Konu resmiİnsanı Yaşat Ki Devlet Yaşasın
Belge Okumaları

Tarih sahnesinde geçirdiği 623 yıl boyunca çağdaşı devletlere nazaran dinî, içtimaî ve siyasî zihniyetiyle oldukça sağlam temellere sahip olan Osmanlı Devleti; ahlakın sadece insan ferdine ait olmadığını, insanların oluşturduğu kurumların da bir ahlakî yapısının olması gerektiğini devlet politikalarında uygulayarak göstermiştir. Burada kastettiğimiz, Osmanlı Devleti’ni oluşturan yönetici kesimin her bir ferdinin zihniyet ve uygulaması değil, devletin bir kurum olarak benimsediği kanunî esaslar ve bunun altında yatan ideolojik temellerdir. Gerçekten de Kuruluş devrinden itibaren Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” nasihatini şiar edinen Osmanlılar, devlet idaresinin merkezine “insan” kavramını koymuş, bütün siyasî, sosyal ve ekonomik kararlarını bu merkezdealmışlardır. 1331ʼde İznik fethedildiğinde Orhan Gazi, halktan isteyenlerin bütün eşyaları ile şehri terk edebileceğini, isterlerse vergi vermek şartıyla kendi örf, âdet ve geleneklerini yaşayabileceklerini ilan etmişti. Bu ilanla İznik halkının büyük çoğunluğu şehirde kalmayı tercih etmişlerdi. İstanbul’un fethiyle birlikte Fatih Sultan Mehmed, Hristiyanları kendi kilise teşkilatlarında serbest bırakmış, hatta Ortodoks Rum ruhani sınıfını aynen tanımıştı. Farklı yaşam tarzlarına gösterilen bu hoşgörü Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar bütün padişahların ve kanunların ana umdelerinden biri olmuştur. Osmanlı adaleti ve insana bakışı, başta fethedilen yerlerin maddi kaynaklarının kullanımı olmak üzere ekonomik alanda da örnek alınacak niteliktedir. Macaristan’ın Osmanlı adaleti ile yönetildiği Kanuni Sultan Süleyman devrinde, 1558-1560 yılları arasında toplanan vergi 6 milyon akçe iken, aynı süre içerisinde Macaristan’a devletin yaptığı yatırım 23 milyon akçedir. Sosyal ve ekonomik alanda sadece Yugoslavya bölgesinde 6616, Yunanistan’da 3771 vakfın kurulmuş olması, bu toprakların kuru kavga ve sömürge için ele geçirilmediğinin en güzel delillerinden biridir. Osmanlı’nın bu insanî ve vicdanî anlayışı sadece imparatorluk sınırları içerisinde değil, ülke dışında da kendisini göstermiştir. Zulme uğrayan Yahudilere ve Macarlara hiç tereddüt edilmeden ülke kapılarının açılması; 1845 yılında büyük bir kıtlık yaşayan İrlanda halkına Sultan Abdülmecid’in, içerisinde gıda maddesi, ilaç ve tohum olan beş gemi göndermesi; 1894 tarihinde Amerika’nın kuzeybatısında çıkan orman yangınlarından zarar gören halk için maddi yardım yapılması bu vicdan odaklı anlayışa yalnızca birkaç misaldir. Fethedilen yerlerde kültürel ve lisanî serbestliğin tanınmış olması, Osmanlı zihniyet ve hoşgörüsüne bir başka örnektir. İstanbul’da yaşayan Hristiyanların talebi üzerine Donanma-yı Hümayunun izniyle Boğaz’da toplar kullanılarak yeni yıl kutlamaları yapılması, bu hoşgörü anlayışının tezahürlerinden yalnızca biridir. Dil hürriyeti de Osmanlı Devleti’nin sağladığı imkânlardan biri olmuştur. Resmî dil Türkçe olmakla birlikte, ana dili farklı olanlara bu konuda hiçbir zaman baskı yapılmamış, yalnızca asgarî ölçülerde devlet işleyişinin devam etmesi amacıyla halkın dilekçelerinin bir tercüman vasıtasıyla Türkçeye çevrilmesi uygulaması getirilmiştir. Devlet yönetiminde idari kadroların Türkçe bilme şartı ise zaruri bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır ve meseleye menfi bir örnek teşkil etmez. Osmanlı Devleti’nin insana bakışından ve ona verdiği değerden kaynaklanan bu zihniyet, sadece farklı dine mensup olanlar için değil, İslam dinine mensup farklı milletler için de aynen devam etmiştir. 1861 yılında, vatan toprakları içerisinde Arapça konuşan bölgelerde halkı ilgilendiren yönetmelik ve kanunların Arapça olarak basılması, 1913’te çoğunluğu Arapça konuşan havalide eğitim ve öğretimin Arap lisanıyla yapılmasına ilişkin vesikalar; Osmanlı İmparatorluğu’nun temellerinin, geçmişte ve günümüzde Batı’da birçok örneğini gördüğümüz sömürgecilik ve işgal politikasına bağlı olmadığını, devletin asıl sacayağının insan ve adalet üzerine kurulduğunu açıkça göstermektedir. Hoşgörü ve özgürlük konusunda muasırı devletlerin tümünden, günümüzdeki devletlerin de birçoğundan üstün bir konumda olan Osmanlı Devleti, zaman zaman sömürgecilik suçlamasıyla eleştirilmekte; bu devletin aslında hâkim olduğu toprakların yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürdüğü, tebaasına kültürel, dinî, sosyal hiçbir hak vermediği, verdiklerinin de halkın ve uluslararası camianın öfkesini dindirmek için göstermelik bir şekilde olduğu tezi işlenmektedir. Şüphesiz bu iftiralara, bir kısmını yukarıda paylaştığımız tarihi birçok misalle cevap verilebilir. Ancak bunların en çarpıcı örneklerinden birine, geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cezayir’i ziyareti sırasında şahit olduk. Resmi görüşmeler sonrasında Cezayirli bir gazetecinin, röportaj sırasında Osmanlı’nın Cezayir’i bir sömürge olarak görüp görmediğine dair Fransızca sorduğu bir soruya Erdoğan’ın verdiği cevap ibretlikti: “Öyle olsaydı, bu soruyu bana Fransızca değil Türkçe sorardın.” Bu sayımızda, Osmanlı Devleti’nin Arap topraklarını sömürge şeklinde kullandığına dair uzun zamandan beri yöneltilen eleştirilere biz de bir belge ile cevap verelim. 1910 tarihinde Mısır halkının Sultan Mehmed Reşad’a yazdığı mektup, aslında kimlerin sömürgeci ve işgalci olduğunu, Mısırlıların Osmanlılardan başka hiçbir devlete tabi olmayacağını, zira kendilerini perişanlıktan ancak onların kurtarabileceğini belirtmekte ve bu konuda Osmanlı hükümetinin daha girişken ve azimli olmasını istemektedir. Aslında bu mektup, İslam milletlerinin Osmanlı’ya genel bakışına tercüman olmakla birlikte, son dönemlerde Devlet-i Aliyye’nin kendi içinde bir dağılmaya gittiğinin de işaretlerini vermektedir. Duamız, İslam ümmetinin harici bir müessire ihtiyaç duymadan ittihada kavuşması ve muktedir olmasıdır. İngiltere tarafından geçici olarak işgal edilen topraklarının kurtarılması için Mısır halkının Osmanlı Devleti’nden yardım istemesine dair Mısır’ı geçici olarak işgal eden İngiltere’nin amacının bu ülkeyi Osmanlı’dan kalıcı olarak almak istediği, bu yüzden İngiltere tarafından verilen sözlere aldanılmaması gerektiği, kendilerini içinde bulundukları rezillikten kurtaracak devletin yalnız Osmanlı yönetimi olduğuna dair inançlarından ötürü Meşrutiyet yönetimini onayladıkları, Girit Adası’nın Yunanistan’a ilhak edilmesinde İngiltere’nin tahrikinin olduğu, İngiltere Girit’i ele geçirirse tüm Akdeniz’in dolayısıyla da Mısır’ın hâkimi olacağı, ancak İngiliz deniz gücünün yüz milyona yaklaşan Müslüman nüfusa galebe edemeyeceği, bunun için Osmanlı hükümetinden gayret ve iyi niyet bekledikleri, bu konuda eyleme geçilmezse Osmanlıların iki dünyada mesul olacakları, bu sözlerin gerçeği ifadeden başka bir şey olmadığı dolayısıyla gücenilmemesi gerektiği hakkında, Mısır halkının Osmanlı hükümetine yazdığı mektup (2 Haziran 1910). Belgenin Transkripsiyonu (1) Bâb-ı Âlî (2) Nezâret-i Umûr-ı Hâriciye (3) Tercüme Odası (4) Aded (5) Mesned-i celîl-i sadâret-i uzmâya 2 Haziran sene 910 târîhiyle İskenderiye’den bilâ-imzâ takdîm kılınan Arabiyyü’l-ibâre varakanın hülâsaten tercümesidir. (6) Mısır’ı muvakkaten işgâl iden İngiltere hükûmeti müddet-i işgâli temdîd ve Mısırlıları hukûkundan mahrûm eylemekde olduğu gibi hükûmet-i Osmâniye’ye karşı vukû‘ bulan (7) ta‘ahhüdâtını da aslâ nazar-ı i‘tibâra almamakdadır. Hâlbuki hükûmet-i Osmâniye’nin eczâ-yı mütemmimesinden bulunan Mısır kıt‘asının düvel-i ecnebiyeden birinin (8) taht-ı işgâlinde kalmasını tecvîz itmemesi lâzımdır. İdâre-i meşrûtanın i‘lânı hasebiyle hukûk-ı devletin nazar-ı i‘tibâra alınması vâcibâtdandır. Mısrîler (9) Devlet-i Osmâniye’den başka bir devletin tahakkümünü aslâ kabul idemezler. Meşrûtiyeti bunun içün alkışladılar. Devlet-i metbû‘alarının hâl-i mezelletiştimâllerini (10) izâleye çalışmadığını görürler ise bundan ziyadesiyle müte’essir olurlar. Çünkü gözleri Devlet-i Aliyye’ye ma‘tûf ve emelleri oraya merbûtdur. İngiltere’nin (11) hükûmet-i Osmâniye’ye karşı îkâ‘-ı müşkilât eylemesi hep Mısır’ı zamîme-i memâlik itmesine bir vesîle bulmak maksadına müsteniddir. Şimdiye kadar hükûmet-i Osmâniye’nin (12) dûçâr olduğu ahvâl hep İngiltere’nin desâisinden ileri gelmişdir. Girit İhtilâli cezîrenin Yunanistan’a ilhâkı hakkındaki teşebbüsât İngiltere’nin (13) eser-i teşvîk ve tahrîkidir. İngiltere Devleti münferiden Girit’i işgâle muvaffak olur ise Cezâyir-i Bahr-i Sefîd’i kâmilen yed-i teshîrine geçirmiş olur ve der-akab (14) Mısır’ı memâlikine ilhâk ider. Binâ-berîn hükûmet-i seniyye İngiltere’nin her hâl ü hareketine karşı müteyakkız bulunmalıdır. İngiltere hükûmeti hıtta-i Irakiye ile (15) sâir mahallerde harekât-ı iğtişâşiye îkâ‘ına çalışmakdan hâlî kalmamakda ve bu uğurda mebâliğ-i kesîre sarf eylemekdedir. Biz kendi kendimize (16) hâkim olamaz isek İngilizlere mahkûm oluruz. Girit’in istihlâsı husûsunda bütün Osmanlılar müttehid ve canlarını fedâya hâzır oldukları gibi (17) Mısırlılar dahi hürriyetlerini istirdâd içün her an kanlarını îsâra âmâdedirler. İngiltere’nin kuvve-i bahriyesi Devlet-i Aliyye’yi tehdîd idemez. Çünkü (18) İngiltere’nin tâbi‘iyetinden tahlîs-i girîbân itmeğe müheyyâ yüz milyona karîb ahâlî-i İslâmiye mevcûd olduğundan bu kuvveti aleyhimizde isti‘mâl idemez. Bunun (19) içün Devlet-i Aliyye’nin kuvveti müheyyib ve bu kuvvetin te’sîrini gösterecek zamân karîbdir. Mısırlıların zât-ı sâmî-i fahîmâneleriyle vükelâ ve ricâl-i sâireden (20) bekledikleri azm ü himmet ve hüsn-i niyet ibrâz buyurulmayacak olursa bunun dünyâ ve âhiretde mûcib-i mes’ûliyet olacağı bedîhîdir. Ya icrââta ibtidâr idiniz (21) veyahud kendinizi hacâlete dûçâr itmeyiniz. Vezâif-i mühimmenizin îcâbâtından olan ahvâli takdîr buyurmalısınız. Hakîkatin arzı zât-ı sâmî-i fahîmânelerini (22) bâdî-i infi‘âl olmamalıdır. Her hâlükârda mazhar-ı muvaffakiyât olmalarını Cenâb-ı Hakk’dan temenni eyleriz. Ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir.   A_}MTZ_(05)_00020_A_00065_001_001   Belgenin Özeti Mısırʼı geçici olarak işgal eden İngiltereʼnin amacının bu ülkeyi Osmanlıʼdan kalıcı olarak almak istediği, bu yüzden İngiltere tarafından verilen sözlere aldanılmaması gerektiği, kendilerini içinde bulundukları rezillikten kurtaracak devletin yalnız Osmanlı yönetimi olduğuna dair inançlarından ötürü Meşrutiyet yönetimini onayladıkları, Girit Adasıʼnın Yunanistanʼa ilhak edilmesinde İngiltereʼnin tahrikinin olduğu, İngiltere Giritʼi ele geçirirse tüm Akdenizʼin dolayısıyla da Mısırʼın hâkimi olacağı, ancak İngiliz deniz gücünün yüz milyona yaklaşan Müslüman nüfusa galebe edemeyeceği, bunun için Osmanlı hükümetinden gayret ve iyi niyet bekledikleri, bu konuda eyleme geçilmezse Osmanlıların iki dünyada mesul olacakları, bu sözlerin gerçeği ifadeden başka bir şey olmadığı dolayısıyla gücenilmemesi gerektiği hakkında, Mısır halkının Osmanlı hükümetine yazdığı mektup (2 Haziran 1910). Kelimeler: Arabiyyüʼl-ibâre: Arapça yazıBâdî: SebepBedîhî: Açık, aşikârBilâ-imzâ: İmzasızBinâ-berîn: Bundan dolayıCezâyir-i Bahr-i Sefîd: Akdeniz adalarıCezîre: AdaDer-akab: Derhal, hemenDesâis: Desiseler, gizli hilelerDevlet-i metbûʻa: Kendisine tabi olunan devletDûçâr: Yakalanmış, müptelaDüvel-i ecnebiye: Yabancı devletlerEczâ-yı mütemmime: Birbirini tamamlayan parçalarHacâlet: UtançHâlî: Tenha, boşHıtta: Ülke, diyarİbtidâr: Bir işe başlamakÎcâbât: Gerekenler, lüzumlu olanlarİdâre-i meşruta: Meşrutiyet idaresiİğtişâş: KarışıklıkÎkâʻ: Meydana getirmek, kötü bir şey yapmakİnfiʻâl: Gücenme, darılma, hareketlenmeÎsâr: Dökmek, saçmakİstihlâs: Kurtarılmaİstiʻmâl: Kullanmakİstirdâd: Geri almakİştimâl: İçine almak, kaplamakİzâle: Gidermek, yok etmekKâmilen: TamamenKarîb: YakınKuvve-i bahriye: Deniz kuvvetiMaʻtûf: YöneltilmişMebâliğ-i kesîre: Çok miktarda paraMemâlik: MemleketlerMerbût: BağlıMesned-i celîl-i sadâret-i uzmâ: Büyük sadaretin yüce makamıMezellet: Alçaklık, rezillikMûcib: Gerektiren, gerekenMüheyyâ: Hazırlanmış olan, hazırMüheyyib: Korku veren, heybetliMünferiden: Tek başına, yalnız olarakMüstenid: Bir şeye dayananMüteyakkız: UyanıkMüttehid: Birlikte, birleşmişRicâl: Erkekler, devlet adamlarıTahlîs-i girîbân: Yakayı kurtarmaTecvîz: Uygun görmek, izin vermekTemdîd: UzatmaVâcibât: Gerekli olan şeylerVeliyyüʼl-emr: Emir sahibi olan kişiVükelâ: VekillerYed-i teshîr: Ele geçirme, hâkim olmaZamîme: Ek, eklemeZât-ı sâmî-i fahîmâne: İtibar ve nüfuz sahibi olan yüce kişi (sadrazam)

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiAna Gibi Yar, Bağdat Gibi Diyar Olmaz
Deyimlerimiz ve Hikayeleri

آنا كبي يار، بغداد كبي ديار اولماز ديلمزده كي ”آنا كبي يار، بغداد كبي ديار اولماز“ سوزينڭ اصلنڭ محتملاً ”آنه كبي يار؛ بغداد كبي ديار اولماز“ اولديغنه  دائر روايتلر وار. سببنه  كلنجه ؛ آنه  كلمه سي، بغداد ياقينلرنده كي صارپ بر اوچورومڭ قوشاتديغي ديك بر كچيدڭ آديدر، دينمكده در. يينه  دينيركه ، بغداد كبي (كوزل) شهر، آنه  كبي ده  (صارپ، اما منظره لي) يار (اوچوروم) اولماز، ديمه يه  كلير. استحصال ايديلن كوزللك ده  بوراده  باغلانير؛ آنجق سز بغدادڭ عثمانلي تركي ايچون أونمنه  باقيڭزكه  اوراده كي آنه يي آننه  ياپيويرمش. طبقي ”ياڭليش حساب بغداددن دونر“ سوزيله  بغدادڭ اسكيدن بري بر علم مركزي اولديغنڭ آلتنڭ چيزيلمسي كبي. أ نه  ياپالم، بر ده  شو حساب دونمه  ايشنڭ اصلنى قورجه لايالم. باقالم اورادن نه لر چيقاجق! تجاري نقلياتڭ كروانلرله  ياپيلديغي دورلرده ، استانبوللي بر تجاره  ايپكلي قماش، كورك، مجوهرات، دري، خرما، پرنج و بڭزري ماللر كتيرن بر كروانجي، كتيرديگي ماللرڭ پاره سني آليركن دائما زورلق چكرمش. بر سفرنده ، استانبوللي تجار، حساب كوروركن، چارپمه  و طوپلامه لرده  قصدًا حيله  ياپارق، زواللينڭ بش يوز آلتوننى ايچ ايتمش. زواللي كروانجي أوڭجه لري فرقنه  وارمامش، كروان حركت ايتمش، استانبولدن چيقوب شام، حلب، بغداد، بيروت و مصره  قدر اوزون بر سفر ياپاجقمش. تجار؛ ”دوه  يورويوشي ايله  كروانڭ مصره  كيديش دونوشي آلتي آي سورر، حيله مي يوتديردم، بر داها دوننجه يه  قدر ده  اونوتولور و قاينار كيدر“ دير، سوينيرمش. كروانجي ده  بغدادڭ يولني طوتمش. يول اوزون، وقت ده  بول اولديغندن، دوه  أوستنده  هم كيدر، هم ده  استانبولده  مختلف تجارلره  صاتديغي ماللرڭ حسابلريني بر داها اينجه لرمش. بو اثناده ، حيله كار تجاردن يیدیگي قازيغڭ فرقنه  وارمش. كرواني اوغلنه  و اورتاغنه  تسليم ايتمش: بني بغدادده  بكله يڭ. بن استانبوله  دونويورم، شو حسابي تميزله يه يم، چابوجاق سزه  يتيشيرم، ديمش. اڭ ايي عرب آتلرندن بريسنه  آتلايوب، أوچ بش كون صوڭره  استانبوله  كلمش. فقط طوغريدن طوغري يه  بو حيله كار حريفه  كيدوب طورومي آڭلاتسه ، پاره يي آلامايه جغني بيلديگندن بر پلان حاضرلامش. استانبولده كي دوست و همشهريلريله  برلكده  پلاني تطبيق ايتمشلر. ايرته سي صباح، تجارڭ، قپالي چارشيده كي دكّاننه  ايكي قادين كلمش. ايكيسنڭ ده  النده  تونس ايشي ماروكن برر چانطه  و ايچنده  پك چوق اينجي، الماس، كوپه ، يوزوك، بشي بر يرده  و قيمتلي پيرلانته لر وارمش. قادينلر: ”بز حجازه  كيده جگز، صوردق صوروشديردق، اڭ كوگنيلير تجار اولارق سزي توصيه  ايتديلر، بونلري سزه  امانت بيراقاجغز. حجازدن، صاغ سالم دونمك قسمت اولورسه  كلير آليرز، يوق او مقدّس طوپراقلرده  ئولورسه ك، سزه  حلال اولسون، بر قسمي ايله  بزه  ختم اوقوتورسڭز“ ديمشلر. تجار سوينمش، هيجانلانمش، تلاشلانمش، كندي آياغيله  كلن بو يوكلي قسمتڭ نشئه سيله  قادينلره  بيڭ بر اكرام و عزّتده  بولونوركن، كروان صاحبي تام بو صيره ده  دكّانه  طاملامش. تجار كروانجي يي كورونجه  شاشيرمش، كروانجي قيصه جه  دردينى آڭلاتمش. ”ها اوت، سن كيتدكدن صوڭره  بن ده  حسابلري اينجه لركن فرقنه  واردم. حقليسين، حتّا سنڭ پاره ڭي آييردم، چوجقلريمه  ده  وصيت ايتدم، بن حرامدن و قول حقّندن چوق قورقارم، بويورڭ پاره ڭزي“ ديمش. كروانجي، آلتينلري كمرينه  يرلشديرمش، فقط او صيره ده  قادينلر ده  كيتمك ايچون آياغه  قالقمشلر: ”بز آرتيق بو سنه  حجازه  كيتمكدن واز كچدك. اللّٰهه  ايصمارلادق“ ديمشلر. دكّان صاحبي تجار، پلاني آڭلامش، قيزمش، كوپورمش و كروانجي يه  باغيرمش: ”بويله  دونه  دونه  حسابمي اولور؟ ايلك ياپديغمز حساب طوغري ايدي. بو مناسبتسز زمانده ، نره دن چيقدڭ كلدڭ باشمه ؟ هاني سن بغداده  كيدييوردڭ، نه  چابوق دوندڭ؟“ كروانجي، ”ياڭليش حساب بغداددن كري دوندي“ دييه  جواب ويروب، دكّاندن چيقوب كيتمش. Dilimizdeki “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz” sözünün aslının muhtemelen “Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz” olduğuna dair rivayetler var. Sebebine gelince; Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır, denmektedir. Yine denir ki, Bağdat gibi (güzel) şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir. İstihsal edilen güzellik de burada bağlanır; ancak siz Bağdat’ın Osmanlı Türk’ü için önemine bakınız ki oradaki Ane’yi anne yapıvermiş. Tıpkı “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” sözüyle Bağdat’ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi. Eh ne yapalım, bir de şu hesap dönme işinin aslını kurcalayalım. Bakalım oradan neler çıkacak! Ticari nakliyatın kervanlarla yapıldığı devirlerde, İstanbullu bir tüccara ipekli kumaş, kürk, mücevherat, deri, hurma, pirinç ve benzeri mallar getiren bir kervancı, getirdiği malların parasını alırken daima zorluk çekermiş. Bir seferinde, İstanbullu tüccar, hesap görürken, çarpma ve toplamalarda kasten hile yaparak, zavallının beş yüz altınını iç etmiş. Zavallı kervancı önceleri farkına varmamış, kervan hareket etmiş, İstanbul’dan çıkıp Şam, Halep, Bağdat, Beyrut ve Mısır’a kadar uzun bir sefer yapacakmış. Tüccar; “Deve yürüyüşü ile kervanın Mısır’a gidiş dönüşü altı ay sürer, hilemi yutturdum, bir daha dönünceye kadar da unutulur ve kaynar gider” der, sevinirmiş. Kervancı da Bağdat’ın yolunu tutmuş. Yol uzun, vakit de bol olduğundan, deve üstünde hem gider, hem de İstanbul’da muhtelif tüccarlara sattığı malların hesaplarını bir daha incelermiş. Bu esnada, hilekâr tüccardan yediği kazığın farkına varmış. Kervanı oğluna ve ortağına teslim etmiş: Beni Bağdat’ta bekleyin. Ben İstanbul’a dönüyorum, şu hesabı temizleyeyim, çabucak size yetişirim, demiş. En iyi Arap atlarından birisine atlayıp, üç beş gün sonra İstanbul’a gelmiş. Fakat doğrudan doğruya bu hilekâr herife gidip durumu anlatsa, parayı alamayacağını bildiğinden bir plân hazırlamış. İstanbul’daki dost ve hemşehrileriyle birlikte plânı tatbik etmişler. Ertesi sabah, tüccarın, kapalı çarşıdaki dükkânına iki kadın gelmiş. İkisinin de elinde Tunus işi maroken birer çanta ve içinde pek çok inci, elmas, küpe, yüzük, beşi bir yerde ve kıymetli pırlantalar varmış. Kadınlar: “Biz Hicaz’a gideceğiz, sorduk soruşturduk, en güvenilir tüccar olarak sizi tavsiye ettiler, bunları size emanet bırakacağız. Hicaz’dan, sağ salim dönmek kısmet olursa gelir alırız, yok o mukaddes topraklarda ölürsek, size helâl olsun, bir kısmı ile bize hatim okutursunuz” demişler. Tüccar sevinmiş, heyecanlanmış, telaşlanmış, kendi ayağıyla gelen bu yüklü kısmetin neşesiyle kadınlara bin bir ikram ve izzette bulunurken, kervan sahibi tam bu sırada dükkâna damlamış. Tüccar kervancıyı görünce şaşırmış, kervancı kısaca derdini anlatmış. “Ha evet, sen gittikten sonra ben de hesapları incelerken farkına vardım. Haklısın, hatta senin paranı ayırdım, çocuklarıma da vasiyet ettim, ben haramdan ve kul hakkından çok korkarım, buyurun paranızı” demiş. Kervancı, altınları kemerine yerleştirmiş, fakat o sırada kadınlar da gitmek için ayağa kalkmışlar: “Biz artık bu sene Hicaz’a gitmekten vazgeçtik. Allaha ısmarladık” demişler. Dükkân sahibi tüccar, plânı anlamış, kızmış, köpürmüş ve kervancıya bağırmış: “Böyle döne döne hesap mı olur? İlk yaptığımız hesap doğru idi. Bu münasebetsiz zamanda, nereden çıktın geldin başıma? Hani sen Bağdat’a gidiyordun, ne çabuk döndün?” Kervancı, “Yanlış hesap Bağdat’tan geri döndü” diye cevap verip, dükkândan çıkıp gitmiş.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmi İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın
Baş Muharrir

انساني ياشات كه  دولت ياشاسين معلومڭز، كچديگمز كونلرده  تركيه  جمهوريتي جمهور باشقاني رجب طيّب ارطوغانڭ جزايري زيارتي صيره سنده  بر حادثه يه  شاهد اولدق. رسمي كوروشمه لر صوڭره سنده  جزايرلي بر غزته جي، روپورتاژ صيره سنده  عثمانلينڭ جزايري بر سومورگه  اولارق كوروب كورمدىگنه   دائر فرانسزجه  بر سؤال صوردي. او سؤاله  صايين ارطوغانڭ ويرديگي جواب عبرتلكدي: ”أويله  اولسه يدي، بو صوري يي بڭا فرانسزجه  دگل تركجه  صوراردڭ.“ دون فرانسه  جزايرده  ١٣٢ ييل سورن سومورگه  دونمي و ٧،٥ ييل سورن صواشده  كري يه  خراب بر ئولكه  بيراقمشدي. بو اشغال و صوي قيريم سورجنده  ياقلاشيق ١،٥ ميليون انساني آجيمه سزجه  قتل ايتديلر. فرانسه ، جزاير نفوسنڭ آرتمه سني انگلله مك ايچون قتل عاملرده  أوزللكله  چوجقلري و كنج قادين و ارككلري هدف آلييوردي. شيمدي ده  قالقمش ييللرجه  فرانسز سومورگه سنده  قالمش جزايرڭ بر غزته جيسي، عثمانلي جزايري سومورگه  اولارقمي كورويوردي دييور. انسان آچار، آز ده  اولسه  تاريخ اوقومسي ياپار، دگلمي؟ عثمانلي عدالتي و انسانه  باقيشي، باشده  فتح ايديلن يرلرڭ مادي قايناقلرينڭ قوللانيمي اولمق أوزره  اقونوميك آلانده  ده  أورنك آليناجق نيته ليكده در. باق، مجارستانڭ عثمانلي عدالتي ايله  يوڭتيلديگي قانوني سلطان سليمان دورنده ، ١٥٥٨-١٥٦٠ ييللري آراسنده  طوپلانان ويرگي ٦ ميليون آقچه  ايكن، عين سوره  ايچريسنده  مجارستانه  دولتڭ ياپديغي ياتيريم ٢٣ ميليون آقچه در. صوسيال و اقونوميك آلانده  ساده جه  يوغوسلاويه  بولگه سنده  ٦٦١٦، يونانستانده  ٣٧٧١ وقفڭ قورولمش اولمسي، بو طوپراقلرڭ قورو غوغا و سومورگه  ايچون اله  كچيريلمديگنڭ اڭ كوزل دليللرندن بريدر. قورولوش دورندن اعتبارًا شيخ ادبالينڭ ”انساني ياشات كه  دولت ياشاسين“ نصيحتنى شعار ايدینن عثمانليلر، دولت اداره سنڭ مركزينه  ”انسان“ قاورامنى قويمش، بتون سياسي، صوسيال و اقونوميك قرارلريني بو مركزده  آلمشلردر. استانبولڭ فتحيله  برلكده  فاتح سلطان محمد، خرستيانلري كندي كليسا تشكيلاتلرنده  سربست بيراقمش، حتّی اورطودوقس روم روخاني صنفنى عينًا طانيمشدي. فرقلي ياشام طرزلرينه  كوستريلن بو خوش كورو عثمانلي دولتنڭ ييقيليشنه  قدر بتون پادشاهلرڭ و قانونلرڭ آنا عمده لرندن بري اولمشدر. Malumunuz, geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cezayir’i ziyareti sırasında bir hadiseye şahit olduk. Resmi görüşmeler sonrasında Cezayirli bir gazeteci, röportaj sırasında Osmanlı’nın Cezayir’i bir sömürge olarak görüp görmediğine dair Fransızca bir sual sordu. O suale Sayın Erdoğan’ın verdiği cevap ibretlikti: “Öyle olsaydı, bu soruyu bana Fransızca değil Türkçe sorardın.” Dün Fransa Cezayir’de 132 yıl süren sömürge dönemi ve 7,5 yıl süren savaşta geriye harap bir ülke bırakmıştı. Bu işgal sürecinde ve soykırım sürecinde yaklaşık 1,5 milyon insanı acımasızca katlettiler. Fransa, Cezayir nüfusunun artmasını engellemek için katliamlarda özellikle çocukları ve genç kadın ve erkekleri hedef alıyordu. Şimdi de kalkmış yıllarca Fransız sömürgesinde kalmış Cezayir’in bir gazetecisi, Osmanlı Cezayir’i sömürge olarak mı görüyordu diyor. İnsan açar, az da olsa tarih okuması yapar, değil mi? Osmanlı adaleti ve insana bakışı, başta fethedilen yerlerin maddi kaynaklarının kullanımı olmak üzere ekonomik alanda da örnek alınacak niteliktedir. Bak, Macaristan’ın Osmanlı adaleti ile yönetildiği Kanuni Sultan Süleyman devrinde, 1558-1560 yılları arasında toplanan vergi 6 milyon akçe iken, aynı süre içerisinde Macaristan’a devletin yaptığı yatırım 23 milyon akçedir. Sosyal ve ekonomik alanda sadece Yugoslavya bölgesinde 6616, Yunanistan’da 3771 vakfın kurulmuş olması, bu toprakların kuru kavga ve sömürge için ele geçirilmediğinin en güzel delillerinden biridir. Kuruluş devrinden itibaren Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” nasihatini şiar edinen Osmanlılar, devlet idaresinin merkezine “insan” kavramını koymuş, bütün siyasî, sosyal ve ekonomik kararlarını bu merkezdealmışlardır. İstanbul’un fethiyle birlikte Fatih Sultan Mehmed, Hristiyanları kendi kilise teşkilatlarında serbest bırakmış, hatta Ortodoks Rum ruhani sınıfını aynen tanımıştı. Farklı yaşam tarzlarına gösterilen bu hoşgörü Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar bütün padişahların ve kanunların ana umdelerinden biri olmuştur.

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiCihad Hakkında Ehl-İ İslama, Asker-İ İslam’a*
Okuma Metinleri

    Din-i İslam uzakta, dünyanın neresinde olursa olsun bir Müslümanın malına, canına, ırzına ilişildiği ve el uzatıldığı işitilir işitilmez oraya koşup kurtarmayı emreder. Nazar-ı İslam’da Müslümanlar kardeştirler ve bir gövdenin dalı-budağı, eli-ayağıdırlar. Nasıl ki, maazallah bir ayakta yılancık çıkıp yanarak uykusuz kalındığı gibi, bir Müslümanın zulme, haksızlığa uğradığını işittiğin gün, el takıp kurtarmayı emreder. Din-i İslam, birbirimizin elinden tutmak ve el takmayı emreder. [وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ] buyurmuştur. Din-i İslam, bugün yiyeceğin soğuktan-sıcaktan koruyacak giyecek ve yatacağından başka ne var ise, hepsini gözden çıkarıp düşmana karşı durmayı emreder. Din-i İslam, düşman karşısında kurşundan yapılmış, birleşmiş gülle gibi durmayı, yılmaz sarsılmaz bir yürekle karşı koymayı emreder. Din-i İslam, Allah’tan gelen emir ve kumandayı “neden, niçin” demeyerek, düşünmeyerek, baş üstüne diyerek kabul edip itaat etmeyi emreder. Din-i İslam, başa geçip kumanda veren siyah Habeşi köle dahi olsa ona itaati emreder. Ve bil ki, din-i İslam’ın temel ve düzeni itaattir. Din-i İslam, Allah’a, peygambere itaati emreder. Din-i İslam, Ulülemre, Halife Hazretlerine, tayin buyurdukları komutana, ulemaya itaat edip, yap dediklerini ve meşru olarak yap dediğini yerine getirmeyi emreder. Nazar-ı İslam’da padişah yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. Din-i İslam Ulülemre, padişaha, tayin ettiği komutana, eli altındaki ahaliye, kumandası altındaki askere karşı baba-oğul muamelesiyle muamele edilmesini emreder. Din-i İslam, kellesini koltuğu altına alıp din düşmanına karşı giden kahramanların bize ısmarlayıp bıraktığı ailesine yardım etmeyi, göz-kulak olup bakılmasını emreder. Din-i İslam, dinin kapısını beklemek, Allah-vatan yolunu korumak üzere siperde ölmeden mezara girmiş gibi yer altında düşman ateşi altında, karakolda, ayağı suda, başı yağmur altında cehennem ateşini fışkırır ve cehennemi andırır gürültü gülleler karşısında Allah’a sığınıp, top-tüfek atan gazi aslanlara, din-i İslam’ın bekçilerine yiyecek-giyecek yetiştirmeyi emreder. Din-i İslam, böyle “can feda, baş feda” diyerek, canını dişi arasına alarak, dünyadan el çekip şehadeti göze alarak düşmanın yandan, önden, üstten yer göğü sarsan ve birbirine katan uğultu arasında dolu gibi yağdırdığı kurşuna, ateşe karşı, “Allah Allah” diye yürüyen gazilere, din ve vatan bekçilerine yorgandan-yataktan çarşafı çıkarıp sargı yapmayı emreder. Din-i İslam, şurada eli-ayağı donduran, düşürür soğukta, karda, buzda, düşman ateşi karşısında ve beride içmek üzere su bulunmaz cehennem gibi kaynar kum çölünde, sıcakta, güneş altında, düşman güllesi altında din düşmanı, Allah düşmanı ile savaşan, uğraşanlara yemeyip giymeyip yetişmeyi yetiştirmeyi emreder. Çünkü şu mübarek adamlar, din kurbanları, gaziler; günler, seneler yatak yüzü, aile yüzü görmeyerek, gece-gündüz göz kırpmayarak; işi başında, derya yüzünde, düşman ateşi karşısında omuz-göğüs vererek katlanıp çalışan yiğitlere, gazilere esirgemeyerek, elden gelen her fedakârlığı emreder. Nazar-ı İslam’da, din-i İslam uğrunda elinde, dilinde, gönlünde olan varını-yoğunu vermeyen, dini bütün Müslüman değildir. Göz önünde kardeşlerin, binler ile kardeşlerin Allah yolunda, din ve vatan uğrunda, sevine sevine tatlı canlarını verip Allah’a kavuşup dururken, sen bir yede, gölge altında, sobalı odada, yatakta, aile içinde “nem var neyim kaldı ki vereyim” deyip durmak, omuz silkmek, İslam’da duygusuzluktur ve pek çirkindir. Öyle ise okumak üzere diyar-ı gurbete giden oğlunu gece gündüz düşünüp yas içinde yaşayarak para, yiyecek, giyecek gönderdiğin gibi; karada, deryadaki din bekçileri gazileri de gönlünden çıkarmayarak düşünmen ve dişten tırnaktan arttırıp göndermen farzdır. Din yolunda savaşıp çarpışan gazilerin elbisesini dikmek, çorabını dokumak, sargı hazırlamak, yara sarmak, hasta bakmak gibi işler mukaddes işler, kadınların dini bir vazifesidir. Din-i İslam, bina-yı İslam’ı yıkmak, Kitabullahı ortadan kaldırmak üzere hücum ettikleri gün muvahhit değil, müşrik bir devletle el ele vermeye, ittifak edip karşı koymaya müsaade etmiştir. Din-i İslam, din-i İslam’ı inanıp tanımayan bir adam, bir ordu ile İslam ordusunu yüze çıkarıp, muzaffer ve mansur kılacağını müjdelemiştir. Hz. Allah Kur’an’ı, din-i mübin-i İslam’ı kendisi koruyup muhafaza edeceğini müjdelemiştir. Hz. Allah, görmediğimiz ve bilmediğimiz bir ordu ile İslam ordusunu muzaffer kılacağını müjdelemiştir.   Hz. Allah, sıkılanlar ile beraber olduğunu müjdelemiştir. Hz. Allah darlık, sıkıntının arkasından, genişlik ve bolluk, kolaylık geleceğini müjdelemiştir. Din-i İslam, katlanarak göğüs verip kurşun gibi yerinde duranı muzaffer kılacağını müjdelemiştir.   Din-i İslam, sıkıntıya katlanıp cihat eden az askerin, çok askere galip geleceğini müjdelemiştir. Hz. Allah, kendisine sığınıp çalışanlara yetişip kurtaracağını vaad etmiştir. Elhamdülillah biz Müslümanlar, Allah’ın has kulları, Müslümanlar; yüreğimize silinmez yazı ile yazılmış, iman tahtasına yerleşmiş bir imanımız vardır ki, o da Allah’ın yazmadığı başımıza gelmez ve Allah’ın dileyip yazdığından kaçınılmaz. Ve biz biliriz, iman etmişizdir ki ölümden kaçılmaz. Gün gelip ecel saatini çaldığında, nereye girsek, nerede gizlensek ve kime sığınsak ölüm, kara ölüm gelip bizi bulacaktır. Bir gün değil, bir dakika çok yaşamanın yolu yoktur. Öyle ise tatlı canı, her şeyden kıymetli olan canı, Allah yolunda, din ve vatan uğrunda verip cenneti satın almak, elbette ki hayırlı ve kârlıdır. Hz. Allah din-i İslam’ı korumak, yükseltmek, el üstünde tutmak üzere can verip şehit olanların durağı cennet olduğunu müjdelemiştir. Din-i İslam, Allah yolunda can veren şehidin vücudundan ilk kan damlasıyla defter-i amalindeki günahlar silineceğini müjdelemiştir. Din-i İslam, yarın kıyamet gününde, hepimizin toplaşıp birleşeceğimiz mahşer gününde, şehid vücudunda akan kan dinmemiş olarak damlar ve mis gibi kokar olduğu halde Allah’ın huzuruna çıkacağını müjdelemiştir. Din-i İslam, cennetin en güzel yerini, köşklerini, en büyük makamını cihatta, karada, deryada Allah’ın yolunda can verip şehit olanlara hazırladığını müjdelemiştir. Din-i İslam, cennet, kılıcın gölgesi altında olduğunu haber vermiştir. Din-i İslam, kılınç cennet kapısının anahtarı olduğunu haber vermiştir. Şeriat-i İslamiye, şehitlere cennet kapısı önünde, yeşil kubbe altında akşam sabah cennetten yemekleri gelir, Allah’ın has konukları olduğunu müjdelemiştir. Din-i İslam, Allah yolunda can veren şehid dünyadan el çekerken, göz yumarken, ancak karınca ısırığı kadar acı ağrı duyacağını müjdelemiştir. Din-i İslam, karada, deryada, din vatan uğrunda can veren şehid ailesinden ve sevdiği kimselerden yetmiş kişiye şefaat edeceğini müjdelemiştir. Hulasa, değersiz, nerede olursan ya bugün yahud yarın elden çıkacak olan canın ile cenneti, Allah’ın rızasını satın almış olacaksın. Aldanmış değil, kazanmış olacaksın ve bu alışverişte çabuk bozulur meyve ile kıymetli mücevherat satın almış gibi kazanmış olacaksın. Bozulur, durmaz, fani dünya ile ahireti, cenneti satın almış olacaksın. Bu Pazar, bu pazarlıkta şüphesiz kazanacaksın. Burada ve bu noktada şüphe eden, inanmayan fasıktır. Nazar-ı İslam’da Allah yolunda, vatan uğrunda can veren şehide, Allah’ın bu has kuluna “öldü” demek yasaktır. Şehid, yiyeceği, rızkı ayağına gelir; yaşıyor, Allah’ın misafiridir. Nazar-ı İslam’da din-i İslam’ı yükseltmek üzere karada, deryada, bir saat karakolda nöbet beklemek, geceli-gündüzlü seneler ile kulluk ve ibadet etmekten daha efdaldir. İşte cihadın ne olduğunu ve ne için emir olunduğunu, Müslümanların Allah yolunda, vatan uğrunda nasıl çalışması lazım geldiğini, şehadet ve gazilik ne kadar büyük bir rütbe olduğunu Ulu Allah’ın tevfikine sığınarak kürsi-i İslam’dan, ancak yüzde otuzunu söyledim, yazdım sanırım. Yerden göğe kadar haklı olduğumu anlatmak üzere aldığım kaynakları ve dayandığım delilleri -ki ayetler ve hadislerdir- birazını şuracıkta yazıyorum. Kusurum varsa, Allah’ın affı ve keremine sığınıyorum. *Hasan Fehmi, Cihad Hakkında Ehl-i İslam’a, Asker-i İslam’a Kürsi-i İslam’dan Bir Hitap, 1332

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiNapolyon'un Akka Yenilgisi
Okuma Metinleri

ناپوليونڭ عكّا يڭيلكيسي  فرانسزلرڭ مشهور كنرالي ناپوليون بوناپارت ١٧٩٨ ييلنده  مصره  آني شكلده  چيقارق اسكندريه  و قاهره يي آلمش، قوزي مصره  تمامًا أكه من اولمشدي. قولايجه  قازانديغي بو باشاريلردن صوڭره  ايسه  سوريه يي اشغاله  قرار ويرمشدي. ناپوليون، مصرده  طوتونابيلمك ايچون سوريه نڭ ألده  بولونمسي كركديگنه  اينانييور، بو وسيله يله  سوريه يه  ايلرله ينجه  عثمانلي دولتني أوركوته رك ايستكلريني قبول ايتديره جگني ظنّ ايدييوردي. روايت اودركه  ناپوليونڭ مصري ألده  طوتابيلمه سي ايچون سوريه يه  صاحب اولمسي الزمدي. بو مجبوريت تاريخ بوينجه  بويله  اولمش، حتّی كونمزده  ده  بويله  اولمقده در. ناپوليون سوريه يي اشغال ايدرك، طوغو آق دڭزده  مكمّل ليمانلره  قاووشاجقدي. يافه دن عكّاده  مسكون جزّار احمد پاشايه  بر مكتوب يازارق، ”سنڭله  صاواشمق ايسته مييورم، بنم دوستم اول“ دييوردي. بو مكتوبي اوقويان جزّار كولمش، مكتوبي كتيرنلره ، ”گيدي كافر؛ سندن دوست اولورمي؟“ ديمشدر. ناپوليون نهايت عكّانڭ قاپيلرينه  كلمشدي. بو قلعه نڭ ده  فضله  طاياناماياجغي دوشونجه سيله  بر مكتوب داها يازار. مكتوبده  حيفا و يافه يي آلديغني سويلر. تسليم اولورسه ، كنديسنه  و عسكرلرينه  قارشي ايي داوراناجغنه  دائر سوزم اوڭا تأمينات ويرر. مكتوب شو سطرلرله  بيتييوردى: ”ايشته  شيمدي باشكنتڭڭ ديوارلري أوڭنه  كلدم. بر اختيارڭ كري قالمش برقاچ كونلك عمريني آلمه نڭ بڭا نه  فایده سی وار؟ تكرار ايدييورم، بنم دوستم اول. يارينه  قدر ايسته ديگم مثبت جوابي ويرمزسه ڭ، شهري قوشاتارق صواشه  باشلاياجغم.“ جزّار بو مكتوبه  نت و قيصه  افاده لرله ، ”كري قالمش برقاچ كونلك عمريمزي ده  كفار ايله  جنكلرده  كچيريرز. حمد اولسون كوجمز يتر، المز سلاح طوتاردر“ دييه رك جواب ويرمشدر. كونلر كچر. فقط ناپوليون ايسته ديگي و دوشونديگي قولاي نتيجه يي آلاماز. عكسنه  قلعه دن خروج حركتلري ده  باشلامشدر. ايكي كون ايچنده  شهرڭ اورته سنده  اولاجغي خياليله  صالديري يه  كيريشن مغرور كنرال، اومماديغي بو طوروم قارشيسنده  يڭي بر آراييشله  بو سفر يوكسك رتبه لي بر صوباينى يوللر. اگر شهري همن تسليم ايدرلرسه ، پاشا، عسكرلري و آغيرلقلري ايله  برلكده  ديله ديگي يره  سربستجه  كيده بيله جكدر. جزّار احمد پاشا بوڭا ده  قيصه  جواب ويرر: ”بزكه ، وزير جزّار احمد پاشايز، دولت بزي بو قلعه يي دشمانه  تسليم ايتمك ايچون وزير ياپمادي. بز، شهادت رتبه سني قازانمادن بر قاريش طوپراق ويرمه يز. وارڭ، قوماندانڭزه  بويله  سويله يڭ.“ پاشانڭ بو جوابي ناپوليوني چله دن چيقارير. ياپديغي يڭي پلانلرله  طوپجيلرينه  كيجه -كوندوز عكّا قلعه سني دوگديرور. نه  واركه ، آچيلان كديكلردن شهره  كيره بيلنلر عثمانلي سونگوسي ايله  يوق ايديليرلر. بو مدهش هزيمتله  ”قدر بني بر اختيارڭ اويونجاغي ياپدي. بو قدر صواش ويردم، بو قدر ظفر قازاندم، بويله سني كورمدم!“ دييه  آواز آواز هايقيران يڭيلمز عنوانلي ناپوليون، كيجه  بيله  مشعله لر ايشيغنده  عكّايه  هجوم ايدر. جزّار احمد پاشا ايسه ، عسكرلرينڭ باشنده  بر دليقانلي كبي قيليچ صاللامقده  و ”بز وزيرز، دولت بزه  بو قلعه يي امانت ايتدي. اللّٰه و پيغمبره  ايمان ايدنلر صوڭ نفسه  قدر دوگوشورلر“ دييه رك متغلّبلره  كوز آچديرمامقده در. عكّا صاوونمسي ٣١ مايسه  قدر سورر. جزّار احمد پاشادن تاريخي بر سيلله  ييين ناپوليون بوناپارت، جهانگيرلك خوليالرندن واز كچه رك، ايكي كميله  كيزليجه  مصردن قاچاركن، اوردوسني مصرده  بيراقمش بر باش قوموتان و حياتنى اڭ بيوك درسنى عثمانليدن آلير.  ناپوليون، سوز نه  زمان عكّادن آچيلسه ، ”عكّاده  طورديرولماسه يدم، بتون طوغويي أله  كچيره بيليردم!..“ دييه  حيفلانير. شيمدي صورمق كركمزمي: ناپوليوني بيلمه ين يوق، لكن جزّار احمد پاشا اسمنى قاچ كيشي بيلييور؟ Fransızların meşhur generali Napolyon Bonapart 1798 yılında Mısır’a ani şekilde çıkarak İskenderiye ve Kahire’yi almış, Kuzey Mısır’a tamamen egemen olmuştu. Kolayca kazandığı bu başarılardan sonra ise Suriye’yi işgale karar vermişti. Napolyon, Mısır’da tutunabilmek için Suriye’nin elde bulunması gerektiğine inanıyor, bu vesileyle Suriye’ye ilerleyince Osmanlı Devleti’ni ürküterek isteklerini kabul ettireceğini zannediyordu. Rivayet odur ki Napolyon’un Mısır'ı elde tutabilmesi için Suriye'ye sahip olması elzemdi. Bu mecburiyet tarih boyunca böyle olmuş, hatta günümüzde de böyle olmaktadır. Napolyon Suriye'yi işgal ederek, Doğu Akdeniz'de mükemmel limanlara kavuşacaktı. Yafa'dan Akkâ'da meskûn Cezzar Ahmet Paşa'ya bir mektup yazarak, “Seninle savaşmak istemiyorum, benim dostum ol” diyordu. Bu mektubu okuyan Cezzar gülmüş, mektubu getirenlere, “Gidi kâfir; senden dost olur mu?” demiştir. Napolyon nihayet Akka'nın kapılarına gelmişti. Bu kalenin de fazla dayanamayacağı düşüncesiyle bir mektup daha yazar. Mektupta Hayfa ve Yafa'yı aldığını söyler. Teslim olursa, kendisine ve askerlerine karşı iyi davranacağına dair sözüm ona teminat verir. Mektup şu satırlarla bitiyordu: “İşte şimdi başkentinin duvarları önüne geldim. Bir ihtiyarın geri kalmış birkaç günlük ömrünü almanın bana ne yararı var? Tekrar ediyorum, benim dostum ol. Yarına kadar istediğim müspet cevabı vermezsen, şehri kuşatarak savaşa başlayacağım.” Cezzar bu mektuba net ve kısa ifadelerle, “Geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de küffar ile cenklerde geçiririz. Hamdolsun gücümüz yeter, elimiz silâh tutardır” diyerek cevap vermiştir. Günler geçer. Fakat Napolyon istediği ve düşündüğü kolay neticeyi alamaz. Aksine kaleden huruç hareketleri de başlamıştır. İki gün içinde şehrin ortasında olacağı hayaliyle saldırıya girişen mağrur general, ummadığı bu durum karşısında yeni bir arayışla bu sefer yüksek rütbeli bir subayını yollar. Eğer şehri hemen teslim ederlerse, paşa, askerleri ve ağırlıkları ile birlikte dilediği yere serbestçe gidebilecekti. Cezzar Ahmed Paşa buna da kısa cevap verir: “Biz ki, vezir Cezzar Ahmet Paşayız, devlet bizi bu kaleyi düşmana teslim etmek için vezir yapmadı. Biz, şahadet rütbesini kazanmadan bir karış toprak vermeyiz. Varın, kumandanınıza böyle söyleyin.” Paşa’nın bu cevabı Napolyon’u çileden çıkarır. Yaptığı yeni planlarla topçularına gece-gündüz Akka Kalesi’ni dövdürür. Ne var ki, açılan gediklerden şehre girebilenler Osmanlı süngüsü ile yok edilirler. Bu müthiş hezimetle “Kader beni bir ihtiyarın oyuncağı yaptı. Bu kadar savaş verdim, bu kadar zafer kazandım, böylesini görmedim!” diye avaz avaz haykıran yenilmez ünvanlı Napolyon, gece bile meşaleler ışığında Akka’ya hücum eder. Cezzar Ahmed Paşa ise, askerlerinin başında bir delikanlı gibi kılıç sallamakta ve “Biz veziriz, devlet bize bu kaleyi emanet etti. Allah ve Peygambere iman edenler son nefese kadar dövüşürler” diyerek mütegalliplere göz açtırmamaktadır. Akka savunması 31 Mayısa kadar sürer. Cezzar Ahmet Paşa'dan tarihî bir sille yiyen Napolyon Bonapart, cihangirlik hülyalarından vazgeçerek, iki gemiyle gizlice Mısır’dan kaçarken, ordusunu Mısır’da bırakmış bir başkomutan ve hayatını en büyük dersini Osmanlı’dan alır.  Napolyon, söz ne zaman Akka'dan açılsa, “Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim!..” diye hayıflanır. Şimdi sormak gerekmez mi: Napolyon’u bilmeyen yok, lakin Cezzar Ahmed Paşa ismini kaç kişi biliyor?

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

قيمتلي دوستلر، هر كلمه  كندي كولتور و مدنيت جغرافيه سنڭ اولوملي و اولومسز اتكيلريني أوزرنده  طاشير. او كلمه  باشقه  بر ديله  كچركن اصلنده  بر كولتور و مدنيت اتكيله شيمي ده  قاچينيلماز اولارق ياشانير. اگر او كلمه لرڭ كلديگي كولتور باصقين و بوزيجي و بزم دگرلريمزه  ترس بر كولتورسه  او كلمه لر أوزرندن لسانمز و كولتوريمز ده  اولومسز اتكيلنير. كلمه  كوزل اتكيلر اويانديران بر كلمه  ايسه  اونڭ ده  صوڭوچلري لسان ايچون فائده لي و اولوملي اولور. ايشته  بو هفته  باشقه جه  كلمه لرڭ كوكنلرينه  بر يولجيلق ياپاجغز. ايلك كلمه مز ”صوقاق“ Kıymetli dostlar, her kelime kendi kültür ve medeniyet coğrafyasının olumlu ve olumsuz etkilerini üzerinde taşır. O kelime başka bir dile geçerken aslında bir kültür ve medeniyet etkileşimi de kaçınılmaz olarak yaşanır. Eğer o kelimelerin geldiği kültür baskın ve bozucu ve bizim değerlerimize ters bir kültürse o kelimeler üzerinden lisanımız ve kültürümüz de olumsuz etkilenir. Kelime güzel etkiler uyandıran bir kelime ise onun da sonuçları lisan için faydalı ve olumlu olur. İşte bu hafta başkaca kelimelerin kökenlerine bir yolculuk yapacağız. İlk kelimemiz “sokak” SOKAK: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. Arapça “zukak” kelimesinden değişerek dilimizde yerleşmiştir.  Malum olduğu üzere yerleşim yerlerinde ev ve dükkânlar arasında uzanan, caddeye nispetle daha dar ve kısa yollara sokak diyoruz. Kelime dilimizde oldukça anlamlı bir yere sahiptir. “Sokak çocuğu, sokak kapısı, sokağa dökmek, sokağa çıkamamak, sokakları aşındırmak, sokakta kalmak, sokaklara dökülmek” bu anlamlı kullanımlardan sadece birkaç tanesidir. HAFTA: Bu kelime Farsça kökenlidir. Farsça “7” anlamında “heft” sayısından türetilmiş olup günlerin sayısını ifade etmektedir. GELİN: Eski Türkçe olan bu kelime “kelmek” kökünden türemiştir. Evlenmek üzere süslenip hazırlanmış genç kız veya yeni evlenmiş kadına bu isim verilir. “Gelin almak, gelin etmek, gelin gitmek,  gelin alayı, gelin elbisesi, gelin hamamı, gelinlik, gelin arabası, gelin kız gibi oturmak, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla!” gibi ifadeler kelimenin kullanım genişliğine delildir. DAMAT: Bu kelime Farsça bir kelimden köken alır. Farsça “damad” kelimesinden alınmadır. “Bir aileye göre kızları veya kızları gibi olan bir yakınları ile evlenmiş olan erkek, güvey” kişilere bu isim verilir. PAPUÇ: Kelime Farsçadan dilimize geçmiş birleşik bir kelimedir. Ayakkabı kelimesi anlamında kullanılan sözcük ayak anlamındaki “pa” kelimesi ile “örtmek” anlamındaki “puş” kelimesinin izdivacından oluşmuştur. Ayak örten manasındadır. SAATLER OLSUN: Osmanlı zamanında hamamda yıkandıktan ve berberde traş olduktan sonra insanlar birbirlerine “sıhhatler olsun” olsun diye hayır duada bulunurlardı. Zamanla bu ifade değişerek “saatler olsun” şekline döndü. MEŞE: Bu kelime Farsçadan dilimize geçmiş güzel bir kelimedir. Kelime Farsça mişa; çalılık, orman sözcüğünden değişerek dilimize mal olmuştur. CEZÂ: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. Arapçada karşılık manasında kullanılır. Mesela, Arap dünyasında birisi, bir iyilikle karşılaştığında mukabilinde muhatabına “Cezâkellâhu hayran kesira” der. Yani (Allah sana çok hayırlı bir karşılık, bir mükâfat versin!) der. Ceza (karşılık) kelimesini ecdadımız iki yönde kullanmıştır. Dedelerimiz hayırlara ve iyiliklere verilen cezaya “mükâfat”,  şerlere ve kötülüklere verilen cezaya ise mücazat demişler. “Şu dünya hayatında ne iyilik, ne fenalık cezasız kalmayacaktır” derken, dünyadaki tüm amellerimizin bir karşılığının, bir muhasebesinin olacağını ifade etmişlerdir. Hâlbuki bu kelime, günümüzde sadece kötülüklere gerekli karşılığı vermek anlamında kullanılmaktadır. “Türk ceza kanunları” bunun en tipik misalidir.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiYıldız’da Yağma
Biliyor muydunuz?

ييلديزده  يغما ٣١ مارت وقعه سني بهانه  ايدن حركت اوردوسنڭ استانبولي اشغالي و آردندن ٢٧ نيسان ١٩٠٩ كوني سلطان ٢نجی عبدالحميدڭ تختدن اينديريلمسيله  برلكده  ييلديز سرايي يغما ايديلمشدي. بو آراده  صيقي يونتيم اعلان ايديلدي. يڭي قابينه ، حركت اوردوسي قومانداني محمود شوكت پاشانڭ باصقيلري آلتنده  كورَو ياپييوردي. بو باصقي دونمنده  يغمالانان ييلديز سراينده ، يغما صوڭره سي آرته  قالان قيمتلي اشيالر، مجوهرات، يازيشمه لر و ژورناللرڭ تصنيف ايديله رك قيده  آلينمسي و بونلره  نه  ياپيلاجغنه  قرار ويريله بيلمه سي ايچون بر هيئت اولوشديرولدي. بو هيئتڭ اجراآتلريني كوزلمله مسي آماجيله ، داخليه  ناظري طلعت بك طرفندن شفاهي امرله  ملكيه  مفتّشي علي سه يدي بك وظيفه لنديريلدي. علي سيدي بك، ١ آرالق ١٩٠٩ كونندن اعتبارًا ١٥ كون بوينجه  ياپيلان تصنيف چاليشمه لرينى كوزلمله دى. بو كوزلملرينڭ نتيجه سنده  حاضرلادیغي راپوري ١٦ آرالق كوني طلعت بگه  صوندي. راپورنده  كچن تثبيتلري، ييلديز سراينڭ يغما صوڭره سي حالني كوسترمسي آچيسندن أونمليدر. علي سيدي بگڭ راپورينه  كوره ؛ يغما صوڭره سي ييلديز سراينڭ ’جيب همايون‘ دينيلن پادشاهلرڭ شخصي پاره لرينڭ و ثروتلرينڭ بولونديغي و بونلرله  ايلگيلي ايشلملرڭ ياپيلديغي دائره سنڭ اوطه لري پريشان بر طورومده يدي. ايشڭ آچيقجه سي، سلطان ٢نجی عبدالحميدڭ شخصي ثروتي و اشيالري، حركت اوردوسنڭ اشقيالرنجه  چالينمشدي. عثمانلي دولتنه  عائد عسكري سوقيات بلكه لري، آيرينتيلي صينير خريطه لري و سلطان ٢نجی عبدالحميده  عائد طاپو سندلري يرلرده  كزييوردى. قيصه جه سي آلتي يوزلك عثمانلي بريكيمي، برقاچ كون ايچنده  چارچور ايديلمشدي. عثمانلي دولتنڭ اڭ أونملي يازيشمه لري و يازمه  اثر كتابلري آياقلر آلتنده  قالمشدي. بلكه  داها صوڭره  حساب صوريلور انديشه سيله  بو يازيشمه  اوراقلرينڭ بر قسمي قباطاسلاق طوپارلانارق سرايده كي صندوقه لره  طيقيشديريلمشدي. علي سيدي بگڭ بو حقّانيتلي تثبيتلري سايه سنده دركه ، ويريلن ضرري برنجي الدن أوگرنه بيلييورز. (٣٦٨٤/٢٧٦٢٣٧-٢-١) 31 Mart Vakasını bahane eden Hareket Ordusunun İstanbul’u işgali ve ardından 27 Nisan 1909 günü Sultân 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle birlikte Yıldız Sarayı yağma edilmişti. Bu arada sıkıyönetim ilan edildi. Yeni kabine, Hareket Ordusu kumandanı Mahmud Şevket Paşa’nın baskıları altında görev yapıyordu. Bu baskı döneminde yağmalanan Yıldız Sarayında, yağma sonrası arta kalan kıymetli eşyalar, mücevherat, yazışmalar ve jurnallerin tasnif edilerek kayda alınması ve bunlara ne yapılacağına karar verilebilmesi için bir heyet oluşturuldu. Bu heyetin icraatlarını gözlemlemesi amacıyla, Dâhiliye Nâzırı Talat Bey tarafından şifahî emirle Mülkiye Müfettişi Ali Seydî Bey vazifelendirildi. Ali Seydî Bey, 1 Aralık 1909 gününden itibaren 15 gün boyunca yapılan tasnif çalışmalarını gözlemledi. Bu gözlemlerinin neticesinde hazırladığı raporu 16 Aralık günü Talat Bey’e sundu. Raporunda geçen tesbitleri, Yıldız Sarayının yağma sonrası hâlini göstermesi açısından önemlidir. Ali Seydî Bey’in raporuna göre; yağma sonrası Yıldız Sarayı’nın ‘Ceyb-i Hümâyûn’ denilen Pâdişâhların şahsî paralarının ve servetlerinin bulunduğu ve bunlarla ilgili işlemlerin yapıldığı dairesinin odaları perîşân bir durumdaydı. İşin açıkçası, Sultân 2. Abdülhamid’in şahsî serveti ve eşyaları, Hareket Ordusunun eşkıyalarınca çalınmıştı. Osmanlı Devletine ait askerî sevkiyât belgeleri, ayrıntılı sınır haritaları ve Sultan 2. Abdülhamid’e ait tapu senedleri yerlerde geziyordu. Kısacası altı yüzlük Osmanlı birikimi, birkaç gün içinde çarçur edilmişti. Osmanlı Devletinin en önemli yazışmaları ve yazma eser kitâbları ayaklar altında kalmıştı. Belki daha sonra hesap sorulur endişesiyle bu yazışma evraklarının bir kısmı kabataslak toparlanarak saraydaki sandukalara tıkıştırılmıştı. Ali Seydî Bey’in bu hakkâniyetli tesbitleri sâyesindedir ki, verilen zararı birinci elden öğrenebiliyoruz (BOA, BEO, 3684/276237-2-1). Belge no: BOA, BEO, 3684/276237-2-1 Tarih: 3 Zilhicce 1327 (16 Aralık 1909) (1)Hû (2)Bâb-ı Âlî (3)Dâhiliye Nezâreti (4)Mülkiye Müfettişliği (5)Dâhiliye Nezâret-i Celîlesine (6)Hulâsâ (7)Yıldız’daki devâirden bazısının tahrîr edildiğine dâir. (8)Ma’rûz-ı âcizânemdir; (9)Ma’lûm-ı âlî buyurulduğu üzere şifahen telakki eylediğim emr-i nezâretpenâhîleri üzerine on beş günden beri Yıldız’daki devâir-i ma’lûme muhteviyatının tahrîrine me’mûr hey’etle beraber mahallinde îfâ-yı (10)vazîfe eylemekdeyim. Devâir-i mezkûreden şimdiye kadar yalnız dâire-i husûsanın ihtivâ eylediği eşyâ-yı muhtelife tahrîr ve terkîm ve ol-bâbda nüshateyn olarak tanzîm ve tahtîm kılınan (11)defterlerden biri dâire-i mezkûrenin miftâhıyla beraber hazîne-i hâssa müdîriyetine teslîm ve diğeri de makâm-ı Sadâret-i uzmâdan me’mûr Yâver Yüzbaşı Cemâl Bey vâsıtasıyla huzûr-ı sâmî-i Sadâretpenâhîye  (12)takdîm kılınmış ve dünden i’tibâren diğer devâirin tahrîrine mübâşeret edilmişdir. (13)Gerek dâire-i husûsiyenin hîn-i tahrîrinde, gerek vaktiyle ceyb-i hümâyûn ittihâz edilen odaların esnâ-yı muâyenesinde bir perîşânî-i mahz ile yerlere atılmış veya dolab ve sandukalar derûnuna (14)karışık bir hâlde vaz’ edilmiş bir çok evrâka tesâdüf olunub bunlar meyânında açılmış veya henüz açılmamış bir haylî jurnaller ile beraber birçok senedât-ı hâkâniye ve sâire ve bâlâsı (15)tuğralı ve fakat imlâsı muktezî mahalleri yazıdan hâlî rütbe ve nişân ruusu ve berevâtı ve harekât-ı sevku’l-ceyşiye ile hudûd-ı Osmaniye’ye müteferri’ gâyet muntazam erkân-ı harbiye harîtaları (16)görüldüğü gibi devletin safahât-ı hayât-ı siyâsiyesine müteallik -lâyiha, mazbata, arîza şeklinde veya yazma kitab tarzında- Bâb-ı Âlî’den, sefaretlerden, vilâyetlerden (17)arz ve isrâ edilmiş bazı evrâk ve vesâik-i mühimme-i resmiyenin dahî mevcûdunu müşâhede edilmiş ve her türlü mahzûrât-ı müstakbele-i melhûzaya karşı bunların muhâfazası lüzûmu … (18)îzâh ve efsâhdan vâreste bulunmuş olmakla eşyâ-yı muharrere-i mebhûsenin tefrîk ve tasnifi sırasında her biri âid olduğu nezârete gönderilmek ve ale’l-husûs vesâik-i (19)târihiyeden ma’dûd olabilecekler Tarih-i Osmânî Encümenine ve erkân-ı harbiye harîtaları Yıldız’da âhîren te’sîsi buyurulan Erkân-ı Harbiye Mektebine verilmek üzere evrâk-ı (20)mesrûrenin torbalara veya sandıklara vaz’ ve imlâsıyla komisyon-ı mahsûsunu tevdî’i zımnında hazîne-i hâssa müdîriyetine evâmir-i lâzıme ve serîa i’tâsı husûsunun makâm-ı sâmî-i (21)Sadâretpenâhîye arz ve i’lâmı menût-ı re’y-i âlîdir ol-bâbda emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir. (22)3 Zilhicce sene 1327 ve 3 Kanunuevvel sene 1325 (23)Mülkiye Müfettişi (24)Bende (25)Ali Seydî

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ ع ” (Ayın)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Zeyneb Hanımın Mezar Taşı يا هومرحومه  و مغفورلهاالی رحمت ربّه الغفورحالا سكد ويوود سيالسيّد عمر آغانڭ همشيره سيزينب خانمڭ روحيچون فاتحه في ١٥ شعبان سنه  ١٢٥٠ Yâ hûMerhûme ve mağfûrun lehâİlâ rahmet-i rabbihi’l-ğafûrHâlâ Söğüt voyvodasıEs-Seyyid Ömer Ağa’nın hemşîresiZeyneb Hanımın rûhîçün FâtihaFî 15 Şa’ban sene 1250 Aişe Hanımın Mezar Taşı نو جوانڭ مسكنيدر بو مزارايلدي نازیك تنم حاكله يكسان روزكار فرقتيتقدير بو ايمش تا ازلدنبيلمدم مكر عمروم تماماولمش بن مراده  ایرمدمالحاج مصطفي آغانڭكريمه سي مرحومه و مغفورله شريفه  عائشه خانمڭ روحيچون فاتحه في غرّه  سنه  ١٢٢٧ Nevcivânın meskenidir bu mezârEyledi nâzik tenim hakileYeksân rüzgâr-ı firkatiTakdir bu imiş tâ ezeldenBilmedim meğer ömrüm tamâmOlmuş ben murâda ermedimEl-hâc Mustafa Ağa’nınKerîmesi merhûmeVe mağfûrun leh(â) şerîfe ÂyşeHanım’ın rûhîçün fâtihaFî gurre sene 1227 يا هوحالا توقيعئ ديوان همايونسعادتلو حسينافندينڭ جاريه لرندنممتاز قلفه نڭروحيچون فاتحه سنه  ١٢٩٩ yâ hûhâlâ tevkî’î-idîvân-ı hümâyûnsaadetlü HüseyinEfendi’nin câriyelerindenMümtâz kalfanınRûhîçün fâtihaSene 1299 Kelimeler: rıhlet: vefat Câriye: Bir kimsenin karısı, kızı gibi kendisine çok yakın bir kadından bahsederken tevâzu ve nezâket amacıyla kullandığı söz Kassâm: Eskiden bir mîrâsı vârisler arasında bölen, yetimlerin hakkını muhâfaza ve idâre eden şer’î memur Nevcivân: Delikanlı Hâkle yeksân: Yerle bir Firkat: Ayrılık

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiLeben*
Osmanlı Tıbbından

Süttür. İçi yumuşadır. Ve miʻdede ve bağırsakda yel eyler. Eğer bişürüb yiseler içi kabz ider. Ve içdeki çıbanlara fâide ider. Husûsâ ki boğaz ve öyken düdüğünde olan ve bağırsakda ve bögrekde ve kavukda olan giciğe fâide ide. Eğer kaynatsalar içine kızmış taş bıraksalar yarı kalınca içseler ishâle ve bağırsak çıbanlarına fâide ide. Eğer sığır südünün tazesin içseler ağulu otlar zararın defʻ ide. Eğer koyun ve keçi ve sığır südün kızmış taşla bişürüb içseler bağırsak çıbanlarından olan ishâli katʻ ide. Ve zehiri sâkin ide. Eğer yalunuzca hukne itseler ya arpa suyuyla karışdırub hukne itseler bağırsaklar zahmetine ve rahim çıbanlarına fâide ider. Avret südün gövdeye dürtseler be-gâyet fâide ide. Ve öyken çıbanlarına fâide ide. Eğer kara haşhaş suyuyla mumu ve zeyti karışdırub nikrîse ursalar fâide ide. Gerekdir ki, dalağı olan ve ciğerinde ve sinirinde zahmeti olan ve ısıtması olan ve başı ağrıyan süt yimeyeler. Gül yağıyla ve yumurda akıyla südü karışdırub göze dürtseler ıssı nezleden olan baş ağrısına fâide ide. Eğer makʻadda ve hayâda olan şişlere ve çıbanlara dürtseler fâide ide. Eğer sütle tuzu karışdırub içseler ishâl ide. Evet, südün çok yimeyeler. Zîrâ kavukda taş ve ciğerde süddeler eyler. Ve çok bit ve ısıtma eyler. Metnin Güncel Çevirisi Süt Göğsü yumuşatmakla birlikte bağırsakların gazlanmasına sebep olur. Kaynatılarak içilirse kabızlık oluşturur. Özellikle boğaz, akciğer, bağırsak, böbrek ve mesanedeki iltihaplanmalara fayda eder. İç organlarda oluşmuş çıbanlara da faydalıdır. Koyun, keçi ve sığır sütleri yine ısıtılmış taşlarla bir müddet kaynatılıp içilirse ishali keser ve bağırsakta bulunan çıbanlara da fayda verir. Eğer sığır sütü taze olarak içilirse, zehirli otların vücuttaki zararlarını yok eder. Sadece şırınga edilerek, özellikle arpa suyuyla karıştırılarak vücuda şırınga edilirse, bağırsak hastalıklarına ve rahim çıbanlarına fayda verir. Anne sütünü gövdeye sürmek, akciğer lekelerine ve diğer göğüs hastalıklarına çok fayda sağlar. Eğer süt, kara haşhaş suyu mum ve zeytinyağı ile karıştırılıp gut hastalığı sebebiyle oluşan şişlik ve iltihaplara merhem gibi sürülürse de fayda verir. Fakat dalak şişkinliği, ciğer, sinirsel hastalığı olan ve ateşli hastalığı olanların süt içmemesi gerektir. Eğer gül yağı ve yumurtanın akıyla sütü karıştırıp damla olarak göze uygulanırsa, nezleden kaynaklanan baş ağrısını giderir. Bu karışım, makatta olan basur ve hayâda oluşan şişliklere de merhem gibi uygulanırsa, iyileşmesine katkı sağlar. Eğer süt ile tuz, karıştırılıp bir miktar içilirse ishal eder. Fakat çok kullanılmamalıdır. Aksi halde mesanede taş ve ciğerde ödeme sebep olur. Fazla kullanımı halinde, bitlenmeye ve sıtma hastalığına da sebep olabilir. Kelimeler: Öyken: AkciğerBögrek: BöbrekKavuk: MesaneAğu: ZehirKatʻ: Kesmek, durdurmakHukne: Şırınga etmekNikris: Gut hastalığı, Damla hastalığıIsıtma: Sıtma, ateşli hastalıkZeyt: YağDürtmek: SürmekSüdde: ÖdemSevda: Katı ve koyu balgam (Kaynak: Tercüme-i Müfredât-ı İbn Baytâr, Süleymaniye Ktp, Lala İsmail, nr. 389)

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıda harfleri karışık olarak verilmiş olan illerimizin hangileri olduğunu karşılarındaki boşluklara Latin harfli Türkçe ile yazınız. Daire içine gelen harfleri sırasına göre en alttaki satıra yazarak ortaya çıkan cümleyi Osmanlı Türkçesine çeviriniz. Son olarak bu cümleyi Osmanlı Türkçesi ile yazınız ve 25 Nisan’a kadar mektup@osmanlicadergi.com posta adresine gönderiniz. Doğru cevabı gönderenler arasında yapılacak kur’a ile ilk beş takipçimize Osmanlıca “Hz. Peygamberin Hayatı” kitabı hediye edilecektir.           Ç Ö Z Ü M          

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıdan Yemek Tarifleri
Osmanlıdan Yemek Tarifleri

Oğul Otu Salatası Taze oğul otunun yapraklarını saplarından ayırıp tane tane tabağa koyup ve üzerine beyaz şeker vazʻ (Koyup) ve limon sıkıla, güzel salata olur. Şalgam Pişmesinin Bir Nev’i Evvela şalgamdan bir miktar alıp ve kışrını (Kabuğunu) izale edip (Soyup) ve ince doğrayıp mutedil (Ilık) tuzlu suda yumuşak pişirip süzdükten sonra dakîk-i hâssa (Has una) bastırıp tavada sade yağ ile bir hoşça kızartıp sahana koyalar. Badehu (Daha sonra) et suyu var ise üzerine koyup sahanı kor üstüne koyalar ve süzülmüş pak yoğurttan bir iki kaşık cüz’î su ile ezip üzerine koduktan sonra tekrar iki üç kaşık sade yağ ile pilav haşlar gibi üzerini haşlayıp tevakkuf olunmadan (Durmadan) gayet ıssı (Sıcak) iken istimal edeler (Kullanalar). Gayet hafif ve latif olur. Sade Pilav Evvela bir vukıyye pirinci bade’t-tathîr ve’t-tanzîf miktar-ı kifaye tuz ile bir kebir tencerede dört beş vukıyye su ile pirinç yumuşayınca kaynatıp badehu suyu gereği gibi kevgir yahut astardan süzüp tekrar tencereye kapaksız koyup mutedil ateşte bakiye suyu çekince yağı dahi kızartıp haşlayalar. Badehu cüz’î meks eyledikten sonra tenavül oluna. Bu vadide pişen pilavın pirinci gayet uzayıp büyük olur ve bu pilava köse pilavı dahi derler.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

عثمانلي سوموركه  دولتي دگلدر جزايرلي بر غزته جي يه  روپورتاژ ويرن ارطوغانه ، عثمانلي يي قصد ايده رك ”تركيه ، جزايري سوموركه  اولارقمي كورويوردي؟“ صوريسي يوڭلتيلدي. ارطوغان صوري يي فرانسزجه  صوران جزايرلي غزته جي يه ، ”أويله  اولسه يدي، بو صوري يي بڭا فرانسزجه  دگل تركجه  صوراردڭ“ دييه  جواب ويردي. Osmanlı Sömürge Devleti Değildir Cezayirli bir gazeteciye röportaj veren Erdoğan’a, Osmanlı’yı kastederek “Türkiye, Cezayir’i sömürge olarak mı görüyordu?” sorusu yöneltildi. Erdoğan soruyu Fransızca soran Cezayirli gazeteciye, “Öyle olsaydı, bu soruyu bana Fransızca değil Türkçe sorardın” diye cevap verdi. كچه  كلاهليلر ١نجی دنيا صواشي ييللرنده  انور پاشا وهيب پاشايه  ميليس تشكيلاتي قورمه سني سويله مش، او ده  بوني بديع الزمانه  تكليف ايتمشدي. بديع الزمان ده  ”ميليس قوتي بزدن، ارزاق ده  سزدن“ دييه  جواب ويرمشدي. ميليس تشكيلاتي درت-بش بيڭ كيشيدي. سعيد نورسي ميرآلايدي، يعني رتبه سي، آلبايلقدن بر درجه  داها يوكسك قائممقاملغه  دنك كلييوردى. قوتلرڭ باش قوماندانلغنى ياپييوردي. بديع الزمانڭ ميليس قوتلرينه  ”كچه  كلاهليلر“ ديرلردي. روسلر، ’ كچه  كلاهليلر كلييور!‘ دييه  دويدقلري زمان نره يه  قاچاجقلريني بيله مزلردي. كچه  كلاهليلرله  قارشيلاشدقلرنده  نه يه  اوغرادقلريني آڭلامازلردي. كچه  كلاهليلر، آت أوزرنده  سلاح قوللانيرلردي. آتدقلريني مطلقا اورورلردي. أوزرلرنده  بياض بر پَلَرين بولونوردي. بونڭ ايله  فدائيلر اراضي يه  اويارلر، هله  قيش كونلرنده كي قارده  هيچ فرق ايديلمزلردي. كچه  كلاهلي بر فدائي آتنڭ ديزكينلريني بر قولنه  باغلار ويا قولني آتار، آياقلريني آتڭ قارننه  صيقي صيقي صارار، تمامًا سربست و راحت بر شكلده ، سرعتله  يول آليركن، سري اولارق آتش ايدرلردى. چوق كسكين نشانجيديلر، بوشه آتش ايتمزلردي. Keçe Külahlılar 1. Dünya Savaşı yıllarında Enver Paşa Vehib Paşaya milis teşkilatı kurmasını söylemiş, o da bunu Bediüzzaman’a teklif etmişti. Bediüzzaman da “milis kuvveti bizden, erzak da sizden” diye cevap vermişti. Milis teşkilatı dört-beş bin kişiydi. Said Nursî miralaydı, yani rütbesi, albaylıktan bir derece daha yüksek kaymakamlığa denk geliyordu. Kuvvetlerin başkumandanlığını yapıyordu. Bediüzzaman’ın milis kuvvetlerine “Keçe Külahlılar” derlerdi. Ruslar, ‘Keçe Külahlılar geliyor!’ diye duydukları zaman nereye kaçacaklarını bilemezlerdi. Keçe külahlılarla karşılaştıklarında neye uğradıklarını anlamazlardı. Keçe külahlılar, at üzerinde silâh kullanırlardı. Attıklarını mutlaka vururlardı. Üzerlerinde beyaz bir pelerin bulunurdu. Bunun ile fedailer araziye uyarlar, hele kış günlerindeki karda hiç fark edilmezlerdi. Keçe külahlı bir fedai atının dizginlerini bir koluna bağlar veya kolunu atar, ayaklarını atın karnına sıkı sıkı sarar, tamamen serbest ve rahat bir şekilde, süratle yol alırken, seri olarak ateş ederlerdi. Çok keskin nişancıydılar, boşa ateş etmezlerdi. حصاري نيچون تسليم ايتديڭز؟ ٦ نيسان ١٣٢٦ ده  قوشاتمه  آماجنه  اولاشمش، بروسه  تكفوري ايچريسنده  بولونديغي عاجزلگه  داها فضله  طايانامايارق بروسه يي تسليم ايتمه يه  راضي اولمشدي. بوني أوگرنن اورخان غازي، تكفوره  خبر كوندره رك قلعه يي تسليم ايتمه سني ايسته دي. تكفور، كنديسي و عائله سنڭ جاننڭ باغيشلانمسي، شخصي ثروتنه  ال قونولمامسي، شهرڭ يغمالانمامسي و ايسته ين عائله لرڭ حصاردن چيقمه سنه  اذن ويريلمسي شرطلريله  حصاري تسليم ايتمه يي قبول ايتدي. بو آڭلاشمه يه  اك اولارق اورخان غازي يه  ٣٠ بيڭ آلتين قارشيلغنده  عثمانلي قوتلرينڭ نظارتنده  حصاردن آيريلارق كمليك أوزرندن كميله  بيزانسه  كيتدي. بروسه  اهاليسنڭ بر قسمي حصاردن آيريلسه  ده  أونملي بر قسمي عثمانلي حمايه سنده  ياشامه یي سچدي و بو كتله  زمان ايچريسنده  مسلمانلغي قبول ايدرك عثمانلي تبعه سي حالنه  كلدي. حصارڭ تسليم آلينمه سندن صوڭره  آندلاشمه ده  ده  تعهّد ايتديگي أوزره  شهري يغمالامادى. اورخان غازي تكفورلغڭ خزينه سني غازيلرينه  باغيشلادى. تكفورڭ تسليم اولمسي ايچون آرابوليجيلق ياپان تكفورڭ وزيري صاروز، حصاردن آيريلمدي و عثمانلي حمايه سنده  ياشامه یي ترجيح ايتدي. بونڭله  برلكده  كندي شخصي خزينه سني ده  اورخان غازي يه  صوندي. اورخان غازي بو غنيمتي ده  غازيلرينه  باغيشلادى. اورخان غازي، صاروزه  حصاري تسليم ايتمه يه  نه  سببله  قرار ويرديگني صورديغنده  آلديغي جواب دقّت چكيجيدر. صاروز؛ ”بونڭ ايچون پك چوق سبب وار. برنجيسي سزڭ دولتڭز بويودي و كوچلندي اما بزم اوغورسز دولتمز بختسزلاشدي. ايكنجيسي، باباڭ كويلريمزي ضبط ايتديگنده  كويليلريمز سزه  اطاعت ايتديلر و بزدن يوز چويرديلر، بزي خاطرلامديلر. نيچون خاطرلاسينلر، سايه ڭزده  راحته  قاووشديلر. اونلري كوروب بز ده  او راحتلغه  هوس ايتدك. أوچنجيسي، تكفوريمزڭ چوق مالي واردي اما آلاجق بر شي يوقدي. آلتينلريمز بزه  فائده  ايتمييوردي. دردنجيسي ايمپراطوريمز دوشكون و عاجز بري اولدي. بشنجيسي كوتويه  اويدق، كيته  تكفورينه  اويدیغمز ايچون بو حاله  دوشدك. آلتنجيسي ايسه  دنيا هپ دگيشير. شيمدي بزم ده  دگيشمه مز كركييور“ ديمشدر. Hisarı Niçin Teslim Ettiniz? 6 Nisan 1326’da kuşatma amacına ulaşmış, Bursa Tekfuru içerisinde bulunduğu acizliğe daha fazla dayanamayarak Bursa’yı teslim etmeye razı olmuştu. Bunu öğrenen Orhan Gazi, tekfura haber göndererek kaleyi teslim etmesini istedi. Tekfur, kendisi ve ailesinin canının bağışlanması, şahsi servetine el konulmaması, şehrin yağmalanmaması ve isteyen ailelerin hisardan çıkmasına izin verilmesi şartlarıyla hisarı teslim etmeyi kabul etti. Bu anlaşmaya ek olarak Orhan Gazi’ye 30 bin altın karşılığında Osmanlı kuvvetlerinin nezaretinde hisardan ayrılarak Gemlik üzerinden gemiyle Bizans’a gitti. Bursa ahalisinin bir kısmı hisardan ayrılsa da önemli bir kısmı Osmanlı himayesinde yaşamayı seçti ve bu kitle zaman içerisinde Müslümanlığı kabul ederek Osmanlı tebaası haline geldi. Hisarın teslim alınmasından sonra antlaşmada da taahhüt ettiği üzere şehri yağmalamadı. Orhan Gazi tekfurluğun hazinesini gazilerine bağışladı. Tekfurun teslim olması için arabuluculuk yapan tekfurun veziri Saroz, hisardan ayrılmadı ve Osmanlı himayesinde yaşamayı tercih etti. Bununla birlikte kendi şahsi hazinesini de Orhan Gazi’ye sundu. Orhan Gazi bu ganimeti de Gazilerine bağışladı.  Orhan Gazi, Saroz’a hisarı teslim etmeye ne sebeple karar verdiğini sorduğunda aldığı cevap dikkat çekicidir. Saroz; “Bunun için pek çok sebep var. Birincisi sizin devletiniz büyüdü ve güçlendi ama bizim uğursuz devletimiz bahtsızlaştı. İkincisi, baban köylerimizi zapt ettiğinde köylülerimiz size itaat ettiler ve bizden yüz çevirdiler, bizi hatırlamadılar. Niçin hatırlasınlar, sayenizde rahata kavuştular. Onları görüp biz de o rahatlığa heves ettik. Üçüncüsü, tekfurumuzun çok malı vardı ama alacak bir şey yoktu. Altınlarımız bize fayda etmiyordu. Dördüncüsü imparatorumuz düşkün ve aciz biri oldu. Beşincisi kötüye uyduk, Kite tekfuruna uyduğumuz için bu hale düştük. Altıncısı ise dünya hep değişir. Şimdi bizim de değişmemiz gerekiyor” demiştir. حقيقتًا …  نابيمي، ديدي؟ ١٦٧٨ ييلنده  حجّه  كيدن بر كروانڭ يولجيلري آراسنده  پيغمبر عاشقي شاعر يوسف نابي ده  واردي. مدينه يه ، او عزيز پيغمبرڭ (ص ع و) مسافر بولونديغي شهره  اولاشمه يه  ساعتلر قالمشدي. استراحت ايچون قالاجقلري يرده  شاعر نابي، أوڭنده  صيرتنى دوه سنه  ياصلايوب آياقلريني قبله يه  طوغري اوزاتوب اويويان بر پاشايي كورنجه  حزنلندي. دوداقلرندن شو مصراعلر دوكولمه يه  باشلادى: ”صاقين ترك ادبدن كوی محبوب خدادر بو / نظرگاه الٰهيدر، مقام مصطفيدر بو!“ و نابینڭ بو ايقاظي چولڭ سسسزلگنده  اويويان پاشانڭ غفلت اويقوسني بيچاق كبي بولدي. پاشا همن آياقلريني طوپارلادى. نابي جوشمش، شعرينه  دوام ايدييوردي. شعري تماملاينجه  پاشا صوردي: - بو شعري نه  زمان يازدڭ؟ - آياقلريڭزي قبله يه  اوزانمش كورنجه  شيمدي سويله دم. پاشا محجوبيتله  اكله دى: - أويله يسه  بو شعر ايكيمزڭ آراسنده  قالسين، كيمسه يه  سويله مه . نابي ”پكي“ ديدي. كروان طوپلانوب يوله  چيقدي. مدينه يه  اييجه  ياقلاشيلمشديكه  مسجد نبوي مناره لرندن صباح نمازي أوڭجه سي بر نعت اوقونديغني ايشيتديلر. مؤذّنلر، نابینڭ برقاچ ساعت أوڭجه  چولده  سويله ديگي شعري مقامله  اوقويور ”صاقين، ترك ادبدن؛ كوی محبوب خدادر بو ….“ دييورلردي.   چولڭ سسسزلگنده  يانقيلانان بو مصراعلري دوينجه  قولاقلرينه  اينانامديلر. كروان شهره  كيردي و پيغمبر مسجدندده  صباح نمازلري قيليندي. نمازدن صوڭره  نابي، مؤذّنلردن برينڭ ياننه  كيدرك صوردي: - اللّٰه عشقنه  سويله . اذاندن أوڭجه  اوقوديغڭز بو شعري كيمدن، نه  زمان أوگرنديڭز؟ - رسول اكرم افنديمز (ص ع و) بو كيجه ، مسجدنده  كورولي بتون مؤذّنلري رؤيالرنده  شرفلنديره رك هپمزه  شو امري ويردي: ”امّتمدن نابي اسملي بر شاعر بني زيارته  كلييور. اونڭ بڭا اولان عشقي، هر شيئڭ أوستنده در. بوكون صباح اذانندن أوڭجه ، اونڭ، بنم ايچون سويله ديگي بو شعري اوقويارق مدينه يه  كيريشني قوتلايڭ. بز ده  اللّٰه رسولنڭ امرلريني يرينه  كتيردك. شاعرڭ هيچقيريقلري بوغازنده  دوگوملندي: - حقيقتًا … نابيمي، ديدي؟ عالملرڭ افنديسي، نابي كبي بر حقيري، بر زواللي يي، بر كناهكاري امّتندن صايمق لطفني كوسترديمي؟ مؤذّن ”اوت!“ ديينجه  نابي، هيجاندن باييلوب بر سوره  كندينه  كله مدي. Hakikaten … Nabi mi, Dedi? 1678 Yılında hacca giden bir kervanın yolcuları arasında Peygamber aşığı şair Yusuf Nabi de vardı. Medine’ye, o aziz Peygamber (sav)in misafir bulunduğu şehre ulaşmaya saatler kalmıştı. İstirahat için kalacakları yerde şair Nabi, önünde sırtını devesine yaslayıp ayaklarını kıbleye doğru uzatıp uyuyan bir Paşa’yı görünce hüzünlendi. Dudaklarından şu mısralar dökülmeye başladı: “Sakın terk-i edebden kûy-i mahbub-i Hüda’dır bu / Nazargâh-ı İlahidir, makam-ı Mustafa’dır bu!” Ve Nabi’nin bu ikazı çölün sessizliğinde uyuyan Paşa’nın gaflet uykusunu bıçak gibi böldü. Paşa hemen ayaklarını toparladı. Nabi coşmuş, şiirine devam ediyordu. Şiiri tamamlayınca Paşa sordu:- Bu şiiri ne zaman yazdın?- Ayaklarınızı kıbleye uzanmış görünce şimdi söyledim. Paşa mahcubiyetle ekledi: - Öyleyse bu şiir ikimizin arasında kalsın, kimseye söyleme. Nabi “Peki” dedi. Kervan toplanıp yola çıktı. Medine’ye iyice yaklaşılmıştı ki Mescid-i Nebevi minarelerinden sabah namazı öncesi bir na’t okunduğunu işittiler. Müezzinler, Nabi’nin birkaç saat önce çölde söylediği şiiri makamla okuyor “Sakın, terk-i edebden; kûy-i mahbub-i Hüda’dır bu ….” diyorlardı. Çölün sessizliğinde yankılanan bu mısraları duyunca kulaklarına inanamadılar. Kervan şehre girdi ve Peygamber Mescidi’nde sabah namazları kılındı. Namazdan sonra Nabi, müezzinlerden birinin yanına giderek sordu: - Allah aşkına söyle. Ezandan önce okuduğunuz bu şiiri kimden, ne zaman öğrendiniz? - Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) bu gece, mescidinde görevli bütün müezzinleri rüyalarında şereflendirerek hepimize şu emri verdi: “Ümmetimden Nabi isimli bir şair beni ziyarete geliyor. Onun bana olan aşkı, her şeyin üstündedir. Bugün sabah ezanından önce, onun, benim için söylediği bu şiiri okuyarak Medine’ye girişini kutlayın. “Biz de Allah Resulünün emirlerini yerine getirdik. Şairin hıçkırıkları boğazında düğümlendi: - Hakikaten … Nabi mi, dedi? Alemlerin Efendisi, Nabi gibi bir hakiri, bir zavallıyı, bir günahkarı ümmetinden saymak lütfunu gösterdi mi? Müezzin “Evet!” deyince Nabi, heyecandan bayılıp bir süre kendine gelemedi.

Ahmet ÇAKIL 01 Ocak
Konu resmiEcdadın Dilinden
Okuma Metinleri

ازلدن عاشقز بز بو وطنه آنديمز: اعلاي  كلمة اللّٰهطاره  دوشوب، كوزي ياشلي اولانه ديرز: لا تقنطوا من رحمت اللّٰه *** ارطوغرولڭ اوتاغيدر يورديمزالده  قيليچ، قلبده  ايمان اوردومزيمين اولسون دنيا دگل درديمزايشمز، آشمز: في سبيل اللّٰه *** طونه ، آراس، يشيل نيلله  آقارزيدي اقليم، درت بوجاقده  بز وارزبر ولی يه  بنده  اولور، يانارزدستوريمز: لا غالب  الّا اللّٰه *** جهنّملر استمزه  ياغسه  ده آي و كونش بزه  احسان اولسه  ده جمله  عالم قارشومزده  طورسه  ده صوڭ سوزيمز: لا الٰه الّا اللّٰه   Ezelden aşığız biz bu vatanaAndımız: İla-yı kelimetullahDara düşüp, gözü yaşlı olanaDeriz: La taknetu min rahmetillah *** Ertuğrul’un otağıdır yurdumuzElde kılıç, kalpte iman ordumuzYemin olsun dünya değil derdimizİşimiz, aşımız: Fi sebilillah *** Tuna, Aras, Yeşil Nil’le akarızYedi iklim, dört bucakta biz varızBir veliye bende olur, yanarızDüsturumuz: La galibe illallah *** Cehennemler üstümüze yağsa daAy ve Güneş bize ihsan olsa daCümle âlem karşımızda dursa daSon sözümüz: La ilahe illallah

Tarık ÇELİK 01 Ocak
Konu resmiBiz Hizmetimizi Allah İçin Yaptık...
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Bu ay da aşağıdaki metni Osmanlı Türkçesi/Kur’an harfleri ile yazmanızı istiyoruz. Üç Aylar Cenâb-ı Hak biz müminler için rahmeti, feyiz ve bereketi bol olan günler ve aylar halk etmiştir. Nasıl ki haftanın günleri arasında Cuma günü faziletli bir gün ise, “üç aylar” olarak bilinen Receb, Şaban ve Ramazan ayları da fazileti büyük, feyiz ve bereketi bol, mübarek aylardır. Zira Receb ayı girince; Peygamberimiz (sav): “Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl! Bizi Ramazan’a ulaştır!” diye dua ederlerdi. Bu ayların Müslümanlarca değerli addedilmesinin sebeplerinden birisi de Peygamberimiz (sav)’in bu aylar hakkında verdiği haberlerdir. Rasûlullah (sav) Efendimiz; “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan ümmetimin ayıdır” buyurmuştur.               Ç Ö Z Ü M      أوچ آيلر جناب حق بز مؤمنلر ايچون رحمتي، فيض و بركتي بول اولان كونلر و آيلر خلق ايتمشدر. ناصلكه  هفته نڭ كونلري آراسنده  جمعه  كوني فضيلتلي بر كون ايسه ، ”أوچ آيلر“ اولارق بيلينن رجب، شعبان و رمضان آيلري ده  فضيلتي بيوك، فيض و بركتي بول، مبارك آيلردر. زيرا رجب آيي كيرنجه ؛ پيغمبريمز (ص ع و): ”اللّٰهم! رجب و شعباني بزه  مبارك قيل! بزي رمضانه  اولاشدير!“ دييه  دعا ايدرلردى. بو آيلرڭ مسلمانلرجه  دگرلي عد ايديلمه سنڭ سببلرندن بريسي ده  پيغمبريمز (ص ع و)ڭ بو آيلر حقنده  ويرديگي خبرلردر. رسول اللّٰه (ص ع و) افنديمز؛ ”رجب اللّٰهڭ آيي، شعبان بنم آيم و رمضان امّتمڭ آييدر“ بويورمشدر.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak