Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “لا” (Lamelif)’nin diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

سوكيلي دوستلر، جمهوريتڭ قورولديغي، ياغمورلرڭ چوغالديغي، ترشيلرڭ قورولديغي، ترخانه لرڭ ياپيلديغي، تخوملرڭ اكيلديگي اكيم آينده يز. ايمپراطورلق ديللري أوزرينه  چاليشمه لر ياپان، رحمتلي نهاد سامی بانارلي ”تركجه نڭ سرلري“ اسملي قيمتلي اثرنده  ير يوزنده  و جهان تاريخنده  ايمپراطورلق ديلي اولمامش، اولامامش ديللرڭ پك چوق اولديغني فقط ايمپراطورلق ديلي اولابيلمه يي باشارمش ديللرڭ نادر اولديغني سويلر. و بو قونوده  شويله  دير: ”تركجه  داها اورته  آسيه ده كي قورولوش عصرلرنده  بيله ، أوز ديل دگل، بر ايمپراطورلق ديليدي. بر ديلڭ طوغوشنده ، قراقترنده ، عنعنه سنده  و دهاسنده  باشقه  ديللردن كلمه لري ملّيلشديرمه  حياتي و قدرتي وارسه ، آرتيق او ديلي أوز ديل ياپمه يه  قالقمق، ديلي كندي طبيعتندن و دهاسندن اوزاقلاشديرمقدركه  بوني آنجق جهالتڭ و ضلالتڭ اللري ياپار.“ ايشته  بز ده  يينه ، ديلمزه  كيرمش، آرتيق بزدن بر پارچه  اولمش، ملّيلشمش، تركجه لشمش كلمه لريمزڭ كوكنلرينه  يولجيلق ياپمه يه  دوام ايده جگز. ايلك كلمه مز ”جمهوريت“ Sevgili dostlar, Cumhuriyetin kurulduğu, yağmurların çoğaldığı, turşuların kurulduğu, tarhanaların yapıldığı, tohumların ekildiği ekim ayındayız. İmparatorluk dilleri üzerine çalışmalar yapan, rahmetli Nihad Sami Banarlı “Türkçenin sırları” isimli kıymetli eserinde yeryüzünde ve cihan tarihinde imparatorluk dili olmamış, olamamış dillerin pek çok olduğunu fakat imparatorluk dili olabilmeyi başarmış dillerin nadir olduğunu söyler. Ve bu konuda şöyle der: “Türkçe daha orta Asya’daki kuruluş asırlarında bile, Özdil değil, bir imparatorluk diliydi. Bir dilin doğuşunda, karakterinde, ananesinde ve dehasında başka dillerden kelimeleri millileştirme hayatı ve kudreti varsa, artık o dili Özdil yapmaya kalkmak, dili kendi tabiatından ve dehasından uzaklaştırmaktır ki bunu ancak cehaletin ve dalaletin elleri yapar.” İşte biz de yine, dilimize girmiş, artık bizden bir parça olmuş, millileşmiş, Türkçeleşmiş kelimelerimizin kökenlerine yolculuk yapmaya devam edeceğiz. İlk kelimemiz “cumhuriyet” CUMHURİYET: Millet hâkimiyetine dayanan ve bu hâkimiyetin milletin temsilcisi olarak seçilen milletvekilleri ve başlarındaki cumhurbaşkanı tarafından yürütüldüğü devlet idaresi şeklini ifade eden bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. “Topluluk, halk” manasındaki “cumhur” kelimesine “lık, lik” anlamı katan (-iyyet)  masdar eki getirilmesi ile oluşmuştur. TARHANA: Kelimenin Farsça “terhane” kelimesinden dilimize geçtiği de söylenir. Lakin Türkçe’nin en eski tarihli sözlük çalışması olan 11. yüzyılda yazılmış Divan-ı Lügatü’t-Türk’te tarhana için, yazdan kış için saklanan yoğurt anlamında “tar” kelimesi kullanılmaktadır. Kelime daha sonra Türkçeden Balkan dillerine ve Macarcaya da geçmiştir. Tarhananın ortaya çıkışı ile ilgili bazı rivayetler mevcut olup en yaygın olanı tarhananın ‘dar hane’ ifadesinden türediğini söyleyen anlatımdır. Rivayete göre; “Bir gün Sultan, seferde bir köylünün evine misafir edilir ve evin hanımı sunacak fazla bir şeyi olmadığı için alelacele bir çorba ikram eder. Çorbayı sunduktan sonra da Sultan’a karşı sıkılarak, “Sultanım dar hane çorbasıdır, afiyet ola!” der. İşte dar hane olarak adlandırılan çorbaya da zamanla tarhana denmeye başlanmıştır.” ŞAHESER: Bu kelime Farsça kökenli bir kelimedir. Eserlerin içinde en büyüğünü ifade eder. İnsanların yaptığı eserlerin, yazdığı kitapların; sıradan eser ve kitaplara göre ne derece üstün olduğunu ifade etmek için kullanılır. Mesela, bir cami eserdir, lakin Mimar Sinan’ın yaptığı Selimiye Camii bir şaheserdir. DÜĞÜN: Bu kelime Türkçe kökenli bir kelimedir. Aslı “tüğün”dür. “Bağlamak” manasındaki ‘tüğmek’ kökünden gelmektedir. “Düğme” kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Genelde evlenme dolayısıyla yapılan şenlik manasında kullandığımız kelime, gerçekten de “karşılıklı bir bağlamayı ve bağlanmayı” ifade etmektedir. “Düğün Alayı, Düğün Dernek, Düğün Bayram Etmek, Düğün Evi Gibi, Düğüne Gider Gibi” dilimizde pek çok şekilde kullanılmaktadır. ŞEHZADE: Bu kelime birleşik bir kelimedir. Farsça kökenlidir. “Şah” ve “zade” kelimelerinden oluşmuştur. “Şah” padişah anlamındadır. “Zade” ise evlad, oğul manasınadır. Padişah oğlu, sultan oğlu anlamına gelen bu kelime Osmanlıda çok kullanılmıştır. SERZENİŞ: “Başa kakma, sitem etme” anlamında kullandığımız kelime, Farsça birleşik bir kelimedir. “Ser” ve “zeniş” kelimelerinden oluşmaktadır. Ser, “baş” anlamındadır; zeniş ise “vurma, vuruş” manasına gelmektedir. TOHUM: Bu kelime dilimize Farsçadan gelmiştir. “Tuhm” kelimesinden değişiklikle Türkçeleşmiştir. Bitkilerde aşılanma sonunda çiçekten sonra oluşan ve toprağa gömülünce kendisinden yeni bir bitki üreyen dâneye bu isim verilir. Tohumla alakalı pek çok deyim vardır. “Tohum atmak”, “Tohum ekmek”, “Tohumlamak” bunlardan sadece birkaç tanesidir. Mevlana’nın şu sözü de bu konuda çok anlamlıdır: “Kötülük yaptın mı kork! Çünkü o bir tohumdur. Allah yeşertir, karşına çıkartır.” ŞAHÂNE: Bu kelime Farsçadan dilimize geçmiş bir kelimedir. “Şah” kelimesi padişah, hükümdar, sultan anlamındadır. “Âne” eki ise ait, layık, şayeste manasına gelmektedir. Yani biz “şahâne” dediğimizde padişahlara ait, hükümdarlara layık, sultanlara şayeste bir işten veya bir güzellikten bahsetmiş oluyoruz. Mesela, “ferman-ı şahâne” derken padişaha ait bir fermanı, buyruğu ifade ederiz. “Şahâne bir saray” derken ise, padişahlara layık bir saraydan bahsetmiş oluruz.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiKanunî Sultan Süleyman’ın El Yazısı
Biliyor muydunuz?

چيوي زاده  محيي الدّين محمد افندي، ١٥٣٩-١٥٤٢ سنه لري آراسنده  عثمانليده  شيخ الاسلاملق ياپمش بر عالمدر. چيوي زاده  محيي الدّين محمد افندينڭ اوغلي چيوي زاده  محمد افندي ايسه ، ١٥٨٢-١٥٨٧ سنه لري آراسنده  شيخ الاسلاملق ياپمشدر. چيوي زاده  محيي الدّين محمد افندينڭ باباسي ايسه  مدرّس و خطّاط چيوي الياس افنديدر. چيوي زاده  لقبي بورادن كلمكده در. چيوي زاده  كوچك ياشده يكن، باباسي وفات ايتديگندن طولايي استانبوله  علم تحصيلي ايچون كلمشدر. استانبولده  ملّا بالي، تاجي زاده  سعدي چلبي و فناری زاده  محيي الدّين افندي كبي برچوق عالمدن درس آلدي. صيره سيله  مدرّسلك، قاضيلق و قضيعسكرلك ياپدي. چيوي زاده  كرك شيخ الاسلاملق ياپديغي صيره ده  كركسه  ده  ١٥٤٢ سنه سنده  عزل ايديلدكدن صوڭره  ابوالسعود افندي و برچوق عالمله  بعض ديني قونولرده  ترس دوشمشدر. عثمانليده  شيخ الاسلاملق كوروندن عزل ايديلن ايلك كيشي اولمشدر. اوندن أوڭجه  هيچ بر شيخ الاسلام عزل ايديلمه مشدي. ١٥٤٥’ده  روم ايلي قضيعسكرلگنه  كتيريلدي. ١٥٤٧’ده  روم ايلي قاضيعسكري ايكن، ايكيندي ديواني صيره سنده  راحتسزلاندي و وفات ايتدي. شيخ الاسلام اولان اوغلي چيوي زاده  محمد افندينڭ طيشنده  بر اوغلي داها واردي. او وفات ادينجه ، ملّا بالينڭ ياپديرديغي جامعنڭ ياقيننه  دفن ايديلمسي ايچون قانوني سلطان سليماندن اذن ايستندي. اذن ايسته مه  يازيسنڭ أوزرنده ، قانونينڭ دفن ايچون دفن اول صنع شكلنده  اذن ويرديگنه  دائر ال يازيسنه  راستلامقده يز. Çivizade Muhyiddin Mehmed Efendi, 1539-1542 seneleri arasında Osmanlı’da şeyhülislamlık yapmış bir âlimdir. Çivizade Muhyiddin Mehmed Efendi’nin oğlu Çivizade Mehmed Efendi ise, 1582-1587 seneleri arasında şeyhülislamlık yapmıştır. Çivizade Muhyiddin Mehmed Efendi’nin babası ise müderris ve hattat Çivi İlyas Efendi’dir. Çivizade lakabı buradan gelmektedir. Çivizade küçük yaştayken, babası vefat ettiğinden dolayı İstanbul’a ilim tahsili için gelmiştir. İstanbul’da Molla Bâlî, Tâcîzâde Sâdî Çelebi ve Fenârîzâde Muhyiddin Efendi gibi birçok alimden ders aldı. Sırasıyla müderrislik, kadılık ve kazaskerlik yaptı. Çivizade gerek şeyhülislamlık yaptığı sırada gerekse de 1542 senesinde azledildikten sonra Ebussuud Efendi ve birçok alimle bazı dinî konularda ters düşmüştür. Osmanlı’da şeyhülislamlık görevinden azledilen ilk kişi olmuştur. Ondan önce hiçbir şeyhülislam azledilmemişti. 1545’de Rumeli kazaskerliğine getirildi. 1547’de Rumeli kazaskeri iken, ikindi divanı sırasında rahatsızlandı ve vefat etti. Şeyhülislam olan oğlu Çivizade Mehmed Efendi’nin dışında bir oğlu daha vardı. O vefat edince, Molla Bâlî’nin yaptırdığı caminin yakınına defnedilmesi için Kanunî Sultan Süleyman’dan izin istendi. İzin isteme yazısının (BOA, A.{AMD, 1/1) üzerinde, Kanunî’nin defin için ‘defn olsun’ şeklinde izin verdiğine dair el yazısına rastlamaktayız. Belge no: BOA, A.{AMD, 1/1 Tarih: Kanunî Sultan Süleyman Dönemi (Miladî 1520-1566) (1)Hû (2)Defn olsun (3)İstanbul kadısı dâîlerinin arzıdır (4)Merhûm müftü Çivizâde Efendi’nin küçük oğlu vefat edip İstanbul’da (5)ceddi merhûm Molla Bâlî binâ eylediği cami kurbunda defn olunmağıçün (6)izn-i hümâyûn recâsına arz eder (7)Dergeh-i âlî-i eâlî-karar dâme melâzen li-zevi’l i’tibâr savbına arz-ı dâî-i senâkâr budur ki merhûm ve mağfûrun-leh Şeyhülislâm-ı (8)cennet-makâm Çivizâde Efendi’nin küçük mahdûmu fevt olup ceddi  merhûm Molla Bali’nin Zeyrek kurbunda binâ eylediği câmi (9)yanında mekâbir için ta’yîn eylediği yerde defn olunmak recâsına arz-ı iltimâs olunup ve vech-i mezbûr üzere olmak min külli’- (10)l-vücûh ma’kûl ve münâsib olmağın izn-i âlî sudûru recâsına vâki-i hâl der-i saâdete arz olunur emr men lehü’l-emre müfevvazdır (11)El-abdü’l-fakîr Mustafa el-Kadı (12)Bi-Kostantiniyye

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiİslam’ın İzzeti Bizim İzzetimizdir
Belge Okumaları

Kuruluş temellerini Ehl-i Sünnet çizgisinde atan Osmanlı Devleti yıkılışına kadar İslam’ın mukaddes değerlerini her türlü şekilde muhafazayı kendisine aslî bir görev bilmiş, bu değerleri küçümseyenlere, itibarsız göstermeye çalışanlara müsaade etmemiştir. Hatta mukaddesatı koruma refleksi ülke sınırları dışına da taşmış, tüm Müslümanların halifesi unvanıyla İslam’ın izzetinin ve saygınlığının ayaklar altına alınmasına izin verilmemiştir. Devlet-i Aliye-i Osmaniye’de birçok farklı din ve mezhebe mensup insanlar bulunuyordu. Toplum dinamiği içerisinde istisnai durumlar hariç birbirinin inancına hoşgörü kuralları çerçevesinde yaklaşılıyordu. Ancak bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olarak karşıdakinin mukaddesatına sövme ve hakaret etme gibi tavırlar ortaya çıkabiliyordu. Osmanlı Devleti bu konuda Müslim veya gayrimüslim fark etmeksizin gerekli müeyyideleri uygulamış, herhangi bir kutsalın çiğnenmesine hoşgörülü davranmamıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki Osmanlının ihtişamlı dönemlerinde İslâmî değerlere hakaret edenlere verilen cezalar ağır hapis cezası veya idam iken devletin gücünün zayıfladığı dönemlerde idam cezası neredeyse hiç uygulanmamış, hapis cezaları da hafifletilerek verilmiştir. İzzet-i dîniyenin korunması konusundaki hassasiyet, Müslümanların halifesi unvanını aktif bir şekilde kullanan Sultan II. Abdülhamid Han zamanında tekrar artmış, İslam’a saldırıların fazlalaştığı bu dönemde yurt içi ve yurt dışı tüm meşru kanallar kullanılarak toplumun değerlerinin korunması için gayret sarf edilmiştir. Beyoğlu’nda açılan “Selmân-ı Pâk” isimli bir berber dükkânının isminin bir sahabe adı olmasından ötürü uygun olmadığı belirtilerek isminin değiştirilmesinin talep edilmesi; “Sirkecizâde Muhammed Tevfik” isimli bir ayakkabı firmasının kundura altına Muhammed ismini yazmasının, Hz. Peygamberi (sav) hatırlatacağından engellenmesi; yurt dışından getirilen ve üzerlerinde Lafza-i Celâl ve Hz. Peygamberin ismi bulunan şamdan ve sandalyelere el konulması; Avrupa’da üretilmiş bir çikolatanın üzerine “Timsah Peygamber” ifadesinin yazılması üzerine bu çikolatanın ülke sınırları içine sokulmaması; Fransa’da Hz. Peygamberin canlandırılacağı “Mahomet” adlı piyesin oynatılmasının yasaklatılması gibi girişimler bu hassasiyetin örneklerindendir. Hangi dönemde olursa olsun Osmanlı Devleti, genel anlamda her türlü mukaddesatın muhafızlığını üstlenmiş, özel olarak da halife-i Müslimîn sıfatıyla İslam’ın şerefini ve Müslümanların hamiliğini bir vazife olarak görmüş din ve vicdan devletidir. Günümüzde de İslam’ın, onun savunduğu ahlak değerlerinin ve dünya üzerindeki tüm Müslümanların izzetini koruyacak bir devlet düzeni hepimizin arzusudur. 1.VESİKA Bulgaristanʼın Ropçoz nahiyesinde Müslüman bir kadına jandarmalar tarafından kötü muamele ve tacizde bulunulduğu ve buna benzer örneklerin de daha önce yaşandığı, ancak sorumluların herhangi bir cezai takibata uğramadıklarından bahisle gerekli işlemlerin yapılması hakkında Sadaretten Bulgaristan Komiserliğine yazılan şukka (8 Şubat 1890) Bâb-ı Âlî Dâire-i Sadâret-i Uzmâ Dîvân-ı Hümâyûn Vilâyât-ı Mümtâze ve Muhtâre Kalemi Aded 115 Hüve (1) Bulgaristan Komiserliği Başkitâbetine (2) Saʻâdetlü efendim, (3) Ropçoz nâhiyesi kurâsından Peliç karyesi ahâlîsinden Topal Hasan nâmında birinin hânesine cebren duhûl ile zevcesi hakkında jandarmalar tarafından ne sûretle muʻâmelât-ı şenîʻa icrâ edilmiş ve yine (4) bu kabîlden olarak Dranova karyesinde evvelce gâib olan bir çocuğun taharrîsi bahânesiyle baʻzı İslâm kadınları hakkında ne vechile harekât-ı nâ-marziyye icrâsına kıyâm olunmuş olduğuna ve ol bâbda hükûmet-i mahalliyyeye (5) mürâcaʻat ve şikâyet olunmuş ise de mütecâsirlerin teʼdîb ve mücâzât olunmadıklarına ve ahâlî-i İslâmiyye hakkında bir müddetden beri revâ görülen muʻâmele-i iʻtisâfiyyeden bahisle baʻzı ifâdâta dâir Bulgaristan Komiserliği (6) İkinci Kitâbetinden Hâriciyye Nezâret-i celîlesine mebʻûs tahrîrâtın bir sûreti leffen irsâl-i sûy-ı saʻâdetleri kılınmağla münderecâtına nazaran bu bâbda lâzımgelenlere icrâ-yı teblîğât ile keyfiyyetin inhâsına himmet olunması siyâkında şukka-i mecî terkîm olundu. (7) Fî 18 Cemâziyeʼl-âhire sene 307 fî 27 Kânûn-ı sânî sene 305 (8) Sadr-ı aʻzam mühür (Muhammed Kâmil bin Sâlih) HR_SFR_04___00333_00041_001_001 *** 2. VESİKA Bulgaristanʼın Filibe şehrinde ezana ve müezzine hakaret eden birinin yakalandıktan sonra serbest bırakıması, ayrıca cami duvarının din düşmanları tarafından yıkılmasından bahisle bir daha böyle hadiselerin tekrarlanmasının önlenmesi hakkında Şeyhülislamlıktan Sadarete yazılan tezkire (19 Şubat 1900) Bâb-ı Fetvâ Dâire-i Meşîhat-ı İslâmiyye Mektûbî Kalemi Aded 233 Hüve (1) Taraf-ı Sâmî-i Cenâb-ı Sadâretpenâhîye (2) Maʻrûz-ı dâʻî-i kemîneleridir ki, (3)Filibeʼnin Cumaönüʼnde kâin câmiʻ-i şerîfde yatsu ezânı okunur iken Kavsalacı Tomaʼnın çobanı Çorlulu Tanaş müezzine ve dîn-i mübîn-i İslâmʼa hakâret yollu birtakım (4) elfâz-ı galîza istiʻmâl etmesi üzerine orada hâzır olan ahâlî-i İslâmiyenin merkûma hücûm etmelerine ramak kalmış iken biʼt-tesâdüf orada bulunan Filibe Tüccâr Bankası direktörü İstefan (5) Viralingi mezbûr Tanaşʼı yakalayarak nöbetçi jandarma neferine teslîm eylemiş ise de muahharan salıverilmiş olduğu ve geçende yine baʻzı Bulgarlar tarafından bir câmiʻ-i şerîfe taʻarruz olunarak duvarının (6) hedmine kıyâm edildiği Filibe Müftülüğünün işʻârâtından anlaşılıp bu kabîl taʻarruzât-ı dîniyyenin Bulgaristan emâretinde merʻiyyeti ahden taht-ı teʼmîne alınan mahfûziyyet-i mezhebiyye kaziyye-i muʻtenâ-bihâsına (7) külliyyen muhâlif olduğundan mütecâsirlerinin şedîden teʼdîbiyle menʻ-i tekerrürü zımnına iktizâ-yı hâlin îfâsını mutazammın Şarkî Rumeli cemâʻat-i İslâmiyyesi nâzırı semâhatlü efendi hazretlerinden gelen tezkire (8) matviyyen tesyîr-i savb-ı sâmî-i sadâretpenâhîleri kılınmağla icrâ-yı îcâbı bâbında emr ü irâde hazret-i men lehüʼl-emrindir. Fî 19 Şevvâl sene 1317 ve fî 7 Şubat sene 1315 (9) Şeyhüʼl-İslâm Muhammed Cemâleddîn A_}MTZ_(04)_00065_00031_002_001 *** 3. VESİKA Noel gecesinde Filibe şehrinde iki Bulgarʼın bir camiye yaptıkları saldırı neticesinde saldırganların yetişkin olmadıklarının anlaşıldığı ve camide gerekli tamiratın yapıldığı hakkında Hariciye Nezaretinden Sadarete yazılan tezkire (24 Nisan 1900) Bâb-ı Âlî Dâire-i Hâriciyye Mektûbî Kalemi Aded 378 Hüve (1) Huzûr-ı Sâmî-i Hazret-i Sadâretpenâhîye (2) Maʻrûz-ı çâker-i kemîneleridir, (3) Mîlâd-ı Îsâ yortusu gecesi Bulgar Nizâmiyye Muzıkası efrâdından iki kişi ile diğer iki genç Bulgarʼın Filibeʼde Alacamescid Câmiʻ-i şerîfi hakkında ne yolda (4) tecâvüzâtda bulunduklarına dâir baʻzı ifâdâtı hâvî Komiserlik İkinci Kitâbetinden ahz olunan tahrîrâtın sûreti 19 N (Ramazân) sene 317 târîhli tezkire-i âcizî ile (5) takdîm ve emâret nezdinde teşebbüsât-ı müessire icrâsı komiserliğe tavsiyye edildiği arz ve terkîm kılınmış idi. Ol bâbda icrâ edilen teşebbüsât-ı mükerrere üzerine sinn-i rüşde (6) varmamış iki muzıkacı çocuğundan ibâret olduğu anlaşılan mütecâsirlerin meydâna çıkarıldığını ve câmiʻ-i şerîf-i mezkûrun kapı ve penceresi dahi müceddeden (7) emâret tarafından inşâ ettirildiğini şâmil mezkûr komiserlikden bu kerre vârid olan 16 Ziʼl-hicce sene 317 târîhli ve altmış dokuz numaralı tahrîrâtın sûreti dahi leffen takdîm (8) kılınmış olmağla emr ü fermân hazret-i veliyyüʼl-emrindir. Fî 24 Ziʼl-hicce sene 1317 ve fî 11 Nisan sene 1316 (9) Hâriciyye Nâzırı bende Tevfîk A_}MTZ_(04)_00065_00074_001_001 Kelimeler Çâker-i kemîne: Aciz kulDâʻî-i kemîne: Aciz duacıDuhûl: GirmeHedm: Yıkmakİnhâ: Haber vermeİrsâl: Göndermeİşʻârât: Resmî yazılarİʻtisâfiyye: Sapkınlık, haksızlıkKaziyye-i muʻtenâ-bihâ: Uyulmasına özen gösterilen hükümLeffen: Ek olarakMatviyyen: Bir şeyin içine sarılarakMecî: Gelme, gelişMen lehüʼl-emr: Emir sahibi olan kişiMenʻ-i tekerrür: Tekrarlanmasının engellenmesiMerʻiyyet: YürürlükMerkûm: Adı geçenMuahharan: SonradanMutazammın: İçerenMünderecât: İçerikMütecâsir: Cesaret edenNâ-marziyye: Rıza gösterilmeyenSâmî: YüceSinn-i rüşd: Mükellefiyet yaşıSiyâkında: İfadenin akış şekli, bağlamSûy: Yön, tarafŞenîʻa: KötüŞukka: Üst merciden alt merciye yazılan resmî yazıTaharrî: AraştırmaTaht-ı teʼmîn: Garanti altıTerkîm: YazmaTesyîr-i savb-ı sâmî: Yüce makama göndermekVeliyyüʼl-emr: Emir sahibi olan kişiVilâyât-ı mümtâze ve muhtâre: İmtiyazlı ve seçilmiş (özerk) vilayetlerYortu: Hristiyanların bayramıZımn: Maksat

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiMucizat-ı Ahmediyye (asm)
Beyt-i Berceste

معجزات احمديه Köşe Penceresi رسول اكرم عليه الصّلات والسلام ادّعاي  نبوّت ايتمش، قرآن عظيم الشان كبي بر فرماني كوسترمش و اهل تحقيقڭ ياننده  بيڭه  قدر معجزات باهره يي كوسترمشدر. او معجزات، هيئت مجموعه سيله  دعواي نبوتڭ وقوعي قدر وجودلري قطعيدر. قرآن حكيمڭ چوق يرلرنده  اڭ معنّد كافرلردن نقل ايتديگي سحر اسناد ايتمه لري كوسترييوركه ، او معنّد كافرلر دخي معجزاتڭ وجودلريني و وقوعلريني انكار ايده مييورلر. يالڭز كنديلريني آلداتمق ويا اتباعلريني قانديرمق ايچون، حاشا، سحر ديمشلر. اوت، معجزات احمديه نڭ (ع ص م) يوز تواتر قوتنده  بر قطعيتي واردر. Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddiâ-yı nübüvvet etmiş, Kur’ân-ı Azîmüşşân gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkîkin yanında bine kadar mu‘cizât-ı bâhireyi göstermiştir. O mu‘cizât, hey’et-i mecmûasıyla da‘vâ-yı nübüvvetin vukūu kadar vücûdları kat‘îdir. Kur’ân-ı Hakîm’in çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnâd etmeleri gösteriyor ki, o muannid kâfirler dahi mu‘cizâtın vücûdlarını ve vukū‘larını inkâr edemiyorlar. Yalnız kendilerini aldatmak veya etbâ’larını kandırmak için, hâşâ, sihir demişler. Evet, mu‘cizât-ı Ahmediyenin (asm) yüz tevâtür kuvvetinde bir kat‘iyeti vardır. (Osmanlıca Zülfikar, 227) 1. Beyit معجزە منكر ایچون حجّت ربّانیدرسنی اعلا بیلور اصحاب شهود و اشهاد Mu’cize münkir içün hüccet-i RabbânîdürSeni a’lâ bilür ashâb-ı şuhûd u işhâd Nabi (4) * İşte mu’cize! Akla kapı açmış, aklın ihtiyarını elden almamış. Bir tarafta mu’cizeyi görüp de inkârlarıyla sihir isnad edenler: Kömür ruhlular… Diğer tarafta şahidler olup da tasdikle imanını kuvvetlendirenler. O’nu (asm): Rehber-i Mutlak ve Muallim-i Ekber bilenler: Elmas ruhlular! (R. Anhüma) * Hüccet: Belge ve senet olarak karşısındakini susturan delil. Mu’cizat, hüccet olup inkâr edenleri aczde bırakır.Şuhûd: Hazır olup görmeİşhâd: Şahid getirmek 2-3. Beyit قيلمغ ايچون تازه گلزار نبوّت رونقنمعجزندە ايلمش اظهار سنك خاره  صو معجزی بر بحر بي پايان ايمش عالمده كيميتمش آندن بیك بیك آتش خانۀ كفاره صو Kılmağ içün tâze gül-zâr-ı nübüvvet revnakınMu’cizinde eylemiş ızhâr seng-i hâre su Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş ‘âlemde kimYetmiş andan bin bin âteş-hâne-i küffâre su Fuzuli (2) * İşte mu’cize! Hatemü’l Enbiyanın elinden zahir olmakla nübüvvetin gül bahçesini İsa Aleyhisselamın ardından nasıl da parlatıyor, tazeliyor; elinde ufaladığı sert taştan kurumuşlara su yürütüyor. İşte mu’cize, sonsuz deniz! Küfür ve dalalet cehennem olsa söndür(müş)ecek, mevlid-i Nebi’de bin senelik ateşgede ateşinin sönmesi emsali… * Nübüvvet: Peygamberlik. Resul-ü Ekrem Aleyhisselatü Vesselamdan Ebu Zer Hazretlerinin rivayetine binaen nebilerin adedi yüz yirmi dört bindir.Revnâk: Parlaklık, güzellik, letâfetSeng-i hâr: (fa) Sert taş, kayaBî-pâyân: (fa) Sonsuz, nihayetsiz 4. Beyit جهان مدهوش حیرتدر ظهور معجزاتكدنطریقت اهلنك برهانی سنسك یا رسول الله Cihân medhûş-ı hayretdür zuhûr-ı mu’cizâtundanTarîkat ehlinün bürhânı sensin yâ Resûlallâh Hersekli Ârif Hikmet (7) * İşte mu’cize! Zuhurundan cihan mest olmuş. “Yolun yolumdur!” diyenler için Zatın değil midir en büyük bir mucize? * Medhûş-ı hayret: Hayretten mest olmuşBürhân: Delalet yönüyle kaya metaneti gibi “sarsılmazlık” bulunan delil.  Nebiy-yi Muhterem Aleyhissalatü Vesselamın peygamberliğini doğrulayan bir delil, bürhan olup sarsılmaz bir imana kalb olur. 5. Beyit معجزاتن شرح ايدر سم بی شمارطاش نطقه كلدی آغاچ ویردي بار Mu’cizâtın şerhidersem bî-şumârTaş nutka geldi ağaç virdi bâr Âşık Paşa (6) * İşte külliyetiyle mu’cizat! Bin içre binler… Dâimi, sayısızdan misal: Elde zakir taşlar, hurmaya duran kuru çubuk…  (Serverâ! Taş, taşlığınca sana iman getirdi, söyledi; sana iman etmeyenin bağrı taş olsa, taş revadır.) * Bî-şumâr: (fa) Sayısız, ta’dad olunamaz derecede kesret üzere ve çok olanBâr: (fa) Meyve 6. Beyit یازمقدە قالم برمغكك وصفنی عاجزكە ماهی ایكی شق ایدر اول كاە اقدرما Yazmakda kalem barmagunun vasfını âcizGeh mahı iki şakk ider ol gâh akıdur mâ Taşlıcalı Yahya Bey (5) * İşte mübarek parmağından ve elinden zuhur eden mu’cizât! Kalem vasfından âciz!... Bir işaretiyle kamerin sinesi ikiye yarılmadı mı? Beş musluklu bir çeşme olup gaza gününün şiddetinde tüm susamış orduya kevser gibi su akıtmadı mı?   * Mâ: Su 7. Beyit محزون قالمیا ویرحیاتاظهار قلدن چوق معجزاتعالمدە فخری كائناتسن سن اول محمّد مصطفی Mahzûn kalmaya vir hayâtİzhâr kıldun çok mu’cizât‘Âlemde Fahr-i KâinâtSensin Muhammed Mustafâ İlhami (Sultan Selim-i Salis) (4) * İşte âb-ı hayat!  Zikrettikçe, okudukça mu’cizat-ı Ahmediye’yi hayat buluruz hâlâ asr-ı saadetteki ashab misali. Müntesibi olduğumuz Âlemin Reisi olan Fahr-i Kâinat (asm) ile biz de iftihar ederiz. Ya Muhammed Mustafa! (Sallallâhü te’âlâ ‘aleyhi’s-salâtü’-l evfâ ves-selâmü’l asfiyâ ve’t-tahiyyetü’l- ezkâ) م      م م Kaynakça BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (2011), Osmanlıca Zülfikar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat Divan-ı Fuzuli, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A3401 (s. 10) Divan-ı İlhami, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Yazma Eserler, No: TY05526 (v. 5A) Divan-ı Nabi, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A91 (v. 7B) Divan-ı Yahya, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum, No: 516 (v. 2B) Garib-nâme, Milli Kütüphane, Adnan Ötüken Halk Kütüphanesi, No: 57 (v. 6A)  Hersekli Ârif Hikmet Bey, (1335), Divan, İstanbul: Matbaa-i Âmire (s. 87) http://katalog.istanbul.edu.tr/ https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ http://www.yazmalar.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiBulgar Müslümanlarının Şikayetleri*
Okuma Metinleri

Filibe cevamii hakkında Tanin refikimize gönderilen bir mektup: Geçenki mektubumda Bulgar hükümetinin burada bulunan İslamlar ve vakalar hakkında yapmış oldukları zulümleri yazıp muhterem tanin ile kâriîn-i kiramın enzar-ı dikkatine vaz etmiş idim. Dakika geçmez ki Bulgaristan’da bulunan İslamlara gerek hükümet ve gerek Bulgar ahalisi tarafından tecavüz olunmasın. İki gün mukaddem hükümet tarafından hukuk-u İslam’a yeni bir darbe vurulmuştur. Şöyle ki geçen sene Türkiye Hariciye Nazırı Rıfat Paşa ve Bulgaristan heyet-i nezzarından la peçef tarafından yapılıp her iki hükümet tarafından tasdik edilerek mevki-i icraya vazolunan müftüler ve vakıflar hakkındaki itilaf-namede altı ay zarfında Bulgaristan’da bulunan sancak müftüleri intihap olunup içlerinden biri Sofya’ya baş müftü intihap olunmak, bu baş müftü intihap oluncaya kadar güya Bulgaristan’da bulunan evkaf-ı İslamiyeye ve hukuku İslam’a taarruz olunmamak ihtilaf-name ahkamından idi. Müftü intihapları 9 Mayıs 910 tarihinde icra olunmak üzere emirler verilip hükümet-i hazıranın mürevviç efkârı olacak adamların müftü intihap olunmalarına gayret ve dikkat etmeleri de ayrıca mutasarrıf ve kaymakamlara emredildi. Daha ne dolaplar çevrilmek istenildi. İntihaplardan şimdiye kadar nizamen hariç bulundurulan kıpti Müslimler dahi cebren intihaba karıştırılıp bunlar vasıtasıyla hükümet kendi istediği adamları yapmak cüretine bile tasaddi etti ise de pek çok mahallelerde bunlar “Biz hükümetin maşası olamayız” diyerek hükümetin bu emrini reddettiler. “Bizi her intihaba kabul ederseniz biz de bu iltihaba gideriz yoksa sizin maşanız olamayız” diyerek cevap verdiler. Neyse intihaplar yapıldı. Hükümet bütün kuvvetini istimal etti, ancak mühim mahallerde mesela Filibe, Rusçuk, Vidin, Varna ve sair bazı mahallelerde genç, münevver fikirli gençlerin gayret ve himmeti sayesinde alim ve fazıl adamlar müftü intihap edildiler. Lakin heyhat bunların tasdikleri birkaç mah geri atılıp ve nihayet diğerleri istemeyerek tasdik edildi. Zira bunların içinde hükümetin işine gelmez daha birkaç sahib-i fazilet var idi. Biz itilaf-namenin artık mevki-i icraya vaz’ını beklerken yukarıda yazdığım gibi iki gün mukaddem bila-sebep Vidin müftü-i lahikı Süleyman rüştü efendi Bulgaristan mezahib müdüriyeti tarafından azledildiği kasabamıza telgrafla işar edildi. Biz bunların hükümet-i hazıra zamanında müftülük makamlarında duracaklarına emin değildik çünkü böyle hukuk-u İslam’ı muhafaza eder adamlar Bulgaristan’da müftülük edemezler. Zira bura hükümeti idare-i müstebide zamanında böyle alıştırılmış idi. Bizim en ziyade itimadımız Rıfat Paşa ve lapeçef tarafından imza edilen itilaf-namenin hiç olmazsa bütün mevaddı bir defa olsun mevki-i tatbike konulmasında idi. Fakat maatteessüf bugün mukavele tanınmayarak hukuk-u İslam’a işte hükümet tarafından yeni bir darbe vuruldu. Buna da sebep Sofya’ya baş müftü yaptırmamak ve hukuk-u İslam’ı müdafaa edecek gayur bir adam bulundurmamaktır. İşte bu gösterir ki Bulgaristan hükümeti hükümet-i Osmaniye ile yapmış olduğum mukaveleyi icra etmezse biz zavallı Bulgaristan Müslümanlarına neler yapmazlar? Şayet hükümet-i Osmaniye bu defa imzası altında yapmış olduğu bir itilaf-nameyi burada icra ettiremezse bizim halimiz artık Cenab-ı Hakk’a kalmıştır. Bulgaristan hükümeti burada gerek evkaf-ı İslam’ı ve gerek hukuk-u İslam’ı her taraftan yıkmaya çalıştığı bir zamanda der-aliyede Bulgar aksarhanesi payitahtın en mutena mahallinde Bulgarlar için bir makbere talep ediyor. Bulgaristan'da bulunan bütün İslamcıların o güzel mezarlarından biraz görebilirler mi? her kasaba Belediyesi bir bahçe yapmaya teşebbüs etti mi mutlaka İslam mezarlıklarının zapt ederler. Velhasıl biz Bulgaristan Müslümanları elimizden geldiği kadar çalışıyor ve sesimizi işittirmeye çalışıyoruz. Fakat heyhat, duyan yok. Bu hususta, ey muhterem Osmanlı gazeteleri gerek sizden ve gerek meşrut-u hükümet-i Osmaniye’den muavenet bekliyoruz. Muavenet Bulgaristan’da idare-i dahiliyeye karışmaya değil, İslamların hukuklarının muhafazası hakkında itilaf-namenin mevki-i icraya vaz’ını temin edecek müracaatta bulunmaya davet ediyoruz. Bu da kolay olur, zannederiz. *Sırat-ı Müstakim, c. 5, 10 Temmuz 324

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlı’da Çıkan İlk Dergiler*
Okuma Metinleri

عثمانليده  چيقان ايلك دركيلر عثمانليده  غزته  و دركيلر سياسي و اقتصادي اولايلر خصوصنده  خلقي آيدينلاتمق و قامو اوينه استقامت ويرمك آماجيله  دگل، حكومتڭ ياپديغي فعاليتلري خلقه  بيلديرمك آماجيله  اورته يه  چيقمشلردر. عثمانليده  ياييملانان ايلك دركي ٢٦ مارت ١٨٤٩’ده  ياييملانان وقایع  طبّيه  آدلي دركيدر. دركي، ٢-٤ صحيفه  حالنده  چيقمش و ياييملانان يازيلر امضاسزدر. دركيده  مورور آغاجي قابوغنڭ صاغلق آچيسندن ناصل قوللانيلاجغني آچيقلايان بر چويري، سليمانيه  عقل خسته لقلري قورومي ايله  ايلكيلي استاتيستيكي بيلكيلر و اويغولانان تداوي يوڭتملري، حوانڭ انسان وجودي أوزرنده كي تأثيرلري كبي يازيلر ير آلمشدر. ٦٠٠ آبونه سي اولان دركي، أوچ سنه  ياييملاندقدن صوڭره  قاپانمشدر. ١٨٦٢ سنه سنده  ايسه  منيف پاشانڭ قورديغي جمعيت علميۀ عثمانيه  درنگنڭ ياييم اورغاني اولارق ياييملانان مجموعۀ فنون (١٨٦٢) چيقمشدر. مجموعۀ فنونده  ياييملانان مقاله لر باتي دوشونجه سني أوگرتمك آماجيله  قلمه  آلينمش اولوب بونلر آوروپه ده  أونملي بر قسم دركي و كتابلردن بليرلي بر پروغرامه  طايانمادن و عثمانلينڭ ايچريسنده  بولونديغي صوسيال و اقونوميك شرطلرڭ احتياجلرينڭ كوز أوڭنه  آلينمادن ياپيلان ترجمه لردن اولوشمشدر. دركي، باتيليلاشمه يي صاوونمش، خلقڭ طانيماديغي قوروم و قاوراملري خلقه  طانيتمه يه  و اونلري بو خصوصده  بيلكيلنديرمه يه  چاليشمه يي كنديسنه  وظيفه  ايدينمشدر. باتیلي قاورام و تريملرڭ تركجه لرينڭ بولونمسي و بونلرڭ قوللانيلمسي ايچون بيوك بر غيرت صرف ايتمشدر. بو نيته لكلري يوزندن مجموعۀ فنون آنسيكلوپه ديك بيلكي ويرن دركي اولارق آدلانديريلمشدر. دركيده  آوروپه ده  أورنك اولارق بنمسنن Revue des deux Mondes اسملي دركينڭ ياڭسيمه لري كوزوكمشدر. مجموعۀ فنونده ، ياييملانان مقاله لرده  اله  آلينان بللي باشلي قونولر باشده  پوزيتيف علملر اولمق أوزره  تاريخ، جغرافيه ، فلسفه ، آركئولوژي، اگيتيم، اقتصاد، ماليه ، صنايع، شهرجيلك، صاغلق، باصين، پوليتيقه  و قسمًا ادبياتدر. مصطفي رفيق طرفندن ١٨٦٣ ييلنده  چيقاريلان مرآت ايلك رسملي دركي اولارق بيلينمكده در. دركي ساده جه  أوچ صايي ياييملانابيلمشدر. ١٨٦٣ سنه سنده  جمعيت كتابت طرفندن چيقاريلان مجموعۀ عبر انتباه چيقمشدر. دركي سكز صايي ياييملاندقدن صوڭره  قاپانمش، ١٨٦٥ سنه سنده  مجموعۀ عبرتنما آدي ايله  تكرار ياييملانمشدر. حربيه  نظارتي طرفندن ١٨٦٤’ده  چيقاريلان جريدۀ عسكريه  ايلك عسكري دركي اولمشدر. دركيده  بيليمسل يازيلره ير ويريلمش، خبرلر و عسكري بيلكيلر كنللكله  قروكي، چيزلگه ، رسم و خريطه لرله  ده  زنكينلشديره رك ويريلمشدر. ١٨٦٥’ده  ياييملانان تقويم تجارت ايسه  ئولكه ده  اقتصاد و تجارت صورونلريني قونو آلان أونملي دركيلردندر. طوغريدن دولت پوليتيقه لريله  ايلكيلي هيچ بر يايينه  ستونلرنده  ير ويرمه ين تقويم تجارت، ديني قونولره  ده  مسافه لي طورمه يه  چاليشمشدر. ١٨٦٧ سنه سنده  ياييملانان تحفة الطب دركيسي طب آلاننده  ياييم ياپان أونملي بر دركيدر. اون بش كونده  بر اون بش صايي ياييملانان دركينڭ چيقاريليش آماجنى مودرن طب بيلكيلري و چشيتلي خسته لقلري اوقويوجيلره  آقتارمق، بو خسته لقليلرڭ اييلشمه سنده  كركلي تداويلري كوسترمك اولارق بليرتمشدر. دركيده كي يازيلر داها چوق قادينلرڭ أورتمه  و طوغوم ايله  ايلكيلي خسته لقلر و چوجق خسته لقلري ايله  علاقه ليدر. ايلك چوجق دركيسي ايسه  ١٨٦٩ ييلنده  بر ترقّي غزته نڭ هفته لق اكي اولارق چيقان مميّزدر. اگيتيم و تربيه  آماجيله  ياييملانان مميّزده ، كوچك حكايه لر، اگيتيجي يازيلر، حكايه لر، چشيتلي اوقوللردن خبرلر، اوقويوجي مكتوبلري كبي قونولرده  يازيلر موجوددر. مميّز، بعض صاييلريني أوزل صايي اولارق ياييملامش، أوزللكله  ١٧نجی صايي ايله  چيقان أوزل صاييسي طوپلومسال طايانيشمه يي صاغلامق، فقير و كيمسه سز چوجقلره  يارديمده  بولونمق آماجيله  چيقمشدر. عثمانليده  ياييملانان ايلك قادين دركيسي ايسه  ترقّي غزته سنڭ اكي اولارق ١٨٦٩ سنه سنده  چيقان ترقّئ مخدّراتدر. دركي، قادينڭ كيملك صوروني كبي خصوصلري صورغولامه دن قادينلرڭ عقلاً و بدنًا ضعيفلغنى بليرتمش، بو طوغرولتيده  قادينلرڭ اگيتيلمه سني كنديسنه  وظيفه  ايدينمشدر. دركيده  ياييملانان يازيلرڭ چوغي اوقويوجي مكتوبلري ايله  ديگر غزته  و دركيلردن اقتباس ايديلن يازيلر اولوشديرمشدر. دركيده  اوقويوجي مكتوبلري طيشنده كي يازيلرده  قادين يازار اسمي كورولممشدر. ١٨٦٠’لي ييللرده  چيقان ديگر أونملي دركيلر آراسنده  آيينۀ وطن، محب، مجموعۀ معارف كبي أورنكلر صاييلابيلير. دركيجيلك، ١٨٧٠’لي ييللرده  أونملي بر كليشيم كوسترمشدر. ١٨٧٠ سنه سنده  تئودور قصاب طرفندن دييوژن آدلي ايلك سياسي مزاح دركيسي ياييملانمشدر. دركي، چيقيش آماجنى قامو اويي و حكومتڭ آماچلريني ديله  كتيرمك، اخلاق، تربيه  و دگرلره  يبانجي اولان شيلره  تعريض و استهزا ايله  حاضر جوابلر ويرمك اولارق آچيقلامشدر. دركيده ، قوميك محاوره لر، فقره لر، قادين، طوپلومسال الشديري، صوسيال مسئله لر، استانبولده  قولرا  صالغيني، تنقيد و أوڭريلر كبي قونولرله  ايلكيلي يازيلر ير آلمشدر. يورت طيشنه  قاچان علي سعاوينڭ علوم دركيسي دونمڭ فكر دركيجيلگنده  أونملي بر أورنكدر. دركينڭ اكي اولارق بيليملر أوزرينه  دتايلي بيلكي ايچرن بر آنسيكلوپدي ويرن علوم، وقایع طبّيه نڭ باشلاتديغي و مجموعۀ فنونڭ كليشديرديگي آنسيكلوپديست كله نگي سورديرمشدر. حديقه ، بو دونمده  چيقان تكنيك و صنايع قونولرينه  آغيرلق ويرن سوره لي ياييملردندر. امتياز صاحبلگنى عشير افندينڭ ياپديغي دركيده كي يازيلرڭ چوغي امضاسزدر. أوزللكله  اقونومي يه  دائر مقاله لر ياييملامه سنه  رغمًا اوقورلر طرفندن رغبت ايديلمديگندن بر ييل صوڭره  قاپانمق زورونده  قالمشدر. ١٨٧٢ سنه سنده  احمد مدحت افندي طرفندن اون بش كونده  بر ياييملانان طغارجق دركيسي اون صايي چيقمشدر. دركيده  ادبيات، فن، فلسفه  كبي قونولرده  تأليف و ترجمه  مقاله لر ياييملانمش، يازيلرله  ماترياليست دوشونجه سني خلقڭ آڭلاياجغي شكلده  ساده  و كونده لك ديل قوللانارق آقتاريلمشدر. ١٨٧٣ سنه سنده  تئودور قصاب طرفندن ياييملانان چينغيراقلي تاتار دونمڭ أونملي مزاح دركيلرندن بريدر. دركي، ساده جه  تركجه  دگل، رومجه ، ارمنيجه ، بولغارجه  و فرانسزجه  اولارق ياييملانمشدر. دركي، ’ورقه ‘ باشلغي آلتنده  اوقويوجيلردن كلن مكتوبلري ياييملامش، كركديگنده  بونلره  یانيت ويرمشدر. دركيده ، سياسي، صوسيال، موده ، أو حياتي كبي قونولرده  برچوق قاريقاتور ياييملانمشدر. ١٨٧٣ ييلنده  ايلك مغازين دركيسي جزدان ياييملانمشدر. جزدان، سياست، فلسفه ، فن، تاريخ، تياترو، حكايه ، بييوغرافي كبي قونولرده  ياييم ياپان بر دركيدر. ١٨٧٠ سنه سنده  ياييملانان ديگر دركي أورنكلري ايسه  شونلردر: روضة المعارف، (١٨٧٠-١٨٧١)، نوادر الآثار (١٨٧٣)، رونق (١٨٧٣)، مدنيت (١٨٧٤)، كوه زه  (١٨٧٥)، كشكول (١٨٧٥)، مرآت عبر (١٨٧٦)، چايلاق (١٨٧٦)، باغچه  (١٨٧٨)، ديرمه - چاتمه  (١٨٧٨)، يادگار (١٨٧٨)، مجموعۀ علوم (١٨٧٩) . Osmanlı’da gazete ve dergiler siyasî ve iktisadî olaylar hususunda halkı aydınlatmak ve kamuoyuna istikamet vermek amacıyla değil, hükümetin yaptığı faaliyetleri halka bildirmek amacıyla ortaya çıkmışlardır. (Günyol, 1993: 367-368) Osmanlı’da yayımlanan ilk dergi 26 Mart 1849’da yayımlanan Vakayi-i Tıbbiye adlı dergidir. Dergi, 2-4 sayfa halinde çıkmış ve yayımlanan yazılar imzasızdır. Dergide mürver ağacı kabuğunun sağlık açısından nasıl kullanılacağını açıklayan bir çeviri, Süleymaniye akıl hastalıkları kurumu ile ilgili istatistikî bilgiler ve uygulanan tedavi yöntemleri, havanın insan vücudu üzerindeki tesirleri gibi yazılar yer almıştır. 600 abonesi olan dergi, üç sene yayımlandıktan sonra kapanmıştır. (Varlık, 1985: 112) 1862 senesinde ise Münif Paşa’nın kurduğu Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye Derneği’nin yayım organı olarak yayımlanan Mecmua-ı Fünun (1862) çıkmıştır. (Çavdar, 1982: 83-98) Mecmua-ı Fünun’da yayımlanan makaleler Batı düşüncesini öğretmek amacıyla kaleme alınmış olup bunlar Avrupa’da önemli bir kısım dergi ve kitaplardan belirli bir programa dayanmadan ve Osmanlı’nın içerisinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartların ihtiyaçlarının göz önüne alınmadan yapılan tercümelerden oluşmuştur. (Uçman, 2003: 270) Dergi, Batılılaşmayı savunmuş, halkın tanımadığı kurum ve kavramları halka tanıtmaya ve onları bu hususta bilgilendirmeye çalışmayı kendisine vazife edinmiştir. (TDEA, 1986/b: 175) Batılı kavram ve terimlerin Türkçelerinin bulunması ve bunların kullanılması için büyük bir gayret sarf etmiştir. Bu nitelikleri yüzünden Mecmua-ı Fünun ansiklopedik bilgi veren dergi olarak adlandırılmıştır. (Toprak, 1984: 14) Dergide Avrupa’da örnek olarak benimsenen Revue des deux Mondes isimli derginin yansımaları gözükmüştür. (Erginöz, 2008: 186-192) Mecmua-ı Fünun’da, yayımlanan makalelerde ele alınan belli başlı konular başta pozitif ilimler olmak üzere tarih, coğrafya, felsefe, arkeoloji, eğitim, iktisat, maliye, sanayi, şehircilik, sağlık, basın, politika ve kısmen edebiyattır. (Koloğlu, 2010/b: 179) Mustafa Refik tarafından 1863 yılında çıkarılan Mir’at ilk resimli dergi olarak bilinmektedir. Dergi sadece üç sayı yayımlanabilmiştir. (Jeltjakov, 1979: 57) 1863 senesinde Cemiyet-i Kitabet tarafından çıkarılan Mecmua-ı İber-i İntibah çıkmıştır. Dergi sekiz sayı yayımlandıktan sonra kapanmış, 1865 senesinde Mecmua-ı İbretnüma adı ile tekrar yayımlanmıştır. (Varlık, 1985: 114) Harbiye Nezareti tarafından 1864’te çıkarılan Ceride-i Askeriye ilk askeri dergi olmuştur. (Ertuğ, 1959: 180) Dergide bilimsel yazılara yer verilmiş, haberler ve askeri bilgiler genellikle kroki, çizelge, resim ve haritalarla da zenginleştirerek verilmiştir. (Tunalı, 2005: 197-198) 1865’te yayımlanan Takvim-i Ticaret ise ülkede iktisat ve ticaret sorunlarını konu alan önemli dergilerdendir. (Baykal, 1990: 67) Doğrudan devlet politikalarıyla ilgili hiçbir yayına sütunlarında yer vermeyen Takvim-i Ticaret, dini konulara da mesafeli durmaya çalışmıştır. (Yazıcı, 1999: 61-62) 1867 senesinde yayımlanan Tuhfetü’t-Tıb dergisi tıp alanında yayım yapan önemli bir dergidir. On beş günde bir on beş sayı yayımlanan derginin çıkarılış amacını modern tıp bilgileri ve çeşitli hastalıkları okuyuculara aktarmak, bu hastalıklıların iyileşmesinde gerekli tedavileri göstermek olarak belirtmiştir. Dergideki yazılar daha çok kadınların üretme ve doğum ile ilgili hastalıklar ve çocuk hastalıkları ile alakalıdır. (Altıntaş, 2001: 21-26) İlk çocuk dergisi ise 1869 yılında bir Terakki gazetenin haftalık eki olarak çıkan Mümeyyiz’dir. (Nüzhet, 1931: 51-52) Eğitim ve terbiye amacıyla yayımlanan Mümeyyiz’de, küçük hikayeler, eğitici yazılar, hikayeler, çeşitli okullardan haberler, okuyucu mektupları gibi konularda yazılar mevcuttur. (Okay, 1998: 139) Mümeyyiz, bazı sayılarını özel sayı olarak yayımlamış, özellikle 17. sayı ile çıkan özel sayısı toplumsal dayanışmayı sağlamak, fakir ve kimsesiz çocuklara yardımda bulunmak amacıyla çıkmıştır. (Bayram, 2005: 2) Osmanlı’da yayımlanan ilk kadın dergisi ise Terakki gazetesinin eki olarak 1869 senesinde çıkan Terakki-i Muhadderat’tır. Dergi, kadının kimlik sorununu gibi hususları sorgulamadan kadınların aklen ve bedenen zayıflığını belirtmiş, bu doğrultuda kadınların eğitilmesini kendisine vazife edinmiştir. Dergide yayımlanan yazıların çoğu okuyucu mektupları ile diğer gazete ve dergilerden iktibas edilen yazılar oluşturmuştur. Dergide okuyucu mektupları dışındaki yazılarda kadın yazar ismi görülmemiştir. (Yaşar, 2003: 98-100) 1860’lı yıllarda çıkan diğer önemli dergiler arasında Ayine-i Vatan, Muhip, Mecmua-ı Maarif gibi örnekler sayılabilir. (Parmaksızoğlu, 1959: 1820) Dergicilik, 1870’li yıllarda önemli bir gelişim göstermiştir. 1870 senesinde Teodor Kasap tarafından Diyojen adlı ilk siyasi mizah dergisi yayımlanmıştır. (Özdiş, 2010: 81) Dergi, çıkış amacını kamuoyu ve hükümetin amaçlarını dile getirmek, ahlak, terbiye ve değerlere yabancı olan şeylere tariz ve istihza ile hazır cevaplar vermek olarak açıklamıştır. (Gündoğdu, 2009: 54-55) Dergide, komik muhavereler, fıkralar, kadın, toplumsal eleştiri, sosyal meseleler, İstanbul’da kolera salgını, tenkit ve öneriler gibi konularla ilgili yazılar yer almıştır. (Doğramacıoğlu, 2012: 398) Yurt dışına kaçan Ali Suavi’nin Ulum dergisi dönemin fikir dergiciliğinde önemli bir örnektir. Derginin eki olarak bilimler üzerine detaylı bilgi içeren bir ansiklopedi veren Ulum, Vakayi-i Tıbbiye’nin başlattığı ve Mecmua-ı Fünun’un geliştirdiği ansiklopedist geleneği sürdürmüştür. (Toprak, 1984: 15) Hadika, bu dönemde çıkan teknik ve sanayi konularına ağırlık veren süreli yayımlardandır. İmtiyaz sahipliğini Aşir Efendi’nin yaptığı dergideki yazıların çoğu imzasızdır. Özellikle ekonomiye dair makaleler yayımlamasına rağmen okurlar tarafından rağbet edilmediğinden bir yıl sonra kapanmak zorunda kalmıştır. (Yazıcı, 1997: 18) 1872 senesinde Ahmet Mithat Efendi tarafından on beş günde bir yayımlanan Dağarcık dergisi on sayı çıkmıştır. (TDEA, 1977/c: 181) Dergide edebiyat, fen, felsefe gibi konularda telif ve tercüme makaleler yayımlanmış, yazılarla materyalist düşüncesini halkın anlayacağı şekilde sade ve gündelik dil kullanarak aktarılmıştır. (Sarıdoğan; 2014: 140) 1873 senesinde Teodor Kasap tarafından yayımlanan Çıngıraklı Tatar dönemin önemli mizah dergilerinden biridir. Dergi, sadece Türkçe değil, Rumca, Ermenice, Bulgarca ve Fransızca olarak yayımlanmıştır. Dergi, ‘Varaka’ başlığı altında okuyuculardan gelen mektupları yayımlamış, gerektiğinde bunlara yanıt vermiştir. Dergide, siyasi, sosyal, moda, ev hayatı gibi konularda birçok karikatür yayımlanmıştır. (Üyepazarcı, 2002: 34-36) 1873 yılında ilk magazin dergisi Cüzdan yayımlanmıştır. (Büyükbaykal, 2007: 53) Cüzdan, siyaset, felsefe, fen, tarih, tiyatro, hikâye, biyografi gibi konularda yayım yapan bir dergidir. (Varlık, 1985: 114) 1870 senesinde yayımlanan diğer dergi örnekleri ise şunlardır: Ravzatü’l-Maarif, (1870-1871), Nevadir-ül Asar (1873), Revnak (1873), Medeniyet (1874), Geveze (1875), Keşkül (1875), Mir’at-ı İber (1876), Çaylak (1876), Bahçe (1878), Derme-Çatma (1878), Yadigâr (1878), Mecmua-ı Ulum (1879). (Nüzhet, 193:59-75; Toprak, 1984:16) *Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 9, Nisan 2016, s. 77’den alınmıştır.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKültür Ve Medeniyet Üzerine
Okuma Metinleri

كولتور و مدنيت أوزرينه  كولتور، ملّتلري بربرندن آييرت ايدن اورتاق أورونلر طوپلاميدر. كولتور بر نوع كيملكدر و انسان الندن چيقمه  نه  وارسه  اوني احتوا ايدر. قوشاقدن قوشاغه  آقتاريلارق بيڭلرجه  ييل بوينجه  صاحبلنيلن اورتاق بر ميراثدر. حياتي آڭلامه  و آڭلاملانديرمه  بيچيمي اولارق ده  طانيملانابيلير. كولتور، انسانه  عائد مادي/معنوي بتون أورونلري/عنصرلري بنيه سنده  بارينديرمسي يوڭندن بر ايرماغه  بڭزه تيله بيلير. ايرماق؛ باغرنده  ير ويرديگي باليقلر، چاقيل طاشلري، ياپراقلر وب. مالزمه لرله  بر بتوندر. آنجق بر ايرماغڭ اڭ أونملي مالزمه سنڭ ”صو“ اولديغني ده   كوز آردي ايتمه مك لازم. بو مالزمه لرڭ أونملي بر قسمنى  كچديگي يرلردن بنيه سنه  قاتارق يول آليركن بويور، زنكينلشير و  كوچلنير. كولتور ايرماغنڭ ايچنده  ير آلان مالزمه لرڭ نه لر اولديغي صوروسنه  جواب اولارق پك چوق شي صاييلابيلير: ”دين، ديل، ادبيات، یيمه ایچمه ،  كييم، موزيك، داورانيشلر،  كله نكلر… آنجق بونلردن هانكيسنڭ ”صو“ قدر دگرلي و واز  كچيلمز اولديغي باقيش آچيسنه   كوره  دگيشكنلك  كوسترير. انكليز شاعر أليوت، دينڭ كولتوري بسله ين بر قايناق اولديغني افاده  ايدر. اوڭا  كوره  ”كولتور، هر هانكي بر طوپلومڭ ديننڭ وجود بولمش شكليدر“ . دين، سكولرلشمه  أوڭجه سي طوپلوملرده  حياتڭ هر آلاننه  نفوذ ايدن بر مؤسّسه يدي. هانكي دين اولورسه  اولسون صنعت، حقوق،  كله نك، موزيك، يیمه ایچمه ، قيافت  كبي پك چوق آلانده  دينڭ قوراللري طوپلومده  جاريدي و كنديني حسّ ايتديرييوردى. بو يوزدن عين دينه  منسوب اولانلرڭ اورتاق بر كولتوره /مدنيته  صاحب اولديغي سويلنه بيلير. أوزللكله  اورته  چاغه  باقديغمزده  اورته  آسيه  و آوروپه  ملّتلرينڭ آيري آيري كولتورلرندن دگل، ”اسلام مدنيتي“ و خرستيانلق ايله  بتونلشمش، بوكون ”باتي مدنيتي“ اولارق آدلانديريلان روما مدنيتندن بحث ايده بيليرز. طولاييسيله  أليوتڭ اورته يه  قويديغي  كوروشدن حركتله  كولتور/مدنيت ايله  دين آراسنده  حياتي بر ايليشكينڭ وارلغي ممكن  كورونمكده در. دينيله بيليركه ، هر دينڭ بر مدنيتي اولديغي  كبي مدنيتلرڭ ده  دينلري واردر. بو نقطه ده  ”كولتور“ و ”مدنيت“ آراسنده كي قاورامسال ايليشكي ده  أله  آلينمليدر. أوزرنده  هنوز اوزلاشيلامايان بو ايكي قاورام چوغي زمان بربرينڭ يرينه  قوللانيلير. جميل مريج بو يوزدن مدنيتي ”محتواسي، چاغدن چاغه ، ئولكه دن ئولكه يه ، يازاردن يازاره  دگيشن قايپاق و قراڭلق كلمه “ اولارق طانيملار. انكليز و فرانسزلرڭ ”سيويليزاسيون“ اولارق آدلانديردقلري قاورام بزده  ”مدنيت“ اولارق قارشيلغنى بولمشدر. آلمانلر ايسه  ”سيويليزاسيون“ يرينه  ”كولتور“ كلمه سني ترجيح ايتمشلردر. عين قاورام آلاننده  بولونان كولتورڭ ملّي و يَرَل، مدنيتڭ ايسه  داها قاپساييجي و أورنسل اولديغي سويلنه بيلير. بو ايكي قاورام آراسنده كي فرق شويله  ده  آچيقلانابيلير: ”آلمانيه ده  كولتور، خلقڭ ياشاديغي و بيلديگي داورانيش طرزلريني طولاييسيله  خلقڭ صاحب اولديغي هر شيئي افاده  ايدر. سيويليزاسيون (مدنيت)، فرانسه  و انكلتره ده  آريسطوقراتلرڭ صاحب اولديغي نه  وارسه  اوني افاده  ايدر.“  مدنيت ويا مدنيلشمك دينيلديگنده  باتي مركزلي بر حيات طرزينڭ آڭلاشيلمه سنڭ تملنده  ده  قاورامڭ باتي آوروپه  آريسطوقراسيسي ايله  اولان باغي ياتمقده در. نه يڭ مدني اولوب اولماديغني بليرله مه  يتكيسني كندنده   كورن و اصلا مدني اولمايان باتي… اويغارلق، مدنيت، كولتور، حرس  كبي ترمينولوژيك چشيتليلك ايچنده  ابن خلدونه  عائد اولان ”عمران“ قاورامي طاشيديغي آڭلام اعتباريله  أونملي بر ير اشغال ايتمكده در. ”عمران“ يعني عمرلر… انسان عمرينه  صيغان و انسان أوروني اولان هر شي… جميل مريج، ابن خلدونه   كوره  تاريخڭ ايكي آناختاري اولديغني افاده  ايدر: ”عمران و عصبيت. عمران بر قومڭ ياپدقلرينڭ و محصولاتنڭ  بتوني، اجتماعي و ديني دوزن، عددلر و اينانجلر. عمران، تاريخي و انساني بتون اولارق افاده  ايدن بر كلمه .“ كولتور ايرماغنڭ أونملي و حياتي عنصرلرندن بر ديگري ده  ديلدر. ديل، طوپلومسال بر آندلاشمه در. طوپلومي قوران بر باقيمه  ديلدر. كولتوره  عائد هر نه  وار ايسه  اوني ديلدن آيري دوشونمك امكانسزدر. كولتور دينيلن اورتاق دگرلرڭ صوڭره كي قوشاقلره  ديل آراجيلغي ايله  آقتاريلديغي دقّته  آلينيرسه  بو ايرماغڭ صوينڭ ”ديل“ اولديغي ده  سويلنه بيلير. زيرا نهرلر طاشيدقلري مالزمه لري يوزلرجه  كيلومتره  اوزاغه   كوتورمكده در. طبقي ديلڭ بيڭلرجه  ييل أوڭجه سندن  كونمزه  طاشيدقلري  كبي… بوراده  شو صوري عقله   كلمكده در: ”لسان“، بر ايرماغڭ صويي قدر اهمّيتليسه  صويي تميز طوتمق  كركمزمي؟ صو كيرلنيرسه  ايچنده كي جانليلر و او صودن استفاده  ايدنلر ده  بوندن ضرر  كورمزمي؟ ديل بيليمجيلر طرفندن جانلي بر اورغانيزمه  اولارق دگرلنديريلن ديل أوزرنده  يرسز/يتكيسز مداخله لر البته  اولومسز صوڭوچلر طوغوراجقدر. بوكون ”مدنيت“ دينيلنجه  باتي عقله   كلديگندن  كييم، حيات طرزي وب. آلانلرده  اولديغي  كبي ديلده  ده  باتيليلاشمه  أوزنتيسي كنديني حسّ ايتديرمكده در. پك چوق كيشي تركجه نڭ أوز مالي اولان كلمه لرڭ يرينه  قوللانيلان انكليزجه  كلمه لري آرتيق قبوللنمش  كورونمكده در. قيافتلرڭ أوزرنده  انكليزجه  يازيلرڭ ير آلمسي  كنجلر طرفندن ”هوالي“ اولارق دگرلنديريلمكده  و رغبت  كورمكده در. انكليزجه  اولان دكّان اسملري و مارقه لرڭ مشتريلر طرفندن ترجيح ايديلمسي ده  بو قيصير دونكويي دوام ايتديرمكده در. ساده جه  ديل آلاننده  دگل، كولتوره  عائد بتون عنصرلر أوزرنده  زوراكي مداخله لر ملّتلرڭ كيملكلرينڭ دوامليلغي آچيسندن تهلكه  عرض ايتمكده در. باتي؛ قراقتر اولارق اشغالجي، زوربه  و ييقيجي اولديغندن دنيا أوزرنده  تك ديل و تك مدنيت ئوطوپيه سنه  اولاشمق ايچون هركسي زورله  ”مدنيلشديرمك(!)“ ايستر. اونڭ بو آرزوسنه  خدمت ايدن يعني باتینڭ علم و فنّنى آليركن طوپ يكون مدنيتنه  طالب اولانلر ده  كندي مدنيتلريله  غوغالي، آشاغيلق قومپلكسنه  قاپيلمش كيمسه لردر. بو نقطه ده  صوڭ سوز بيلگه  قرال علي عزّت بكوويچڭدر: ”بوني هيچ اونوتما اولاد. باتي هيچ بر زمان مدني اولمامشدر و بوكونكي رفاهي، دوام ايده كلن سوموركه جيلگي؛ دوكديگي قان، آقيتديغي  كوز ياشي و چكديرديگي آجيلر أوزرينه  قوروليدر.“ Kültür, milletleri birbirinden ayırt eden ortak ürünler toplamıdır. Kültür bir nevi kimliktir ve insan elinden çıkma ne varsa onu ihtiva eder. Kuşaktan kuşağa aktarılarak binlerce yıl boyunca sahiplenilen ortak bir mirastır. Hayatı anlama ve anlamlandırma biçimi olarak da tanımlanabilir. Kültür, insana ait maddi/manevi bütün ürünleri/unsurları bünyesinde barındırması yönünden bir ırmağa benzetilebilir. Irmak; bağrında yer verdiği balıklar, çakıl taşları, yapraklar vb. malzemelerle bir bütündür. Ancak bir ırmağın en önemli malzemesinin “su” olduğunu da göz ardı etmemek lazım. Bu malzemelerin önemli bir kısmını geçtiği yerlerden bünyesine katarak yol alırken büyür, zenginleşir ve güçlenir. Kültür ırmağının içinde yer alan malzemelerin neler olduğu sorusuna cevap olarak pek çok şey sayılabilir: “Din, dil, edebiyat, yeme-içme, giyim, müzik, davranışlar, gelenekler… Ancak bunlardan hangisinin “su” kadar değerli ve vazgeçilmez olduğu bakış açısına göre değişkenlik gösterir. İngiliz şair Eliot, dinin kültürü besleyen bir kaynak olduğunu ifade eder. Ona göre “kültür, herhangi bir toplumun dininin vücut bulmuş şeklidir”[1]. Din, sekülerleşme öncesi toplumlarda hayatın her alanına nüfuz eden bir müesseseydi. Hangi din olursa olsun sanat, hukuk, gelenek, müzik, yeme-içme, kıyafet gibi pek çok alanda dinin kuralları toplumda cariydi ve kendini hissettiriyordu. Bu yüzden aynı dine mensup olanların ortak bir kültüre/medeniyete sahip olduğu söylenebilir. Özellikle Orta Çağ’a baktığımızda Orta Asya ve Avrupa milletlerinin ayrı ayrı kültürlerinden değil, “İslam medeniyeti” ve Hıristiyanlık ile bütünleşmiş, bugün “Batı medeniyeti” olarak adlandırılan “Roma medeniyeti”nden bahsedebiliriz. Dolayısıyla Eliot’un ortaya koyduğu görüşten hareketle kültür/medeniyet ile din arasında hayati bir ilişkinin varlığı mümkün görünmektedir. Denilebilir ki, her dinin bir medeniyeti olduğu gibi medeniyetlerin de dinleri vardır. Bu noktada “kültür” ve “medeniyet” arasındaki kavramsal ilişki de ele alınmalıdır. Üzerinde henüz uzlaşılamayan bu iki kavram çoğu zaman birbirinin yerine kullanılır. Cemil Meriç bu yüzden medeniyeti “muhtevası, çağdan çağa, ülkeden ülkeye, yazardan yazara değişen kaypak ve karanlık kelime” olarak tanımlar. İngiliz ve Fransızların “civilisation” olarak adlandırdıkları kavram bizde “medeniyet” olarak karşılığını bulmuştur. Almanlar ise “civilisation” yerine “kultur” kelimesini tercih etmişlerdir. Aynı kavram alanında bulunan kültürün milli ve yerel, medeniyetin ise daha kapsayıcı ve evrensel olduğu söylenebilir. Bu iki kavram arasındaki fark şöyle de açıklanabilir: “Almanya’da kültür, halkın yaşadığı ve bildiği davranış tarzlarını dolayısı ile halkın sahip olduğu her şeyi ifade eder. Civilisation (medeniyet), Fransa ve İngiltere’de aristokratların sahip olduğu ne varsa onu ifade eder.”[2] Medeniyet veya medenileşmek denildiğinde Batı merkezli bir hayat tarzının anlaşılmasının temelinde de kavramın Batı Avrupa aristokrasisi ile olan bağı yatmaktadır. Neyin medeni olup olmadığını belirleme yetkisini kendinde gören ve asla medeni olmayan Batı… Uygarlık, medeniyet, kültür, hars gibi terminolojik çeşitlilik içinde İbni Haldun’a ait olan “umran” kavramı taşıdığı anlam itibarı ile önemli bir yer işgal etmektedir. “Umran” yani ömürler… İnsan ömrüne sığan ve insan ürünü olan her şey… Cemil Meriç, İbn Haldun’a göre tarihin iki anahtarı olduğunu ifade eder: “Umran ve asabiyet. Umran bir kavmin yaptıklarının ve mahsulatının[3] bütünü, içtimaî ve dinî düzen, âdetler ve inançlar. Umran, tarihî ve insanı bütün olarak ifade eden bir kelime.”[4] Kültür ırmağının önemli ve hayati unsurlarından bir diğeri de dildir. Dil, toplumsal bir antlaşmadır. Toplumu kuran bir bakıma dildir. Kültüre ait her ne var ise onu dilden ayrı düşünmek imkânsızdır. Kültür denilen ortak değerlerin sonraki kuşaklara dil aracılığı ile aktarıldığı dikkate alınırsa bu ırmağın suyunun “dil” olduğu da söylenebilir. Zira nehirler taşıdıkları malzemeleri yüzlerce kilometre uzağa götürmektedir. Tıpkı dilin binlerce yıl öncesinden günümüze taşıdıkları gibi… Burada şu soru akla gelmektedir: “Lisan”, bir ırmağın suyu kadar ehemmiyetliyse suyu temiz tutmak gerekmez mi? Su kirlenirse içindeki canlılar ve o sudan istifade edenler de bundan zarar görmez mi? Dil bilimciler tarafından canlı bir organizma olarak değerlendirilen dil üzerinde yersiz/yetkisiz müdahaleler elbette olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Bugün “medeniyet” denilince Batı akla geldiğinden giyim, hayat tarzı vb. alanlarda olduğu gibi dilde de Batılılaşma özentisi kendini hissettirmektedir. Pek çok kişi Türkçenin öz malı olan kelimelerin yerine kullanılan İngilizce kelimeleri artık kabullenmiş görünmektedir. Kıyafetlerin üzerinde İngilizce yazıların yer alması gençler tarafından “havalı” olarak değerlendirilmekte ve rağbet görmektedir. İngilizce olan dükkân isimleri ve markaların müşteriler tarafından tercih edilmesi de bu kısır döngüyü devam ettirmektedir. Sadece dil alanında değil, kültüre ait bütün unsurlar üzerinde zoraki müdahaleler milletlerin kimliklerinin devamlılığı açısından tehlike arz etmektedir. Batı; karakter olarak işgalci, zorba ve yıkıcı olduğundan dünya üzerinde tek dil ve tek medeniyet ütopyasına ulaşmak için herkesi zorla “medenileştirmek(!)” ister. Onun bu arzusuna hizmet eden yani Batının ilim ve fennini alırken topyekûn medeniyetine talip olanlar da kendi medeniyetleriyle kavgalı, aşağılık kompleksine kapılmış kimselerdir. Bu noktada son söz Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç’indir: “Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” [1] Kaplan, Mehmet. (2000). “Kültür ve Dil”. İstanbul: Dergâh Yayınları, s. 15. [2] Görgün, Yahsin. (2020). “İslam-Batı İlişkileri Çerçevesinde Medeniyet Meselesi. İstanbul: Endülüs yay. S. 20. [3] Bu kelime metnin orijinalinde “yarattıklarının” olarak geçmektedir. Her ne kadar dilimize bir şekilde yerleşmişse de yaratma fiilinin sadece Allah’a mahsus olduğunu bilerek ve mesuliyetini idrakle yerine bu kelimeyi koyduk. (Editör) [4] Meriç, Cemil. (2015). “Umrandan Uygarlığa”. İstanbul:  İletişim Yayınları, s. 147.

Tarık ÇELİK 01 Ocak
Konu resmiDergi Hür Tefekkürün Kalesi
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiBir Bayrak Rüzgâr Bekliyor
Baş Muharrir

بر بايراق روزگار بكلييور تركلر مسلمان اولدقدن صوڭره ، اسلامڭ عزّتنى محافظه ، سوزيني اعلا ايچون غيور اولمش، أوچ قطعه  درت بوجاق قوشوشديرمشدر. عرفي قورومش اما شريعته  ده  اويمشدر. بابادن اوغوله  كچن بر سيستمله  دولتلشمش فقط عدالت، حريت و قوتي حقده  و قانونده  بيلمش، مشورتدن اصلا آيريلمامشدر. بتون دنيانڭ محبّتنى و صايغيسني قازانمش، بو طوروشيله  پك چوق انسانڭ يا اسلامله  شرفلنمه سنه  يا ده  كندي ديننى كوزلجه  ياشامه سنه  وسيله  اولمشدر. دنيانڭ هر يرنده  ظالمڭ خصمي، مظلومڭ حامیسي اولارق چوق ثنالر و دعالر آلمشدر. آلتي يوز سنه  بوينجه  شو قريترلرله  حركت ايدن دولت عليه  حكمني اجرا ايتمش، دگيشن دنياده  يڭي بر يوزله  صحنه  آلمه يه  طوغري كيتمشدر. بونڭ تملنده ، قريتر اولارق آلديغي حسّاسيتلرده  ده  البته  قيريلمه لر اولمش، كه  روا بولمشدر. صوڭ ايكي يوز ييلدر تاريخمزده  مطلقيت، حريت و جمهوريت اسملريله  مسمّا أوچ دونم كورولمشدر. مطلقيت دونمي يوقاريده  صايديغم حسّاسيتلردن بحثله  استقامتله  اوزون زمان دوام ايده بيلمش، فقط حسّاسيتلر غائب اولمه يه  باشلايوب ديگر طرفدن ده  يڭيلنن دنيايه  آياق اويديرامامقله  زواله  ميل ايتمشدر. حريت، سورچده  مجبور قالينان باصقيدن چيقيشڭ آناختاري اولارق كنديني كوسترسه  ده  النده  قالديغي انسانلر، آڭلايیشلري ايله  أورتوشمديگندن و نه  ياپاجقلريني بيله مدكلرندن اوني ده  ضايع ايتمشدر. نهايت جمهوريت دوره سي كنديسني كوسترمش، او ده  آدي اولسه  ده  ايچي معناسنه  موافق طولديرولامامش، بوكونلره  قدر كلينمشدر. دگيشيم و دونوشوم حياتڭ اڭ أونملي قورالي اولارق قارشومزده  طوریيور. فقط اصل اولان دگيشميه جك شيلر واردركه  اونلري بيلوب قوريمق ده  اڭ أونملي قورالدر. ياشانان بو دگيشيملرڭ ايچريسنده  بزم ده  فرق ايدوب اوڭا كوره  حركت ايتمكله  قزانجلي اولاجغمز شيلر، يوقاريده  ده  سويله ديگم أوزره - عدالت، حريت، قوتي حقده  و قانونده  بيلمك و مشورتدر. ايچنده  بولونديغمز جمهوريتي ايچني بونلرله  طولديروب، معناسنه  مطابق حركت ايده بيليرسه ك، بو ساده جه  بزم دگل، بتون دنيانڭ قزانيمي اولاجغنه  دائر ئولكه مز آدينه  هر كون يڭي كوزللكلرله  قارشيلاشمقده يز. بتون دنيانڭ اومودي و كرك كولتورل كركسه  انساني اولارق بتون انسانلغه  عزّت قازانمه مزه  وسيله  اولان اسلامڭ عزّتنى طاشييابيلير، ضررليلري دفع ايده بيليرز. اسكي حال صورتا محال اما يڭي حال سيرتنى قورويان يڭي صورتيله  ممكن. اساس عين اولدقدن صوڭره  صورتلرڭ دگيشمه سنڭ ضرري يوق. حد ذاتنده  استقامتڭ تعريفي ده  ”شجاعت، عفّت، حكمتڭ مزجندن و خلاصه سندن حاصل اولان عدل و عدالت“ اولارق بيان ايديلير. Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor Türkler Müslüman olduktan sonra, İslam’ın izzetini muhafaza, sözünü i’la için gayur olmuş, üç kıta dört bucak koşuşturmuştur. Örfü korumuş ama şeriata da uymuştur. Babadan oğula geçen bir sistemle devletleşmiş fakat adalet, hürriyet ve kuvveti hakta ve kanunda bilmiş, meşveretten asla ayrılmamıştır. Bütün dünyanın muhabbetini ve saygısını kazanmış, bu duruşuyla pek çok insanın ya İslam’la şereflenmesine ya da kendi dinini güzelce yaşamasına vesile olmuştur. Dünyanın her yerinde zalimin hasmı, mazlumun hamisi olarak çok senalar ve dualar almıştır. Altı yüz sene boyunca şu kriterlerle hareket eden Devlet-i Aliye hükmünü icra etmiş, değişen dünyada yeni bir yüzle sahne almaya doğru gitmiştir. Bunun temelinde, kriter olarak aldığı hassasiyetlerde de elbette kırılmalar olmuş, ki reva bulmuştur. Son iki yüz yıldır tarihimizde mutlakıyet, hürriyet ve cumhuriyet isimleriyle müsemma üç dönem görülmüştür. Mutlakıyet dönemi yukarıda saydığım hassasiyetlerden bahisle istikametle uzun zaman devam edebilmiş, fakat hassasiyetler kaybolmaya başlayıp diğer taraftan da yenilenen dünyaya ayak uyduramamakla zevale meyletmiştir. Hürriyet, süreçte mecbur kalınan baskıdan çıkışın anahtarı olarak kendini gösterse de elinde kaldığı insanlar, anlayışları ile örtüşmediğinden ve ne yapacaklarını bilemediklerinden onu da zayi etmiştir. Nihayet cumhuriyet devresi kendisini göstermiş, o da adı olsa da içi manasına muvafık doldurulamamış, bugünlere kadar gelinmiştir. Değişim ve dönüşüm hayatın en önemli kuralı olarak karşımızda duruyor. Fakat asıl olan değişmeyecek şeyler vardır ki onları bilip korumak da en önemli kuraldır. Yaşanan bu değişimlerin içerisinde bizim de fark edip ona göre hareket etmekle kazançlı olacağımız şeyler, -yukarıda da söylediğim üzere- adalet, hürriyet, kuvveti hakta ve kanunda bilmek ve meşverettir. İçinde bulunduğumuz cumhuriyeti içini bunlarla doldurup, manasına mutabık hareket edebilirsek, bu sadece bizim değil, bütün dünyanın kazanımı olacağına dair ülkemiz adına her gün yeni güzelliklerle karşılaşmaktayız. Bütün dünyanın umudu ve gerek kültürel gerekse insani olarak bütün insanlığa izzet kazanmamıza vesile olan İslam’ın izzetini taşıyabilir, zararlıları defedebiliriz. Eski hal sureten muhal ama yeni hal siretini koruyan yeni suretiyle mümkün. Esas aynı olduktan sonra suretlerin değişmesinin zararı yok. Haddi zatında istikametin tarifi de “şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hulâsasından hâsıl olan adl ve adâlet” olarak beyan edilir.

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiAnadolu Mecmuası
Bir Dergi Bir Yazı

Sayı: 6 / Yeni Matbaa / 1340 Halk Şairleri Halk şairleri Anadolu'da bir tesellidirler. Basık köy odalarının karanlık köşelerinde boğulan nice arzular, ihtiraslar, hummalar, halk şairlerinin muvacehesinde onların sazları ile birlikte uyanır. O zaman hissedilir ki halk şairleri, Anadolu’nun vakfesiz acılarını, sonsuz ihtilaçlarını, unutulamayan matemlerini, kendi acılarında, ızdıraplarında, matemlerinde toplayarak terennüm ediyor; Anadolu kaç asırdır, meyus ruhunu halk şairlerinin nağmelerinde, gözüyle, kulağıyla, bütün havassıyla görüyor. Onun için, Anadolu’nun her köşesinde, halk şairlerinin mevki ve ehemmiyeti vardır; halk şairleri Anadolu’nun her noktasında malum bir hüviyet, müteayyen bir şahsiyettir. Abone Anadolu mecmuası bu nüshasıyla altıncı ayını tamamladı. Altı aylık abonelerin hakk-ı iştirakleri de bu nüshada bitti. İrsalata devam edilmesini iste ben altı aylık abonelerin Eylül zarfında abonelerini tecdit etmelerini rica ederiz. Devlet ve Merkezi Bizde devlet merkezi öteden beri 1 mesele idi. Anadolu'da hükümran olan Selçuk Türkleri Konya’yı devlet merkezi intihap etmişlerdi; aynı kıtanın birer köşesinden teşekkül eden tavaif-i mülukta birer makarr-ı idare vücuda getirdiler. Osmanlı saltanatı yavaş yavaş Anadolu-Rumeli’ye hâkim olmaya başlar, inkişaf ederken payitahtta mütemadiyen şehirden şehre nakil olundu. Söğüt, Bilecik Bursa, Edirne, İstanbul devletin tekâmül-i hayatında bir mahalledir. Kardeş Kardeş, işte sen de oldun bir aziz,Geldin, sonbaharda kuş gibi dile.Başını sararken o nurani izArtık Allah’tan ne dilersen dile Toplayıp kaçarken tarağı, tasıBize ihsan ettin son kalan yasıKarşımda astığın “sabır” levhasıÖnümde yem gibi serptiğin çile Meğer muradıma ben de erişimYok bu dört duvarın dışında işim-Ama burada daha çok beklemişim-Orası olmasın umurunda bile… Necip Fazıl Seyrani Seyrani hayatıyla olduğu gibi, şiirleriyle de halka uymayı bilmiştir. Eserlerinde mensup olduğu tabakanın lisanını kullanmış, onlara konuştukları gibi, aynı lehçe ile aynı kelimelerle hitap etmiştir. Seyrani’nin fikirleri de halk zihniyetinin kabul edeceği fikirlerdir. Halkın dimağına kolaylıkla giremeyecek herhangi bir tefekküre dalmamış, muhitiyle birlikte yürümeyi ihmal etmemiştir.              

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTarihten Sayfalar
Tarihten Notlar

ياڭليش كلن تلغراف سليمان نظيف بغداد واليسيدر. بر كون ٣نجی اوردو قومانداني حافظ اسماعيل حقّي پاشادن بر تلغراف آلير. تلغرافي اوقوينجه  بردن رنكي آتار. شاشقينلغندن قوللري ايكي يانه  ييغيلير قالير. اطرافنده كيلر تلاشلانوب چوق كوتو بر خبر اولديغني صانيرلر. او صيره ده  نظيف غايت آلايجي بر شكلده  ميريلدانير: - عجائب، بويله  امر اولورمي؟ تلغرافده  شو جمله لر يازيليدر: ”اون بيڭ اوقه  شكر ايله  بيڭ اوقه  چايڭ يگرمي درت ساعت ايچنده  تدارك ايديله رك سوقي...“ سليمان نظيف همن بر كاغد و حقّه  ايستر. بر جمله  ده  او يازار و تلغرافي كتيرن ذاته  اوزاتير: - كوتور بوني همن پاشايه  تلّه سينلر. جوابي تلغرافده  شونلر يازيليدر: ”چين ايمپراطورينه  يازمش اولديغڭز تلغرافڭ ياڭليشلقله  ولايتمزه  كلمش اولديغي معروضدر. Yanlış Gelen Telgraf Süleyman Nazif Bağdat Valisi’dir. Bir gün 3. Ordu Kumandanı Hafız İsmail Hakkı Paşa’dan bir telgraf alır. Telgrafı okuyunca birden rengi atar. Şaşkınlığından kolları iki yana yığılır kalır. Etrafındakiler telaşlanıp çok kötü bir haber olduğunu sanırlar. O sırada Nazif gayet alaycı bir şekilde mırıldanır: - Acayip, böyle emir olur mu? Telgrafta şu cümleler yazılıdır: “On bin okka şeker ile bin okka çayın yirmi dört saat içinde tedarik edilerek sevki...” Süleyman Nazif hemen bir kâğıt ve hokka ister. Bir cümle de o yazar ve telgrafı getiren zata uzatır: - Götür bunu hemen Paşa’ya tellesinler. Cevabi telgrafta şunlar yazılıdır: “Çin İmparatoruna yazmış olduğunuz telgrafın yanlışlıkla vilayetimize gelmiş olduğu maruzdur. لعنتلي دفتردار ياوز سلطان سليم خان، مصر سفرينه  چيقمه يي پلانلامشدى، فقط خزينه ده  سفر ايچون يترلي آلتون يوقدي. بوندن طولايي تجّاره  مراجعت ايديلوب بورج پاره  ايستندي. چيقيلان بو سفر، دولت ايچون چوق بركتلي اولدي و خزينه  آغزينه  قدر آلتونله  طولدي. چونكه  مصرڭ مشهور خزينه لري ياوزڭ النه  كچمشدي. خلق، بيوك بر ظفرله  استانبوله  دونن اوردويي بكلييوردي. ياوز سلطان سليم خان، كديسنڭ قارشيلانمه سندن و ياپيلاجق تظاهراتلردن خوشلانمديغي ايچون، شهره  كوندوز دگل ده  كيجه  وقتي كيردي. ايرته سي كون ايلك ايش اولارق ده  دفترداره ، بورج پاره  آلينان تجّارلرڭ بورجلرينڭ همن أودنمسي امرينى ويردي. آلينان  امر أوزره  همن بتون آلاجقليلر كزيلمه يه  و بورجلر أودنمه يه  باشلاندي. بونلردن بريسنڭ وعده سي طولمش، وفات ايتمشدي. اولدقجه  زنكين اولان بو تجّاردن بورج آلينان پاره ، بتون ثروتنڭ چوق آز بر قسمنه  تقابل ايدييوردي. بونڭ فرقنده  اولان دفتردار، همن پادشاهه  بر تقرير يازارق، وفات ايدن تجّارڭ چوجقلرينڭ، بو قدر پاره يه  احتياجي اولماديغني، طولاييسيله  بو مقدارڭ خزينه يه  قالمه سنڭ خزينه يه  أونملي قاتقيسي اولاجغنى يازار. قول حقّنى ضايع ايده جك بو تكليف پادشاهڭ خوشنه  كيتمز و دفتردار طرفندن صونولان كاغدڭ باش طرفنه  كندي اليله  شو جمله لري يازار: ”موتايه  رحمت، مالنه  بركت، چوجقلرينه  عافيت، بو كاغدي كوندرنه  لعنت.“ آردندن ده  او دفترداري درحال عزل ايدر. Lanetli Defterdar Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferine çıkmayı planlamıştı, fakat hazinede sefer için yeterli altın yoktu. Bundan dolayı tüccara müracaat edilip borç para istendi. Çıkılan bu sefer, devlet için çok bereketli oldu ve hazine ağzına kadar altınla doldu. Çünkü Mısır’ın meşhur hazineleri Yavuz’un eline geçmişti. Halk, büyük bir zaferle İstanbul’a dönen orduyu bekliyordu. Yavuz Sultan Selim Han, kedisinin karşılanmasından ve yapılacak tezahüratlardan hoşlanmadığı için, şehre gündüz değil de gece vakti girdi. Ertesi gün ilk iş olarak da defterdara, borç para alınan tüccarların borçlarının hemen ödenmesi emrini verdi. Alına emir üzere hemen bütün alacaklılar gezilmeye ve borçlar ödenmeye başlandı. Bunlardan birisinin vadesi dolmuş, vefat etmişti. Oldukça zengin olan bu tüccardan borç alınan para, bütün servetinin çok az bir kısmına tekabül ediyordu. Bunun farkında olan defterdar, hemen padişaha bir takrir yazarak, vefat eden tüccarın çocuklarının, bu kadar paraya ihtiyacı olmadığını, dolayısıyla bu miktarın hazineye kalmasının hazineye önemli katkısı olacağını yazar. Kul hakkını zayi edecek bu teklif padişahın hoşuna gitmez ve defterdar tarafından sunulan kâğıdın baş tarafına kendi eliyle şu cümleleri yazar: “Mevtaya rahmet, malına bereket, çocuklarına afiyet, bu kâğıdı gönderene lânet.” Ardından da o defterdarı derhal azleder. لطفًا پادشاهمزدن بنم ايچون عذر ديله  ايتاليه ده  اورته  چاغده  و رونه سانس چاغلرنده  برچوق ايتاليان شهر- دولتنده  بولونان ”قرال طرفندن يوڭتيلن جمهوريت“ شكلنده  دولت يوڭتيمنده  سچيم ايله  دولتڭ اڭ أوست يوڭتيمنه  كلن دولت باشقاني و حكمداره  طوج  دينيردي. ٢نجی بايزيد خان دونمنده ، ونه ديك طوچي مونته فرلو، سراينده كي بر صالونڭ ديوارينه ، مسلمانلره  و عثمانليلره  حقارت ايدن بر رسم ياپديرمش. مسافرلريني بو صالونده  آغيرلاركن، عثمانلي يه  قارشي ياقيشيقسز سوزلر سرد ايدرمش. بوني خبر آلان بايزيد خان، وزير اعظمي حرسك زاده  احمد پاشايي چاغيرتير و بر نامۀ همايون يازديرير. ”معلومم اولديكه ، سراينڭ ديوارينه ، حقّمزده  بعض هرزه لر يازديرمشسڭ. آرامزده كي آڭلاشمه يه  رعايت بر طرفه ، حكمدارلرڭ اڭ قوتليسي اولان بڭا نزاكتي ده  اهمال ايتمشسڭ. اول سببدن، بو نامه مي كتيرن چاوشم، امانتی سڭا ويردكدن كري، همان او آن و كنديسنڭ كوزي أوڭنده  بو ديواري ييقديراجقسڭ! شايد اولا كه  اهمالڭ كوروله ، بيله سڭكه  بزدن سڭا آجي بر عذاب طوقونا!“ چاوش همن يوله  چيقار و ونه ديك سراينه  وارير. ونه ديك طوچي كنديسنه  يازيلان مكتوبي اوقوينجه  قورقودن تيتره مه يه  باشلار و نامه ده  يازيلديغي أوزره  همن رسملری و يازيلری قازيتير. ديوار يرله  بر ايديلير. نامه يي كتيرن چاوشه  دونوب، ”لطفًا پادشاهمزدن بنم ايچون عذر ديله . بزه  بر ضرري طوقونماسين“ دير. Lütfen Padişahımızdan Benim İçin Özür Dile İtalya'da Orta Çağ'da ve Rönesans çağlarında birçok İtalyan şehir-devletinde bulunan “kral tarafından yönetilen cumhuriyet” şekilde devlet yönetiminde seçim ile devletin en üst yönetimine gelen devlet başkanı ve hükümdara doçe denirdi. 2. Bayezid Han döneminde, Venedik Doçu Monteferlo, sarayındaki bir salonun duvarına, Müslümanlara ve Osmanlılara hakaret eden bir resim yaptırmış. Misafirlerini bu salonda ağırlarken, Osmanlı’ya karşı yakışıksız sözler serdedermiş. Bunu haber alan Bayezid Han, Veziriazamı Hersekzade Ahmed Paşa’yı çağırtır ve bir name-i hümayun yazdırır. “Malumum oldu ki, sarayının duvarına, hakkımızda bazı herzeler yazdırmışsın. Aramızdaki anlaşmaya riayet bir tarafa, hükümdarların en kuvvetlisi olan bana nezaketi de ihmal etmiş sin. Ol sebepten, bu namemi getiren Çavuşum, emanet sana verdikten gerû, heman o an ve kendisinin gözü önünde bu duvarı yıktıracaksın! Şayet ola ki ihmalin görüle, bilesin ki bizden sana acı bir azap dokuna!” Çavuş hemen yola çıkar ve Venedik sarayına varır. Venedik Doçu kendisine yazılan mektubu okuyunca korkudan titremeye başlar ve namede yazıldığı üzere hemen resimler ve yazılar kazıtır. Duvar yerle bir edilir. Nameyi getiren çavuşa dönüp, “Lütfen padişahımızdan benim için özür dile. Bize bir zararı dokunmasın” der. آت بيننڭ، قيليچ قوشانانڭ عثمانلي دولتنده ، خارجه  كوندريله جك ايلچيلره  چوق دقّت ايديليردي. دولت عليه نڭ اعتبارينى كوزته جك كيمسه لر آرانيردي. ١٧٣٦’ده  ايران شاهنه  بر ايلچي كوندرمك ايجاب ايدر. بو وظيفه  ايچون اميراخور مصطفي پاشا مناسب كورولور. مصطفي پاشا، شاه طرفندن قبول ايديلير، كوروينى يرينه  كتيرير. عقبنده ، شاه عادتي أوزره  هم اگلنمك هم ده  دڭه مك قصديله  ديركه : - پاشا! بنم بر دردم وار. عجبا سن حلّ ايده بيليرميسڭ؟ - خير اولسون، بويورڭ. - بنم بر آتم وار. فقط، چوق حشاري. أوستنه  بينني يره  فيرلاتير. شوڭا بينسه ڭ ده  بنمله  فكريڭى پايلاشسه ڭ! مصطفي پاشا، سسسز قالير. آز صوڭره  ايكي سايس، بر آت كتيريرلر. آت حقيقتًا حشاريدر. أوڭنه  كلني ايصيرير، آردنده  قالاني تپر. شاه كيفليدر، بييق آلتندن كولر؛ آت يرلري أشه لر، سايسلر قورقويله  بكلشيرلر بر وضعيت واردر. اورتامده  بولونان دولت بيوكلري ده  مراقله  بكلشمكده در. مصطفي پاشا، غيرت كمرينى قوشانوب، سايسلره  اشارت ايدر. آزغين حيواني كتيريرلر. بر آديم قاله : ”بسم اللّٰه. . .“ دييوب أوستنه  صيچرار. صوڭره  ده  سايسلره ، ”بيراقڭ!“ دييه  باغيرير. حيوان صيچرار، چفته  آتار، شاخه  قالقار. فقط پاشايي صيرتندن آتاماز. نهايت يورغون دوشوب اوصلانيويرير. عثمانلي ايلچيسي، ايران شاة  اليڭ أوڭنه  كلير و آتدن اينر. كملري اوزاتيركن ده  ”آت بيڭ انين، قيليچ قوشانانڭ شاهم!“ دير. At Binenin, Kılıç Kuşananın Osmanlı Devleti'nde, harice gönderilecek elçilere çok dikkat edilirdi. Devlet-i Aliyye'nin itibarını gözetecek kimseler aranırdı. 1736'da İran Şahına bir elçi göndermek icap eder. Bu vazife için İmrahor Mustafa Paşa münasip görülür. Mustafa Paşa, şah tarafından kabul edilir, görevini yerine getirir. Akabinde, Şah adeti üzere hem eğlenmek hem de denemek kastıyla der ki: - Paşa! Benim bir derdim var. Acaba sen halledebilir misin? - Hayır olsun, buyurun. - Benim bir atım var. Fakat, çok haşarı. Üstüne bineni yere fırlatır. Şuna binsen de benimle fikrini paylaşsan! Mustafa Paşa, sessiz kalır. Az sonra iki seyis, bir at getirirler. At hakikaten haşarıdır. Önüne geleni ısırır, ardında kalanı teper. Şah keyiflidir, bıyık altından güler; at yerleri eşeler, seyisler korkuyla bekleşirler bir vaziyet vardır. Ortamda bulunan devlet büyükleri de merakla bekleşmektedir. Mustafa Paşa, gayret kemerini kuşanıp, seyislere işaret eder. Azgın hayvanı getirirler. Bir adım kala: “Bismillah...” deyip üstüne sıçrar. Sonra da seyislere, “Bırakın!” diye bağırır. Hayvan sıçrar, çifte atar, şâha kalkar. Fakat Paşa'yı sırtından atamaz. Nihayet yorgun düşüp uslanıverir. Osmanlı elçisi, İran Şahı’nın önüne gelir ve attan iner. Gemleri uzatırken de “At binenin, kılıç kuşananın Şah’ım!” der.

Ömer KAPUKAYA 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Mehmed Genç Kabir Taşı Cehd ü âsârıyla meşkûrİlm-i târîh oldu mesrûrFenn ü ilm-i iktisâdınNâmı on(un)la oldu mezkûrÖmrü, hep irfanla meşbû`Hâtırı takdirle ma`mûrHac yolunda bir karıncaPür tevâzû` hâli meşhûrEyle Muhammed Genc’i yâ RabLütf u ihsânınla mağfûr... Muhammed Emin Saraç Kabir Taşı Hüve’l-Bâkî Hafız Mustafa Efendi’nin mahdûmuDersiâm ve müftî Ali YektâEfendi’nin damadı AhıshavîAli Haydar Efendi ŞeyhülislamMustafa Sabri Efendi’nin ve dersVekili allâme Zâhidü’l-Kevserî’ninTalebesi Ezher-i Şerif me’zunuMuhammed Emin Saraç Hocaefendi’ninRûhîçün el-Fatiha 7 Recebü’l-ferd 1442 Muhammed Efendi Kabri   Hüve’l-Bâkî Sâbıkan İstanbulKadısı İbrahimEfendi zâde MuhammedEfendi Rûhîçünel-Fatiha Sene 1167 Kelimeler: Cehd: Çalışıp çabalama, büyük gayret sarf etme, uğraşma: Âsâr: EserlerMeşkûr: Şükür ve teşekküre lâyık olan, teşekküre değer, övülmüş, beğenilmişMesrur: Sevinçli, memnun (kimse), mutluMezkûr: Az önce adı geçen, sözü edilen, yukarıda anılan, zikrolunan Meşbu: Dopdolu hâle gelmiş, dolmuş, doluMa`mûr: Gelişip güzelleşmiş, bayındır duruma gelmiş, şenlikli:Mağfur: Allah tarafından günahları bağışlanan veya günahlarının bağışlanması için Cenâb-ı Hakk'a dua edilen (ölmüş kimse)Hüve’l-Bâkî: “Bâkî olan yalnız Allah’tır” anlamına gelen klişeleşmiş bir tâbir olup bilhassa mezar taşlarına yazılırMahdum: Erkek evlât, oğul (Kelime bu anlamı Türkçede kazanmış olup daha çok saygıya değer insanların erkek çocukları için hürmet ifadesi olarak kullanılırdı.)Dersiâm: Eskiden büyük câmilerde öğrencilere toplu olarak ders veren müderrisAhıshavî: AhıskalıAllâme: Çok âlim, çok bilgili, her şeyi bilen, her ilimde üstat olan kimseSâbıkan: Bundan önce, evvelceZâde: Doğmuş olan kimse, çocuk, yavru

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlı Şefkati: Kuş Sarayları
Seyyah

عثمانلي شفقتي: قوش سرايلري  قوش سرايلري؛ عثمانلي بنالرنده  جبهه لري سوسله ين، برچوق قوشلره  يووه  اولان، اونلري قورويان و كنلده  ياپيلرڭ أوڭ ويا يان جبهه لرنده  كوچك سراي فورمنده  انشا ايديلن أوجكلردر. عثمانلي، بنيه سنده كي هر جانلي يه  اهمّيت كوسترمش، ياراديلانه  ياراداندن أوتوري صايغي دويمش، بو حرمت و محبّتي معماري يه  ده  ياڭسيتمشلردر. قوش سرايلري ترك معماريسنڭ اڭ ناديده  أوزللكلرندن بري اولمشدر. بو سرايلرڭ، آرتان طاش بلوقلري زيان ايتمك ايسته مه ين عثمانلي اوسته لري طرفندن ياپيلمه يه  باشلانديغي ايله  ايلكيلي روايتلر ده  بولونور. قوشلرڭ جامع، خان، اوقول، كتبخانه ، كوپرو و چشمه لرڭ طيشنه  يووه لانمه لري ايچون گوگنلي بر آلان صاغلايان بو يووه لر، بو أونملي شهر بنالرينڭ طيش ديوارلرينه  بيتيشيك انشا ايديلمشلردر. ايچنده  اوطه لري و حتّی بالقونلري بولونان بو ياپيلره، آيرينتيلي پلانلري سببيله  قوش أوي دگل، سرايي دينيلمشدر. عثمانلي معماريسنڭ جبهه لرنده  بولونان بو سرايجقلرڭ تمل كوروي، كوگلرده  أوزگورجه  اوچان قوشلره  باريناق صاغلامق، اونلري فيرطينه دن، ياغموردن، صوغوقدن، بوڭالتيجي كونشدن قورومقدر. آيريجه  قوش پيسلكلرينڭ ياپي يه  ويره جگي ضرري ده  أوڭله مكدر. قوش أولري بسيط دگل، عكسنه  اوسته لقله  و دتايلي شكلده  ياپيلمش مينياتور معماري اثرلردر. كوزه  خوش كلن بو سرايلر كوڭله  ده  خوش كلمش، خلقه  حيوان سوكيسي آشيلامقده  ده  فائده لي اولمشدر. خلق آراسنده  بو أولره  ”قوش كوشكي“، ”كوگرجينلك“، ”سرچه  سراي“ كبي اسملر ده  ويريلمشدر. اجداديمزڭ مرحمت طولی بو دقيق و اينجه  دوشونجه سي، حالاً نيجه  قوشلره  صيجاق يووه  اولمه يه  دوام ايتمكده در… Kuş sarayları; Osmanlı binalarında cepheleri süsleyen, birçok kuşlara yuva olan, onları koruyan ve genelde yapıların ön veya yan cephelerinde küçük saray formunda inşa edilen evciklerdir. Osmanlı, bünyesindeki her canlıya ehemmiyet göstermiş, yaratılana Yaradan’dan ötürü saygı duymuş, bu hürmet ve muhabbeti mimariye de yansıtmışlardır. Kuş sarayları Türk mimarisinin en nadide özelliklerinden biri olmuştur. Bu sarayların, artan taş blokları ziyan etmek istemeyen Osmanlı ustaları tarafından yapılmaya başlandığı ile ilgili rivayetler de bulunur. Kuşların cami, han, okul, kütüphane, köprü ve çeşmelerin dışına yuvalanmaları için güvenli bir alan sağlayan bu yuvalar, bu önemli şehir binalarının dış duvarlarına bitişik inşa edilmişlerdir. İçinde odaları ve hatta balkonları bulunan bu yapılara, ayrıntılı planları sebebiyle kuş evi değil, sarayı denilmiştir. Osmanlı mimarisinin cephelerinde bulunan bu saraycıkların temel görevi, göklerde özgürce uçan kuşlara barınak sağlamak, onları fırtınadan, yağmurdan, soğuktan, bunaltıcı güneşten korumaktır. Ayrıca kuş pisliklerinin yapıya vereceği zararı da önlemektir. Kuş evleri basit değil, aksine ustalıkla ve detaylı şekilde yapılmış minyatür mimari eserlerdir. Göze hoş gelen bu saraylar gönle de hoş gelmiş, halka hayvan sevgisi aşılamakta da faydalı olmuştur. Halk arasında bu evlere “kuş köşkü”, “güvercinlik”, “serçe saray” gibi isimler de verilmiştir. Ecdadımızın merhamet dolu bu dakik ve ince düşüncesi, halen nice kuşlara sıcak yuva olmaya devam etmektedir…

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiMizaç İlmi-5
Osmanlı Tıbbından

Fasl-ı Fî Beyân-ı Alâyim-i İʻtidâliʼl-Mizâc Muʻtedil ve nâ-muʻtedil birkaç vechile bellidir. Birisi budur ki endâmlar üzerine el koyalar. Bî-sebeb ısıcak ise mizâc hârrdır. Eğer sebebsiz bârid ise mizâc bâriddir. Eğer harâret ve bürûdetde beraber ise mizâc muʻtedildir. İkinci, endâmın eti pek ve katı ise mizâc yâbisdir. Yumuşak ise mizâc ratbdır. Peklikde ve yumuşaklıkda beraber ise muʻtedildir. Üçüncü, et ve yağı beraber ise mizâc-ı bârid ve ratbdır. Eğer yağ ziyâde ise mizâc bâriddir. Et ziyâde ise mizâc ratbdır. Etin ve yağın eksikliği harâret ve yübûset-i mizâca delâlet eder. Isıcak olan aʻzâda yağ olmaz. Ciğer ve yürek gibi bârid olan aʻzâda et olmaz, içeride olan gışâ dedikleri zarlar gibi. Avretlerde dahi et ve yağ ziyâdeliği bürûdet ve rutûbet-i mizâclarındandır. Dördüncü, saça nazar olunsa eğer saç çok ise mizâc hârrdır. Ve eğer az ise ve ince ise mizâc bâriddir. İkisi de muʻtedil ise mizâc muʻtedildir. Eğer saç kurucak ise mizâc yâbisdir. Değil ise mizâc ratbdır. Siyâh ise mizâc hârrdır. Saç kızıl ve aşkar ise mizâc muʻtedildir. Kızıl rengin meyli aklığa ve sarılığa ise mizâc bâriddir. Beşinci, deriye nazar ede. Eğer deri kızıl ise mizâc hârrdır. Ak ise bâriddir. Bulanık ve tutkun ise yine bâriddir. Siyâh ise hârr ve yâbisdir. Aʻzânın bir bir büyüklüğü ve küçüklüğü ve hüsn ve kabîhi ve gin göğüs ve çıkık damarlar ve harekât ve sekenât ve dilâverlikden ve korkaklıkdan ve harekât sürʻatinden ve kehllikden ve bunun emsâli evzâʻ ve etvârdan ehli olan mizâca hükm eder. *** Metnin Güncel Çevirisi Mizacın Alametleri Dengeli ve dengesiz mizaç birkaç şekilde belli olur: Vücut Isısı: Vücuda dokunulduğunda herhangi bir sebep olmadan sıcaklık hissediliyorsa mizaç sıcaktır, soğuk hissediliyorsa mizaç soğuktur. Sıcaklık ve soğukluk eşit ise mizaç dengelidir. Vücudun Sertliği: Vücudun eti sert ve sıkı ise mizaç kurudur, yumuşak ise mizaç nemlidir. İkisinde eşit ise mizaç dengelidir. Et ve Yağ: Et ve yağ eşit ise mizaç soğuk ve nemlidir. Eğer yağ fazla ise mizaç soğuktur, et fazla ise nemlidir. Et ve yağın eksikliği kuru mizaca işaret eder. Sıcak olan organda yağ olmaz. Soğuk organda et olmaz, zarlar gibi. Kadınlarda et ve yağın fazlalığı soğuk ve nemli mizacı gösterir. Saç: Saç çok ise mizaç sıcaktır. Az ve ince saç soğuk mizacı gösterir. İkisi de dengeli ise mizaç da dengelidir. Kuru saç kuru mizacı, nemli saç nemli mizacı işaret eder. Siyah saç sıcak mizaç demektir. Kızıl ve kırmızı saçlı kişiler dengeli mizaca sahiptir. Kızıl renk sarı veya beyaza yatkın ise mizaç soğuktur. Deri Rengi: Deri kızıl ise mizaç sıcaktır, beyaz veya bulanık ise soğuktur. Siyah ise sıcak ve kurudur. Bunların haricinde organların büyüklük ve küçüklüğü, güzellik ve çirkinliği, göğsün genişliği, damarların belirginliği, hareketlilik-hareketsizlik, cesaret-korkaklık, yaş gibi hususlardan mizaç tespit edilebilir. Kaynak: Şemseddin-i İtâkî Şirvânî, Teşrîhuʼl-Ebdân, 10b-11a

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki çeşme kitabesini günümüz Türkçesine çevirip, numaralara göre yerleşen harfleri aşağıdaki aynı numaralara koyarak ortaya çıkan cümleyi Osmanlı Türkçesine çeviriniz…                     C   E   V   A   P           

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. Sordum Sarı Çiçeğe Sordum sarı çiçeğeBenzin neden sarıdırÇiçek eydür ey dervişAhım dağlar eritir Yine sordum çiçeğeSizde ölüm var mıdırÇiçek eydür ey dervişÖlümsüz yer var mıdır Yine sordum çiçeğeKışın nerde olursuzÇiçek eydür ey dervişKışın turab oluruz          Ç  Ö  Z  Ü  M      صوردم صاري چيچگه  صوردم صاري چيچگه بڭزڭ نه دن صاريدرچيچك ايدور اي درويشآهم طاغلر اريتير يينه  صوردم چيچگه سزده  ئولوم وارميدرچيچك ايدور اي درويشئولومسز ير وارميدر يينه  صوردم چيچگه قيشڭ نرده  اولورسزچيچك ايدور اي درويشقيشڭ تراب اولورز

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak