücûdu besleyen kırmızı renkli sıvı, nesilKân: Câhil, Ebleh 5. Beyit آنوكدور ملك عالم بردور اللهصغیشماز بر ولایتده ایكی شاه Anundur mülk-i âlem birdür AllâhSıgışmaz bir vilâyetde iki şâh Zâtî (6) * Şu âlem onun mülküdür. O birdir. Bir vilâyette iki baş olmaz. * Şâh: (fa) Pâdişâh, hükümdâr, mâlik 6. Beyit چوكوردی عاشق اولان اردی معشوقاكیسی داخی لاحق لیك ملحوق Çü Kürdî ‘âşık olan irdi ma’şûkİkisi dahi lâhak lîk melhûk Hâşimî (5) * Çü birligüne hîç şekk yok,  ki levhünde anun bir harfe hak yok. Ki bildin sen “Ehad”ı, levh-i mahfûzda yazılmış bir harfde dahi kimsenin (H)hak iddiasına hakkı yok, kat’a!     * Kürdî: Kürde âitMa’şûk: Âşık olunanLâhak: Aynı olmayanLîk: (fa) LâkinMelhûk: Hak edilmiş 7. Beyit شریكی یوقدرر پنهان و ظاهراودر هر فعله فاعل اوّل آخر Şerîki yok durur pinhân ü zâhirOdur her fi’le fâil evvel (ve) âhir Güvâhî (4) * لله علی كلّ حال  الحمد Bildiğin ve bilmediğin her ne varise Allah indinde hâzır ve nâzır değil midir? Mazi ve müstakbel her ne olmuş ve olacak ise ona ayan değil midir? Gaybî ihbârâtta bulunan, Evvel Âhir Peygamberi Habîb-i zîşân Aleyhissalâtü Vesselâm’a selâm olsun. Şerîk:  Allah’a şirk koşanFâil: Bir fiilin aslî sâhibi م     م م Kaynakça BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2014), Osmanlıca Beş Risâle,İstanbul: Altınbaşak Neşriyât Bihişti Sinan Süleyman Beyoğlu (II. Beyazıd Devri), (Aralık 1978), Tercüman Gazetesi, HeftPeyker, Süleymaniye Kütüphanesi, Mikrofilm ve Fotokopi Servisi, Arşiv No: 2716 Divan-ı Azîz Mahmûd Hudâî,İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Yazma Eserler, No: TY 1405 (v. 59A) Divan-ı Mihr ü Fâ Te’lîf … (Mihr ü Vefâ Divânı)(Yayın geliş tarihi: 17.07.2019) Atatürk Üniversitesi, Merkez Kütübhâne, Seyfettin Özege,  Kitâb, Nâdir Eser, El Yazısı, Kâğıd, 0138137, No: 368/ASL k.1 (v. 184B) Divan-ı Şeyh Niyâzî, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Yazma Eserler, No: 3930 (v. 2A) Divan-ı Yûnus Emre, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: 5360/2 (v. 57B)  http://katalog.istanbul.edu.tr/ Pendnâme-i Güvâhî, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Yazma Eserler, No: 2932 (v. 2A) https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ http://www.yazmalar.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiİsveç Kralı Demirbaş Şarl’dan Sultan 3. Ahmed’e Mektup
Biliyor muydunuz?

ايسوچ قرالي دميرباش شارلدن سلطان ٣. احمده  مكتوب ايسوچ قرالي ١٢نجی قارل ويا عثمانليده كي آديله  دميرباش شارلڭ قوموته سنده كي ايسوچ اوردوسي، ٨ تموز ١٧٠٩ كوني پولتا وه  محاربه سنده  چار پترو قوموته سنده كي روس اوردوسنه  يڭيلدي. دميرباش شارل، اوردوسيله  برلكده  كري چكيلدي. داها صوڭره دن اوردوسنڭ باشنه  كچمك أوزره  طرفسز بولگه  اولان عثمانلي طوپراقلرينه  صيغيندي. بغدان وويووده سي ٢٢ تموزده ، ايسوچ قرالنڭ أوزي ايالتندن عثمانلي طوپراقلرينه  صيغينديغني استانبوله  خبر ويردي. دميرباش شارل، ياننده  ياقلاشيق ٤٠٠ ايسوچلي و ٤٠٠٠ قزاق عسكر ايله  أوزي ايالتنه  باغلي بندره  اولاشمشدي. أوزي ايالتنڭ واليسي يوسف پاشا، قرالي و معيتنى قارشيلامش و عسكرلر ايچون طورله  نهري (دينستر) كنارنده  اوردوگاه قورولمه سنه  اذن ويرمشدر. حجري ١١١٥-١١٣٣ سنه لري آراسني قاپسايان ٦ نولي نامۀ همايون دفترينڭ ١٨٣-١٨٤. صحيفه لرنده  ١٧٠٩ سنه سنده  روسيه يه  قارشي يڭيلن ايسوچ قرالنڭ، سلطان ٣نجی احمده  يازديغي مكتوب ير آلمقده در. ٣١ تموز ١٧٠٩ كوني يازيلان مكتوبده  (٦/٩٨)، او تاريخلرده  عثمانلي دولتنڭ حكم ايتديگي طوپراقلرڭ صاييلديغني كوره بيلييورز. و يينه  بوڭا مقابل ايسوچ قرالنڭ حكم ايتديگي طوپراقلر ده  او كونلرده كي آدلريله  تك تك صاييلمشدر. ايسوچ قرالنڭ بو مكتوبي يازمقده كي آماجي عثمانلي پادشاهنه  مسافرپرورلگي ايچون تشكّر ايتمكدي. قوناقلادىغي بندردن قيصه  زمانده  له طوپراقلرينه  كچمك ايستييوردي. اما بو هدفنه  اولاشامدي. ١٧١٤ سنه سنه  قدر بش سنه  عثمانلي دولتنڭ حمايه سنده  قالدي. İsveç kralı 12. Karl veya Osmanlı’daki adıyla Demirbaş Şarl’ın komutasındaki İsveç ordusu, 8 Temmuz 1709 günü Poltava muharebesinde Çar Petro komutasındaki Rus ordusuna yenildi. Demirbaş Şarl, ordusuyla birlikte geri çekildi. Daha sonradan ordusunun başına geçmek üzere tarafsız bölge olan Osmanlı topraklarına sığındı. Boğdan voyvodası 22 Temmuz’da, İsveç kralının Özü eyaletinden Osmanlı topraklarına sığındığını İstanbul’a haber verdi. Demirbaş Şarl, yanında yaklaşık 400 İsveçli ve 4000 Kazak asker ile Özü eyaletine bağlı Bender’e ulaşmıştı. Özü eyaletinin valisi Yusuf Paşa, kralı ve maiyetini karşılamış ve askerler için Turla Nehri (Dniester) kenarında ordugâh kurulmasına izin vermiştir. Hicrî 1115-1133 seneleri arasını kapsayan 6 nolu Name-i Hümayun defterinin 183-184. sayfalarında 1709 senesinde Rusya’ya karşı yenilen İsveç kralının, Sultan 3. Ahmed’e yazdığı mektup yer almaktadır. 31 Temmuz 1709 günü yazılan mektupta (BOA, A.{DVNSNMH.d, 6/98), o tarihlerde Osmanlı Devleti’nin hükmettiği toprakların sayıldığını görebiliyoruz. Ve yine buna mukabil İsveç kralının hükmettiği topraklar da o günlerdeki adlarıyla tek tek sayılmıştır. İsveç kralının bu mektubu yazmaktaki amacı Osmanlı padişahına misafirperverliği için teşekkür etmekti. Konakladığı Bender’den kısa zamanda Leh topraklarına geçmek istiyordu. Ama bu hedefine ulaşamadı. 1714 senesine kadar beş sene Osmanlı Devleti’nin himayesinde kaldı. Belge no: BOA, A.{DVNSNMH.d, 6/98Belge türü: Name-i hümayun defteriTarih: Hicrî 23 Cemaziyelevvel 1121 (Miladî 31 Temmuz 1709) (1)Rikâb-ı hümâyûn-ı şehriyârîye İsveç kralı tarafından gelen nâmenin tercümesidir (2)Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere ve Kudüs-i Şerîf ve Bilâd-ı Selâse-i Muazzama-i Kostantiniyyeye ve Edirne ve Bursa (3)ve Şam ve Bağdad ve Mısır ve bütün Arabistan ve Haleb ve Irak ve Acem ve Basra ve Musul (4)ve Van ve Diyarbekir ve Kürdistan ve Gürcistan ve Erzurum ve Sivas ve Adana ve Karaman (5)ve Mağrib ve Habeş ve Tunus ve Cezayir ve Trablus ve Akdeniz ve Karadeniz (6)ve cümle Anadolu ve Rumeli ve Tataristan ve Nogay ve Kıpçak ve Eflak (7)ve Boğdan ve devletlerine müteallik olan cümle bilâdın şehriyârî şehinşâh-ı âl-i Osman (8)Sultan Ahmed Han ibn-i Sultan Mehmed Han ibn-i Sultan İbrahim Han hazretlerinin (9)cânib-i mülûkânelerine bi-inâyetillahi Teâlâ İsveç ve Gotiler ve Vandaliler kralı Finlandiya (10)büyük herseki İskanya İstonya Livoniya Kareliya Bereme Verde İstetin Pumeraniye Kusubiye (11)Valdaliye dükası Ruciye herseki İngriya ve Semariyye mâliki Rayin ve Bavariye (12)ve Külyaçe Kumşi Platnoşi Kliviye ve Muniçuyun dükası Karlos tarafından (13)sıhhat ve saâdet ed’iyesi takdîminden sonra uhuvvet ve dostluk ile arz ve i’lâm (14)olunur ki bundan akdem Ukrayna tarafından rüfekâ-i kalîle ile cenâb-ı mülûkânelerinin (15)memâlikine dühûl eyleyip gerek biz ve gerek adamlarımız istirâhat eyleyip Leh memleketine askerlerimize (16)gitmek üzere hâliyâ Bender kurbunda sekiz gün kadar tevakkuf eylediğimiz Seraskerleri (17)Yusuf Paşa hazretleri tarafından bundan akdem ma’lûm-ı hümâyûnları olduğu fehm olunup (18)bu ana değin lâ-yenkatı’ tarafından istikrâr üzere cârî olan meveddete binâen memâlik-i şehriyârenlerinde (19)dostluk ile kabûl olunacağımıza ümidvâr olup me’mûlümüzden mahrûm olmayıp güzîde (20)seraskerlerinin ihtimâmı ile kemâl-i hürmet ile kabûl olunduğumuzdan mâadâ bu ana değin (21)bize ve adamlarımıza cümle levâzım müstevfî ve mu’tedil bahâ ile verildiğinden mahfûz olduğumuzu (22)işbu nâmemiz ile taraf-ı şehriyârîlerine ifâde eylememizi mâbeynde olan dostluğa lâyık (23)gördük ve bu memnûniyetimizi derûnumuzda hıfz eyleyip cânib-i mülûkânelerine hulûs üzere (24)dostluğumuz ve kemâl-i rağbet ile meveddetimiz ale’tahkîk ma’lûm-ı şehriyârîleri olması mercû ve matlûbdur (25)Allahü Teâlâ Hazretleri vücûd-ı hümâyûnların hıfz u emânda tutup sıhhat-i kâmile ile envâ’-ı (26)âsâr-ı memdûha zuhuru an-samîmü’l-kal istid’â olunur (27)Mîlâd-ı Hazret-i İsa’nın bin yedi yüz dokuzuncu senesinde mâh-ı Temmuz’un otuz birinci (28)gününde Bender kurbunda yazılmışdır

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıda Şehir Ve Afet Yönetimi
Belge Okumaları

Osmanlı Devletiʼnde şehir politikası, kendinden önceki Türk-İslam şehir anlayışından etkilenilerek şekillenmiştir. Tanzimat Dönemi reformları ile birlikte hem idari düzen hem de mekânsal kurgu açısından şehir ve imar planlaması dönüşüme uğramışsa da imparatorluğun son zamanlarına kadar insan merkezli ve sosyal devlet anlayışına uygun yapısının korunduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman döneminde çarşı ve sokakların denetlenmesi kapsamında umumi geçişe mahsus yolların ve kaldırımların izinsiz işgal edilerek cumba veya dükkân şeklinde kullanılması yasaklanmış ve bu konuda işlem yapılması için İstanbul kadısına ferman yazılmıştır. Bu cezai işlemler bazen para cezası, dükkân kapatma, meslekten çıkarma, malın müsadere veya imha edilmesi gibi müeyyideler içermiştir. Osmanlı Devletiʼnde deprem ve yangın gibi afetler karşısında tedbirler alınarak şehirlerin imar ve yapısında birtakım düzenlemelere gidilmiştir. Abdülhamid Han döneminde 1883 Çeşme ve 1887 Uşak kazalarında meydana gelen depremlerde depremzedelere çadır ve baraka gibi barınma alanları inşa edilmiştir. Bunun için baraka inşasında gerekli olan kereste, kiremit ve çinko gibi inşaat malzemeleri tedarik edilerek ivedilikle deprem bölgesine gönderilmiştir. Ayrıca nakdi yardım, vergi muafiyeti, tıbbi malzeme, gıda, çadır, hasır ve işçi gönderilerek deprem yaralarının sarılması amaçlanmıştır. Yine Abdülhamid Han döneminde 1893 yılında Yenikapıʼda vuku bulan yangının ortaya çıkardığı tahribatın giderilmesi ve şehir imarının yeniden düzenlenmesi için 1839 yılında neşredilen bir layiha esas alınmış, yıkılan binaların ahşap değil de kârgir olarak inşa edilmesi şartı getirilmiştir. Normalde taviz verilmeyen bu şart, imkânları kısıtlı olanlar için esnetilerek, binaların arasında yangın duvarları yapılması şartıyla evlerin ahşap yapılabilmesine izin verilmiştir. Bununla birlikte 1903 yılında Manastırʼdaki yangında görüldüğü üzere yangınlar sonrasında devlet afetzedelere maddi destek sağlayarak barınma sorununu çözmeye çalışmıştır. Osmanlı Devletiʼnin afetlere ilişkin bu gibi uygulamalarına ilaveten şu kent planlamalarının yapıldığını da görmekteyiz: - Yangınlarda hem yangın tehlikesinin azaltılması hem de yangın esnasında itfaiyenin ilgili mahalle hızlı ulaşabilmesi için çıkmaz sokakların kaldırılması, caddelerin geniş aralıklarla inşa edilmesi, bina yüksekliklerinin kontrol edilmesi. - Zorunlu bir durum olmadıkça binaların ahşap yerine kârgirden yapılması. Ahşap olması gereken durumlarda da bina aralarına yangın duvarlarının inşa edilmesi. - Güçlü ve donanımlı bir belediye, itfaiye ve ilk yardım teşkilatının kurulması. - Yangın vanaları inşa edilmesi ve bu vanalara yeteri miktarda su verilmesi. - Uzman raporları doğrultusunda depreme maruz kalan binaların ya derhal güçlendirilmesi veya yıktırılması. Yukarıda sayılan tedbirler Osmanlıʼnın bayındırlık politikasını sosyal devlet anlayışına paralel şekilde belirleyip uyguladığını göstermektedir. Biz de bu sayımızdaki vesikalarla, Osmanlı Devletiʼnin şehir ve afet yönetiminde insan odaklı politikalarına dikkat çekmek istedik. 1. VESİKA İstanbul’da caddeleri işgal ederek çardak ve dükkân şeklinde kullananların Hâssa Mimarbaşı Sinan aracılığıyla engellenmesi hakkında padişah tarafından İstanbul kadısına yazılan hüküm tezkiresi (17 Mayıs 1568) Yazıldı. Miʻmârbaşına verildi. Fî 20 Ziʼl-kaʻde sene 975 İstanbul kādīsına hüküm ki, bundan akdem emr-i şerîf gönderilip mahrûse-i mezbûrede tarîk-i âmm üzerine şehnişîn ve çardak çıkarıp ve dükkân yapıp yola müzâyaka verenleri hâssa miʻmârımbaşı Sinân zîde mecduhû maʻrifeti ile defʻ edesin deyü fermân olunmuşidi. Hâliyâ ol emr-i şerîfim kemâ-kân mukarrerdir. Buyurdum ki, vusûl buldukda bu bâbda tamâm mukayyed olup onun gibi tarîk-i âmm üzere şehnişîn çıkarıp çardak yapıp ve dükkânlar ihdâs eyleyip yola müzâyaka verenleri emr-i sâbıkım üzere müşârun-ileyh maʻrifeti ile defʻ ü refʻ eyleyesin. A_{DVNSMHM_00007_00250 *** 2. VESİKA Uşak kazasında meydana gelen depremden yıkılan haneler ve bu hanelerde oturan halkın iskân edilmesi için yapılması gerekenler hakkında vilayete tebliğat yapıldığı hakkında Sadaretten yazılan yazı (24 Ekim 1887) Hüve Bâb-ı Âlî Dâire-i Sadâret Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyûn Uşak kazâsında vukûʻ bulan hareket-i arzdan musâb olan ahâlî kaç neferden ibâret olup bunların ne gibi muʻâvenete muhtâc oldukları ve tehvîn-i ihtiyâcları içün şimdiye kadar ne yapılmış olduğu mahalliyle biʼl-muhâbere tahkîk olunarak istihsâl edilecek maʻlûmât üzerine iktizâ-yı maslahatın arz-ı atebe-i ulyâ kılınması ve musâbîn-i merkûmeye iktizâ eden muʻâvenetin îfâsı hakkında şerefsâdır olan emr ü fermân-ı hümâyûn-ı cenâb-ı mülûkâneyi mübelliğ fî 15 ve 23 Muharrem sene 305 târîhli iki kıtʻa tezkire-i husûsiye-i devletleri üzerine sebk eden işʻâr ve istifsâra cevâben Hudâvendigâr vâlîliğinden gelen telgrafnâme Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâʼda ledeʼl-kırâa evvel ve âhir vukûʻ bulan hareket-i arzdan Banaz nâhiyesinin yirmi sekiz karyesinde câmiʻ ve tekye ve sâireden mâʻadâ bin iki yüz kırk altı hâne külliyen münhedim ve dört yüz otuz beş hâne zedelenmiş olduğu ve Uşak köylerinden yedi karyede yüz altı hâne münhedim ve taʻmîre muhtâc bulunduğu gibi Gediz kazâsının Çövenyur Ovası karyelerinde dahi kezâlik câmiʻ ve tekyeden başka yüz bir hâne münhedim olarak bunlardan Banaz nâhiyesinde yedi yüz otuz üç ve Uşak köylerinden mezkûr yedi karyede yetmiş hânenin ve Gediz kazâsı karyelerinden dahi elli nüfûsun muhtâc-ı iʻâne olduğundan ve musâbîn-i ahâlî içün cemʻ ve tertîbine teşebbüs edilen iʻâne mikdâr-ı hâsılının muhtâcîne tevzîʻiyle adem-i kifâyeti takdîrinde zehâir-i ayniyyeden karzan beher âdeme birer kîle zahîre iʻtâsı ve lâzımüʼl-ittihâz olan tedâbîr-i sâirenin dahi icrâsı Kütahya Mutasarrıflığına bildirildiğinden bahisle musâbînin barındırılması içün mahallî askerî deposunda bulunan çadırlardan lüzûmu kadarının iʻtâ ettirilmesi işʻâr olunup kurâ-yı merkûme musâbîn-i ahâlîsiçün muʻâvenet-i mümküne îfâsı lâzımeden idüğünden biʼz-zât mahâll-i mezkûreye azîmetle ahâlînin teskîn-i havf ve heyecânları esbâbının ve istenilen çadırların o sûretle verilmesi kâbil olamayacağı taraf-ı vâlâ-yı Seraskerîʼden ifâde olunmasına göre musâbînin iskânları içün lâzım gelen barakaların hemân inşâ ettirilerek ve daha îcâb eden muʻâvenet îfâ edilerek sâye-i merhametvâye-i cenâb-ı mülûkânede ahâlînin huzûr ve râhatları vesâilinin bir an evvel istihsâl ve istikmâline iʻtinâ ve ihtimâm olunması husûsunun vâlî-i müşârun-ileyhe teblîği tezekkür ve tensîb olunarak îcâbı icrâ kılınmış olmağla hâk-i pây-i hümâyûn-ı mülûkâneye arzı mütemennâdır efendim. Fî 7 Safer sene 305 ve fî 12 Teşrîn-i Evvel sene 303 Sadr-ı Aʻzam Kâmil Y_A_HUS_00207_00083_001_001 *** 3. VESİKA Yenikapı yangınında yanmış olan hanelerin yerine yapılacak olan binaların ahşap olarak inşa olunabilmesi hakkında yazılan mazbatanın padişaha sunulan arzı ve padişaha ait cevabi irade (30 Temmuz-3 Ağustos 1893) Tezkire-i maʻrûza sûretidir. Yenikapı harîkzedegânının fakr-ı hâlleri hasebiyle emâkin-i muhterikanın kârgîr olarak inşâsına muktedir olamayacakları anlaşıldığından nizâmına tevfîkan ve baʻzı emsaline nazaran emâkin-i mezkûrenin ahşâb olarak inşâsına ruhsat iʻtâsı hakkında Şûrâ-yı Devlet Dâhiliye dâiresinin Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâʼdan müzeyyel mazbatası leffen arz ve takdîm kılınmış olmağla ol bâbda her ne vechile irâde-i seniyye-i hazret-i hilâfetpenâhî şeref-müteʻallik buyurulur ise mantûk-ı âlîsi infâz olunacağı beyânıyla tezkire-i senâverî terkîm kılındı efendim. Fî 16 Muharrem sene 311 ve fî 18 Temmuz sene 309 Sadr-ı Aʻzam ve Yâver-i Ekrem Cevâd * Şerefsâdır olan irâde-i seniyye sûretidir. Resîde-i dest-i taʻzîm olup Şûrâ-yı Devlet Dâhiliye dâiresinin Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâʼdan müzeyyel mazbatasıyla manzûr-ı âlî buyurulan işbu tezkire-i sâmiye-i sadâretpenâhîleri üzerine mûcebince irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfetpenâhî şeref-müteʻallik buyurulmuş olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyüʼl-emrindir. Fî 17 Muharrem sene 311 ve fî 19 Temmuz sene 309 Serkâtib-i hazret-i şehriyârî Süreyyâ Aslına mutâbıkdır. Sâlim (Mektûbî-i Sadr-ı Âlî) Mühür (Vezir-i Aʻzam Ahmed Cevâd) * Sûretleri bâlâda muharrer Şûrâ-yı Devlet Dâhiliye dâiresinin Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâʼdan müzeyyel mazbatasıyla tezkire-i maʻrûza ve şerefsâdır olan irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfetpenâhî mûcebince Dâhiliye Nezâret-i celîlesinden icrâ-yı îcâbına himmet buyurulmak. Fî 20 Muharrem sene 1311 ve fî 22 Temmuz sene 1309 DH_MKT_00106_00035_002_002 *** 4. VESİKA Haneleri yanan köylerin halkının iskânı için verilmesi gereken 1.500 liranın ödenmesi için Manastır Ziraat Bankası şubesine talimat verildiği hakkında Rumeli Müfettişliğine Sadaretten yazılan telgraf (10 Ekim 1903) Telgrafnâme Fî 27 Rumeli Vilâyâtı Müfettişliğine Zeyl: 21 Eylül sene 319 hâneleri muhterik olan kurâ ahâlîsinin teʼmîn-i iskân-ı idâreleri içün Zirâʻat Bankasıʼndan iʻtâsı muktezâ-yı irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfetpenâhîden bulunan bin beş yüz liranın taraf-ı devletlerine teʼdiyesi Manastır Zirâʻat Bankası şuʻbesine telgrafla teblîğ edildiği Ticâret ve Nâfiʻa Nezâret-i celîlesinden cevâben bildirilmiştir. Fî 27 Eylül sene 319 Sadr-ı Aʻzam Ferîd Hıfz fî 27 TFR_I_A_00013_01249_001_001 Kelimeler Arz-ı atebe-i ulyâ: Yüce kapı eşiğine sunmakEmâkin: MekânlarHâliyâ: Şu andaHarîkzedegân: Yangından zarar görmüş kimselerİktizâ-yı maslahat: Fayda gereğinceİstifsâr: Sormaİşʻâr: Resmî olarak bildirmeİʻtâ: VermekKârgîr: TaşKarz: BorçKemâ-kân: Eskiden olduğu gibiKurâ: Köyler, karyelerLeffen: Ek olarakMahrûse: KorunmuşMantûk-ı âlî: Yüce kelam, sözZîde mecduhû: Şerefi artsın (dua)Muhtâc-ı iʻâne: Yardıma muhtaçMuhterik: Yanmış olanMukarrer: KararlaştırılmışMukayyed olmak: Önem verip üstüne düşmekMusâb: Felakete uğramışMusâbîn: Felakete uğramış olanlarMübelliğ: Bir emri tebliğ edenMünhedim: Yıkılmış, harabeMüşârun-ileyh: Adı geçenMütemennâ: Temenni edilen şeyMüzâyaka: Baskı, zorlukMüzeyyel: İlaveliRefʻ: KaldırmakResîde-i dest-i taʻzîm: Yüceltilmiş ellerin ulaştırdığıSâbık: EskiSebk: Önceden olmak, geçmekŞehnişîn: Odaların sokak ve bahçeye bakan cephelerinde dışarıya doğru çıkan, üç tarafı pencereli küçük cumbaŞerefsâdır: Şerefle ortaya çıkanTarîk-i âmm: Ana caddeTeʼdiye: ÖdemeTehvîn: KolaylaştırmaTevzîʻ: DağıtmaTezekkür: Müzakere etmeTezkire-i senâverî: Vezire ait olan resmî yazıVesâil: VesilelerVusûl: UlaşmakZehâir-i ayniyye: Mal cinsinden olan erzaklar

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiTürk Dili*
Okuma Metinleri

ترك ديلي ديل، بر ملّتڭ كولتورل دگرلرينڭ باشنده  كلير. بوندن طولايي اوڭا بيوك اهمّيت ويرمك كركير. … فرد، قونوشديغي ديلي حاضر بولور. ديل، فرده  جمعيتڭ باغيشلادیغي اڭ بيوك ميراث و طوناتيمدر. آنا، بابا، چوره ، اوقول، چوجغه  ديل واسطه سيله  جمعيتڭ عصرلر بوينجه  بريكديرديگي حيات تجربه سني و كولتوريني ده  آقتارير. بز ديلي، كلمه  كلمه  دگل، جمله ، جمله  أوگرنيرز. كلمه لري آلفابه  صيره سنه  ديزن سوزلكلر، اونلري جانلي محيطلرندن چيقاريرلر. ديل، قونوشيلان و يازيلان جمله لردن عبارتدر. جمله لر ايسه  بر دويغو و دوشونجه يي افاده  ايدر. كرچك ديل حقّنده  بر فكر ايدينمك ايچون سوزلكلره  دگل، قونوشمه يه  ويا يازيلي متنلره  باقمق لازمدر. تركجه يه  بيڭلرجه  ييلدن بري كيرن يبانجي كلمه لري چيقارمغه  قالقانلر بو واقعه يي كوز أوڭنده  بولونديرمدقلري ايچون، كلمه يه  جمله يي، يعني دويغو و دوشونجه يي فدا ايتمشلردر. آشاغيده كي دييم و آتاسوزلرينه  باقيڭز: ”عقل آلمق“، ”عقل آلمامق“، ”عقل طاغيتمق“، ”عقل دفتري“، ”عقل طيشي“، ”عقل ايرديره مه مك“، ”عقل خواجه سي“، ”عقل ايشلتمك“، ”عقل كاري“، ”عقل كسمك، ”عقل قمقمه سي“، ”عقل أوگرتمك“، ”عقل صاتمق، ”عقل سر ايرمز“، ”عقل ويرمك“، ”عقلده  بولونديرمق“، ”عقلدن چيقمامق“، ”عقلله  أولچمك“، ”عقللره  طورغونلق ويرمك“، ”عقللي دشمان“. عقل كلمه سي تركجه يه  عربجه دن كچمشدر اما بو يگرمي قدر دييمي تركلر وجوده  كتيرمشلردر. تركيه ده  اونلري بيلمه ين بر تورك تصوّر ايديله مز. شيمدي ”عقل“ كلمه سي عربجه در دييه  اوني ديلدن چيقارمق، ”توركجه در“ دييه  ئولو ”اوص“ كلمه سني ديريلتمگه  چاليشارق، يگرميدن فضله  جانلي دييمي يوق ايتمك عقل كاريميدر؟ و بويله  بر داورانيش علمه  و ملّي كولتور آڭلايیشنه  اويارمي؟ توركجه ده ، قونوشمه  و يازي ديلنده  ”عقل“ كلمه سنڭ قوللانيلديغي كيم بيلير قاچ بيڭ، قاچ يوز بيڭ جمله  واردر؟ ”اوص“ كلمه سني قبول ايدرسه ك اونلرڭ هپسني ”اوص“ه چويرمه مز كركه جك. ترك ملّتي بوندن ضررمي ايده جك، كارمي ايده جك؟ قونوشيلان و يازيلان توركجه ، بيڭلرجه  ييلڭ محصوليدر. او، تورك ملّتنڭ اورتاق ماليدر. اوڭا البته  يبانجي كلمه لر، حتّی دييملر قاريشمشدر. ديوان ادبياتنڭ يازيلديغي عثمانليجه  اون بيڭلرجه  يبانجي كلمه  و تركيبله  طولیدر. بويله در دييه ، اسكي ترك ادبياتنى ترك كولتورينڭ طيشنه مي آتاجغز؟ … توركلر، اسلاميتي قبول ايتدكدن صوڭره ، داها أوڭجه  وجوده  كلن اسلام مدنيتنى ده  آلمشلر، فقط اوني ايچلرينه  سيڭديرمگه  چاليشيركن، كنديلرينه  كوره  تصرّفلرده  بولونمشلردر. مالزمه  طيشاریدن آلينمش اولسه  بيله  ياپي توركڭدر. يونس امره ، عاشق پاشا، باقي، نديم، نفعي، شيخ غالب، تورك كولتوري ايچنده  طوغمش، ياشامش، اثر ويرمش شخصيتلردر. اونلر اثرلريني ”عثمانليجه “ دينيلن ديل ايله  وجوده  كتيرمشلردر. داها طوغريسي اثرلريله  عثمانليجه  دينيلن زنكين و اينجه  كولتور ديلني جمله  جمله ، بيت بيت اونلر أورمشلردر. كندي ملّتنڭ تاريخ و كولتوريني أوگرنمك و اينجه له مك ايسته ين هر ترك، بو اثرلري آڭلامق و اونلردن ذوق آلمق ايچون، بو ديلي بيلمك زورنده در. يبانجي كولتورلردن استفاده  ايتمك ايچون، يبانجي ديلي اوقوللريمزده  أوگرتمك مقصديله  بونجه  امك و پاره  خرجاركن، كندي ملّي كولتور قايناقلريمزه  صيرت چويرمگي معذور كوسترمك بر خيلي كوچدر. بونڭ آدينه  غفلت، جهالت و ضلالت ديرلر. Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir. Bundan dolayı ona büyük ehemmiyet vermek gerekir. … Fert, konuştuğu dili hazır bulur. Dil, ferde cemiyetin bağışladığı en büyük miras ve donatımdır. Ana, baba, çevre, okul, çocuğa dil vasıtasıyla cemiyetin asırlar boyunca biriktirdiği hayat tecrübesini ve kültürünü de aktarır. Biz dili, kelime kelime değil, cümle, cümle öğreniriz. Kelimeleri alfabe sırasına dizen sözlükler, onları canlı muhitlerinden çıkarırlar. Dil, konuşulan ve yazılan cümlelerden ibarettir. Cümleler ise bir duygu ve düşünceyi ifade eder. Gerçek dil hakkında bir fikir edinmek için sözlüklere değil, konuşmaya veya yazılı metinlere bakmak lâzımdır. Türkçeye binlerce yıldan beri giren yabancı kelimeleri çıkarmağa kalkanlar bu vakıayı göz önünde bulundurmadıkları için, kelimeye cümleyi, yani duygu ve düşünceyi feda etmişlerdir. Aşağıdaki deyim ve atasözlerine bakınız: “Akıl almak”, “akıl almamak”, “akıl dağıtmak”, “akıl defteri”, “akıl dışı”, “akıl erdirememek”, “akil hocası”, “akıl işletmek”, “akıl karı”, “akıl kesmek, “akıl kumkuması”, “akıl öğretmek”, “akıl satmak, akıl sır ermez”, “akıl vermek”, “akılda bulundurmak”, *akıldan çıkmamak”, “akılla ölçmek”, “akıllara durgunluk vermek”, “akıllı düşman”. Akıl kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmiştir ama bu yirmi kadar deyimi Türkler vücuda getirmişlerdir. Türkiye'de onları bilmeyen bir Türk tasavvur edilemez. Şimdi “akıl” kelimesi Arapçadır diye onu dilden çıkarmak, “Türkçedir” diye ölü “us” kelimesini diriltmeğe çalışarak, yirmiden fazla canlı deyimi yok etmek “akıl kârı” mıdır? Ve böyle bir davranış ilme ve milli kültür anlayışına uyar mı? Türkçede, konuşma ve yazı dilinde “akıl” kelimesinin kullanıldığı kim bilir kaç bin, kaç yüz bin cümle vardır? “Us” kelimesini kabul edersek onların hepsini “us”a çevirmemiz gerekecek. Türk milleti bundan zarar mı edecek, kâr mı edecek? Konuşulan ve yazılan Türkçe, binlerce yılın mahsulüdür. O, Türk milletinin ortak malıdır. Ona elbette yabancı kelimeler, hatta deyimler karışmıştır. Divan edebiyatının yazıldığı Osmanlıca on binlerce yabancı kelime ve terkiple doludur. Böyledir diye, eski Türk edebiyatını Türk kültürünün dışına mı atacağız? … Türkler, İslâmiyet'i kabul ettikten sonra, daha önce vücuda gelen İslam medeniyetini de almışlar, fakat onu içlerine sindirmeğe çalışırken, kendilerine göre tasarruflarda bulunmuşlardır. Malzeme dışardan alınmış olsa bile yapı Türkündür. Yunus Emre, Aşık Paşa, Baki, Nedim, Nef'i, Şeyh Galib, Türk kültürü içinde doğmuş, yaşamış, eser vermiş şahsiyetlerdir. Onlar eserlerini “Osmanlıca” denilen dil ile vücuda getirmişlerdir. Daha doğrusu eserleriyle Osmanlıca denilen zengin ve ince “kültür dili”ni cümle cümle, beyit beyit onlar üretmişlerdir. Kendi milletinin tarih ve kültürünü öğrenmek ve incelemek isteyen her Türk, bu eserleri anlamak ve onlardan zevk almak için, bu dili bilmek zorundadır. Yabancı kültürlerden istifade etmek için, yabancı dili okullarımızda öğretmek maksadıyla bunca emek ve para harcarken, kendi milli kültür kaynaklarımıza sırt çevirmeği mazur göstermek bir hayli güçtür. Bunun adına gaflet, cehalet ve dalalet derler. *Mehmet Kaplan, Kültür ve Dil, Dergâh Yayınları, İstanbul 1983, s. 45-47

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiHıfzı Lisan*
Okuma Metinleri

Lisan denilen kıta-i sağira insan için ne kadar mühim, ne kadar büyük bir şeydir. Aza-yı bedenin hacim cihetiyle ufuklarından addolunan o kıt’atü’l-lahmın malik olduğu kuvvet azanın hiçbirisini yoktur. Sahibini bir anda her türlü saadete mazhar eyleyen, yine bir anda bütün menahic-i amali set ile sahibinin envar-ı ikbalini intifa-pezir eden insandır. İnsanın selamet-i uhreviyesini, mesudiyet-i ebediyesini temin eden de; talilat-ı maneviyeden mahrum eyleyen de lisandır. O cismi sağırin vicdana tercümanlık etmekteki hizmeti, efkâr-ı beşere inkılap vermekteki kudreti, taklib-i vicdan hakkındaki mahareti, hiçbir kuvvetin isal-i nüfuz edemediği mevadda icra-yı hüküm etmekteki muvaffakiyeti cidden şayanı hayrettir. Lisan kılıçtan daha dehşetli, daha keskindir. Kılıcın tesir edemediği yerlere isa ile nüfuza muvaffak olan ancak lisandır. Lisan pek çok senelerde vücuda gelmiş bir bina-yı musafatı, bir serâçe-i kalbi an-ı vahidde tahrip eder. Harap olmuş bir kâşane-i dili bir anda imar eyler. Bir ruy-ı sirişk âludu bir dakikada cilvegâh-ı envar ibtisam eder. Bir vech-i mütebessimi yine bir dakikada içinde heves-nak-ı bükâ eyler. Kâh olur kalbin en rakik hissiyatını okşayarak en nazik köşelerinde nazan nazan cilveler eyler. Kâh olur bir fuad-ı nazik-teri, tahayyülatına dalmış bir ibtisam abad-ı bî kaydı kabil-i tamir olmayacak bir halde rahnedar eder. Kılıcın açtığı yaralar kapanır. Dilin açtığı yaralar iltizam pezir olmaz. Dil sağirü’l-cirm, kebirü’l-cürümdür. Cerahatü’s-sinani lehâ iltiyâmün Velâ yeltâmü ma cerahaü’l-lisân (Kılıç   yaraları   için merhem (iyi olma) vardır. Lakin dil yaraları için yoktur/ Hz. Ali) Binaenaleyh insan lisanını son derecede muhafaza etmelidir. Ağızdan çıkan söz bir daha geri gelmez. Mermi çıktığı mahalle artık avdet eylemez. Itlak-ı lisan muhalif-i de’b-i erbab-ı irfandır. Kuli’l-hayrat ve illa fesküt. (Ya hayır söyle ya sus) Ekabir-i ümmet hıfzü’l-lisan hakkında pek çok telkinat-ı hakimanede bulunmuşlardır. *Resimli Gazete, 9 Zilkade 1315, no: 68, s. 811

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiİmardan Mimariye, Mimariden İdrake*
Okuma Metinleri

شهرلرڭ آناسي مكّه  كعبه ، بتون دنيا مسلمانلري طرفندن ير يوزنده  اڭ قوتسال قبول ايديلن مكاندر. عرب ياريم آطه سنده كي ”امّ القرا – شهرلرڭ آناسي“ اولارق بيلينن مكّه ده  بولونان مسجد حرامڭ اورته سنده  ير آلمقده در. مكّه ، ير يوزنده  انسان حياتي ايچون مستثنا بر رول أوستلنمشدر. انسان اوغلينڭ ايلك اعماري ايچون سچيلن بو ير، اقليم و جغرافي قونوم نقطه سنده  اولدقجه  ايلگي چكيجيدر. كرۀ ارض أوزرنده  صاييسز كوزللكلرڭ تظاهر ايتديگي، طبيعتيله ، اقليميله ، بيتكي أورتوسي و اقولوژيسيله  خارقه  صاييلان بولگه لر طوروركن، حجاز بولگه سنده كي بر چولڭ اورته سنده  بولونان چوراق و قوراق كوز ياشي واديسينڭ كعبه يه  مكان اولارق سچيلمش اولمسي، دوشونديروجي اولمقله  برلكده  بر او قدر ده  عبرت ويريجيدر. اللّٰه، انسان اوغلينڭ اقامتي ايچون نه دن مكّه يي سچمشدر. بو اراده يله  هانكي آيتلريني كوسترمك ايسته مشدر؟ بو يوره يي فرقلي قيلان نه در و بو واديده  أوزل اولان نه  واردر؟ ير يوزنده  بيت اللّٰهڭ انشا ايديلديگي ير نه دن مكّه در؟ شبهه سز بو صورولر، اولدقجه  دوشونديریجيدر. مكّه ده  و خصوصًا كعبه نڭ ير آلديغي كوز ياشي واديسنده  طاش، طوپراقدن باشقه  بر شي يوقدر. صوڭره سنده  زمزم قويوسنڭ خارقه  بر طرزده  كشفيله  طاش و طوپراغڭ ياننده  صو ده  بولوناكلمشدر. آنجق بو وادي، زراعته  و طولاييسيله  انسان حياتنه  اصلا اويغون بر ير دگلدر. آڭلاشيلان اودركه ؛ ير يوزنده كي طبيعت خارقه لريله  طولی جغرافيه لرله  مقايسه  ايديلديگنده  سويملي كله جك هيچ بر ياني اولمايان بو چوراق وادي يي، اللّٰه تعالي، بعض آيتلريني كوسترمك أوزره  امر و اراده سيله  اعمار ايتديروب، شنلنديرمشدر. بويله جه  بو ذاتي اعتباريله  سويمسز اقليم و جغرافيه ، بر آنده  مسلمانلر ايچون ير يوزنده  اڭ چوق سويلن و آرزو ايديلن مكانه  دونوشمشدر. اللّٰهڭ أوي ايچون بو وادينڭ سچيلمسي انسانلغه  ساده جه  باباسي آدمڭ (ع م) اوجاغنى خاطرلاتمقله  قالمامقده ، عين زمانده  انسانڭ طوپراق و صودن ياراتيلديغني ده  بتون چيپلاقلغيله  هايقيرمقده در. مكّه ، دنيوي اولان هيچ بر شيئي بارينديرمامقله ، بتون دنيويلگي رد ايتمكده در. بو طور، كعبه نڭ بيچيمنده  ده  دوام ايتمشدر. اصلنده  مكّه  بر دنيا شهري دگلدر. دنيايه  عائد بر شهر ده  دگلدر، دنيايه  چاغيران بر شهر هيچ اولمامشدر. ظنّمزجه ، دنيا شهرلري و مكّه  آراسنده كي فرق شودر: اگر اللّٰه ايسترسه ، اڭ سويمسز بر ير بيله  انسانلر ايچون اڭ سويملي حاله  كله بيلير. مكّه يه  دعوت، دنيايي ترك ايتمه يه  دعوتدر. بتون پرده لردن صييريلوب، صاف بر شكلده  رابّه  يوڭلمكدر. بو چاغرينڭ و درت بيڭ ييل أوته دن سسلنن حضرت. ابراهيمڭ (ع م) دعوتنڭ ير يوزنده  ميليونلرڭ كوڭلنده  يانقيلانيشي، عصرلردر ميليونلرڭ او چوراق وادي يي شنلنديرمسي نه  قدر عبرت ويريجيدر. رسالۀ معماريه  اسملي اثرده ، ’اعمار‘ كلمه سنڭ توركجه  قارشيلغي، شنلنديرمك؛ معمارڭ قارشيلغي ده ، شنلنديريجي اولارق ويريلمشدر. چولڭ اورته سنده ، قوراق و چوراق اراضيده  ياپيلان ايلك اعمارڭ و صوڭره سنده  قورولان شهرڭ او جغرافيه يي نه  قدر شنلنديرديگي، دقّته  شايان بر حادثه در. مكّه  اللّٰهڭ اعمار ايديجيليگنڭ دنيا أوزرنده كي اڭ مستثنا بر نمونه سيدر. مكّه  بتون بو أوزللكلريله  و طوروشيله  انسانلغه  شويله  سسلنمكده در: اي انسان! دنيايي بيراق، ربّڭه  باق! كعبه نڭ معماريسنده كي سرلر بتون مسلمانلرڭ قبله سي اولان كعبه ، ير يوزنده  انشا ايديلمش ايلك مقدّس معبددر. قرآن كريمده  بو حقيقت شويله  افاده  ايديلمشدر: ”انسانلر ايچون ير يوزنده  قورولان ايلك أو، مكّه ده  بولونان مبارك و عالملر ايچون هدايت قايناغي اولان كعبه در“ (آل عمران، ٣/٩٦). كعبه ، بيت الحرام، بيت اللّٰه و بيت عتيق اولارق ده  اسملنديريلمشدر. آيت و حديثڭ اشارتيله  ير يوزنده  ايلك أو اولارق ياپيلان كعبه نڭ، ساده جه  بر أو دگل، اللّٰهه  عبادت مقصديله  ياپيلمش ايلك أو و ايلك مسجد اولديغي آڭلاشيلمقده در. كعبه يي ايلك انشا ايدنڭ انسانلغڭ آتاسي حضرت آدم (ع م) اولديغي، داها صوڭره  -نوح طوفاني ايله  خراب اولارق ساده جه  تمللري قالان- كعبه نڭ، حضرت ابراهيم و اوغلي حضرت اسماعيلڭ برلكده  عين تمللر أوزرنده  يوكسلته رك اوني ايكنجي دفعه  انشا ايتدكلري نقل ايديلمشدر. كعبه  افاده سي هم يووارلاق اولان بيچيمي هم ده  كوشه لي اولاني تمثيل ايتمه سي آچيسندن اولدقجه  ايلگي چكيجيدر. چونكه  كونمزده  موجود اولان كوبيك ديك درتكن پريزمه يي و عين زمانده  قوسلي ختم ديواري ايله  صينيرلانمش حجر قسمي كعبه يه  داخل اولديغنده  اورته يه  چيقان كروي بر خطّه صاحب كئومتريك بيچيمي ده  يينه  عين كعبه  كلمه سي افاده  ايده بيلمكده در. كره سل بر خطّه صاحب اولمق، كعبه نڭ كوبيك اولمه سنه  انگل دگلدر. كعبه  كلمه سنڭ هم كوشه لي هم ده  قوسلي شكللري افاده  ايتمه سي، اونڭ قلبي تمثيل ايتديگي شكلنده  ده  يوروملانمشدر. بو آڭلامده  كعبه ، قلبڭ ير يوزنده كي قارشيلغي اولارق قبول ايديلمكده در. انسانڭ أوي قلبي اولديغندن، ”أويڭي تميز طوت“ امري، مجاز آڭلامده  قلبڭى تميز طوت آڭلامنده  يوروملانمشدر. عربجه ده  ”بيت“ افاده سي، ايچنده  كيجه لنن أو ايچون قوللانيلمشدر. بو آڭلامده  كعبه يه  بيت اللّٰه اسمنڭ ويريلمسي معنيدار صاييلمقده در. كعبه  عين زمانده  ايلك انسانڭ و ده  انسانلغڭ ايلك أويدر. كعبه يي ايلك معماري حضرت آدم (ع م) أو اولارق انشا ايتمشدر. ير يوزنده كي ايلك اعمار و انشاآتي باشلاتان حضرت آدم (ع م)، انسانلغڭ آتاسي اولديغي كبي -ایلك معمار اولارق- معمارلغڭ ده  باباسيدر. كعبه نڭ ختم ايله  صينيرلانمش حجر قسمنده  حضرت ابراهيم، حضرت اسماعيل و حضرت حجرڭ أوينڭ بولونديغي، حضرت اسماعيل ايله  آننه سنڭ اوراده  مدفون بولونديغي بيلينمكده در. طولاييسيله  كعبه ، اصلنده  و عين زمانده  أودر. كعبه  حضرت آدمڭ (ع م) أوي اولمسي اعتباريله ، اوني زيارت ايتمك، انسانلق ايچون بابا اوجاغنه ، آنا قوجاغنه  كيتمك و بر صلۀ رحمدر. بو سببله  انسانلغه  ياپيلان بر چاغري اولان حج، انسان اوغلينڭ آناوطننه  وفا بورجني ايفا ايتمه سيدر. قرآنڭ ”اوڭا بر يول بولابيلن هركس ايچون بيتي حج ایتمسي، اللّٰهڭ انسانلق أوزرنده كي حقّيدر“ فرماني ده  بو حقيقتي خاطرلاتمقده در. او قاپي يه  كلوب كعبه يي كورن انسان، كندي أوزيله  و كندي فطرتيله  قارشيلاشمقده در. بو يوزدن حج، كيشينڭ كنديسي ايله  طانيشمه سيدر. كعبه يي زيارت ايدن انسان، كندي وارلغي ايله  يوقلغني، كچمشي ايله  كله جگنى، دشماني ايله  دوستني طانير. انسان اوغلي، بولگه يي زيارت ايدرك، بو يوره نڭ ايفا ايتديگي حياتي رولڭ خاطره سنه  صايغي، حرمت و منّت كوسترمكله  يوكوملي قيلينمشدر. مسلمانلر مكّه يي حجاز بولگه سنڭ قارني (بطن مكّه )، بيت اللّٰهي ده  مكّه نڭ رحمي (البطحا) اولارق اسملنديرمشلردر. بو آڭلامده  كعبه ، انسانلق ايچون اصله ، ايلك وار اولوشه  يعني آننه  رحمنه  دونوش و ربّنڭ مرحمتنه  قاووشمه  يريدر. كعبه ، مسلمانلر ايچون وار اولمه نڭ و يوكسلمه نڭ ايلك سويه سني بليرتمسي آچيسندن تواضعڭ، ساده لگڭ و كوستريشسزلگڭ ده  سمبوليدر. كعبه نڭ معماريسي نه دن بو شكلده  تاصارلانمشدر؟ ير يوزنده  اللّٰهه  عبادت آماجيله  ياپيلان ايلك أو، ايلك ياپي اولان كعبه نڭ كئومتريك بيچيمي و معماريسي نه دن بو شكلده  تاصارلانمشدر؟ يا ده  صوري يي شويله  صورالم: عجبا انسان هانگي معماري بيچيمله ، تاصاريمله ، بزه مه  و سوسله مه يله  اللّٰهڭ شاننه  لايق بر ياپي ياپابيلير؟ عجبا كعبه نڭ معماريسي ناصل اولمليدر؟ ايشته  بو صوريلرڭ جوابي، كعبه نڭ معماريسنده  كيزليدر. جواب بذاته  كعبه نڭ كنديسيدر. يعني جواب: هيچلكدر، يالينلقدر، صافلقدر، يوقلقدر. ادّعاسزلغڭ اڭ بيوك ادّعا اولديغنڭ اثباتيدر. اللّٰهي انسان الندن چيقابيله جك اڭ مكمّل معماري اثرله  بيله  يوجلتمه نڭ ممكن اولماديغنڭ اعلانيدر. كعبه  -طوروشيله - بتون دنيايه ، انسانڭ اللّٰه قارشيسنده كي عجزيتنى اعلان ايتمكده در. انسانڭ اللّٰهڭ بيوكلگني تقدير ايتمه ده كي عجزيتنڭ تجسّم ايتمش شكليدر كعبه . انسان اوغلينڭ اللّٰه ايچون ياپديغي و ياپاجغي هر نه  وارسه ، ربّنه  نسبتًا نه  قدر سمبولك، نه  قدر دگرسز قالديغني ده  تمثيل و افاده  ايتمكده در. بو آڭلامده  تسليميتڭ، قوللغڭ، ايمانڭ، حدينى و كنديني بيلمه نڭ و عشقڭ معماری يه  دونوشمش بيچيميدر. كعبه نڭ تاصاريمي، ياپيسي و كئومتريك بيچيمي ساده ، فقط هيبتلي و اتكيله ييجيدر. كعبه ، ’آز‘ڭ ’چوق‘ اولديغي بر ياپيدر. ( انسانلق معماريده  ساده لگڭ اورته يه  قويديغي چارپيجي حقيقتي آنجق ٢٠نجی يوز ييلده  مودرن معمارلغڭ باباسي اولارق قبول ايديلن میس وان در روخڭ ديلندن “less is more” ،  ”آز چوقدر“ افاده لريله  دوياجقدر. ) كعبه نڭ، مسجد حرامڭ اورته سنده  بر درويش محويتي ايچنده  آنجق بر او قدر ده  وقارلي بر طوروشي واردر. ساده لكده كي يوجه لگي و هيبتي، توگلر أورپرتيجي بر أتكي يه  صاحبدر.كه  اوني ايلك دفعه  كورن مسلمانلر، اوزونجه  بر سوره  بو أورپرتي يي ياشارلر. كعبه ، معماريسيله  بر كوچ كوستريسي اولارق ويا معماري بر رقابت عنصري اولارق دگل، سكولر اولمايان بر وار اولوش قايغيسيله  ياپيلمشدر. بو آڭلامده ؛ دنيا أوزرنده  طورديغي حالده  دنيوي اولان هيچ بر شيئي ياڭسيتمايان و حتّی بتون دنيويلگي رد ايدن، صوڭ درجه  صاف بر كئومتريك فورمه  صاحبدر. يالين و صاف بيچيميله  كعبه ، مخلوق اولان انسانڭ خالقنه  قارشي رقابتنى دگل، تسليميتنى و ايماننى سمبولزه  ايدر. توم ملكڭ صاحبي، موجودات ملكي أوزرنده  آنجق بويله  يالين بر معماري ايله ، هيچ بر غرور و كبر ايچرمه ين بر بيچيمله  تسبيح و تعظيم ايديله بيلير. البته  معماريسيله  ويرديگي بو مساژ، توحيد اينانجنڭ چوق كوچلي بر ياڭسيمسيدر. كعبه ، توحيد اينانجنڭ معماری يه  دونوشمش بيچيميدر. انسانلغڭ ايماننه  قارشي اسماي  حسنايه  كولگه  اولمايان بر آينه  كبيدر. اللّٰه ايله  قول آراسنده  ثقيل بر پرده  دگل، شفّاف بر زار حكمنده در. كوز ياشي واديسنڭ اورته سنده  سياه بر الماس اداسيله ، ياپيلديغي كونكي كبي طوران كعبه ، انسانڭ اللّٰهه  قارشي تواضعني و معصوميتنى تمثيل ايدييور. عشقڭ مركزي كعبه ده  طواف باشلاينجه ، بتون انسانلري كندينه  چكن بر جاذبه  باشلييور. طبقي معنوي بر كرداب كبي، بتون انسانلري كندينه  چكوب طواف حلقه سنه  قاتييور. انسان طواف حلقه سنه  كيرديگنده ، صانكه  ير يوزينڭ قلبنه  كيرمش و او قلبه  طواف طمارلرندن آقان قانه قاريشمش بر طامله  كبي ايمان دڭزنده  غائب اولويور. بنلگنى يوق ايدوب قوللغڭ تام ادراكنه  وارييور.   İmardan Mimariye, Mimariden İdrake Şehirlerin Anası Mekke Kâbe, bütün dünya Müslümanları tarafından yeryüzünde en kutsal kabul edilen mekândır. Arap yarımadasındaki “Ümmü’l-Kura – Şehirlerin Anası” olarak bilinen Mekke’de bulunan Mescid-i Haram’ın ortasında yer almaktadır. Mekke, yeryüzünde insan hayatı için müstesna bir rol üstlenmiştir. İnsanoğlunun ilk imarı için seçilen bu yer, iklim ve coğrafi konum noktasında oldukça ilgi çekicidir. Küre-i Arz üzerinde sayısız güzelliklerin tezahür ettiği, tabiatıyla, iklimiyle, bitki örtüsü ve ekolojisiyle harika sayılan bölgeler dururken, Hicaz bölgesindeki bir çölün ortasında bulunan çorak ve kurak Gözyaşı Vadisi’nin Kâbe’ye mekân olarak seçilmiş olması, düşündürücü olmakla birlikte bir o kadar da ibret vericidir. Allah, insanoğlunun ikameti için neden Mekke’yi seçmiştir. Bu iradeyle hangi ayetlerini göstermek istemiştir? Bu yöreyi farklı kılan nedir ve bu vadide özel olan ne vardır? Yeryüzünde Beytullah’ın inşa edildiği yer neden Mekke’dir? Şüphesiz bu sorular, oldukça düşündürücüdür. Mekke’de ve hususen Kâbe’nin yer aldığı Gözyaşı Vadisinde taş, topraktan başka bir şey yoktur. Sonrasında zemzem kuyusunun harika bir tarzda keşfiyle taş ve toprağın yanında su da buluna gelmiştir. Ancak bu vadi, ziraata ve dolayısıyla insan hayatına asla uygun bir yer değildir. Anlaşılan odur ki; yeryüzündeki tabiat harikalarıyla dolu coğrafyalarla mukayese edildiğinde sevimli gelecek hiçbir yanı olmayan bu çorak vadiyi, Allah-ü Teala, bazı ayetlerini göstermek üzere emir ve iradesiyle imar ettirip, şenlendirmiştir. Böylece bu zatı itibariyle sevimsiz iklim ve coğrafya, bir anda Müslümanlar için yeryüzünde en çok sevilen ve arzu edilen mekâna dönüşmüştür. Allah’ın evi için bu vadinin seçilmesi insanlığa sadece babası Âdem’in (as) ocağını hatırlatmakla kalmamakta, aynı zamanda insanın toprak ve sudan yaratıldığını da bütün çıplaklığıyla haykırmaktadır. Mekke, dünyevi olan hiçbir şeyi barındırmamakla, bütün dünyeviliği reddetmektedir. Bu tavır, Kâbe’nin biçiminde de devam etmiştir. Aslında Mekke bir dünya şehri değildir. Dünyaya ait bir şehir de değildir, dünyaya çağıran bir şehir hiç olmamıştır. Zannımızca, dünya şehirleri ve Mekke arasındaki fark şudur: Eğer Allah isterse, en sevimsiz bir yer bile insanlar için en sevimli hale gelebilir. Mekke’ye davet, dünyayı terk etmeye davettir. Bütün perdelerden sıyrılıp, saf bir şekilde Rabbe yönelmektir. Bu çağrının ve dört bin yıl öteden seslenen Hz. İbrahim’in (as) davetinin yeryüzünde milyonların gönlünde yankılanışı, asırlardır milyonların o çorak vadiyi şenlendirmesi ne kadar ibret vericidir. Risale-i Mimariye isimli eserde, ‘imar’ kelimesinin Türkçe karşılığı, şenlendirmek; mimarın karşılığı da, şenlendirici olarak verilmiştir. Çölün ortasında, kurak ve çorak arazide yapılan ilk imarın ve sonrasında kurulan şehrin o coğrafyayı ne kadar şenlendirdiği, dikkate şayan bir hadisedir. Mekke Allah’ın imar ediciliğinin dünya üzerindeki en müstesna bir numunesidir. Mekke bütün bu özellikleriyle ve duruşuyla insanlığa şöyle seslenmektedir: Ey insan! Dünyayı bırak, Rabbine bak! Kâbe’nin Mimarisindeki Sırlar Bütün Müslümanların kıblesi olan Kâbe, yeryüzünde inşa edilmiş ilk mukaddes mabettir. Kur’an-ı Kerim’de bu hakikat şöyle ifade edilmiştir: “İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev, Mekke’de bulunan mübarek ve âlemler için hidâyet kaynağı olan Kâbe’dir” (Âl-i İmran, 3/96). Kâbe, Beytü’l Haram, Beytullah ve Beyt-i Atik olarak da isimlendirilmiştir. Âyet ve hadisin işaretiyle yeryüzünde ilk ev olarak yapılan Kâbe’nin, sadece bir ev değil, Allah’a ibadet maksadıyla yapılmış ilk ev ve ilk mescid olduğu anlaşılmaktadır. Kâbe’yi ilk inşa edenin insanlığın atası Hz. Âdem (as) olduğu, daha sonra -Nuh tufanı ile harab olarak sadece temelleri kalan- Kâbe’nin, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in birlikte aynı temeller üzerinde yükselterek onu ikinci defa inşa ettikleri nakledilmiştir. Kâbe ifadesi hem yuvarlak olan biçimi hem de köşeli olanı temsil etmesi açısından oldukça ilgi çekicidir. Çünkü günümüzde mevcut olan kübik dikdörtgen prizmayı ve aynı zamanda kavisli hatim duvarı ile sınırlanmış hicr kısmı Kâbe’ye dâhil olduğunda ortaya çıkan kürevî bir hatta sahip geometrik biçimi de yine aynı Kâbe kelimesi ifade edebilmektedir. Küresel bir hatta sahip olmak, Kâbe’nin kübik olmasına engel değildir. Kâbe kelimesinin hem köşeli hem de kavisli şekilleri ifade etmesi, onun kalbi temsil ettiği şeklinde de yorumlanmıştır. Bu anlamda Kâbe, kalbin yeryüzündeki karşılığı olarak kabul edilmektedir. İnsanın evi kalbi olduğundan, “Evini temiz tut” emri, mecaz anlamda kalbini temiz tut anlamında yorumlanmıştır. Arapçada “beyt” ifadesi, içinde gecelenen ev için kullanılmıştır. Bu anlamda Kâbe’ye Beytullah isminin verilmesi manidar sayılmaktadır. Kâbe aynı zamanda ilk insanın ve de insanlığın ilk evidir. Kâbe’yi ilk mimarı Hz. Âdem (as) ev olarak inşa etmiştir. Yeryüzündeki ilk imar ve inşaatı başlatan Hz. Âdem (as), insanlığın atası olduğu gibi -ilk mimar olarak- mimarlığın da babasıdır. Kâbe’nin hatim ile sınırlanmış hicr kısmında Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Hacer’in evinin bulunduğu, Hz. İsmail ile annesinin orada medfun bulunduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Kâbe, aslında ve aynı zamanda evdir. Kâbe Hz. Âdem’in (as) evi olması itibarıyla, onu ziyaret etmek, insanlık için baba ocağına, ana kucağına gitmek ve bir sıla-i rahimdir. Bu sebeple insanlığa yapılan bir çağrı olan hac, insanoğlunun anavatanına vefa borcunu ifa etmesidir. Kur’an’ın “Ona bir yol bulabilen herkes için beyti haccetmesi, Allah’ın insanlık üzerindeki hakkıdır” fermanı da bu hakikati hatırlatmaktadır. O kapıya gelip Kâbe’yi gören insan, kendi özüyle ve kendi fıtratıyla karşılaşmaktadır. Bu yüzden hac, kişinin kendisi ile tanışmasıdır. Kâbe’yi ziyaret eden insan, kendi varlığı ile yokluğunu, geçmişi ile geleceğini, düşmanı ile dostunu tanır. İnsanoğlu, bölgeyi ziyaret ederek, bu yörenin ifa ettiği hayati rolün hatırasına saygı, hürmet ve minnet göstermekle yükümlü kılınmıştır. Müslümanlar Mekke’yi hicaz bölgesinin karnı (Batn-ı Mekke), Beytullah’ı da Mekke’nin rahmi (el-Batha) olarak isimlendirmişlerdir. Bu anlamda Kâbe, insanlık için asıla, ilk varoluşa yani anne rahmine dönüş ve Rabbinin merhametine kavuşma yeridir. Kâbe, Müslümanlar için var olmanın ve yükselmenin ilk seviyesini belirtmesi açısından tevazuun, sadeliğin ve gösterişsizliğin de sembolüdür. Kâbe’nin Mimarisi Neden Bu Şekilde Tasarlanmıştır? Yeryüzünde Allah’a ibadet amacıyla yapılan ilk ev, ilk yapı olan Kâbe’nin geometrik biçimi ve mimarisi neden bu şekilde tasarlanmıştır? Ya da soruyu şöyle soralım: Acaba insan hangi mimari biçimle, tasarımla, bezeme ve süslemeyle Allah’ın şanına layık bir yapı yapabilir? Acaba Kâbe’nin mimarisi nasıl olmalıdır? İşte bu soruların cevabı, Kâbe’nin mimarisinde gizlidir. Cevap bizatihi Kâbe’nin kendisidir. Yani cevap: hiçliktir, yalınlıktır, saflıktır, yokluktur. İddiasızlığın en büyük iddia olduğunun ispatıdır. Allah’ı insan elinden çıkabilecek en mükemmel mimari eserle bile yüceltmenin mümkün olmadığının ilanıdır. Kâbe -duruşuyla- bütün dünyaya, insanın Allah karşısındaki acziyetini ilan etmektedir. İnsanın Allah’ın büyüklüğünü takdir etmedeki acziyetinin tecessüm etmiş şeklidir Kâbe. İnsanoğlunun Allah için yaptığı ve yapacağı her ne varsa, Rabbine nispeten ne kadar sembolik, ne kadar değersiz kaldığını da temsil ve ifade etmektedir. Bu anlamda teslimiyetin, kulluğun, imanın, haddini ve kendini bilmenin ve aşkın mimariye dönüşmüş biçimidir. Kâbe’nin tasarımı, yapısı ve geometrik biçimi sade, fakat heybetli ve etkileyicidir. Kâbe, ‘az’ın ‘çok’ olduğu bir yapıdır. (İnsanlık mimaride sadeliğin ortaya koyduğu çarpıcı hakikati ancak 20. yüzyılda modern mimarlığın babası olarak kabul edilen Mies Van der Rohe’un dilinden “less is more”, “az çoktur” ifadeleriyle duyacaktır.) Kabe’nin, Mescid-i Haram’ın ortasında bir derviş mahviyeti içinde ancak bir o kadar da vakarlı bir duruşu vardır. Sadelikteki yüceliği ve heybeti, tüyler ürpertici bir etkiye sahiptir. Ki onu ilk defa gören Müslümanlar, uzunca bir süre bu ürpertiyi yaşarlar. Kâbe, mimarisiyle bir güç gösterisi olarak veya mimari bir rekabet unsuru olarak değil, seküler olmayan bir varoluş kaygısıyla yapılmıştır. Bu anlamda; dünya üzerinde durduğu halde dünyevi olan hiçbir şeyi yansıtmayan ve hatta bütün dünyeviliği reddeden, son derece saf bir geometrik forma sahiptir. Yalın ve saf biçimiyle Kâbe, mahlûk olan insanın Halik’ına karşı rekabetini değil, teslimiyetini ve imanını sembolize eder. Tüm mülkün sahibi, mevcudat mülkü üzerinde ancak böyle yalın bir mimari ile, hiçbir gurur ve kibir içermeyen bir biçimle tesbih ve tazim edilebilir. Elbette mimarisiyle verdiği bu mesaj, tevhid inancının çok güçlü bir yansımasıdır. Kâbe, tevhid inancının mimariye dönüşmüş biçimidir. İnsanlığın imanına karşı Esma-yı Hüsna’ya gölge olmayan bir ayna gibidir. Allah ile kul arasında sakil bir perde değil, şeffaf bir zar hükmündedir. Gözyaşı Vadisinin ortasında siyah bir elmas edasıyla, yapıldığı günkü gibi duran Kâbe, insanın Allah’a karşı tevazuunu ve masumiyetini temsil ediyor. Aşkın merkezi Kâbe’de tavaf başlayınca, bütün insanları kendine çeken bir cazibe başlıyor. Tıpkı manevi bir girdap gibi, bütün insanları kendine çekip tavaf halkasına katıyor. İnsan tavaf halkasına girdiğinde, sanki yeryüzünün kalbine girmiş ve o kalbe tavaf damarlarından akan kana karışmış bir damla gibi iman denizinde kayboluyor. Benliğini yok edip kulluğun tam idrakine varıyor. Kaynakça*Ömer Dabanlı İslam’da Ev ve Şehir, Mustafa İslamoğlu, Umut Gençliği Bülteni, 2010 Risale-i Mimariyye, Cafer Efendi, Kubbealtı Yayınları, 2010 Hacılar ve Sultanlar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995 Miratü’l Harameyn, İbrahim Rıfat Paşa, Yitik Hazine Yayınları, 2010 Hak Dili Kur’an Dili, Kur’an-I Kerim Tefsiri, Elmalılı Hamdi Yazır Tuhfetü’l Harameyn, Nabi, 1683 Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, ez-Zebîdî, 1984

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTertib-i Mukaddematta Tevfiz Tembelliktir. Terettüb-ü Neticede...
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ی” (Ye)’nin diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

قيمتلي دوستلر، طوغري و اتكيلي بر ايلتيشيم ايچون كلمه لريمزي طانيملي يز. لسان كوزل قوللانيلمازسه ، كلمه لر دوشونجه  و دويغولريمزي ايي آڭلاتاماز. دويغو و دوشونجه لر ايي آڭلاتيلمازسه ، ايلتيشيم بوزولور. انسانلر آراسي ايلتيشيم بوزولورسه  آڭلاشمازلقلر، چاتيشمه لر باش كوسترير. ايشته  بونڭ ايچوندركه  ديل و كلمه لريمز چوق أونمليدر! ويريملي و صاغلقلي بر ايلتيشيم ايچون قوللانديغمز كلمه لري طانيملي يز. بو آي كوكنلرينه  يولجيلق ياپاجغمز ايلك كلمه مز ”شادروان“ Kıymetli dostlar, doğru ve etkili bir iletişim için kelimelerimizi tanımalıyız. Lisan güzel kullanılmazsa, kelimeler düşünce ve duygularımızı iyi anlatamaz. Duygu ve düşünceler iyi anlatılmazsa, iletişim bozulur. İnsanlar arası iletişim bozulursa anlaşmazlıklar, çatışmalar baş gösterir. İşte bunun içindir ki dil ve kelimelerimiz çok önemlidir! Verimli ve sağlıklı bir iletişim için kullandığımız kelimeleri tanımalıyız. Bu ay kökenlerine yolculuk yapacağımız ilk kelimemiz “şadırvan” ŞADIRVAN: Bu kelime Farsça kökenli bir kelimedir. Aslı “sâyeban” olan bu kelime, “sâye” kelimesi ile “ban” ekinin birleşmesinden oluşmuştur. Bu birleşik kelime “gölgelik” anlamında “gölge ile koruyan” demektir. Sâyeban, önce “şâdurban”, zamanla da câmi avlularında bulunan, ortasındaki fıskiyeden veya kenarlarındaki musluklardan su akan, üzeri açık veya bir kubbe ile örtülü, daire şeklinde, dört köşe veya çok köşeli abdest alınan yere isim oldu. YAĞMUR: Rahmeti, bereketi, hayatı hatırlatan, duası ve namazı olacak kadar mübarek olan bu güzel kelime Türkçedir. “Yağmak” kökünden türemiştir. Atmosferdeki su buharının yoğunlaşması sonucu yeryüzüne damlalar hâlinde düşen su katrelerine yağmur diyoruz. Bu Kelime lisanımızın en güzel kelimelerinden biridir. Pek çok deyimlerin ve ifadelerin içinde kullanılmıştır. Yağmur bazen bolluk ve çokluk ifade etmek için kullanılır. “Hediye yağmuru”, “kurşun yağmuru”, “eleştiri yağmuru” gibi. Yağmurla ilgili birkaç atasözümüzde şöyledir: “Abanın kadri yağmurda bilinir” “Lodosun gözü yaşlı olur.” “Yağmur yağarken küpünü doldur.” “Yağmur yağsın da varsın kerpiççi ağlasın.” “Yağmur yağsa yaş görmez (değmez), dolu (kavga) olsa taş görmez (değmez).” DUŞ: Bu kelime dilimize Fransız kültüründen geçmiş bir kelimedir. Aslı “duşe” olan bu kelime püskürtme yoluyla yukarıdan akıtılan suyun altında yıkanmayı ifade eder. Biz aynı kelimeyi suyu püskürten düzenek için de kullanmışız. Önce bu şekilde yıkanma fiiline “duş yapmak” demişiz. Sonra yanlış bir kullanım da olsa “duş almak” demişiz. Zamanla “soğuk duş etkisi” gibi farklı deyimler de türetmişiz. MÜLAKAT: Bu kelime Arapça “kavuşmak” anlamındaki “lika” kökünden türetilmiştir. Mülakat yapana “mülaki” denilir. Ama mülakat kelimesi dilimizde bir yerde buluşmak suretiyle yapılan karşılıklı konuşma, görüşme anlamında kullanılmaktadır. Günümüzde ise genelde bir işe alınacakları seçmek maksadıyla yapılan karşılıklı konuşmaya mülakat denilmektedir. Eskiden gazetecilere röportaj vermek anlamında “mülakat vermek” diye bir ifade kullanılırdı. Maalesef mülakat vermek yerine “demeç vermek” ifadesi uyduruldu. Bu ifade de bugün unutuldu. NAÇİZ: Bu kelime birleşik bir kelimedir. Farsça “şey” anlamındaki “çiz” kelimesi ile olumsuzluk manasındaki “nâ” ekinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır.  Mütevazılığı ifade eden bir kelimedir. “Nâ-çiz”, adı anılmaya değmeyecek kadar ehemmiyetsiz, hiç hükmünde olan önemsiz şey demektir. Mesela Osmanlıda bir hediye veya eser takdim edilirken “hediye-yi nâçiz, eser-i nâçiz” denilirdi. Yine mesela, bir kişi konuşma esnasında bir fikir söyleyecekse “Nâ-çizâne şöyle düşünüyorum…” diyerek söze başlardı. FLAŞ: Bu kelime de Türkçeye İngilizceden geçmiştir.  “Ani parlama, kuvvetli ışık” anlamına gelmektedir. Kelime daha genel olarak “fotoğraf ışığı” manasında kullanılmıştır. Günümüzde ise fotoğraf çekerken ışığın yetmediği yerlerde kullanılan ve şimşek gibi ani ve kuvvetli ışık veren lambalara bu isim verilmektedir. Yine bu konuda dilimize has olan bütün haberlerden önce duyurulacak değerde “medyayı alakadar edecek önemdeki haber” anlamındaki “flaş haber” ifadesini hatırlamak lazım. İSTİF: Bu kelime İtalyancadan dilimize geçmiş bir kelimedir. Kelimenin aslı “stiva”dır. Mana olarak “düzgün bir şekilde üst üste koyma, dizip yerleştirme, sıralama” anlamlarına gelmektedir. Kelime dilimizde yaygın bir şekilde kullanım alanı bulmuştur. “Taş istifi” “Kereste istifi” “Koli istifi” gibi. Mesela bu kelimeyi kendi hançeremizde işleyip “bir kişinin bir şey yapması gerekirken aldırış etmeyip, tutum ve davranışını hiç değiştirmemesini “istifini bozmamak” deyimiyle anlatmışız. Yine özellikle bu kelimenin hat sanatında özel bir yeri vardır. Zira “hat sanatında yazıyı daha güzel, daha etkili ve derli toplu bir şekil vermek için satır dışına çıkmak, harf ve kelimeleri göze ahenkli görünecek şekilde yerleştirmeye de” istif denir.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki suallerin cevaplarını numaralandırılmış boşluklara yazınız. Daire içine denk gelen harfleri rakam sırasına göre yerleştirip çıkan cümleyi Osmanlı Türkçesine çeviriniz.                              C E V A P                    

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiAmid-i Sevda
Bir Dergi Bir Yazı

Her on beş günde bir neşr olunur ilmi, fenni, ictimai, edebi gazetedir. Millet Hünerverler yetişsin sanat icad eylesin milletHamiyetle çalışsın mülkü abad eylesin milletÇıkar seyret ne İbn Rüşdlerle İbn SinalarHele bir kere azm-rah-ı ecdad eylesin milletSüleyman’a teşebbüs fatihana itinalarlaBekada Halid ve Faruk’u dilşad eylesin milletOlur elbet ne Hayreddinler Turgudcalar peydaYine bahr-i hünerde sa’y-i müzdad eylesin milletKerim ol hizmet-i millette candan öyle sa’y et kimHamiyet saff-ı balasında tadad eylesin milletVatan evladıyız hep dahli yoktur bunda edyanınÇalışsın ittihad-ârâ ile ad eylesin milletUmumi bir uhuvvet hasıl etsin nur-ı ismetleBütün birbirine şefkatle imdad eylesin millet Name-i Hümayun Kanuni Sultan Süleyman Hazretlerinin Şeyhülislam Ebussuud Efendiye gazada iken tahrir buyurdukları name-i hümayun Halde haldeşim, sende sendaşım, tarik-i Hak’da yoldaşım, dünya ahiret karındaşım Molla Ebussuud Efendi Hazretlerine enva-ı muhabbet ve ifrat-ı meveddet birle selamlar ve dualar iblağından sonra nedir haliniz ve nicedir mizaç-ı lazımü’l-imtizacınız sıhhat ve afiyette olup Hazret-i Hak hazane-i hafiyesinden kemal-i kuvvet ve nihayet selamet müyesser eyleye. Bimennihi ve keremuhu lütuflarından niyaz olunur ki evkat-ı müteberrekede bu mahlaslarını kalb-i şeriflerinden ihraç ve inziac etmeyeler. Ola ki düşman hak-sar-i münhezim ve mükedder ve asakir-i İslam umumen mansur ve muzaffer olup rızaen lillaha muvaffak-ı amel oluna. Bende-i Huda Süleyman Han bî riya Mehmed Tahir Selam Bey Gençlik zamanını heva ve hevese sarf etmeyen ekâbir-i Osmaniyedendir. Pederin vefatında üç dört yaşında bir sabi idi. Yerlerde sürünmek zamanı geçtikten sonra tahsil-i ulum ve kemalata bedel nakdiye-i hayat ile beraber Sadaret Mektubi Kalemine devam etmiş ve kaleme devamı tahsil-i kemalat etmesine mâni olmamıştır. Tahir Selam Bey tarafından vazifesinde gösterdiği liyakate inzimam eden hüsn-ü ahlakı saikasıyla pek mutena memuriyetlere terakki ederek ispat-ı kifayet ve ehliyet eylemiş ve bir taraftan da nafi eserler tahririne hame-rah-ı himmet olmuştur. Ulema-yı mütebahhirin-i Hanife'den Ahmed’l-Kadiri Hazretlerinin Kudurisine şerh-i metin yazmış ve Makamat-ı Hariri gibi bir kitab-ı maarif-i nisabı da latif bir surette tercüme etmiştir.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Üçüncü Ahmed Çeşmesi Kitabelerinden/Fatih Bu tarh-ı pâk-ı hürremi, sevk etti sadr-ı a`zamıDâmâd-ı hâss-ı ekremi, hem-nâm-ı ceddü’l-enbiyâ (Bu gönül açıcı, tertemiz sahayı, Sadrazama yönlendirdi;Ki bu damadı Peygamberlerin ceddi (İbrahim) ile adaştır) Oldu o düstûr-u celîl, bu hayr-ı cârîye delîlHalka idüb zemzem sebîl, celb etti ol şâha duâ  (O (sadrazam) çalışıp bu hayra vesile olduHalka zemzem gibi olan bu suyu akıtmakla, duaları o şâha çekti) Ol şehriyâr-ı zer-nisâr, bezl etti mâl bî-şumârYapdı sebîl ü çeşmesâr, me’cûr ola rûz-i cezâ (O altın serpen (cömert) padişah, bolca harcayarakyaptı bu çeşmeyi, ta ki ahirette mükâfat olarak karşısına çıksın) Bu mevki`i âbâd edip, bir tarh-ı nev îcâd edipRûh-u Hüseyn’i şâd idüb, etti sebîl âb-ı safâ (Bu çeşmenin yapıldığı mevkii şenlendirip, yeni bir düzen yaptıHazret-i Hüseyn’in ruhunu şâd edip, mutluluk veren suyu akıttı) Bu ayna ey sâfî-derûn, destini Kevser gibi sunHer katre-i safvet-nümûn, olmakda bir ayn-ı şifâ (Ey temiz kalpli kişi, bu göze (pınara) elini Cennetteki Kevser havuzuna sunar gibi sun (daldır)Zira maddi-manevi temizliği gösteren her bir damlası bir şifa kaynağıdır.) Selman Ağa Kabir Taşı/Üsküdar Hüve’l-Baki Kad intekale min dari’l-fanâ ilâ dâri’l-bekâDârüssaade ağası sahibü’l-hayratVe’l-hasenât el-merhum vel-mağfurEs-saîd eş-şehîd SelmanAğa ruhuna ve kâffe-i ehl-i imanErvahına rızaen lillahi teale’l-Fatiha Sene 914 Kelimeler: Kad intekale min dari’l-fenâ ilâ dâri’l-bekâ: “Fani olan dünyadan baki olan ahirete gitti” manasında Arapça cümle.Dârüssaade ağası: Osmanlı sarayının Harem ve Enderun kısmına bakmakla görevli olan ve rütbesi sadrazam ve şeyhülislâmdan sonra gelen, diğer bütün ağaların âmiri durumundaki siyah hadım ağası, kızlar ağasıKâffe-i ehl-i iman: Bütün ehl-i imanın…

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTaksim Ağa Cami
Seyyah

تقسيم آغا جامعی استاد نجيب فاضل، ”تام اوتوز ييل ساعتم ايشله مش بن طورمشم، كوك يوزندن خبرسز اوچورتمه  اوچورمشم“ سوزيني تقسيم آغا جامعنڭ آوليسنده  سويله مشدر. بو بيتله  بزلره  حياتڭ قيصه  اولديغني، زماننڭ اوتوز ييلنڭ بوشه كيتديگني، اصل صنعتڭ اللّٰهي آرامق اولديغندن بحث ايدر. بو اعتبارله  بو جامع، نجيب فاضلڭ قاپيسنڭ اشيگندن كچوب ده  حياتنڭ دگيشديگي جامعدر، دينيله بيلير… جامع، بگ اوغلي استقلال جادّه سي أوزرنده ، ١٥٩٧ ييلنده ، غلطه  سرايي شيخ الحرم حسين آغا طرفندن انشا ايتديريلمشدر. خلق آراسنده  آغا جامعي اولارق بيلينير. ١٨٣٤’ده  سلطان ٢نجی محمود طرفندن تعمير ايتديريلن جامع، ١٩٣٨’ده  و ٢٠١١’ده  اوڭاريم و رستوراسيوندن كچمشدر. جامع ايلك ياپيلديغنده  قبه سي واردر. فقط كونمزده  دوز چاتي فورمنه  صاحبدر. اڭ أونملي دتاي، جامعنڭ آوليسنده  بولونان شادرواندر. بو شادروان معمار سنانه  عائد بر اثردر. شادروان، قاسم پاشا سنان پاشا جامعندن بورايه  نقل ايديلمشدر. ترك طاش اويمه جيلغنڭ بر شاه اثري قبول ايديلير. بو تاريخي جامعي، استانبولڭ يبانجيلر طرفندن اشغال ايديلديگي او نتامه لي ييللرده ، خراب و پريشان بر حالده  كورن و چوق اتكيلنن ناظم حكمت ده  شو شعري قلمه  آلمشدر: ”حوصله م آلمييوردي بو حزين حالي أوڭجه  / آه، اي زواللي جامع، سني بويله  كورنجه .“ قونومي كرگي برچوق حادثه يه  شاهدلك ايتمش، دگرلي شاعرلرڭ خاطره لرنده  ير ايتمش، آوليسنده  معمار سنانڭ امضاسني طاشييان شادروانيله  بو كوزل جامعي حالا آياقده در… Üstad Necip Fazıl, “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” sözünü Taksim Ağa camiinin avlusunda söylemiştir. Bu beyitle bizlere hayatın kısa olduğunu, zamanının otuz yılının boşa gittiğini, asıl sanatın Allah’ı aramak olduğundan bahseder. Bu itibarla bu cami, Necip Fazılın kapısının eşiğinden geçip de hayatının değiştiği camiidir, denilebilir… Cami, Beyoğlu İstiklal caddesi üzerinde, 1597 yılında, Galata Sarayı Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından inşa ettirilmiştir. Halk arasında Ağa camii olarak bilinir. 1834’te Sultan 2. Mahmut tarafından tamir ettirilen cami, 1938’de ve 2011’de onarım ve restorasyondan geçmiştir. Cami ilk yapıldığında kubbesi vardır. Fakat günümüzde düz çatı formuna sahiptir. En önemli detay, caminin avlusunda bulunan şadırvandır. Bu şadırvan Mimar Sinan’a ait bir eseridir. Şadırvan, Kasımpaşa Sinan Paşa Camiinden buraya nakledilmiştir. Türk taş oymacılığının bir şaheseri kabul edilir. Bu tarihi camiyi, İstanbul'un yabancılar tarafından işgal edildiği o netameli yıllarda, harap ve perişan bir halde gören ve çok etkilenen Nazım Hikmet de şu şiiri kaleme almıştır: “Havsalam almıyordu bu hazin hali önce / Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce.” Konumu gereği birçok hadiseye şahitlik etmiş, değerli şairlerin hatıralarında yer etmiş, avlusunda Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan şadırvanıyla bu güzel camii halen ayaktadır…

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

بن كندي ايشمي ياپايم ١٤٤٣’ده  مغنيساده  بولونان فاتحڭ خواجه لغنه  كتيريلن ملّا كوراني، آناطولي يه  كلديگنده  ادرنه يه  كيدرك ٢نجی مرادله  ده  كوروشمش، التفاتنه  مظهر اولمشدي. فاتح ايكنجي كز تخته  كچنجه  كنديسنه  وزيرلك تكليف ايديلمشدي. فقط او، ”سنڭ قاپوڭده  خدمت ايدنلر صوڭنده  وزارت مقامنه  اولاشمه يي آرزولر. اگر كنديلري طيشنده  بر كيمسه  وزير اولورسه  سڭا اولان باغليلقلري ضعيفلار و سلطنتنڭ دوزني بوزولور“ دييه رك قبول ايتمه مشدر. علمي جهتده  قالارق اوزمان اولديغي آلانده  خدمتلرينه  دوام ايتمش و پك چوق فائده لر صاغلامشدر. حرصه  قاپيلمادن كندي متخصّص اولديغي آلانده  چاليشمه لرينه  دوام ايتمك و خدمت ايتمك چوغي كره  داها فائده ليدر. Ben Kendi İşimi Yapayım 1443’te Manisa’da bulunan Fatih’in hocalığına getirilen Molla Gürani, Anadolu’ya geldiğinde Edirne’ye giderek 2. Murad’la da görüşmüş, iltifatına mazhar olmuştu. Fatih ikinci kez tahta geçince kendisine vezirlik teklif edilmişti. Fakat o, “Senin kapında hizmet edenler sonunda vezâret makamına ulaşmayı arzular. Eğer kendileri dışında bir kimse vezir olursa sana olan bağlılıkları zayıflar ve saltanatının düzeni bozulur” diyerek kabul etmemiştir. İlmi cihette kalarak uzman olduğu alanda hizmetlerine devam etmiş ve pek çok faydalar sağlamıştır. Hırsa kapılmadan kendi mütehassıs olduğu alanda çalışmalarına devam etmek ve hizmet etmek çoğu kere daha faydalıdır. يدي سكز حسن پاشا منطقي يدي سكز حسن پاشا ، چورومڭ قوش سراي كوينده  طوغمشدر. استانبوله  كليشي عسكرلك سببيله در. عسكرده  كوسترديگي جسارت و فائده  ”چاوش“ اولمه سنه  وسيله  اولدي. جسور، عقللي و درست كيشيلگي ايله  محافظ آلاينه  تعيين ايديلدي... بيندكلري كمي يي باتمقدن قورتارمسيله  ده  سلطان عبدالمجيد طرفندن ملازملق ( تگمن) رتبه سنه  يوكسلتيلدي. سلطان عبدالعزيز دونمنده  آغا پايه سيله  بشيك طاش قره قول قوموتاني اولدي. ديندار كيشيلگي، عبدالحميد خانه باغليلغي ايله  طانينير... ٢نجی عبدالحميدي دویرمك غايه سيله  باشلايان چراغان باصقيني صيره سنده  چيقان چاتيشمه ده  اله باشي علي سعاوي يي صوپه يله  قفاسنه  اورارق ئولديرن حسن آغا، بو اولايدن صوڭره  پاشالق عنواني ويريلدي. روايت اودركه ، ٧-٨ حسن پاشايه  اسكي بر آرقداشي كلمش، ”پاشام! سزڭ علم سياست تحصيلڭز يوق، بونجه  قاريشيق ايشلري ناصل حلّ ايدييورسڭز. پادشاه سزه  بو قدر اعتبار ايدييور و سزي پاشا ياپدي؟“ ديمش. پاشا، كولمش؛ ”چوق بسيط بر فورمول بولدم“ ديمش. ”أوڭجه  دف مضرّت لازم. مثلا ا نگليز سفيرينى دعوت ايدييورم يا ده  زيارت ايدييورم. مملكت مسئله لرندن سوز آچوب، ’ شويله  مسئله لريمز وار، سز نه  دیرسڭز، سزده  بو تور صورونلر ناصل چوزولويور؟‘ دييه  صورارم. هاني كتابده  ’ اونلره  بڭزه مه يڭ، اونلر سزه  بر خبر كتيردكلرنده  اوني آراشديرمادن اعتبار ايتمه يڭ‘ دير يا، او حساب… آردندن عين شكلده  روس سفيري يا ده  ايلكيلي بر يبانجي سفيرڭ فكرينى صورار، يول كوسترمه سني ايسترم. صوڭره  بونلر أوزرنده  دوشونورم. علمنه  اعتبار ايتديگم و تجربه سنه  كوگنديگم، فراستي و قلب كوزي آچيق ذاتلرله  استشاره  ايدر و كنللكله  ده  يبانجي سفيرلرڭ ديدكلرينڭ تام ترسني ياپارم. كورديگڭ كبي تثبيتلرم و قرارلرمده  اصابت سوز قونوسيدر.“ ايشته  بوڭا ٧-٨ حسن پاشا منطقي دينيرمش… Yedi Sekiz Hasan Paşa Mantığı Yedi Sekiz Hasan Paşa, Çorum’un Kuşsaray köyünde doğmuştur. İstanbul’a gelişi askerlik sebebiyledir. Askerde gösterdiği cesaret ve fayda “çavuş” olmasına vesile oldu. Cesur, akıllı ve dürüst kişiliği ile muhafız alayına tayin edildi... Bindikleri gemiyi batmaktan kurtarmasıyla da Sultan Abdülmecid tarafından mülazımlık (teğmen) rütbesine yükseltildi. Sultan Abdülaziz döneminde Ağa payesiyle Beşiktaş karakol komutanı oldu. Dindar kişiliği, Abdülhamid Hana bağlılığı ile tanınır... 2. Abdülhamid’i devirmek gayesiyle başlayan Çırağan baskını sırasında çıkan çatışmada elebaşı Ali Suavi’yi sopayla kafasına vurarak öldüren Hasan Ağa, bu olaydan sonra paşalık unvanı verildi. Rivayet odur ki, 7-8 Hasan Paşa’ya eski bir arkadaşı gelmiş, “Paşam! Sizin ilm-i siyaset tahsiliniz yok, bunca karışık işleri nasıl hallediyorsunuz. Padişah size bu kadar itibar ediyor ve sizi paşa yaptı?” demiş. Paşa, gülmüş; “Çok basit bir formül buldum” demiş. “Önce def-i mazarrat lazım. Mesela İngiliz sefirini davet ediyorum ya da ziyaret ediyorum. Memleket meselelerinden söz açıp, ‘Şöyle meselelerimiz var, siz ne dersiniz, sizde bu tür sorunlar nasıl çözülüyor?’ diye sorarım. Hani kitapta ‘Onlara benzemeyin, onlar size bir haber getirdiklerinde onu araştırmadan itibar etmeyin’ der ya, o hesap… Ardından aynı şekilde Rus sefiri ya da ilgili bir yabancı sefirin fikrini sorar, yol göstermesini isterim. Sonra bunlar üzerinde düşünürüm. İlmine itibar ettiğim ve tecrübesine güvendiğim, feraseti ve kalp gözü açık zatlarla istişare eder ve genellikle de yabancı sefirlerin dediklerinin tam tersini yaparım. Gördüğün gibi tespitlerim ve kararlarımda isabet söz konusudur.” İşte buna 7-8 Hasan Paşa mantığı denirmiş… آتان سن دگلسڭ ٨ قاسم ١٨٧٧ كيجه سي ارضروم محله لرنده  طاوللر چالينارق خلق جهاد ايچون اويانديريلدي. ارضروم، روسلرڭ هجومنه  اوغرامشدي. طقسان أوچ حربي اسميله  بيلينن بو حربده ، عزيزيه  طابيه لرينڭ دوشمسيله  ارضروم خلقي يديدن يتمشه  سلاحلانوب، دشمانه  قارشي قهرمانجه  بر مدافعه  ياپمه  حاضرلغي ايچنه  كيردي. طاڭ يري آغاريركن، آياز پاشا جامعندن صباح اذاني اوقونمه يه  باشلادى. اذان أويله  اخلاص و صداقتله  اوقونويورديكه ، خلقه  بام باشقه  بر شوق و جسارت ويرمشدي. ارضروم خلقي بيوك بر هيجان و جسارتله ، ”اللّٰه! اللّٰه!“ ندالريله ، عزيزيه  طابيه لريني اشغال ايدن موصقوفلرڭ أوزرينه  هجوم ايتدي. ايلك هجومده  موصقوف طاغيلمه يه  باشلادى. غازي احمد مختار پاشا، خلقي بو درجه  هيجانه  كتيرن اذان محمّدي يي كيمڭ اوقوديغني أوگرنمك ايسته دي. اطرافه  طاغيلان ياورلر و چاوشلر آرايوب بولديلر. بو ذات، حافظ عثمان بدرالدّين ايدي. غازي احمد مختار پاشايه  سويلنديگي اثناده  اوراده  بولونان قورت اسماعيل پاشا اسمي دويار دويماز ايلري چيقوب هيجانله  پاشانڭ ياننه  ياقلاشدي و شويله  ديدي: ”پاشام، اذاني اوقويان ذاتي طانيدم. ارضروملي ميرآلاي بحري بگڭ قومانده سنده ، هيبتلي، وقارلي، تمكينلي حركتلريله  و بالخاصّه  دشمانه  طاشله  هجومي دقتمي چكمشدي. النده  سلاح يوقدي. دشماني طاشله  قوغالييوردى. آتديغي طاش مطلقا هدفنه  اولاشييور و بر دشمان عسكرينى ئولديرويوردي. بو صيره ده  قولاغمه  غزايه  قاتيلان ايكي ارضروملي قادينڭ قونوشمه لري كلدي. ننه  آبلا آدنده  بر قادين شويله  دييوردي: ”خديجه  باجي، باق كوریيورميسڭ؟ سلمان افندينڭ اوغلي حافظ عثمان بدرالدّين افندي دشمانه  طاش آتاركن ايكنجي بر طاشي آتمق ايچون يره  اگيلوب آلمه سنه  لزوم قالمييور! طاش كنديلگندن النه  يوكسلييور او ده  آتييور.“ بن بو سوزي دوينجه  بو سفر داها دقّتلي باقدم. سويلنن كرچكدن طوغريدي؛ حادثه يي كوزمله  كوردم. او، يره  اگيلمدن طاش النه  كلييور، آلوب آتنجه  بر دشماني ييقييوردي. بو قهرمانڭ ولي بر ذات اولديغني آڭلادم و كرامتنى كوزلرمله  كوردم.“ غازي احمد مختار پاشا بو سوزلري ديڭله دكدن صوڭره  سوينچ و هيجانله ؛ ”بره  پاشا قرداش نيچون ديمزسڭزكه  هو جنكده  أوچلر، يديلر، قرقلر، ارنلر بزمله  برابرلرمش. الحمد للّٰه بو، ربّمڭ بزه  بر احسانيدر“ ديدي. Atan Sen Değilsin 8 Kasım 1877 gecesi Erzurum mahallelerinde davullar çalınarak halk cihat için uyandırıldı. Erzurum, Rusların hücumuna uğramıştı. Doksan üç harbi ismiyle bilinen bu harpte, Aziziye tabyalarının düşmesiyle Erzurum halkı yediden yetmişe silahlanıp, düşmana karşı kahramanca bir müdafaa yapma hazırlığı içine girdi. Tanyeri ağarırken, Ayaz Paşa Câmiinden sabah ezanı okunmaya başladı. Ezan öyle ihlâs ve sadâkatle okunuyordu ki, halka bambaşka bir şevk ve cesaret vermişti. Erzurum halkı büyük bir heyecan ve cesaretle, “Allah! Allah!” nidalarıyla, Azîziye tabyalarını işgal eden Moskofların üzerine hücum etti. İlk hücumda Moskof dağılmaya başladı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa, halkı bu derece heyecana getiren ezan-ı Muhammedi’yi kimin okuduğunu öğrenmek istedi. Etrafa dağılan yaverler ve çavuşlar arayıp buldular. Bu zât, Hâfız Osman Bedreddin idi. Gazi Ahmed Muhtar Paşa’ya söylendiği esnada orada bulunan Kurt İsmail Paşa ismi duyar duymaz ileri çıkıp heyecanla Paşa’nın yanına yaklaştı ve şöyle dedi: “Paşam, ezanı okuyan zatı tanıdım. Erzurumlu miralay Bahri Bey’in kumandasında, heybetli, vakarlı, temkinli hareketleriyle ve bilhassa düşmana taşla hücumu dikkatimi çekmişti. Elinde silâh yoktu. Düşmanı taşla kovalıyordu. Attığı taş mutlaka hedefine ulaşıyor ve bir düşman askerini öldürüyordu. Bu sırada kulağıma gazâya katılan iki Erzurumlu kadının konuşmaları geldi. Nene Abla adında bir kadın şöyle diyordu: “Hadice bacı, bak görüyor musun? Selman Efendi’nin oğlu Hâfız Osman Bedreddin Efendi düşmana taş atarken ikinci bir taşı atmak için yere eğilip almasına lüzum kalmıyor! Taş kendiliğinden eline yükseliyor o da atıyor.” Ben bu sözü duyunca bu sefer daha dikkatli baktım. Söylenen gerçekten doğruydu; hâdiseyi gözümle gördüm. O, yere eğilmeden taş eline geliyor, alıp atınca bir düşmanı yıkıyordu. Bu kahramanın veli bir zât olduğunu anladım ve kerametini gözlerimle gördüm.” Gazi Ahmed Muhtar Paşa bu sözleri dinledikten sonra sevinç ve heyecanla; “Bre Paşa kardaş niçin demezsiniz ki hu cenkte üçler, yediler, kırklar, erenler bizimle beraberlermiş. Elhamdülillah bu, Rabbimin bize bir ihsanıdır” dedi.

Ömer KAPUKAYA 01 Ocak
Konu resmiMizaç İlmi-6
Osmanlı Tıbbından

Fasl-ı Fî Keyfiyyetihî Tevellüdüʼl-Ahlât Maʻlûm ola ki gıdâ çiynendiği vakit ağızda olan kuvvet-i hâzıme ve harâret ve ağzı yar ile bişüp hazm olup buna hazm-ı evvel derler. Ondan miʻdeye gelir. Bir hazm dahi onda olur. Ammâ bu hazma yalnız miʻde harâreti yetişmez. Belki miʻdenin sağ tarafından kızıl ciğer ve sol tarafından dalak, yukarı tarafından kalb ve öykenden serb dedikleri semiz perde harâreti ile bişüp ezilmiş kurud suyuna yahud arpa suyuna benzer. Hazm-ı sânîdir, buna keylûs derler. Ciğer miʻdenin sağ tarafın kaplamışdır. Miʻdeye yapışık tarafına mukaʻʻar derler. Ondan biten damara bâb derler. Ciğerin taşra tarafına muhaddeb derler. Ondan biten damara ecvef derler. Bu iki damar iki tarafından kök gibi bitmiştir. Birbirine ulaşmıştır. Pes keylûs miʻdeden ciğere çıkmak değildir. Ta su içilmeden Hakk teʻâlâ hazretleri susuzluğu ol maslahat içün vermiştir ki su içüp su ile bu keylûs karışıp miʻdeden ciğere çıka. Su içilmez ise hârr miʻdelerde taʻâm yanar fâsid olur. Bu hazm-ı sânî ki keylûsdur, fazlası bağırsaklara gidip tabîʻat ondan defʻ eder. Ol ki sâfîsi ve latifidir, bağırsaklara yapışık olan mâsârîkâ dedikleri ince damarlardan ciğerin içerisinde biten bâb dedikleri damara gelip ondan ciğere gelir. Bir hazm dahi onda olur. Bu hazm-ı sâlisdir, buna keymûs derler. Bir defʻa dahi ciğerde pişer. Ol ki köpükdür, safrâ olur. Ve ol ki çöküğüdür, yanmışdır, sevdâ olur. Ve ol ki pişmemiştir, hâmdır, balgamdır. Ve ol ki tamâm pişip sâf olmuştur, kan olur. Sevdâyı bâb damarları şuʻbesinden tabîʻat dalağa gönderir. Safrâyı merâreye yaʻnî öde gönderir. Kan dahi ciğerde yine bir defʻa dahi sâf olur. Su ile karışığı ecvef dedikleri damarın şuʻbesinden böbreğe gider. Onda dahi tabîʻat suyu kandan ayırır. Sâfî kanı böbreğe gıdâ eder. * Metnin Güncel Çevirisi Hıltların Oluşumu Bir gıda çiğnendiği zaman ağızdaki sindirim kuvveti ve sıcaklık ile pişerek sindirilir, buna birinci hazım denir. Sonrasında bu gıda mideye gelir. Burada yalnız mide sıcaklığı ile değil, midenin sağındaki karaciğer ve solundaki dalak, yukarısındaki kalp ve akciğerden iç organ askısı (omentum) sıcaklıkları ile pişerek çökelek veya arpa suyu formunu alır. Buna ikinci hazım (keylus) denir. Karaciğer midenin sağ tarafını kaplar, mideye yapışık tarafına içbükey denir. Oradan çıkan damara portal ven (dalak ve bağırsaklardaki kanı karaciğere taşıyan damar) denilir. Ciğerin dış tarafına dışbükey denilir. Oradan çıkan damara ise vena cava (ana toplardamar) denir. Portal ven ve vena cava iki taraftan kök gibi çıkarak birbirine ulaşır. Keylus, mideden ciğere kendiliğinden çıkmaz. Yüce Allah susuzluk hissini, suyun keylus ile karışarak keylusun mideden ciğere ulaşması için vermiştir. Eğer su içilmezse sıcak midelerde besinler yanar ve bozulur. Keylusun fazlası bağırsaklara giderek dışarı atılır. Besin değeri olan kaliteli kısmı ise bağırsaklara yapışık olan peritondan (karın iç zarı) portal ven aracılığıyla karaciğere gelir. Besinler mideden sonra bir de burada sindirilir. Buna üçüncü sindirim (keymus) denilir. Besinler karaciğerde piştikten sonra üst tarafta köpük (safra) oluşur. Yanmış kısım dibe çöker (sevda). Pişmemiş kısım balgam olur. Tam pişen kaliteli kısım ise kan olur. Sevda maddesi portal ven vasıtasıyla dalağa gönderilir. Safra, safra kesesine gönderilir. Kan ise ciğerde bir kez daha ayrıştırılır. Su ile karışmış kısım ana toplardamarla böbreğe taşınır. Orada da kan fazla sudan ayrıştırılır ve böbreğe besin olur. KAYNAK: Şemseddin-i İtâkî Şirvânî, Teşrîhuʼl-Ebdân, 13b-14a

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiİnşa Ve Tahrip Arasında İnsan
Baş Muharrir

انشا و تخريب آراسنده  انسان انسان ديمك انشا ديمك بر معناده . انشا ايسه  بر اوقومه /آڭلامه  بيچيمي. ايلكينچدركه  معنا درينلگنه  ایرن، مثلا غزالي، ”وار اولاندن داها مكمّلي ممكن دگلدر“ ديمكله  برلكده ، هپ بر آراييش، اعمار، انشا دوام ايده كلمشدر. نه  واركه  انسان دنياسنده  ياپمق، ديگر طرفدن ييقمق اولارق دوام ايتمشدر چوغي كره. زيرا انسان اراده  صاحبي قيلينمقله  هر زمان كلي اراده يي خاطرده  طوتامايان، نسيانله  معلول بر وارلقدر… هم انسان تكيل اولمقله  برابر هپ برلكده لگه  ميّالدر. هر كيرديگي/كيتديگي يره  بر جامع/معبد، بر أو انشا ايتمشدر. كوك قبه يي يترلي بولمامش، دنيانڭ شرطلرندن و فطرتڭ ضرورتندن بحثله  معارفه يه  موظّف چاتيلر قورمشدر. بر چاتي آلتنده  طوپلانمشدر. بوني بناده  ياپديغي كبي، شهرلشمه ده ، طوپلوم حياتنده  و انساني بر آراده  طوتان مثلا ديلده  ده  ياپمشدر. ملّت اولابيلمه نڭ تملنده ، او ملّتڭ حسّياتندن و حسّاسيتندن بسلنن بر ديل طوغمشدر. عين دوشونجه ، عين هدف، عين حسّياتي كوسترن بر آينه در ديل. طوپلومڭ خرجيدر. طوتوجيسيدر. ديل غائب اولورسه ، خرجي غائب اولان توغله لر كبي ملّتلر ده  طاغيلاجقدر. بويله  بر تهلكه  تاريخده  ايكي بيوك دهشتله  ياشانمشدر. بريسي هلا كو زماننده ، ديگري ده  ١٩٢٨’ده . تاريخ بويي مركّب و قان برابر آقمشدر. بلكه  ده  بوندندر، حديثده  ”محشرده  علماء حقيقتڭ صرف ايتدكلري مركّب شهيدلرڭ قانيله  موازنه  ايديلير، او قيمتده  اولور.“ دينيلمشدر. بلكه  ده  بوندندر، ”بو زمانده  اعلاي كلمة اللّٰه مادةً ترقّي يه  متوقّفدر“ ده  دينيلمشدر. و بتون بونلردندركه  بز بو صاييمزده  هم ”عثمانليده  شهر و آفت يوڭتيمي“ باشلغنى هم ده  سنۀ دوريه سي اولمق حسبيله  حرف و لسان دگيشيكلگنه  دائر چاليشمه لري كونمزه ، سزلرڭ كوندمنه  طاشيدق. انسانڭ دنياده كي وارلغنى راحت و حضورله  دوام ايتديره بيلمه سنه  يوڭليك تاريخدن و كونمزدن بعض ياشانمشلقلري و دگرلنديرمه لري دركي دييه  تجسّم ايتدي، تجمّع و تجلّد ايله دك. اومولوركه  فائده مزه  اولا. سلامتله  قاليڭز. İnşa Ve Tahrip Arasında İnsan İnsan demek inşa demek bir manada. İnşa ise bir okuma/anlama biçimi. İlginçtir ki mana derinliğine eren, mesela Gazali, “Var olandan daha mükemmeli mümkün değildir” demekle birlikte, hep bir arayış, imar, inşa devam edegelmiştir. Ne var ki insan dünyasında yapmak, diğer taraftan yıkmak olarak devam etmiştir çoğu kere. Zira insan irade sahibi kılınmakla her zaman külli iradeyi hatırda tutamayan, nisyanla malul bir varlıktır… Hem insan tekil olmakla beraber hep birlikteliğe meyyaldir. Her girdiği/gittiği yere bir cami/mabed, bir ev inşa etmiştir. Gök kubbeyi yeterli bulmamış, dünyanın şartlarından ve fıtratın zaruretinden bahisle muarefeye muvazzaf çatılar kurmuştur. Bir çatı altında toplanmıştır. Bunu binada yaptığı gibi, şehirleşmede, toplum hayatında ve insanı bir arada tutan mesela dilde de yapmıştır. Millet olabilmenin temelinde, o milletin hissiyatından ve hassasiyetinden beslenen bir dil doğmuştur. Aynı düşünce, aynı hedef, aynı hissiyatı gösteren bir aynadır dil. Toplumun harcıdır. Tutucusudur. Dil kaybolursa, harcı kaybolan tuğlalar gibi milletler de dağılacaktır. Böyle bir tehlike tarihte iki büyük dehşetle yaşanmıştır. Birisi Hülagu zamanında, diğeri de 1928’de. Tarih boyu mürekkep ve kan beraber akmıştır. Belki de bundandır, hadiste “Mahşerde ulema-i hakikatin sarf ettikleri mürekkep şehidlerin kanıyla muvazene edilir, o kıymette olur.” denilmiştir. Belki de bundandır, “Bu zamanda i’la-yı kelimetullah maddeten terakkiye mütevakkıftır” da denilmiştir. Ve bütün bunlardandır ki biz bu sayımızda hem “Osmanlıda Şehir ve Afet Yönetimi” başlığını hem de sene-i devriyesi olmak hasebiyle harf ve lisan değişikliğine dair çalışmaları günümüze, sizlerin gündemine taşıdık. İnsanın dünyadaki varlığını rahat ve huzurla devam ettirebilmesine yönelik tarihten ve günümüzden bazı yaşanmışlıkları ve değerlendirmeleri dergi diye tecessüm etti, tecemmu ve tecellüd eyledik. Umulur ki faydamıza ola. Selametle kalınız.

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. Dünyanın 7 Harikası Öğretmen öğrencilerden dünyanın 7 harikasını yazmalarını istemiş. Hepsi bitirmiş ama birisinden hala ses yokmuş. “Bir problem mi var?” diye sormuş. “Evet” demiş çocuk. “Nedir?” diye tekrar sual edince, “O kadar çok şey var ki karar veremiyorum” deyince, öğretmen: “Peki söyle bakalım” demiş, “senin listende neler var?” Öğrencinin cevabı şöyle olmuş: Bence dünyanın yedi harikası: Görmek Duymak Dokunmak Tatmak Hissetmek Gülmek Sevmek        Ç  Ö  Z  Ü  M      دنيانڭ ٧ خارقه سي أوگرتمن أوگرنجيلردن دنيانڭ ٧ خارقه سني يازمه لرينى ايسته مش. هپسي بيتيرمش اما بريسندن حالا سس يوقمش. ”بر پروبلممي وار؟“ دييه  صورمش. ”اوت“ ديمش چوجق. ”نه در؟“ سؤالنه، ”او قدر چوق شي واركه  قرار ویره مييورم“ ديينجه ، أوگرتمن: ”پكي سويله  باقالم“ ديمش، ”سنڭ ليسته ڭده  نه لر وار؟“ أوگرنجينڭ جوابي شويله  اولمش: بنجه  دنيانڭ يدي خارقه سي: ١.كورمك٢.دويمق٣.طوقونمق٤.طاتمق٥.حسّ ايتمك٦.كولمك٧.سومك

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak