Kitabe OkumalarıHekimoğlu Ali Paşa Camii Haziresi Hüve’l-BakiSadr-ı esbak Hekîmbaşı zâdeAli Paşanın damadı olubRikab-ı Hümâyûnda bilfiil kâim-i makâmİken vefât eden Cidde VâlisiEsbak Ömer Paşa zâde es-seyyid el-hâcAbdullah Paşarûhîçün el-FâtihaFi 3 Şevval sene 1216 هوالباقيصدر اسبق حكيم باشي زاده علي پاشانڭ دامادي اولوبركاب همايونده بالفعل قائممقامايكن وفات ايدن جدّه واليسياسبق عمر پاشا زاده السيّد الحاجعبد اللّٰه پاشاروخيچون الفاتحه في ٣ شوّال سنه ١٢١٦ Kelimeler: Sadr-ı esbak: Eski sadrazamRikab-ı Hümâyûn: Padişahın atının yanında yürüyüp aynı zamanda koruma görevini yapan kimselerKâim-i makâm: Kaymakam Hekimoğlu Ali Paşa Camii Türbe Kitabesi Türbe-i Gâzi Ali Paşaya eyle yâdigârRûh-ı pâkin(i) şâd idüb eyle küşâd el-FâtihaTürbe-i Abdal Ya’kûb ile Şeyh İbrâhîmGel rızâ ile duâ eyle oku bir Fâtiha تربۀ غازي علي پاشايه ايله يادكارروح پاكن شاد ايدوب ايله كشاد الفاتحه تربۀ آبدال يعقوب ايله شيخ ابراهيمكل رضا ايله دعا ايله اوقو بر فاتحه Kelimeler: Yâdigâr: Bir kimseyi veya olayı hatırlatmak üzere verilen yahut onlardan kalan şeyŞâd: Sevinçli, memnun, mesrurKüşâd: Açılış, açma Şehidlik Camii Avlusu / Berlin Denizlili mühendisMerhûm MuhammedTevfîk BeyinRûhîçün Fâtiha9 Rebiülevvel 1320 دڭزليلي مهندسمرحوم محمّدتوفيق بگڭروحيچون فاتحه ٩ ربيع الاول ١٣٢٠
Bağımız Kopmasın Diye…باغمز قوپماسين دييه... بوندن تام طقسان سنه أوڭجه مملكتمزده يوز ييللردر قوللانيلان قرآن حرفلري و بوڭا باغلي اولارق كلمه و لسان دگيشيكلگنه كيديلدي. صوڭوچلر أوزرندن ده بر دگرلنديرمه ياپمق آدينه او كونلرده يبانجي باصينده چيقان خبرلردن بر قسمنى سزڭله پايلاشييورز. (تلغراف، تيران- ٢٧،٠٨،١٩٢٨) تركيه ، ترك طوپلومني طوغويه باغلايان اڭ كوچلي باغلردن برينى داها قوپاردي. (تیربون ده جنوه - ١١.١٠.١٩٢٩) تركلر كبي آسيه سیتپلرندن كلوب آوروپه نڭ اورته سنه يرلشمش اولان مجارلر، وقتيله ، لاتين آلفابه سني آلمق زورنده قالمشلردي. بو آلفابه اونلري خرستيانلغه و اويغارلغه كوتورمشدي. شيمدي تركلر آوروپه قيليغنى و يازسني آلمقله ايشه باشلامشلردى. عجبا داها ايلری يه كيدوب خرستيانلغه طوغري ده قاياجقلرميدي؟ شيمديلك بويله بر بليرتي يوقدي. يالڭز، اسلام ديننڭ آرتق تركيه جمهوريتنڭ رسمي ديني اولمقدن چيقديغي و تركلرڭ كيتدكجه ديندن اوزاقلاشدقلري بر كرچكدي. (أپوقه ، وارشووه - ١٠،٠٨،١٩٢٩) تركيه ، خيزله آوروپه ليلاشمه يولونده در. استانبولده آرتيق رنكلي فس، چارشاف كورولمييور. حرم تاريخه قاريشدي. اسكي يازيتلر، مزار طاشلري طيشنده عرب حرفلرينه راستلامق كوچ. (پوليتيقه ، بلغراد – ٢٣،١٠،١٩٣٨) كيجه لري عربجه طبله لر قيريلييور، آفيشلر ييرتيلييوردي. باصين ايري ايري لاتين حرفلريله قيصه يازيلر يايينلايوردى. صوقاقلرده ، تراموايلرده ، واپورلرده هركسڭ النده برر آلفابه كتابي واردي. هركس شاشقين كوزلرله يڭي حرفلره باقييوردي. باقانلقلرده دولت كوروليلري، پك تحف بولدقلري يڭي حرفلرله يازي يازمه يه اوغراشييورلردي. آقشام قورسلري صيقي صيقي يه چاليشييوردي. هركس يڭي حرفلري أوگرنمك زورنده يدي و صوڭنده أوگرندي. عرب حرفلريله باشلامش ايشلر لاتين حرفلريله بيتيريلدي. (بوستون ایوه نك طرانسقریپت - ٠٢،٠٦،١٩٢٨) تركلر، اورته چاغ اسلام اويغارلغنى بيراقوب چاغداش اويغارلغي بنمسه ديلر... شيمدي ده عرب آلفابه سني بر كناره ايتوب لاتين آلفابه سني آلمق ايچون چابه خرجانمقده در. ترك رفورمجيلري، تركيه يي اورته چاغلرڭ صوڭ قالينتيسندن ده قورتاروب ئولكه يي تومدن چاغداشلاشديرمه يي آماچلييورلر. (واشینكتون پوست - ٣٠،١٠،١٩٢٨) بو ئولكه نڭ سياسال، طوپلومسال و اقونوميك باقيمدن اوغراديغي دگيشيم، يوز ييلمزڭ شاشيرتيجي اولايلرندن بريدر... كمال پاشا، تركيه يي چاغداشلاشديرمقده دنيايي شاشيرتدي. فس و پچه كيتدي؛ اسكي عرب آلفابه سي ده كيدييور. (طِ نَيشینیل جوغرافیك مغازين - اوجاق، ١٩٢٩) يڭي تركيه ، حالا عرب آلفابه سي قوللانان أوته كي ئولكه لردن كسينلكله اوزاقلاشمقده در. طبقي فسي قالديريركن و قادينلري پچه دن قورتاريركن اولديغي كبي. (طِ تايمس، لاندین - ٣١،٠٨،١٩٢٨) عرب حرفلرينڭ تركلر أوزرنده كي اوزون اكه منلگي، طوتوجيلقدن، قرآن يازيسني قوتصالمش كبي كورن دينجيلكدن ايلري كلمشدر. حرف دگيشيكلگي اگيتيم-أوگرتيمي قولايلاشديرمقله قالماياجقدر. آوروپه ليلره ده تركجه أوگرنمه جسارتي ويره جكدر. تركلر ده آوروپه ديللرينڭ چوغني چوق داها قولايلقله أوگرنه بيله جكلردر. بو سايه ده تركلر، هر زمانكيندن داها چوق باتي يه ياقلاشمش اولاجقلردر. بيوك بر رفورمدر بو. (طِ تايمس، لاندین - ٠٧،١٢،١٩٢٨) ١٩٢٩ ييل باشندن صوڭره آرتيق عرب حرفلريله كتاب باصيلماياجقدي. آرقه سندن، اسكي حرفلرله باصيلي كاغدلر رسمي ايشلملردن قالديريلاجقدي. حرف دوريمنه قارشي ديرننلر ايچون سرت جزالر أوڭ كورولمشدي. (آرنولد ژ. طونيبه ، سورواي اوف اینترنيشینل آففايرس، ١٩٢٨) ترك ديللري ايچون لاتين آلفابه سنڭ آلينمسي، بو ديللره لاتين، فرانسز، انگليز و آلمان سوزجكلرينڭ و باتي فكرلرينڭ كيرمسي ايچون قاپي آچييوردي. ”آلفابه دگيشديرمه “، عين آنده ”قايناق دگيشديرمه “ آڭلامي طاشييوردي. ترك خلقلري عرب آلفابه سي قوللاندقلري زمان ترك ديلنه عرب سوزجكلري كيرمشدي. بوندن بويله لاتين آلفابه سي قوللانيركن ده تركجه يه باتي قايناقلي سوزجكلر و فكرلر كيره جكدي. (طِ سپكتور، لاندین - ٢،٢،١٩٢٩) تركيه ، غازينڭ أوڭدرلگنده ، كورونمز بر دنيايي فتحه چيقمش بولونمقده در. بر زمانلر ويانه قاپيلرينه طايانمش و آوروپه ايچون بر تهديد اولمش بر اولوس، كنديلگندن، اسلامڭ قیليجنى بيراقوب كافرڭ دفترينى آلمشدر. صواشمق ايچون دگل، دوشونمك ايچون آياغه قالقييور. (طِ اقونوميست - ١٠،١٢،١٩٣٣) اڭ اختلالجي دگيشيكلك بلكه عرب آلفابه سنڭ يرينه لاتين آلفابه سنڭ آلينمسي اولمشدر. بو دگيشيكلك، توم اسلام كولتور ميراثنى تركڭ قفاسندن سیلمشدر. يازي دگيشيكلگي طولاييسيله كله جك قوشاقلر، آتالريني يتيشديرمش اولان قلاسيك عرب و فارس اويغارلغنى و يازيسني قاوراياماياجقلر و باتي ديللريله يازيننه دونوك اولاجقلردر. كچمش اونوتولمش اولويور... (برلینسكی تيرند، قوپه ناق - ٢٣،١٠،١٩٢٨) اسكي بر كولتور غائب اولمق أوزره در. برقاچ ييلده تاريخه قاريشاجقدر. (پيققولو دللههه سرّا) غازي مصطفي كمال، دوريمجي آتيليملردن يورولمايوردي. بو كز ده حرف دوريمي ياپمشدي... ايلك باقيشده بو بسيطمش كبي كورونه بيليردي. اويسه كه آتاترك يڭيلكلري آراسنده اڭ دوريمجي اولانيدي. تركيه ده ياشامڭ طيش كورونوشي دگيشمشدي. يازيلر، اعلانلر، غزته لر لاتين حرفلريله باصيلييوردي آرتيق. انسان كنديسني بر باتي ئولكه سنده صانييوردي. (لا سنتینللا - ١١،١٠،١٩٢٩) بيڭ ييل بوينجه قوللانيلمش اولان عرب آلفابه سنڭ يرينه لاتين آلفابه سنڭ آلينيشي، يڭي تركيه باقيمندن صوڭ درجه أونمليدر. ديل، بر خلقڭ روحیدر... Bundan tam doksan sene önce memleketimizde yüzyıllardır kullanılan Kur’an harfleri ve buna bağlı olarak kelime ve lisan değişikliğine gidildi. Sonuçlar üzerinden de bir değerlendirme yapmak adına o günlerde yabancı basında çıkan haberlerden bir kısmını sizinle paylaşıyoruz. (Telgraf, Tirana – 27.08.1928) Türkiye, Türk toplumunu doğuya bağlayan en güçlü bağlardan birini daha kopardı. (Tribune de Geneve – 11.10.1929) Türkler gibi Asya steplerinden gelip Avrupa’nın ortasına yerleşmiş olan Macarlar, vaktiyle, Latin alfabesini almak zorunda kalmışlardı. Bu alfabe onları Hristiyanlığa ve uygarlığa götürmüştü. Şimdi Türkler Avrupa kılığını ve yazsını almakla işe başlamışlardı. Acaba daha ileriye gidip Hristiyanlığa doğru da kayacaklar mıydı? Şimdilik böyle bir belirti yoktu. Yalnız, İslam dininin artık Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini olmaktan çıktığı ve Türklerin gittikçe dinden uzaklaştıkları bir gerçekti. (Epoka, Varşova – 10.08.1929) Türkiye, hızla Avrupalılaşma yolundadır. İstanbul’da artık renkli fes, çarşaf görülmüyor. Harem tarihe karıştı. Eski yazıtlar, mezar taşları dışında Arap harflerine rastlamak güç. (Politika, Belgrad – 23.10.1938) Geceleri Arapça tabelalar kırılıyor, afişler yırtılıyordu. Basın iri iri Latin harfleriyle kısa yazılar yayınlıyordu. Sokaklarda, tramvaylarda, vapurlarda herkesin elinde birer alfabe kitabı vardı. Herkes şaşkın gözlerle yeni harflere bakıyordu. Bakanlıklarda devlet görevlileri, pek tuhaf buldukları yeni harflerle yazı yazmaya uğraşıyorlardı. Akşam kursları sıkı sıkıya çalışıyordu. Herkes yeni harfleri öğrenmek zorundaydı ve sonunda öğrendi. Arap harfleriyle başlamış işler Latin harfleriyle bitirildi. (Boston Evening Transcript – 02.06.1928) Türkler, ortaçağ İslam uygarlığını bırakıp çağdaş uygarlığı benimsediler..... Şimdi de Arap alfabesini bir kenara itip latin alfabesini almak için çaba harcanmaktadır. Türk reformcuları, Türkiye’yi orta çağların son kalıntısından da kurtarıp ülkeyi tümden çağdaşlaştırmayı amaçlıyorlar. (Washington Post, 30.10.1928) Bu ülkenin siyasal, toplumsal ve ekonomik bakımdan uğradığı değişim, yüzyılımızın şaşırtıcı olaylarından biridir... Kemal Paşa, Türkiye’yi çağdaşlaştırmakta dünyayı şaşırttı. Fes ve peçe gitti; eski Arap alfabesi de gidiyor. (The National Geographic Magazine – Ocak, 1929) Yeni Türkiye, hala Arap alfabesi kullanan öteki ülkelerden kesinlikle uzaklaşmaktadır. Tıpkı fesi kaldırırken ve kadınları peçeden kurtarırken olduğu gibi. (The Times, London – 31.08.1928) Arap harflerinin Türkler üzerindeki uzun egemenliği, tutuculuktan, Kur’an yazısını kutsalmış gibi gören dincilikten ileri gelmiştir. Harf değişikliği eğitim-öğretimi kolaylaştırmakla kalmayacaktır. Avrupalılara da Türkçe öğrenme cesareti verecektir. Türkler de Avrupa dillerinin çoğunu çok daha kolaylıkla öğrenebileceklerdir. Bu sayede Türkler, her zamankinden daha çok batıya yaklaşmış olacaklardır. Büyük bir reformdur bu. (The Times, London – 07.12.1928) 1929 yılbaşından sonra artık Arap harfleriyle kitap basılmayacaktı. Arkasından, eski harflerle basılı kâğıtlar resmi işlemlerden kaldırılacaktı. Harf devrimine karşı direnenler için sert cezalar öngörülmüştü. (Arnold J. Tonybee, Survey of International Affairs, 1928) Türk dilleri için Latin alfabesinin alınması, bu dillere Latin, Fransız, İngiliz ve Alman sözcüklerinin ve batı fikirlerinin girmesi için kapı açıyordu. “Alfabe değiştirme”, aynı anda “kaynak değiştirme” anlamı taşıyordu. Türk halkları Arap alfabesi kullandıkları zaman Türk diline Arap sözcükleri girmişti. Bundan böyle Latin alfabesi kullanırken de Türkçeye batı kaynaklı sözcükler ve fikirler girecekti. (The Spectator, London – 2.2.1929) Türkiye, Gazi’nin önderliğinde, görünmez bir dünyayı fethe çıkmış bulunmaktadır. Bir zamanlar Viyana kapılarına dayanmış ve Avrupa için bir tehdit olmuş bir ulus, kendiliğinden, İslamın kılıcını bırakıp kafirin defterini almıştır. Savaşmak için değil, düşünmek için ayağa kalkıyor. (The Economist – 10.12.1933) En ihtilalci değişiklik belki Arap alfabesinin yerine latin alfabesinin alınması olmuştur. Bu değişiklik, tüm İslam kültür mirasını Türk’ün kafasından silmiştir. Yazı değişikliği dolayısıyla gelecek kuşaklar, atalarını yetiştirmiş olan klasik Arap ve Fars uygarlığını ve yazısını kavrayamayacaklar ve batı dilleriyle yazınına dönük olacaklardır. Geçmiş unutulmuş oluyor... (Berlingske Tirende, Kopenhag – 23.10.1928) Eski bir kültür kaybolmak üzeredir. Birkaç yılda tarihe karışacaktır. (Piccolo della Sera) Gazi Mustafa Kemal, devrimci atılımlardan yorulmuyordu. Bu kez de harf devrimi yapmıştı... İlk bakışta bu basitmiş gibi görünebilirdi. Oysaki Atatürk yenilikleri arasında en devrimci olanıydı. Türkiye’de yaşamın dış görünüşü değişmişti. Yazılar, ilanlar, gazeteler Latin harfleriyle basılıyordu artık. İnsan kendisini bir batı ülkesinde sanıyordu. (La Sentinelle – 11.10.1929) Bin yıl boyunca kullanılmış olan Arap alfabesinin yerine Latin alfabesinin alınışı, yeni Türkiye bakımından son derece önemlidir. Dil, bir halkın ruhudur...
Nevm*Metnin Transkripsiyonu Efdâli oldur ki; mustağrak ve muttasıl ola. Yani kuşku olmaya ve mutedilü’l-mikdâr ola ki ne katı çok ve ne katı az ola. Gıda tamam-ı hazm olup mi‘denin a‘lâ’sından esfele nüzûl ide ve karkara sakin olmuş ola. Nevm ile hazm-ı gıdaya şol kimesneler tâlip ola ki; gıday-ı kâmil esfel-i mi‘deye inmiş iken evvel sağ cânibine yata. Bu kere gıda ka‘r-ı mideye ine. Ol halde meyli sağa olmakla ciğer gıdayı cezb ider, hazm kavî olur. Sol canibine yatdukda ciğer mi‘deyi müştemil olur ve kızdırır, Kaçan ki, hazm tamam ola sağ cânibine döne. Gıda ciğer cânibine inmeye mu‘în olur. Nevm ve yakaza da arak ekser olmak tabiat, madde ye galip olduğıçündür. Amma bi-dâr iken arak gelmek tabi‘at, madde-i arak ihrâc ettiğiçündür. Eğer nevm de arak gele ve sebeb zâhiri olmaya, beden ahlât ve gıda ile memlû‘ olduğıçündür. Nevm’in mizânı gece de gündüz de sekiz saattır. Artuk caiz değildir. Zira nevm-i müfarrid, sahibini belid ve ahmak ider ve dimağını bârid kılar. Ve yakazay-ı müfarrit dimağa hifâf virüb aklı galîz ider ve gündüz uyumak levni sarardır ve tıhâla kuvvet virir. Nüzle ve balgam ve enva‘ emrâz ihdâs ider ki insan müteezzi olur, belki iştihâyı iskât ider. Metnin Güncel Çevirisi Uykunun en sağlıklısı derin ve aralıksız olanıdır. Yani ne çok fazla ve ne de az olmamak kaydıyla uyumalıdır. Mide hazmetmiş ve karın sesleri hafiflemiş olduktan sonra uyumalıdır. Yemekten sonra uyku uyumak isteyenler şöyle yapmalı; yemekten bir müddet sonra yani yenilen gıda, hazmını tamamladıktan sonra sağ tarafına yatmalıdır. Bu şekilde bir müddet yatılırsa, ciğer gıdayı emer ve hazma kuvvet verir. Bu durumda gıda bağırsaklara iner. Aksi olarak sol tarafa yatılırsa, ciğer mideyi kaplar ve hararete sebep olarak hazmı zorlaştırır. Öyle ise sağ tarafa yatarak gıdanın ciğer tarafından emilimine yardımcı olmalıdır. Uyku da veya yarı uykulu durumda çok terleme, aşırı yemekten ve tokluktan kaynaklanır. Ama halsiz ve yorgun iken uykuda terleme, toksin ve zararlı maddeler dışarıya atıldığı içindir. Uykuda sebebsiz terleme ise, vücudun hıltlarla dolu olduğunu gösterir. Uykunun ölçüsü günlük sekiz saattir. Fazlası insan için zararlıdır. Çünkü fazla uyumak, kişiyi ahmaklaştırıp, aklî melekelerini zayıflatır. Ayrıca fazla uyumak, insana gevşeklik verir, zihinsel gücü de azaltır. Gündüzde aşırı uyumak ise, insan tenine sarılık verir, dalağı büyütür, nezle balgam gibi değişik hastalıklara sebeb olur. İştihanın da azalmasına da sebep olabilir. Kelimeler Nevm : UykuMustağrak: DerinKarkara: Karnın guruldamasıKa‘r: Alt kısım, derinCezb: ÇekmekMu‘în: Yardımcı olan,Yakaza: Yarı uykulu halBi-dâr: Halsiz olmakZâhir: AçıkMemlû‘: DoluArak: TerBârid: SoğukMüfarrit: AşırıHifâf: HafiflikLevn: RenkEmrâz: HastalıkTıhâl: Dalak *(Kaynak: En-muzec fi’t-tıb kitabından)
Tarih Gömülmez
Her Şeyin Başladığı Yerهر شيئڭ باشلادىغي ير عثمانلي تركجه سي تعبيري قرآن حرفلري معناسني مندمجدر. نهايت حرفلر، قرآنڭ حرفلريدر. بو اعتبارله ١ قاسم ١٩٢٨’ده ياشانان حادثه يي بو يوڭيله ده اوقومق كركييور. فقط بن بوراده ساده جه برقاچ اقتباس ياپمقله يتينه جگم؛ كنديمدن بر شي قاتمهدن… دگرلنديرمه سني سز ياپارسڭز! ويتكنستاین: ”دیل بريڭ، طوپلومڭ هر شيئيدر. انسانڭ حافظه سي، مخيّله سي، دوشونه بيلمه سي، صويوتلامه يته نگي بيوك أولچوده بيلديگي كلمه صاييسي و قوللانديغي ديلله ايلگيليدر.“ ”قرال اولسه ڭ نه ياپاردڭ؟“ قونفيچيوس: ”ديلي دوزلتيردم. چونكه ديل بوزولورسه كولتور بوزولور، كولتور بوزولورسه اخلاق و عائله بوزولور، اخلاق بوزولورسه حقوق و سياست بوزولور، حقوق و سياست بوزولورسه دولت چوكر و ييقيلير.“ سَوال نشانيان. ياڭليش جمهوريت كتابندن: ”آلفابه دوريمنده اصل غايه ، باتي كولتوريني بنمسه مكدن چوق، اسلام كولتورينڭ انته لكتوئل كوكلريني قوروتمقدر. آماچ تركلرڭ شكسپیري يا ده پاريس غزته لريني داها قولاي اوقومسي دگلدر: قرآني و عثمانلي قايناقلريني اوقومه لرينى أوڭله مكدر.“ ”انگلتره نڭ صاوونمه سنڭ تأميناتي اولان طونانمسيمي انگليز ملّتنى داها ايي قورور، يوقسه شكسپیرمي؟“ چورچيل: ”البته شكسپیر! طونانمه بر شكسپیر يتيشديره مز اما شكسپیرڭ يتيشديرديگي انسانلر بوگونكي طونانمه مزڭ يوز مثلنى ياپابيلير.“ ايسويچره ، تیربون ده جنوه – ١١.١٠.١٩٢٩: ”تركلر كبي آسيه ستبلرندن كلوب آوروپه نڭ اورته سنه يرلشمش اولان مجارلر، وقتيله ، لاتين آلفابه سني آلمق زورنده قالمشلردي. بو آلفابه اونلري خرستيانلغه و اويغارلغه كوتورمشدي. شيمدي تركلر آوروپه قيليغنى و يازیسني آلمقله ايشه باشلامشلردى. عجبا داها ايلری يه كيدوب خرستيانلغه طوغري ده قاياجقلرميدي؟ شيمديلك بويله بر بليرتي يوقدي. يالڭز، اسلام ديننڭ آرتيق تركيه جمهوريتنڭ رسمي ديني اولمقدن چيقديغي و تركلرڭ كيتدكجه ديندن اوزاقلاشدقلري بر كرچكدي.“ ايلتر توران: ”حرف دوريمنڭ تك آماجي و حتّی اڭ أونملي آماجي، اوقومه يازمه نڭ يايغينلاشمه سنى قولايلاشديرمق دگلدر... دوريمڭ تمل غايه لرندن بري، يڭي نسللره كچمشڭ قاپيلرينى قپامق، عرب اسلام دنياسيله باغلري قوپارمق و دينڭ طوپلوم أوزرنده كي اتكيسني ضعيفلاتمقدي.“ پروف. در. لطفي أوز شاهين: ”ديلڭ ئولومي طوپ يكون بر ملّتڭ اويغارلغنڭ و كولتورينڭ يوق اولمسي آڭلامنه كلديگي ايچون او اويغارلق و كولتوري تمثيل ايدن ملّتڭ ده ابديته قدر تاريخ صحنه سندن يوق اولمسي ايله اش آڭلامليدر.“ انكلتره ، طِ أقونوميست – ١٠.١٢.١٩٣٣: ”اڭ اختلالجي دگيشيكلك بلكه عرب آلفابه سنڭ يرينه لاتين آلفابه سنڭ آلينمسي اولمشدر. بو دگيشيكلك، توم اسلام كولتور ميراثنى تركڭ قفاسندن سیلمشدر.“ Osmanlı Türkçesi tabiri Kur’an Harfleri manasını mündemiçtir. Nihayet harfler, Kur’an’ın harfleridir. Bu itibarla 1 Kasım 1928’de yaşanan hadiseyi bu yönüyle de okumak gerekiyor. Fakat ben burada sadece birkaç iktibas yapmakla yetineceğim; kendimden bir şey katmadan… Değerlendirmesini siz yaparsınız! Wittegenstain: “Bireyin, toplumun her şeyidir. İnsanın hafızası, muhayyilesi, düşünebilmesi, soyutlama yeteneği büyük ölçüde bildiği kelime sayısı ve kullandığı dille ilgilidir.” “Kral olsan ne yapardın?” Konfüçyüs: “Dili düzeltirdim. Çünkü dil bozulursa kültür bozulur, kültür bozulursa ahlak ve aile bozulur, ahlak bozulursa hukuk ve siyaset bozulur, hukuk ve siyaset bozulursa devlet çöker ve yıkılır.” Seval Nişanyan. Yanlış Cumhuriyet kitabından: “Alfabe devriminde asıl gaye, Batı kültürünü benimsemekten çok, İslam kültürünün entelektüel köklerini kurutmaktır. Amaç Türklerin Shakespeare’i ya da Paris gazetelerini daha kolay okuması değildir: Kuran’ı ve Osmanlı kaynaklarını okumalarını önlemektir.” “İngiltere’nin savunmasının teminatı olan donanması mı İngiliz milletini daha iyi korur, yoksa Shakespeare mi?” Churchill: “Elbette Shakespeare! Donanma bir Shakespeare yetiştiremez ama Shakespeare'in yetiştirdiği insanlar bugünkü donanmamızın yüz mislini yapabilir.” İsviçre, Tribune de Geneve – 11.10.1929: “Türkler gibi Asya steplerinden gelip Avrupa’nın ortasına yerleşmiş olan Macarlar, vaktiyle, Latin alfabesini almak zorunda kalmışlardı. Bu alfabe onları Hristiyanlığa ve uygarlığa götürmüştü. Şimdi Türkler Avrupa kılığını ve yazsını almakla işe başlamışlardı. Acaba daha ileriye gidip Hristiyanlığa doğru da kayacaklar mıydı? Şimdilik böyle bir belirti yoktu. Yalnız, İslam dininin artık Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini olmaktan çıktığı ve Türklerin gittikçe dinden uzaklaştıkları bir gerçekti.” İlter Turan: “Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını kolaylaştırmak değildir... Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyasıyla bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.” Prof. Dr. Lütfü Özşahin: “Dilin ölümü topyekûn bir milletin uygarlığının ve kültürünün yok olması anlamına geldiği için o uygarlık ve kültürü temsil eden milletin de ebediyete kadar tarih sahnesinden yok olması ile eş anlamlıdır.” İngiltere, The Economist – 10.12.1933: “En ihtilalci değişiklik belki Arap alfabesinin yerine Latin alfabesinin alınması olmuştur. Bu değişiklik, tüm İslam kültür mirasını Türk’ün kafasından silmiştir.”
Latin Hurufunun Kabulü Meselesi*Bu fikir bir zamanlar Avrupa’da hercü merci mucib oldu. Bu cereyan evvelâ orada başladı. Bizim İslâm hurufâtımız kâfi değilmiş. Binaenaleyh Latin hurûfâtı isti’mâl edilmeliymiş. Orada bazı arkadaşlarımız bu fikrin mürevvici oldular. Fakat neticede bunun felaketli olduğunu anladılar ve pişman oldular. Bu fikrin müthiş bir felâket olduğunu Arnavut kavmi de pek geç olarak anladı. Maatteessüf arz ederim ki, Azerbaycanlı arkadaşlarımız da bu felâkete bugün düştü. Bu hususta, hususî olarak bizden de fikir soranlar oluyordu Biz bunun vahametini ve bu harflerin değiştirilmesinin bugün küre-i arz üzerinde yaşayan 350 milyon İslam’a ait olduğunu söyledikse de onlar anlaşılmaz bir şekl-i hurûf kabulü noktasına doğru yürüdüler. Arkadaşlar, bugün hangi ecnebi ile görüşseniz, ilk işi ve diyeceği söz: Türkçe gayet güzel bir lisandır, kolaydır, fakat harfleri fenadır. Bunlar bütün ecnebilerin ağzında ve sizinle ilk görüşen bir ecnebinin size ilk telkin edeceği şeylerdir. Ve bu fikir ekseriyetle gayrı İslam insanlardan ibaret olan birtakım tercümanlar vasıtasıyla her tarafta ve hassaten İstanbul’da ecnebilere telkin edilmektedir. Binaenaleyh bugün bir kuvvet vardır ki, bu kuvvet bütün cihana karşı bu propagandayı yapıyor: ‘Türk yazısı güçtür okunamaz.’ Bendeniz bu mesele ile bizzat uğraştım ve Arnavutluk ihtilâli içinde bulundum. Acaba bu Latince kabul edilebilir mi? Bu kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer. Her şeyden sarf-ı nazar bizim kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihlerimiz ve binlerce cilt asarımız bu lisanla yazılmış iken, büsbütün başka bir şekilde olan bu harfleri kabul ettiğimiz gün en büyük bir felâkete uğramış oluruz. Derhal bütün Avrupa’nın eline güzel bir silah verilmiş olur. Bunlar âlem-i İslâm’a karşı diyeceklerdir ki: ‘Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır.’ işte düşmanlarımızın çalıştığı şeytanetkârâne fikir budur. Bizim hurufatımız okunmaz değil, belki hurufatımız dünyanın en güzel şeklidir, ikinci bir nokta daha var ki, bendeniz ecnebilerle iki sene Harb-ı Umumide beraber çalıştım, onlarla karşı karşıya aynı şeyi not ederek, ecnebiler bir sahife yazıncaya kadar ben on sahife yazar işimi bitirirdim. Almanca- Fransızca hurufat hep böyledir ki, bizim dilimizi terennüm edecek hiçbir Latin hurûfu yoktur. Bugün Fransızca hurûf o kadar karışıktır ki bizim dilimizi kabil değil terennüm edemez. Bu mesele inceden inceye tedkik edilmiştir. Binaenaleyh istirham ediyorum zararlı olan -ki zararını bilhassa İslâm kavimleri çekmiştir- bu gibi mesaili bırakalım, böyle fikirler içimize girmesin. Sonra büsbütün lâl ü ebkem olur ve bütün âlem-i İslâm’ı üzerimize hücum ettirir ve kendi aramızda birbirimizi yeriz. Gerçi bu teklif, hiç şüphe etmiyorum ki, samimiyet ve hüsn-i niyetle verilmiştir. Fakat başka taraflardan da pek kaba fikirler içimize zerk ediliyor. Bunlardan kendimizi sıyanet edelim. لاتين حروفنڭ قبولي مسئله سي بو فكر بر زمانلر آوروپه ده هرج و مرجی موجب اولدي. بو جريان أوّلا اوراده باشلادى. بزم اسلام حروفاتمز كافي دگلمش. بناءً عليه لاتين حروفاتي استعمال ايديلمليمش. اوراده بعض آرقداشلريمز بو فكرڭ مروّجي اولديلر. فقط نتيجه ده بونڭ فلاكتلي اولديغني آڭلاديلر و پشيمان اولديلر. بو فكرڭ مدهش بر فلاكت اولديغني آرناؤد قومي ده پك كیچ اولارق آڭلادي. مع التأسف عرض ايدرمكه ، آذربيجانلي آرقداشلريمز ده بو فلاكته بوكون دوشدي. بو خصوصده ، خصوصي اولارق بزدن ده فكر صورانلر اولويوردي بز بونڭ وخامتنى و بو حرفلرڭ دگيشديريلمه سنڭ بوگون كرۀ ارض أوزرنده ياشايان ٣٥٠ ميليون اسلامه عائد اولديغني سويله دكسه ده اونلر آڭلاشيلماز بر شكل حروف قبولي نقطه سنه طوغري يوروديلر. آرقداشلر، بوكون هانكي اجنبي ايله كوروشسه ڭز، ايلك ايشي و دييه جگي سوز: تركجه غايت كوزل بر لساندر، قولايدر، فقط حرفلري فنادر. بونلر بتون اجنبيلرڭ آغزنده و سزڭله ايلك كوروشن بر اجنبينڭ سزه ايلك تلقين ايده جگي شيلردر. و بو فكر اكثريتله غير اسلام انسانلردن عبارت اولان برطاقيم ترجمانلر واسطه سيله هر طرفده و خاصّةً استانبولده اجنبيلره تلقين ايديلمكده در. بناءً عليه بوكون بر قوّت واردركه ، بو قوّت بتون جهانه قارشي بو پروپاغانده يي ياپييور: ’ترك يازيسي كوچدر اوقوناماز.‘ بنده ڭز بو مسئله ايله بالذّات اوغراشدم و آرناؤدلق اختلالي ايچنده بولوندم. عجبا بو لاتينجه قبول ايديله بيليرمي؟ بو قبول ايديلديگي كون مملكت هرج و مرجه كيرر. هر شيدن صرف نظر بزم كتبخانه لريمزي طولديران مقدّس كتابلريمز، تاريخلريمز و بيڭلرجه جلد آثاريمز بو لسانله يازيلمش ايكن، بوسبتون باشقه بر شكلده اولان بو حرفلري قبول ايتديگمز كون اڭ بيوك بر فلاكته اوغرامش اولورز. درحال بتون آوروپه نڭ النه كوزل بر سلاح ويريلمش اولور. بونلر عالم اسلامه قارشي دييه جكلردركه : ’تركلر اجنبي يازيسني قبول ايتمشلر و خرستيان اولمشلردر.‘ ايشته دشمانلريمزڭ چاليشديغي شيطنتكارانه فكر بودر. بزم حروفاتمز اوقونماز دگل، بلكه حروفاتمز دنيانڭ اڭ كوزل شكليدر، ايكنجي بر نقطه داها واركه ، بنده ڭز اجنبيلرله ايكي سنه حرب عموميده برابر چاليشدم، اونلرله قارشي قارشي يه عين شيئي نوط ايدرك، اجنبيلر بر صحيفه يازنجه يه قدر بن اون صحيفه يازار ايشمي بيتيريردم. آلمانجه - فرانسزجه حروفات هپ بويله دركه ، بزم ديلمزي ترنّم ايده جك هيچ بر لاتين حروفي يوقدر. بوگون فرانسزجه حروف او قدر قاريشيقدركه بزم ديلمزي قابل دگل ترنّم ايده مز. بو مسئله اينجه دن اينجه يه تدقيق ايديلمشدر. بناءً عليه استرحام ايدييورم ضررلي اولان -كه ضررينى بالخاصّه اسلام قوملري چكمشدر- بو كبي مسائلي بيراقالم، بويله فكرلر ايچمزه كيرمه سين. صوڭره بوس بتون لال و ابكم اولور و بتون عالم اسلامي أوزريمزه هجوم ايتديرير و كندي آرامزده بربريمزي يیرز. كرچه بو تكليف، هيچ شبهه ايتمييورمكه ، صميميت و حسن نيتله ويريلمشدر. فقط باشقه طرفلردن ده پك قبا فكرلر ايچمزه زرق ايديلييور. بونلردن كنديمزي صيانت ايده لم. *Kazım Karabekir / Vakit gazetesi, 5 Mart 1923, No: 1879
Tarihte Bu Ay
Kelimelerin Kökenlerine YolculukSevgili dostlar, “İnsan dilinin altında gizlidir” derken aslında kişinin iç dünyasını dışa yansıtmasını, niyetine ve maksadına göre seçerek kullandığı kelimeleri kastetmiş oluyoruz. O kelimelerdir ki, dilimizin altında yatan bizi yansıtıyor. Güzel ve faydalı sözler için Hazret-i Süleyman (as), “Güzel ve faydalı sözler bir petekten damla damla sızan bala benzer. İnsan ruhuna tat verir” der. Gerçekten de insanlar aynı dili, aynı harfleri ve kelimeleri kullanırlar. Lakin kimisi bal gibidir, kimisi zehir. İnsan ağzından çıkacak kelimeleri bilerek, kelimelerin neyi ifade ettiğinin farkında olarak kullanmalıdır ki, Hz. Süleyman’ın dediği gibi bal etkisi yapsın. Hayatı tatlılaştırsın. Bu sebeple kelimelerin kökenlerini, gücünü, etkilerini öğrenmeye ve öğretmeye ihtiyacımız var. Evet, sevgili dostlar kökenlerine yolculuk yapacağımız ilk kelimemiz “Otağ” سوكيلي دوستلر، ”انسان ديلنڭ آلتنده كيزليدر“ ديركن اصلنده كيشينڭ ايچ دنياسني طيشه ياڭسيتمه سني، نيتنه و مقصدينه كوره سچه رك قوللانديغي كلمه لري قصد ايتمش اولويورز. او كلمه لردركه ، ديلمزڭ آلتنده ياتان بزي ياڭسيتييور. كوزل و فائده لي سوزلر ايچون حضرت سليمان (ع م)، ”كوزل و فائده لي سوزلر بر پتكدن طامله طامله صيزان باله بڭزر. انسان روحنه طات ويرر“ دير. كرچكدن ده انسانلر عين ديلي، عين حرفلري و كلمه لري قوللانيرلر. لكن كيميسي بال كبيدر، كيميسي زهر. انسان آغزندن چيقاجق كلمه لري بيله رك، كلمه لرڭ نه يي افاده ايتديگنڭ فرقنده اولارق قوللانمليدركه ، حضرت سليمانڭ ديديگي كبي بال اتكيسي ياپسين. حياتي طاتليلاشديرسين. بو سببله كلمه لرڭ كوكنلريني، كوجني، اتكيلريني أوگرنمه يه و أوگرتمه يه احتياجمز وار. اوت، سوگيلي دوستلر كوكنلرينه يولجيلق ياپاجغمز ايلك كلمه مز ”اوتاغ“ OTAĞ: Büyük çadır, büyüklere mahsus yüksek etekli geniş ve süslü çadır manasındaki bu kelime eski Türkçe bir kelimedir. Kökeni itibarıyla iki görüş var. Bir görüşe göre, “İçinde ateş yanan yer, mekân” manasında olarak “ateş” anlamındaki “od” kelimesinden “odak” şeklinde türediği söyleniyor. Başka bir görüşe göre de “oturmak” fiilinden zamanla değişerek türediği ifade ediliyor. Mesela “Otâğ-ı hümâyun” Padişah çadırı, saltanat çadırı demektir. TABURCU: Lügatler “Dört bölükten kurulan askerî birliğe” tabur adını veriyorlar. Lakin taburcu kelimesini ifade etmiyorlar. Taburcu kelimesi bize ait savaş dönemlerinden birinci cihan harbinden önceki zamanlardan kalma bir kelimedir. Savaşta tabip subaylar, iyileşen askerleri, tekrar silah tutabilecekleri askeri birliklerine gönderirlerdi. Yani harp etmek için tekrardan taburuna yollarlardı. Yani “taburcu” ederlerdi. Başka hiçbir milletin, ülkenin hastanesinde, hastalar iyileştiklerinde “taburuna yollanmaz, taburcu” edilmez. Evine veya işine yollanır. Biz de ise tarihi manevi kökleri olan bu kelime içinde kahramanlık ruhu olan emsalsiz güzel bir hakikati yansıtır. POYRAZ: Kuzeydoğu yönünden esen rüzgârımız yani poyrazımız. Halk ağzında “poryaz” şeklinde de kullanılır. Bu kelime Latince kökenli bir kelimedir. Aslı “borias”dır. Kelime zamanla Türkçenin hançeresinde tatlı ve heybetli bir söyleyişe dönüşmüştür. Halkın ağzında, “nafile bekleyip bir şey kazanamamak” manasında” “ağzını poyraza açmak” diye bir deyimimiz ne kadar manidardır. KÖŞE: Bu kelime Farsça kökenli bir kelimedir. Aslı “guuşe”dir. Bu kelime dilimize geçince sesi ve manasıyla tam olarak “köşe”yi ifade eden bir kıvama gelmiştir. Dedelerimiz aslı farsça olan bu kelimeden çok çeşitli birleşik kelimeler oluşturmuşlardır. Keskin, sert “köşe” kelimesi ile yumuşacık “ciğer” kelimesini yan yana getirip “ciğerimin köşesi” gibi duygu ve şefkat yüklü bir ifadeyi bulmuşlar, “Baş” ile “köşe” kelimesini evlendirip “başköşe” gibi müstesna bir söyleyişi yakalamışlardır. LİRA: Para birimi olan bu kelime Latince kökenlidir. Önce “libre” sonra “libra” olan kelimeden köken almıştır. “Libre” bir ağırlık ölçü birimidir. Bir libre bakıra karşılık gelen gümüş parayı temsil ediyordu. Zamanla lira İngiliz kültürünün hâkim olduğu Batı ve Doğu Afrika ülkelerinin ve diğer bazı devletlerin para birimi oldu. Doğu Afrika lirası, İngiliz lirası, Mısır lirası gibi... Osmanlı Devletinde ilk lira, Sultan Abdülmecid Han zamanında 5 Ocak 1843 senesinde basıldı. Kâğıt para basılmadan önce kullanılan bu Osmanlı altın parasına Sarı lira denirdi. Bir altın lira yedi gram yirmi santigram (7,20) ağırlığındaydı. Piyasada bulunan altın liralar halen aynı ağırlık esasına göre basılmaktadır. TARLA: Eski Türkçede ekin ekmek anlamında “tarıġlaġ” ifadesi zamanla “tarıla” ve en son da “tarla” şeklini aldı. Biz bugün ziraata elverişli, belirli ve sınırlı toprak parçasına bu ismi veriyoruz. “Dünya ahiretin tarlasıdır” hadis-i şerifiyle birlikte şu atasözümüz ne kadar da anlamlıdır. “Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz.” ODUN: Eski Türkçe “od” kelimesinden köken alan bir kelimedir. “od” “ateş” demektir. “Otung” ise yakılmak üzere kesilmiş ağaç anlamındadır. “Otung” kelimesi yüz yıllar içinde günümüzdeki odun şeklini aldı.
Bay Necati’nin Ölümü*Rahmetli babam o zamanlar Konya’nın tek gazetesi olan “Babalık” gazetesinin başyazarı idi. Ondan işittiğim şu olayı aynen naklediyorum: “Devrin ilk Maarif Vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) Necati Konya’ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü(!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti. Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda: “Eski Harflerle Birlikte Kur’an’ı da Tarih’e Gömdük” yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10’da verileceği belirtiliyordu. Akşam, mükellef bir ziyafet verildi. Yemekten sonra Bay Necati, ani bir apandis krizine yakalandı ve hemen hasta haneye kaldırılarak ameliyat edildi. Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok, bütün hasta hane hatta Konya ayakta idi. Bay Necati kurtulmuş, fakat ne çare ki haddini aşarak Kur’an’a dil uzatmıştı. Gece yarısı, imkânsız denebilecek bir şey oldu ve Bay Necati’nin yatağı yan demirinden kırıldı. Hasta yere düşmüş ve ameliyat yeri patlamıştı. Ertesi gün saat 10’da, yani konferansın yapılacağı bildirilen saatte öldü.” باي نجاتينڭ ئولومي رحمتلي بابام او زمانلر قونيه نڭ تك غزته سي اولان ”بابالق“ غزته سنڭ باش يازاري ايدي. اوندن ايشيتديگم شو اولايي عينًا نقل ايدييورم: ”دورڭ ايلك معارف وكيللرندن (ملّي اگيتيم باقاني) نجاتي قونيه يه كلمش و لاتين حرفلرينڭ أوستونلگني(!) آڭلاتمق أوزره بر قونفرانس دوزنله مشدى. شهرڭ هر طرفنه ياپيشديريلان اعلانلرده : ”اسكي حرفلرله برلكده قرآني ده تاريخه كومدك“ يازييور و قونفرانسڭ ايرته سي كون ساعت ١٠’ده ويريله جگي بليرتيلييوردي. آقشام، مكلّف بر ضيافت ويريلدي. ييمكدن صوڭره باي نجاتي، آني بر آپانديس قريزينه ياقه لاندي و همن خسته خانه يه قالديريلارق عمليات ايديلدي. كوستريلن اعتنايي آڭلاتمه يه لزوم يوق، بتون خسته خانه حتّی قونيه آياقده ايدي. باي نجاتي قورتولمش، فقط نه چاره كه حدينى آشارق قرآنه ديل اوزاتمشدي. كيجه ياريسي، امكانسز دینه بيله جك بر شي اولدي و باي نجاتينڭ ياتاغي يان دميرندن قيريلدي. خسته يره دوشمش و عمليات يري پاتلامشدى. ايرته سي كون ساعت ١٠’ده ، يعني قونفرانسڭ ياپيلاجغي بيلديريلن ساعتده ئولدي.“ *Onk. Dr. Haluk Nurbaki / Zafer Dergisi, sayı 213, 1994
Mısır’da Hıdivler DönemiYavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı ordusunun Mercidabık ve Ridaniye Savaşlarında Memlûklüleri kesin bir mağlubiyete uğratmasıyla birlikte, Mısır Osmanlı idaresi altına girmiştir. Dört yüzyılı aşkın Osmanlı idaresi altındaki Mısır üzerindeki haklarımızdan Lozan Antlaşması ile vazgeçtik. Fakat dindaşlığımızdan ve geçmişimizden gelen birlikteliğimizden dolayı Mısır halkı ile olan gönül bağımız kopmadı. Son yıllarda ortaya çıkan Rabia işareti, bu gönül birlikteliğinin simgesi haline geldi. Osmanlı idaresi altındaki Mısır, 1800’lü yılların başlarında Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın nüfuz mücadeleleri yüzünden zaman zaman karışık günler geçiriyordu. Nihayet 1841 senesinde Mısır’a atanacak valilerin Mehmed Ali Paşa’nın soyundan gelmesi şartıyla, bir antlaşma imzalandı ve Mısır’da Osmanlı’ya bağlı bir hıdivler dönemi başladı. 24 Mayıs 1841 tarihinde imzalanan antlaşma üzerine Mehmed Ali Paşa ve ailesine verilen hak ile ilgili olarak, bu süreçte katkı sunan ülkeler olan İngiltere, Avusturya ve Prusya’nın zaten malumatı vardı. Bu ülkeler dışında kalan dört büyük ülkenin büyükelçilikleri, yazılan bir siyasî nota (Devlet Arşivleri Başkanlığı, İ.MTZ.(05), 10/245-4-1) ile bilgilendirilmişlerdir. Sultan II. Mahmud döneminde başlayıp, Sultan Abdülmecid döneminde çözüme kavuşturulan bu mesele hakkındaki söz konusu notada, Mehmed Ali Paşa’nın antlaşmadaki şartlara uyması gerektiği ifade edilmektedir. Ayrıca şartlara uyulmaması gibi bir durumun Osmanlı Devletinin şerefine ve şanına dokunacağı özellikle belirtilmiştir. مصرده خديولر دونمي ياووز سلطان سليم قوموته سنده كي عثمانلي اوردوسنڭ مرج دابق و ردانيه صواشلرنده مملوكليلري كسين بر مغلوبيته اوغراتمسيله برلكده ، مصر عثمانلي اداره سي آلتنه كيرمشدر. درت يوز ييلي آشقین عثمانلي اداره سی آلتنده كي مصر أوزرنده كي حقلريمزدن لوزان آندلاشمه سي ايله واز كچدك. فقط دينداشلغمزدن و كچمشمزدن كلن برلكده لگمزدن طولايي مصر خلقي ايله اولان كوڭل باغمز قوپمدي. صوڭ ييللرده اورته يه چيقان رابعه اشارتي، بو كوڭل برلكده لگنڭ سيمكه سي حالنه كلدي. عثمانلي اداره سي آلتنده كي مصر، ١٨٠٠’لي ييللرڭ باشلرنده قواله لي محمد علي پاشانڭ نفوذ مجادله لري يوزندن زمان زمان قاريشيق كونلر كچيرييوردى. نهايت ١٨٤١ سنه سنده مصره آتاناجق واليلرڭ محمد علي پاشانڭ صويندن كلمسي شرطيله ، بر آندلاشمه امضالاندي و مصرده عثمانلي يه باغلي بر خديولر دونمي باشلادى. ٢٤ مايس ١٨٤١ تاريخنده امضالانان آندلاشمه أوزرينه محمد علي پاشا و عائله سنه ويريلن حق ايله ايلكيلي اولارق، بو سورچده قاتقي صونان ئولكه لر اولان انكلتره ، آوستوريه و پروسيه نڭ ذاتًا معلوماتي واردي. بو ئولكه لر طيشنده قالان درت بيوك ئولكه نڭ بيوك ایلچيلكلري، يازيلان بر سياسي نوطه ايله بيلگيلنديريلمشلردر. سلطان ٢نجی محمود دونمنده باشلايوب، سلطان عبدالمجيد دونمنده چوزومه قاووشديريلان بو مسئله حقّنده كي سوز قونوسي نوطه ده ، محمد علي پاشانڭ آندلاشمه ده كي شرطلره اويمسي كركديگي افاده ايديلمكده در. آيريجه شرطلره اويولمامسي كبي بر طورومڭ عثمانلي دولتنڭ شرفنه و شاننه طوقوناجغي أوزللكله بليرتيلمشدر. Belge no: Devlet Arşivleri Başkanlığı, İ.MTZ.(05), 10/245-4-1 Tarih: 1257 (1841) (1)Düvel-i erbaa süferâsına takrîr-i resmî (2)Mehmed Ali Paşa hazretlerinin itâat-ı ma’rûzasını fiile getirmesi cihetiyle mukaddemce erzân buyurulan va’d-i âlî-i şâhâne üzere eyâlet-i Mısriye’nin maa’t-tevârüs (3)uhdesinde ibkâ buyurulduğunu ve ol-bâbda te’sîs ve tanzîmi tensîb ve irâde buyurulan şerâit-i mukteziyeyi mutazammın sâdır olan fermân-ı âlînin bir sûreti leffen tesyîr-i sû-yı (4)dostâneleri kılınmışdır gerçi paşa-yı müşârun-ileyhin şerâit-i mezkûreyi tamamen kabûl ve icrâya müsâraat edeceği akdem me’mûl ve akreb melhûz ise de şâyed (5)hilâf-ı muntazar olarak sûret-i istinkâfda bulunur ise işbu şerâit-i mu’tedilenin sonradan tebdîl ve tağyîri hukûk-ı saltanata ve nâmûs-ı Devlet-i Aliyye’ye ve düvel-i (6)müttefikanın dahî şân ve şöhretlerine dokunacağı cihetle kâbil-i ta’dîl ve tahvîl olduğuna ve ma’lûm-ı sefîrâneleri olduğu üzere Devlet-i Aliyye mes’ele-i Mısriye’nin (7)bidâyetinden berû dost ve müttefiki olan düvel-i erbaa-i fehîmânenin re’y ve nasîhatleri vechle hareket etmiş ve maslahatın bu merkeze gelmesi dahî anların inzimâm-ı muâvenet-i (8)hâlisâneleriyle hâsıl olmuş olduğuna mebnî ol takrîrde yine düvel-i müşârun-ileyhim taraflarından himmet ve iânet-i mukteziyenin icrâsına bezl-i nakdîne-i fütüvvet olunması (9)matlûb ve mültemis-i kat’î-i Devlet-i Aliyye olduğundan ve mes’ele-i Mısriye’ye tamamen tesviye olunmuş nazarıyla bakılmakda olması ve Mısır havâlisinde abluka ve sâir türlü bir gûne (10)gâile kalmaması cihetiyle İskenderiye’den mukaddemâ münfek olan düvel-i erbaa-i müttefika konsoloslarının dahî merkez-i me’mûriyetlerine iâdesi münâsib olacağından (11)keyfiyet ma’lûm-ı rü’yet melzumları olmak için asâletlû İngiltere ve Avusturya ve Prusya elçileri cenâblarına verildiği misillû taraf-ı dostânelerine dahî bilhassa (12)derkâr olan hürmet ve muvâlâtımızı te’yîden i’tâ kılındı (13)Hâric-i hudûd-ı Mısriye’de bulunan eyâlât-ı ma’lûmenin paşa-yı müşârun-ileyhe bilâ-tevârüs tevcîh ve ihâle buyurulduğunu ve sâir bazı irâdât-ı seniyye-i mülûkâneyi (14)hâvî sâdır olan diğer fermân-ı âlînin dahî bir sûreti leffen taraf-ı muhibbânelerine irsâl kılınmış olduğu
Osmanlıda Stokçuluk Yapanlara Uygulanan Müeyyidelerİslam iktisat sisteminde fiyat politikası temelde serbest piyasa koşullarına dayanmaktadır. Bunun ön şartı, üretici ile tüketici arasına girerek, ürünlerin piyasaya arzına engel olup fiyat artışına kapı açılmamasıdır. Fıkıhçıların genel görüşü, normal arz ve talep şartlarıyla ortaya çıkan fiyat hareketlerine narh konulamayacağı, eksik rekabet şartlarında ise fiyatlara müdahale edilebileceği yönündedir. “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaret başkadır.” (Nisa, 29) ayetinde geçen karşılıklı rıza kavramını ve “Fiyatları ayarlayan, darlık ve bolluk getiren, rızıklandıran Allahʼtır. Şüphesiz ki ben, hiç kimsenin benden talep edeceği mal ve can hususunda bir haksızlığım olmadan Rabbime kavuşmak arzusundayım.” (Tirmizî, İbn Mâce) hadisindeki hükmü yine bu doğrultuda anlamak gerekir. Osmanlı dönemindeki ekonomik anlayışta İslami prensipler kabul edilmiş olsa da, piyasaların yapısı narh sistemini yani fiyat tahdidini zorunlu kılmıştır. Karaborsacılığın ve ihtikârın engellenmesine yönelik olan bu tedbir; ulaşım zorluğu, kuraklık, savaş gibi nedenlerden ötürü üretimin azalarak arzda daralma oluşturması veya maliyetlerin yükselmesi durumunda esnaf lehine esnetilebilir yani narh fiyatları yükseltilebilirdi. Şunu da belirtmemiz gerekir ki, Osmanlı pazarında bir ürüne konulacak ortalama kâr oranı uzak ithal malları haricinde %10-20 arasında sınırlandırılmıştı. Osmanlılar fiyat istikrarının sağlanması, tekelciliğin ve vurgunculuğun önlenmesi için narhtan başka kurallar da getirmiştir. Yaş sebze meyve gibi hassas mallarda üreticilerin kendi ürünlerini satabilmeleri için aracılara satış tekeli verilmemesi, fiyatların yüksek olduğu yerlere mal nakli yapılmaması, mamullerin üreticiden alınıp yüksek kârlarla yabancılara satılmaması, ürünlerin öncelikle imal edildiği yerlerde pazarlanması gibi tedbirler hep bir amaç için alınmıştır: enflasyonun çıkmasını önlemek ve fiyat istikrarını oluşturarak halkın refahını temin etmek. Alınan tedbirlerden biri de, temel ihtiyaç ürünlerini piyasaya sürülmeden önce ucuz fiyatlarla satın alarak arzda suni daralma meydana getiren, sonrasında ürünleri yüksek fiyata satan, böylece piyasa fiyatları üzerinde oynayarak ekonomik dengeleri bozan ihtikârcılara karşı katı müeyyideler uygulanmasıdır. Arşiv belgelerinde ürünü eksik tartan; odun, kömür, soğan, buğday, arpa, sebze, meyve ve koyun eti gibi maddeleri toptan alıp yüksek fiyata satan; ekmek, simit ve poğaçanın gramajını düşürerek haksız kazanç elde eden muhtekirlere rastlamaktayız. Bu muhtekirler, suçları tazir cezası kapsamında değerlendirilerek uyarı, iş yerini kapatma, sürgün ve bir kale içinde hapsedilme anlamına gelen kalebendlik gibi cezalara çarptırılmışlardır. Ülkemizdeki ekonomik sıkıntıları fırsat bilerek ihtikârlık yapan kişilere sıkça rastladığımız bugünlerde biz de köşemizi konuyla ilgili bir vesikaya ayırdık. Temmuz 1791 tarihli belgemiz divani hattıyla kaleme alınmıştır ve III. Selim dönemine aittir. Yazışmalarda “buyuruldu”ları görülen sadrazam, I. Abdülhamid ve III. Selim dönemlerinde iki kez veziriazamlık yapmış olan Gürcü asıllı Koca Yusuf Paşaʼdır. Resmî yazışma bir arzuhalle başlamaktadır ve üç kez işlem görmüştür. Konunun daha kolay anlaşılması için işlem sırasına göre belgeler numaralandırılmıştır. A belgesi, İstanbul sebzeci esnafının hükûmete sunulan arzuhalidir. Dilekçede, daha önceden sebzeleri gizli gizli stoklayarak kendilerine yüksek fiyatla satan ve pahalılık ve kıtlığa yol açan vurguncu manav esnafının şikâyet edildiği, bunun üzerine bu kişilerin fermanla uyarıldığı belirtilmekte; ancak stokçuların fermana itaat etmeyip aynı harekete devam ettikleri, böylece hem sebzeci esnafına hem de halka zulmettikleri bildirilerek zulmün tekrar engellenmesi hususu rica edilmektedir. B belgesi ise bu dilekçeyi işleme koyan sadrazamın İstanbul kadısına yazdığı buyuruldudur. Burada, davacı ve davalıların mahkemede muhakeme olunması ve stokçuluğun tekrar yapıldığı kesinleşirse bu kişilerin kendi tarafına bildirilmesi emredilmiştir. C belgesi, İstanbul Kadısı İbrahim tarafından sadrazama bilgi vermek maksadıyla yazılan bir arz vesikasıdır. Arzdaki bilgilere göre İstanbul kadısı, emredildiği üzere sebzeci esnafıyla kethüdalarını ve davalı kişileri mahkemeye getirtmiştir. Yapılan muhakemede davalı olan manavlar, Eminönü iskelesine gelen sebzeleri gece vakti gizlice satın alarak depolarına koyduklarını, sonrasında da diğer sebzeci esnafa ve halka yüksek fiyattan sattıklarını itiraf etmişlerdir. Bu itirafla birlikte mezkûr manavların dükkânlarında herhangi bir şekilde sebze satmaları yasaklanmış ve verilecek örfi ceza sadrazama havale edilmiştir. Sadrazamın konuyla ilgili hükmü ise D belgesinde yer almaktadır. Kadıya hitaben yazılan bu buyurulduda, halkın rahatı için suçluların cezalandırılması lazım geldiği bildirilmiş, içlerinden firar eden Halil dışındakilerin ceza olarak Bozcaadaʼya sürgün edilmeleri emredilmiştir. Maʻrûz-ı dâʻî-i devlet-i âliyyeleridir ki, Sâdır olan fermân-ı âlîlerine imtisâlen ashâb-ı arzuhâl sebzeciler kethüdâsı vekîli el-Hâcc Mehmed Emin Ağa ve esnâfından Ebubekir nâm kimesne ve Anaştaş ve Peço ve İlya ve Dimo ve Nikola ve Tano ve Hristo ve Kostandi ve Nikola ve Peço ve Metro ve sâirleri meclis-i şerʻ-i münîrde muhtekir tâifesinden olduklarına binâen mukaddemâ bâ-emr-i âlî zikri âtî beş bâb manav dükkânlarında (silik) beyʻ u şirâ itmekden memnûʻlar olub kapu kethüdâsı İsmail kulları mübâşeretiyle ihzâr olunan Eminönü iskelesinde Valide Sultan Câmiʻ-i şerîfi nerdbânı dibinde Manav Abdullah ve ittisâlinde Manav es-Seyyid İbrahim ve kolluk kurbunda Manav el-Hâcc Halil ve kolluk karşısında Manav es-Seyyid Ali ve kahve gümrüğü altında köşe başında Manav Veli’nin müştereki Hasan nâm kimesne mahzarlarında bundan akdem dekâkîn-i mezkûre ashâb-ı mezbûrûn me’lûf oldukları manavlık ticâretine kanâʻat itmeyüb Eminönü’ne kayıklarla leylen gelen bi’l-cümle sebzevâtı hilâf-ı emr-i âlî iştirâ ve dükkânlarına vazʻ ve ihfâ ve narh-ı cârîsinden ziyâde bahâya esnâfımıza ve sâire beyʻ ve ihtikâr ve ibâdullâhı ızrâr âdet-i müstemirreleri olduğu mukaddemâ arz odasında huzûr-ı fâizi’n-nûr-ı âsafânelerinde lede’t-terâfuʻ ikrârlarıyla zâhir olmağla min-baʻd dekâkîn-i mezkûrede sebzevât beyʻ u şirâ olunmamak bâbında yedimize bir kıtʻa emr-i âlîşân iʻtâ olunmuşiken mezbûrûn bir dürlü ihtikârdan hâlî ve memnûʻlar olmayub hilâf-ı fermân-ı âlî taşrada leylen gelen sebzevâtı iştirâ ve dekâkîn-i mezkûreye vazʻ ve kemâ-fiʼs-sâbık gâlî bahâya esnâfımıza ve sâire beyʻe cesâret birle sebzenin kıllet ve galâsına bâdî olurlar deyü mazmûn-ı münîfi takrîr-i meşrûhlarına mutâbık bir kıtʻa emr-i âlîşân ibrâzıyla mezbûrûndan iştikâ eylediklerinde anlar dahi cevâblarında mazmûn-ı emr-i âlîşânı ve dekâkîn-i mezkûrede hilâf-ı emr-i âlî sebzevât beyʻ u şirâlarını ikrâr itmeleriyle mezbûrûn Abdullah ve es-Seyyid İbrahim ve el-Hâcc Halil ve es-Seyyid Ali ve Hasan hilâf-ı emr-i âlî dekâkîn-i mezkûrede sebzevât beyʻ u şirâları töhmetleriçün teʼdîbleri lâzım gelmeğin ber-mûceb-i emr-i âlî mezbûrûnu dekâkîn-i mezkûrede sebze beyʻ u şirâsından biʼl-külliye zecr ve menʻleri ve ibreten lissâirîn teʼdîb ve gûşmâlleri husûs-ı reʼy-i rezîn-i âsafânelerine menût olunduğu huzûr-ı âlîlerine iʻlâm olundu. Bâkî emir hazret-i men lehüʼl-emrindir. Fî 4 ZA (Ziʼl-kaʻde) sene 1205 Mühür (Selâmün alâ İbrahim) Kayd şod Sahh İstanbul kadısı izzetlü fazîletlü efendi hazretleri, Ashâb-ı arzuhâlin husemâsı kethüdâları ve söz sâhibleriyle huzûrunda ihzâr ve yedlerinde olan emr-i âlî şurûtuna tatbîk iderek tarafeyni istintâk ve hilâf-ı emr-i âlî ve mugâyir-i taʻahhüd harekete cesâret idenler her kimler ise isim ve resimleriyle iʻlâm eyleyeler deyü Buyuruldu. 3 ZA (Zi’l-kaʻde) sene 205 Sahh Bundan mukaddem refʻ-i inhisâr-ı beyʻ u şirâyı şâmil şerefyâfte-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı mevhibet-makrûn mûcebince erbâb-ı ihtikârın menʻ ve defʻiyle ibâdullâhın terfîh-i hâlleri matlûb ve hilâf-ı emr-i hümâyûn harekete ictisâr idenlerin teʼdîb ve gûşmâlleri mültezem olmağla iʻlâmda mestûruʼl-esâmî beş nefer melʻanetkârlardan Hacı Halil firâr itmekle el-yevm muhzır ağa meclisinde olan Manav Abdullah ve Seyyid İbrahim ve Seyyid Ali ve Hasan li-ecliʼt-teʼdîb çavuş mübâşeretiyle Bozcaadaʼya nefy ü iclâ olunmak içün iktizâsına göre hüküm Buyuruldu. 6 ZA (Ziʼl-kaʻde) sene 205 BELGEDE GEÇEN BAZI KELİMELERİN YAZILIŞ ŞEKİLLERİ Kelimeler Adem: YoklukAkdem: ÖnceBâdî: SebepBahâ: Değer, kıymetBer-mantûk: ... manası üzereBer-mûceb-i: ... gereğinceBeyʻ: SatmakBirle: BeraberDekâkîn: DükkânlarEl-yevm: BugünFî-mâ-baʻd: Bundan böyleFürûht: SatmakGadr: Zulüm, haksızlıkGalâ: PahalılıkGâlî: PahalıGûşmâl: Kulak bükme, yola getirmeHafiyyeten: Gizli olarakHusemâ: Düşmanlar, hasımlarIzrâr: Zarar vermeİbâdullâh: Allah’ın kulları, halkİbreten lissâirîn: Diğerlerine ibret olsun diyeİctisâr: Cüret etmeİhfâ: Gizlemek, saklamakİhtikâr: Vurgun, ihtiyaç mallarını kıymetlerinin artması için diye saklamakİhzâr: Hazır etmek, hazırlamakİʻlâm: Resmî karar yazısı, bildirmekİmtisâlen: Uyarakİnfâz: Uygulama, yerine getirmeİstintâk: Söyletmek, sorguya çekmekİştikâ: Şikayet etmeİştirâ: Satın almakİttisâl: Bitişikİzdiyâd: Artış, çoğalmaKapu kethüdâsı: Görevi suçluları yakalamak ve lazım gelenleri asmak olan Yeniçeri Ocağı kolluk görevlisiKayd şod: Kaydedildi anlamında resmî ibareKemâ-fiʼs-sâbık: Önceden olduğu gibiKethüdâ: Esnaf teşkilatlarında lonca başkanıLedâ: Sırasında, yapıldığında (örnek: lede’l-arz)Leylen: Gece vaktiLi-ecli…: … içinMadrabaz: Hayvan, balık, sebze, meyve vb. yiyecekleri yerinden getirerek üzerine kâr koyup toptan satan kimse, hileciMahzar: Huzur, katMakûle: Tür, çeşitMazmûn-ı münîf: Yüce anlamMe’lûf: AlışkınMebzûl: BolMeclis-i şerʻ-i münîr: Nurlu kanun meclisi, mahkemeMektûm: Gizli, devletten gizli tutulanMelʻanetkâr: Lanete müstehak bir iş yapanMen lehüʼl-emr: Emir sahibi olanMenût: BağlıMerâhim: Merhametler, acımalarMercû: Rica edilmişMestûruʼl-esâmî: İsimleri yazılmışMeşrûh: Şerhedilmiş, açıklanmışMevhibet-makrûn: İhsana mazhar olmuşMezbûr(ân): Adı geçen(ler)Min-baʻd: Bundan sonraMûcebince: GereğinceMugâyir: AykırıMuhtekir(ân): Vurguncu(lar), ihtiyaç mallarını kıymetlerinin artması için diye saklayan satıcı(lar)Mukaddemâ: EskidenMurâfaʻa: Duruşma, karşılıklı muhakeme olunmakMübâşeret: Bir işe girişmekMültezem: Lüzumlu görülenMüstemirr: Devam eden, aralıksızNâmûn: İsimlerNarh: Belirlenmiş fiyatNefy ü iclâ: Sürgün etmeNerdbân: MerdivenNümâyân: GörünenRe’y-i rezîn-i âsafâne: Vezirin sağlam görüşüRefʻ-i inhisâr: Bir kişiye verilen bir iş veya malı idare hakkının iptal edilmesiSebzevât: SebzelerSıyânet: KorumakSudûr: Olma, meydana gelmeŞâmil: KapsayanŞerefyâfte: Şeref bulmuşŞirâ: Satın almaŞurût: ŞartlarTakrîr: Resmî yazıTarafeyn: İki tarafTeʼdîb: Edeplendirme, haddini bildirmeTenbîh: Uyarı, uyarmakTerâfuʻ: Birbirinden dâvâcı olarak duruşmaya girmeTerfîh: Ferahlandırma, rahata erdirmeTevârüd: GelmeVazʻ: KoymakVürûd: Gelme, gelişYevmen fe-yevmen: Günden güneZecr: Engel olma
Hüsn-i Hat ÇalışmalarıBu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ و ” (Vav)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.
Osmanlıca YazabiliyorumTarih Hafızası Tarih/mekân boyutundaki her kopuşun yeni bir benlik bölünmesi doğurduğunun farkına varamıyoruz. Tarih hafızası ve bilinci zayıf olan bir toplumun tarihe kendi varoluş çizgisini ve damgasını vurabilmesi çok güçtür. Stratejik bilinç tarihe, stratejik planlama bugünkü realitelere dayanmak zorundadır. Ç Ö Z Ü M تاريخ حافظه سي تاريخ/مكان بويوتنده كي هر قوپوشڭ يڭي بر بنلك بولونمه سي طوغورديغنڭ فرقنه وارامييورز. تاريخ حافظه سي و بيلينجي ضعيف اولان بر طوپلومڭ تاريخه كندي وار اولوش چيزكيسني و طامغه سني اورابيلمه سي چوق كوچدر. ستراتژيك بيلينچ تاريخه ، ستراتژيك پلانلامه بوكونكي رآليته لره طايانمق زورنده در.
Helva-yı GülrebiyyeAsel-i musaffa[1] (Hakiki bal) bir ölçü, nişasta bir ölçü, su bir ölçü, rugan-ı sade[2] (Sade yağ) rubʻ[3] (Dörtte bir) ölçü, evvelâ ateşe koyup kaynata. Badehu mezkûr yağı koyalar ve zikr olunan su ile nişastayı dahi ezip koyalar ve bir miktar makşûr[4] (Kabuğu soyulmuş) ve döğülmüş badem ve gülâb ve misk izâfe edip tamam pişince karıştıralar. Badehu tepsiye döküp basıldıp baklava gibi katʻ edip istimal edeler. *Badem maa[5] (İle) pişmek bizim tasarrufumuzdur. Vâlâya bademi döküp ve şekeri bir vukıyye[6] (1280 gram) miktarı su ile birbirine karıştırıp ve kaynatıp miyânenin üzerine gayet sıcak döküp karıştıralar. Bu âsân[7] (Kolay) vecihdir. Reşîde [Reşîdiyye] Evvela tasfiye olunmuş bir ölçü rugan-ı sadeyi tencereye koduktan sonra doruklu bir ölçü su ile nişastayı dahi iki ölçü su ile bir hoşça ezip yağın içine döküp ve iki ölçü asel yahut şeker dahi koyup birbirine karıştırıp ateşe vazʻ edip bilâ-fasıla[8] (Aralıksız) matlûb olduğu karîbe gelince karıştıralar. Misil hurdelendikten sonra dahi bir müddet karıştırılsa nişastanın kokusu gereği gibi gidip bir hoşça pişe. Badehu müferrah[9] (Egniş) tabaklara koyup tarçın ve karanfil ve misk ve gülâb konsa dahi güzel.
Tarihten NotlarÜç Dost Sana biz senin dostunuz diyenleri tecrübe etmezden evvel onların sadakatine inanma. Çünkü senin bir hapishanenin kapısından ise, nefis yemeklerle dolu bir sofranın etrafında daima daha çok dostun olacaktır. Bir adamın üç dostu vardı. Bunların bilhassa ikisi pek sevgili idi. Üçüncüsünün her ne kadar ona samimi bir muhabbeti var idiyse de bu onun nezdinde ehemmiyetsiz idi. O bir gün mahkemeye davet olundu ve her ne kadar kabahatsiz ise de büyük bir cinayetle itham edildi. “İçinizden kim benimle beraber gelip lehimde şehadet etmek ister? çünkü bana büyük bir töhmet isnad ediliyor; kral da gazaba gelmiştir” dedi. Dostlarından birincisi derhal başka işlerle başka işlerle meşgul olduğundan bahisle itizar etti. İkincisi mahkemenin kapısına kadar onun arkasından geldi, orada durdu. Hâkimin hiddetinden korkarak geri döndü. En az itimad ettiği üçüncüsü, onun lehinde söz söyledi. Beraati hakkında o kadar itminan ile şehadet etti ki, hâkim onu tebrie etti ve kendisine mükafat dahi verdi. İnsanın bu dünyada üç dostu vardır. Allah, ölüm saatinde onu mahkemesi huzuruna davet ettiği vakitte bu dostlar nasıl hareket ederler? Evvela sevgili dostu olan para onu bırakır ve onunla beraber gitmez. Akraba ve dostları mezara kadar onun arkasından gittikten sonra evlerine dönerler. Hayatta iken ekseriya en az düşündüğü üçüncü dostu amal-i salihadır. Yalnız bunlar Hâkim-i Mutlak’ın arşına kadar onun önünde giderler. Onun lehinde şehadet ederler ve merhamet ve affa sebep olurlar. Güzel Avrat Otu Bir peder, evladı olan bir oğlu ve bir kızıyla geziyordu. Yol boylarında, çukurlar içinde külliyet üzere husule gelen çiçekleri aramakla eğleniyorlardı. Peder birdenbire bir sevinç feryadı işitti. Çocuklarının ne bulduklarını bilmek isteyerek onların yanına ilerler ve her birinin elinde kiraza benzer güzel bir meyve tuttuğunu görür. Derhal meyveleri elinden alıp yere atar ve ezer. Sonra meyveleri husule getiren fidanı koparıp ayakları altında çiğner. İki çocuk mırıldanırlar ve babalarına mahzun olarak bakarlar. O ise susar ve daha uzağa gider. Çocuklar, “Bizim iyi babacığımız o kadar hoşlandığımız meyveleri bizden nasıl alıyorsun? Bunu niçin yaptın” derler. Peder cevaben, “Çocuklar, eğer siz bu meyveleri yiyeydiniz ikiniz de ölecektiniz. Çünkü bunlar güzel avrat otunun zehirli taneleridir” der. Çocuklar pek ziyade utanarak gözlerini yere dikerler. Sonra ilaveten, “Lakin bizim iyi babacığımız bunu niçin bize söylemedin? biz seni ahmakça mırıldanmamızla müteessif etmezdik” dediler. Peder onlara şu cevabı verdi. “İşte bunu söylemeye asıl mâni olan şey, sizin gücenmeniz ve neşesizliğinizdir. Benim sizi iyi ve muvafık sıhhat olan çilekleri toplamaktan men edeceğime inanıyor musunuz? şimdi benim size men ettiğim mahzuziyetlerin hangileri olduğunu bilirsiniz.” Cahil ve tecrübesiz çocuklar, ana ve babalarına körü körüne teslim olmalıdırlar. Kelebek İle Sümüklü Böcek Kendini mütekebbirane ve bî-edebane tavır ve harekette bulunacak derecede unutan sonradan görme arsızlar, alçak soylarını iyi tahattur etsinler. Yumurtadan yeni çıkmış bir kelebek, sabahın parlak güneşinde bir gülün üzerinde kibirlenerek geziyordu. Kibir onun yüreğini kabartıyordu. Laciverdi renkle ziynetlenmiş olan kanatlarını mütekebbirane açıyordu. Daha o vakit unutulmuş olan dostu sümüklü böcek, meskenini sırtında taşıyarak çimenin üzerinde sürükleniyordu. Böcek onu görür ve hiddetlenerek bahçıvana, “Yeri faydasız otlardan kurtarmak için muttasıl çalışıyorsun. Niçin şafak sökmeden evvel kalkıp mevsimlerde havanın ıttıradsızlığını tadil etmeye gayret ediyorsun? Bu alçak böceğin zevkini hoşlandırmak için mi şeftali ağacı kuvvetli renkleriyle süslenmiş ve erik ağacı cazibeli baharlarıyla örtülmüştür? bahçenizi çirkinleştiren bu hayvanı eziniz” der. Sümüklü böcek de ona şu cevabı verir: “Ah bu ne arsızlıktır? Kibirli ve edepsiz bir sonradan görme hayvan böyle hayasız ve budala olsun! Eğer beni tahkir ede ede sabrımı tüketmiş olmasaydı, ben senin soyunun alçak olduğunu meydana çıkarmaz ve seni çıktığın zulmetin içine tekrar sokmazdım. Ben senin hakir bir şekilde doğduğunu gördüğümden beri, ancak dokuz günlük güneşi meyveleri yetiştirdi ve çiçekleri renklendirdi. Alçak ve menfur böcek, sen çabalayarak ağır ağır sürükleniyorsun; faydasız ve çirkin işler yapıyorsun. Bana gelince ben soyumun hakir olduğunu itiraf ederim. Ben sümüklü böcek olarak doğdum ve yine öyle öleceğim. lakin bir kelebek nedir? Nihayet olsa olsa süslü bir tırtıldır ve senin bütün soyun birçok kurtlardan tırtıllardan başka bir şey doğurmayacaklardır.” İbrahim İle İhtiyar İbrahim adeti üzere akşamüzeri çadırının kapısında oturup yabancıları misafir etmek üzere beklemekte idi. Asasına dayanmış ve pek ziyade yaşlı ve yorulmuş bir ihtiyarın ona doğru gelmekte olduğunu gördü. Bu adam, en az yüz yaşında vardı. H. İbrahim onu lütuf ve mürüvvetle kabul etti. Onun ayaklarını yıkadı. Akşam taamını hazırladı ve onu oturttu. Lâkin misafirinin dua etmeksizin ve yemeği üzerine Allah’ın bereketini davet etmeksizin yediğini gördüğünden, Allah’a niçin ibadet etmediğini sordu. İhtiyar cevaben ateşten başka bir şeye tapmadığını ve başka ilah bilmediğini söyledi. Bu cevap H. İbrahim’i o kadar gazaba getirdi ki ihtiyarı gecenin mahzurlarına maruz bırakmaktan ve zayıflığının tehlikelerinden korkmaksızın çadırından kodu. İhtiyar gittiği vakit Cenab-ı Allah İbrahim’i çağırdı ve ona ihtiyarın nereye gittiğini sordu. İbrahim “Ben onu kovdum, çünkü sana ibadet etmiyordu” dedi. Allah, “O her ne kadar bana hürmet etmiyorsa da ben ona yüz sene sabrettim. Halbuki sana hiçbir zahmet vermemiş olmakla beraber sen ona bir gece sabredemiyorsun” buyurduğu tarihte bu sözler üzerine H. İbrahim’in ihtiyarı aramaya gittiği ve onu misafir edip ona bir de hakimane ders verdiği rivayet edilir.
BulmacaHaritada işaretli illeri bugünkü ismiyle sırasıyla aşağıdaki boşluklara yazınız. Kutu içine denk gelen harflerle oluşacak cümleyi Osmanlıca olarak yazıp gönderiniz. Ç Ö Z Ü M
Nerden Buldunuz?Burhan Felek anlatıyor: Bir tarihte Türkiye’ye Sovyet liderlerinden Podgorni başkanlığında bir heyet gelmişti. Bu zatın şerefine Çınar Otelinde verilen bir yemekte yanıma Bakü Yazarlar Birliği Başkanı Mehdi Alioğlu Hasanof isminde bir Türk düşmüştü. Adresini alırken bana, “Adımın sonuna ‘-of’ yazma” demiş ve bizim milli folklor oyunlarını seyrederken ağlamıştı. O zat bana “Milli kelimesi dururken ulusalı nereden buldunuz? Radyolarınız bu dille konuşmaya başlayınca biz kapatıyoruz.” diye yakınmıştı. Öte yandan Rus asıllı Sovyet kültür ataşesi bana harıl harıl yeni dilin güzelliğinden ve dilin daima yenilenmesinin faydalarından bahsederdi. Çünkü bunlardan birincisi kendi dilini bütün Türklerin anlamasını, ikincisi Rus asıllı ataşe de Türkler arasındaki bağların önce gevşemesi, sonra da büsbütün kopması için, Türklerin Türkçeyi çeşitlendirerek konuşmasını bekliyordu. نره دن بولديڭز؟ برهان فلك آڭلاتييور: بر تاريخده تركيه يه صوويت ليدرلرندن پودغورني باشقانلغنده بر هيئت كلمشدي. بو ذاتڭ شرفنه چينار اوتلنده ويريلن بر ييمكده يانمه باكو يازارلر برلگي باشقاني مهدي علي اوغلي حسنوف اسمنده بر ترك دوشمشدي. آدرسنى آليركن بڭا، ”آديمڭ صوڭنه ’-اوف‘ يازما“ ديمش و بزم ملّي فولقلور اويونلريني سير ايدركن آغلامشدى. او ذات بڭا ”ملّي كلمه سي طوروركن اولوسالي نره دن بولديڭز؟ راديولريڭز بو ديلله قونوشمه يه باشلاينجه بز قپاتييورز.“ دييه ياقينمشدي. أوته ياندن روس اصللي صوويت كولتور آتاشه سي بڭا خاريل خاريل يڭي ديلڭ كوزللگندن و ديلڭ دائما يڭيلنمه سنڭ فائده لرندن بحث ايدردي. چونكه بونلردن برنجيسي كندي ديلني بتون تركلرڭ آڭلامه سني، ايكنجيسي روس اصللي آتاشه ده تركلر آراسنده كي باغلرڭ أوڭجه كَوشه مسي، صوڭره ده بوس بتون قوپمسي ايچون، تركلرڭ تركجه يي چشيتلنديره رك قونوشمه سني بكلييوردي.







