Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Osmanlı Arşivi, C.DH, 242 / 12085 adresine kayıtlı belgedeki işaretli kelimeleri günümüz Türkçesiyle sırayla boşluklara yazınız. İşaretli harfleri yine sırasına göre aşağıdaki boşluğa yazıp, çıkan cümleyi günümüz Türkçesine çevirip en geç 25 Temmuz 2021 tarihine kadar osmanlicadergi@gmail.com adresine gönderebilirsiniz. Yapılan kurada belirlenecek 5 kişiye Osmanlıca Belge Okuma Rehberi isimli kitap hediye edilecektir.      Ç Ö Z Ü M      Arz bendeleridir ki Asafanelerinde Olunan Ferace Sene Verilmek Devletlü Sultanım Sadr-ı âli Vech-i meşruh üzere Ferman devletlü Hazretlerinindir Fi Cemaziyelahir 17CÜMLE Harekette birlik olmazsa fikirdeki birlik faydasızdır. (Muhammed İkbal) حركتده برلك اولمازسه فكرده كى برلك فايده سزدر

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabilyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

BİR VE BERABER OLALIM İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. (Hz. Muhammed (sav) Birlik içinde eriyen her işte muvaffak olur. (Çin Atasözü) Bir olalım iri olalım diri olalım. (Mevlâna) Birlik ve beraberlikte kuvvet ayrılıkta sıkıntı ve felaket vardır. (2. Abdülhamid) Harekette birlik olmazsa fikirdeki birlik faydasızdır. (Muhammed İkbal) Gücümüzü hırlaşmak için değil birleşmek için harcamalıyız. (Malcolm X) Sen ben desin efrad aradan birliği kaldır. Milletler için işte kıyamet o zamandır. (Mehmet Akif Ersoy)          Ç  Ö  Z  Ü  M      بر و برابر اولالم ايمان ايتمدكجه  جنّته  كيره مزسڭز، بربريڭزي سومدكجه  ده  ايمان ايتمش اولامازسڭز. )حضرت محمّد (ص ع و) برلك ايچنده  اريين هر ايشده  موفّق اولور. (چين آتاسوزي) بر اولالم ايري اولالم ديري اولالم. (مولانا) برلك و برابرلكده  قوت آيريلقده  صيقينتي و فلاكت واردر. (٢. عبدالحميد) حركتده  برلك اولمازسه  فكرده كي برلك فائده سزدر. (محمّد اقبال) كوجمزي خيرلاشمق ايچون دگل برلشمك ايچون خرجاملي يز. ( مالقوم x) سن بن ديسين افراد آرادن برلگي قالدير. ملّتلر ايچون ايشته  قيامت او زماندر. (محمد عاكف ارسوي(

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTahsinname
Biliyor muydunuz?

عثمانليده  دولت مأمورلرينه  ويا أوگرنجيلره  باشاريلي اولمه لري طورومنده  ويريلن بلكه لره  تحسيننامه  دينيلمكده يدي. أوگرنجيلره  ويريلن تحسيننامه لره ، آفرين يا ده  نشانۀ تقدير ده  دينيلمشدر. كونمزده  تقدير بلكه سي، باشاري بلكه سي، افتخار، تقديرنامه  ويا تشكّر بلكه سي اولارق ده  آدلانديريلان بو بلكه لرڭ ويريلمه سنده كي آماچ؛ كوستريلن غيرتدن أوتوري ايلكيلينڭ تشويق ايديلمسيدر. بر آڭلامده  كوسترديگڭ باشاري يي، چاليشقانلغنى، غيرتڭى كورويورز و تقدير ايدييورز ديمكدر. عثمانلي دولتنده  بو شكلده كي أودوللنديرمه لره  چوقجه  راستلايابيلييورز. تحسيننامه  بلكه لري ايله  برلكده  قونوسنه ، قورومنه  ويا ياپيلان ايشه  كوره  نشان ويا مداليه  ده  ويريله بيلييوردي. أوستون خدمتلري كورولنلره  چشيتلي درجه لرده  نشانلر تقديم ايديليردي. بر قورومڭ يا ده  قورولوشڭ كليشمه سنده  مادي دستك ويرنلره  مداليه  ويريليردي. حجاز دمير يولي انشا ايديليركن، ياپيلان مادي يارديمه  كوره ، چشيتلي نيته ليكلرده  مداليه  ويريلديگي بيلينمكده در. فقط كيمي زمان ده  بو تور يارديملردن طولايي آلينان مداليه  ويا نشانلرڭ صو استعمال ايديلديگي كورولمشدر. بو سببله  ٩ مايس ١٩١١ تاريخلي شوراي دولت بلكه سنده  (٣٩٣١/٢٩٤٨٠٧-٢) عثمانلي دڭزجيلگنه  يارديملري طوقونانلره  مداليه  دگل ده  ساده جه  تحسيننامه  ويريلمه سنڭ يترلي اولديغي بليرتيلمشدر. Osmanlı’da devlet memurlarına veya öğrencilere başarılı olmaları durumunda verilen belgelere tahsinname denilmekteydi. Öğrencilere verilen tahsinnamelere, aferin ya da nişâne-i takdîr de denilmiştir. Günümüzde takdir belgesi, başarı belgesi, iftihar, takdirname veya teşekkür belgesi olarak da adlandırılan bu belgelerin verilmesindeki amaç; gösterilen gayretten ötürü ilgilinin teşvik edilmesidir. Bir anlamda gösterdiğin başarıyı, çalışkanlığını, gayretini görüyoruz ve takdir ediyoruz demektir. Osmanlı Devleti’nde bu şekildeki ödüllendirmelere çokça rastlayabiliyoruz. Tahsinname belgeleri ile birlikte konusuna, kurumuna veya yapılan işe göre nişan veya madalya da verilebiliyordu. Üstün hizmetleri görülenlere çeşitli derecelerde nişanlar takdim edilirdi. Bir kurumun ya da kuruluşun gelişmesinde maddî destek verenlere madalya verilirdi. Hicaz Demiryolu inşa edilirken, yapılan maddî yardıma göre, çeşitli niteliklerde madalya verildiği bilinmektedir. Fakat kimi zaman da bu tür yardımlardan dolayı alınan madalya veya nişanların suistimal edildiği görülmüştür. Bu sebeple 9 Mayıs 1911 tarihli Şûrâ-yı Devlet belgesinde (BEO, 3931/294807-2) Osmanlı denizciliğine yardımları dokunanlara madalya değil de sadece tahsinname verilmesinin yeterli olduğu belirtilmiştir. Belge no: Devlet Arşivleri Başkanlığı, BEO, 3931/294807-2 Tarih: Hicrî 10 Cemaziyelevvel 1329 (Miladî 9 Mayıs 1911) (1)Hû (2)Şûrâ-yı Devlet (3)Tanzîmât Dâiresi (4)Aded 401 (5)Satvet-i bahriye-i Osmaniye’nin terakkî ve taâlîsi emrinde ibrâz-ı hamiyyet ve fütüvvet ve ibzâl-i semâhat edenlere mahsûs olmak üzere derecât-ı muhtelifede ihdâsı cem’iyyetçe tezekkür edilen (6)madalya hakkında tanzîm kılınan nizâmnamenin takdîmini mutazammın donanma-yı Osmanî muâvenet-i milliye cem’iyyeti riyâsetinden takdîm olunup Şûrâ-yı Devlet’e havâle buyurulan 14 Mart sene 1327 (7)tarihli ve iki bin dört yüz altmış dokuz numaralı tezkire ile melfûfu lâyiha-i nizâmiye tanzîmât dâiresinde kırâet olundu (8)Zikr olunan lâyiha-i nizâmiye vaz’-ı mevki’ müzâkere ile îcâbı teemmül olundukda celb-i iânât için bir meblağ mukâbilinde madalya ihdâsı esâsen gayr-ı câiz olduğu gibi madalyaların (9)pek ziyâde sûistimal edilmesi madalya ihdâsının ciddiyetini enzâr-ı nâsda külliyen izâle eylediğine ve vatanın en mühim mâ-yuhtâc-ı ileyhlerinden olan donanma için bezl-i iânât (10)ile ibrâz-ı müessir-i hamiyyet ve fütüvvet edenlerin iâneleri derecesinde cem’iyyetçe tensîb edilecek kelimât-ı takdîriyeyi hâvî ve derecât-ı mütefâvitede olarak tahsînname i’tâsı (11)madalya ihdâsından maksûd olan netîceyi te’mîn edeceğine binâen o vechile muâmele olunmasının riyâset-i mezbûreye teblîği tezekkür kılındı ol-bâbda emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir (12)Fî 15 Cemaziyelevvel sene 1329 ve fî 26 Nisan sene 1327 (13)Şûrâ-yı Devlet (14)Tanzîmât dâiresi reîs-i sânîsi Mehmed Saîd (15)A’zâdan Kemâleddin Bey tensîk komisyonunda (16)A’zâdan ... (17)A’zâdan Abdürrahîm Şâdân (18)A’zâdan ... (19)A’zâdan (20)A’zâdan Mustafa Nuri (1)Mahmudiye Merkez Rüşdiyesi (2)Aferin (3)Müntehî sınıf talebesinden 464 numaralı Abdüllatif Efendi’ye Hıfzıssıhha dersine (4)mükâfâten i’tâ kılınmışdır fî 29 Nisan sene 1318 (1)Nişâne-i Takdîr (2)Yenişehir’in Sinan Paşa Mektebi (3)Birinci ihtiyât sene şâkirdânından 82 Mahmud Efendi bu def’a icrâ olunan (4)hesâb imtihânında ikinci derece nişâne-i takdîre müstehak görülmüş olmakla (5)işbu varaka yedine i’tâ olundu. Fî 10 Temmuz sene 1326 (6)Muallim-i evvel Mustafa

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiYunanın Dünü, Bugünü, Yarını
Belge Okumaları

Osmanlı Devleti’nde özellikle Fatih Sultan Mehmed’in kendilerine tanıdığı çok geniş haklarla beraber Rumlar, yaşadıkları bölgelerde gerek kültürel ve ekonomik gerekse de nüfus serbestiyeti açısından son derece rahat bir konumdaydı. Osmanlı topraklarındaki diğer gayrimüslim milletler gibi Rumlar da kendi mahkemelerini, eğitim sistemlerini, hatta vergi sistemlerini bile oluşturmuş, devlet içinde müsteşarlık, tercümanlık, voyvodalık gibi görevlerde bile bulunmuşlardı. Ticaret ve sanatta ileri seviyelere ulaşan Rumlar, Fransız İhtilali’nin (1789) ortaya çıkardığı milliyetçilik fikirleri ve Avrupa devletlerinin sömürgeci politikalarından dolayı 19. yüzyıl başlarında bağımsızlık hareketlerine giriştiler. Özellikle Fransız İhtilali’nin ürettiği fikirlerden olan eşitlik, özgürlük ve ulus devlet gibi kavramları Rusya ve İngiltere devletleri çok iyi kullanarak Rumları kışkırttı. Ayrılıkçı cemiyetler kuran ve 1821’de Mora’da ayaklanan Rumlar, Müslümanların kadın çocuk demeden kendilerini katlettiği gibi yalanları Avrupa’da yayarak ve Batılı devletlerin desteğini alarak 1829’da Yunan Devleti’ni kurdular. Ancak Rumlar, “Megali İdea” yani kendilerinin yaşadığı diğer Osmanlı topraklarını ve İstanbul’u ele geçirmek amacını taşıyan büyük ülküyü hiçbir zaman unutmadılar. Sömürge yollarını korumak için Akdeniz’de kontrol sağlamak isteyen İngiltere’nin, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı ve Rus tehlikesini bahane ederek Kıbrıs idaresini yıllık 92 bin altın lira karşılığında geçici olarak kiralamaya muvaffak olmasına en çok sevinenler Rumlar oldu. Zira Yunanistan’ın ülkesine ilhak etmek istediği ve Rum nüfusunun fazla olduğu yerlerden biri de Kıbrıs Adası idi. İngiltere’nin Müslümanlara yönelik haksız nüfus politikalarından dolayı zamanla adadaki nüfus dengesi Rumlar lehine bozuldu. Özellikle 1894 yılında Rumların bir camiyi Cuma vaktinde taşlayarak şiddet olaylarına başvurması olayları daha da kızıştırdı. Ancak İngiltere bu gibi olaylarda her zaman Rum tarafını destekledi. Bu sayımızda çevirisini verdiğimiz ve Kıbrıs Müslümanları tarafından 1893 tarihinde Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’e gönderilen bir mektup, aslında süreci çok güzel bir şekilde özetlemektedir. Bu mektupta; önceden Osmanlı idaresinde bulunup sonraları kontrolü İngiltere’ye bırakılan Kıbrıs’ta Müslüman halk, İslam devletini yüceltmek için çalışmayı en mukaddes ve övünülecek bir hizmet olduğunu ifade etmiş ve bazı hususları padişaha dile getirme cüretinde bulunduklarını beyan etmişlerdir. Buna göre Kıbrıs Adası’nda 48.139 Müslüman nüfusu bulunmakta ve bu Müslümanlar adanın eskiden olduğu gibi Osmanlı Devleti idaresine dâhil olması için çalışmaktadırlar. Fakat din ve devlet düşmanı olan Rumlar İngiltere Devleti’nin haksız yere Kıbrıs’ı ilhakına göz yummakta ve Osmanlı Devleti aleyhine saldırılara girişmektedir. Bu saldırılar Yeni Zaman ve Rum gazetelerinin yayınlarından da anlaşılmaktadır. Ada Rumları, Osmanlı Devleti’nin her sınıftan vatandaşa adil ve merhametli davranışını çekemeyen bazı İngilizleri de kendilerine destekçi kabul etmişlerdir. Bu durum adadaki Müslümanları incitmekte ve tahrik etmektedir. Rumların saldırılarına tahammülleri kalmayan Müslümanlar adada birçok cemiyet kurmuştur. Kıbrıs Müslümanları padişahtan artık, adanın eskisi gibi Osmanlı idaresine bağlanmasını çok kuvvetli bir rica ile istemektedir. 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere tarafından resmen ilhak edilen Kıbrıs, 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması ve ardından Ada Türklerinin imha tehlikesine karşı 1974 yılında düzenlenen Kıbrıs Türk Barış Harekâtı sonrasında hâlen çözüme kavuşmayı bekleyen uluslararası bir mesele olarak önemini korumaktadır. Yunanistan’ın Kıbrıs ve diğer Türk toprakları üzerindeki emelleri günümüzde de değişmeden devam etmektedir. Kıbrıs Hristiyanlarının adanın Yunanistan’a ilhakı konusunda fitne çıkarmalarına mukabil adadaki Müslüman halkın padişaha yazdığı arzuhalin sunulduğuna dair Kıbrıs naibi ve müftüsünün Sadarete yazdığı tahrirat (30 Ocak 1893). (1) Makâm-ı celîl-i cenâb-ı sadâret-i uzmâya (2) Maʻrûz-ı dâʻî-i kemîneleridir ki (3) Tafsîlâtı leffen takdîm-i huzûr-ı âlî-i efhamîleri kılınan ve Yeni Zaman gazetesinin münderecâtından istifhâm buyurulacağı vechile memâlik-i şâhâneden bulunan Kıbrıs cezîresi ahâlî-i Hristiyaniyesinin (4) devlet ve milletimiz aleyhinde vicdânın tahammül idemeyeceği râddede harekât-ı nâ-marziyye ile dürlü dürlü teşebbüsât icrâsına germiyetle devâm ve cezîrenin Yunanistan’a ihâlesi hakkında dâhilî ve hâricî (5) tesvîlâta kıyâm itmekde olduklarından bahisle atebe-i felek-mertebe-i hazret-i tâcdârîye bir kıtʻa arz-ı hâl takdîmine ictisâr ve bir sûretinin dahi merbûtan huzûr-ı sâmî-i cenâb-ı vekâlet-penâhîlerine (6) takdîm ve tesyâr kılındığı muhât-ı ilm-i âlem-ârâ-yı hıdîv-i aʻzamîleri buyuruldukda ol bâbda ve her hâlde emr ü fermân hazret-i men lehü’l-emrindir. (7) Fî 12 Receb sene 310 ve fî 18 Kânûn-ı Sânî sene 308 (8) el-Abdü’d-dâʻî Müftî-i cezîre-i mezbûre Ali Rıfkı (Mühür) (9) el-Abdü’d-dâʻî nâib-i cezîre-i Kıbrıs es-Seyyid Marʻaşî Mustafa Fevzi ibn Osman (Mühür) Kıbrıs’taki Müslüman halkın, ada yönetiminin tekrar Osmanlı Devleti’ne geçmesi talebiyle padişaha yazdığı arzuhal (30 Ocak 1893). (1) Hakk celle ve alâ hazretleri zıll-i zalîl-i Yezdân ve sermâye-i âsâyiş-i cihân olan veliyyü’n-niʻmet-i bî-minnetimiz veliyy-i niʻmet-i âlemiyân emîrü’l-mü’minîn ve halîfe-i rûy-ı (2) zemîn pâdişâhımız efendimiz hazretlerini ilâ-nihâyeti’d-deverân erîke-pîrâ-yı hilâfet ve saltanat ve dîhîm-efrûz-ı şükûh ve şevket buyursun, âmîn.(3) Zîr-i tâbiʻiyyet-i müstevcibü’l-mefharet-i seniyyelerinde âsûde-nişîn-i emn ü emân ve esdıkâ-yı bendegân-ı saltanat-ı seniyyeden bulunub mes’ele-i mâziyede emâneten (4) idâresi İngiltere devletine ihâle kılınan ve iʻtilâ-yı şân ü şevket-i hazret-i zıllullâhîleri yolunda îsâr-ı hayât-ı dünyâca hüsn-i şöhret ve (5) âhiretce de rütbe-i şehâdet kazandıracak en mukaddes bir hizmet-i müstevcibü’l-mefharet olduğu iʻtikâdında bulunan Kıbrıs cezîresi (6) ahâlî-i İslâmiyesi öteden berü meşhûd-ı bâsıra-i yâr ve ağyâr olan uluvv-i merhamet ve âtıfet-i mülûkânelerinin virdiği (7) cesâret sâikasıyla âtiyü’z-zikr husûsâtı atebe-i şevket-mertebe-i tâcdârîlerine arz ve beyâna kemâl-i tevâzuʻ ve sadâkatle cür’et-yâb (8) oluyorlar. (9) Memâlik-i mütemmime-i şâhânelerinden bulunan Kıbrıs cezîresinin hâvî olduğu kırk sekiz bin yüz otuz dokuz nüfûsu ahâlî-i (10) İslâmiyesi veliyy-i niʻmet-i bî-minnetimiz şevket-meâb efendimiz hazretlerinin fermân ve âmâline kemâl-i inkıyâd ve itâʻatle hareket ve cezîremizin (11) evvelki gibi yine doğrudan doğruya ebü’l-müşfik pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin hükûmet-i seniyyeleri idâresine lühûku istidʻâsında (12) muvâzabet itmekde iken fıtraten adüvv-i dîn ü devlet ve min-külli’l-vücûh me’lûf-ı zill ü denâet bulunan Rum vatandaşlarımız İngiltere (13) hükûmetinin serbestî-i idâre veya daha doğrusu harekât-ı nâ-muhıkka ve gayr-ı lâyıkalarına iğmâz-ı aynile muʻâmelelerinden bi’l-istifâde hemân (14) tebeddül-i idâreden beri devlet ve milletimiz aleyhine tecâvüzâta kıyâm ve vicdân-ı İslâmiyenin aslâ tahammül idemeyeceği mertebelerde hafî (15) ve alenî teşebbüsât-ı muzırrada devâm iderek hakîkat-ı hâl leffen takdîm-i huzûr-ı maʻâlî-mevfûr-ı hazret-i hilâfet-penâhîleri olan Yeni Zaman ve (16) Rum gazetelerinden müstebân buyurulacağı üzere devlet ve milletimizin azamet ve şevketini ve bâ-husûs her sınıf tebaʻa-i Osmâniyesi (17) hakkında ibrâz ve izhâr buyurulagelen adâlet ve merhamet-i veliyyi’n-niʻamânelerini çekemeyen bir iki İngiliz’i dahi kendülerine muʻîn (18) ittihâz ile hissiyât-ı milliyemizi rahnedâr ve bilâ-istisnâ her bir ehl-i İslâm’ı heyecân ve galeyâna dûçâr idecek râddelerde (19) teşebbüsâta ibtidâr eylemiş olmalarıyla her tarafdan ahâlî-i İslâmiye cemʻiyetler teşkîliyle feryâda kıyâm ve Kıbrıs Rum ahâlîsinin (20) şu harekât ve icrâât-ı nâ-becâlarına ve hükûmet-i hâzıranın bu gibi şeylere lâ-kaydî mukâbelelerine tahammül idemeyeceklerinden maʻnen ve maddeten (21) hâmî-i mutlak ve pâdişâh-ı eşfak efendimizin doğrudan zîr-i himâye ve idâre-i seniyyelerinde bulunmağı cidden ve müttehiden taleb ve tazarruʻ (22) eylemeğe katʻiyyen karâr virmiş olduğumuzdan afv ü âtıfet-i seniyye-i cenâb-ı cihân-bânîlerine müsteniden arz-ı hâle müsâraʻat ve ricâ ve niyâzımızın (23) tervîc ve isʻâfıyla âğûş-ı şefkat ve adâlet-i şehriyârîlerine tekrâr kabûlümüz husûsuna müsâʻade-i âtıfet-âde-i zıllullâhîleri şâyân (24) buyurulması tazarruʻuyla min-gayrı haddin atebe-i ulyâ-yı merhamet-ihtivâ-yı cenâb-ı pâdişâhîlerine refʻ-i istirhâmnâme-i çâkerânelerimize cesâret (25) olunmuşdur. Ol bâbda ve her hâlde emr ü fermân ve âtıfet-i bî-pâyân şevketlü kudretlü azametlü pâdişâh-ı zamân veliyy-i niʻmet-i âlemiyân (26) pâdişâhımız efendimiz hazretlerinindir. Fî 12 Receb sene 310 Kıbrıs’ın Yunanistan’a bırakılması hususunda propaganda yapan neşriyata karşı halkı doğru bilgilendirmek için yazılan makaleler ve konuyla ilgili halkın neler hissettiğiyle ilgili bir mektubun ekte sunulduğu hakkında padişaha yazılan arz (9 Şubat 1893). (1) Saʻâdetlü efendim hazretleri (2) Kıbrıs’da tabʻ olunmakda olan Rum gazetelerine karşı bir İslâm gazetesinin ne derece (3) te’sîri olacağı geçende arz olunmuşidi.(4) Cezîrenin Yunanistan’a terk itdirilmesi niyât-ı fâsidesinde bulunanların mürevvic-i (5) efkârı olan “Fonidis Kipro” yaʻnî Sadâ-yı Kıbrıs nâm Rum gazetesinin Londra (6) muhâberâtına binâen neşr itdiği makâlâtı ahâlî-i Hristiyaniyenin tahdîş-i ezhânını mûcib (7) olmamak ve ahâlî-i İslâmiyenin dahi teskîn-i galeyân ve heyecânına medâr olmak (8) üzere İslâm gazetesi dahi 5 Receb sene 310 târîhlü nüshasının birinci sahîfesinden (9) üçüncü sahîfesinin birinci sütûnuna kadar mezkûr mektûblar tercümesiyle zîrine ve 12 Receb sene 310 (10) târîhlü nüshasının birinci sahîfesinin birinci sütûnundan bed’ ile mezkûr İslâm gazetesinin (11) fahrî muharriri tarafından yazılan makâle-i sâdıka ve heyecân-ı ahâlî hakkında aldığım tahrîrât (12) melfûfuyla beraber manzûr-ı âlî buyurulmak üzere leffen takdîm kılındı. Ol bâbda irâde hazret-i men lehü’l-emrindir. (13) Fî 28 Kânûn-ı sânî sene 308 (14) Mahkeme-i ... aʻzâsından bende Hüseyin Hamid bin Salih (Mühür) Kelimeler Abdü’d-dâʻî: İsteyen kulAdüvv: DüşmanÂğûş: KucakÂlemiyân: ÂlemlerÂmâl: Emeller, arzularÂsûde-nişîn: Rahatça oturanAtebe-i felek-mertebe-i hazret-i tâcdârî: Taç giyen padişahın göklere erişen eşiği, huzuruAtebe-i şevket-mertebe-i tâcdârî: Padişahın heybetli eşiği, huzuruAtebe-i ulyâ-yı merhamet-ihtivâ-yı cenâb-ı pâdişâhî: Padişahın merhametli yüce eşiği, huzuruÂtıfet: Şefkat, acımaÂtıfet-i mülûkâne: Padişahın şefkatiÂtiyü’z-zikr: Aşağıda zikredilecek olanBâ-husûs: ÖzellikleBed’: BaşlamakBî-pâyân: SınırsızCihân-bânî: Dünyanın koruyucusu, padişahCür’et-yâb: Cüretli, cesaretliDîhîm-efrûz-ı şükûh: Azametli parıltılı taçEbü’l-müşfik: Şefkatlilerin babası, en üstünüEfhamî: Çok büyük, pek büyükErîke-pîrâ-yı hilâfet: Hilafetin süslü tahtıEsdıkâ-yı bendegân: Kölelerin sadık olanlarıEşfak: En şefkatliGermiyet: SıcaklıHâmî: KoruyanHarekât-ı nâ-marziyye: Beğenilmeyen hareketlerHazret-i zıllullâhî: Allah’ın gölgesi olan padişahHıdîv-i aʻzamî: Yüce vezirHuzûr-ı maʻâlî-mevfûr-ı hazret-i hilâfet-penâhî: Hilafetin sığınağı olan padişahın yüce huzuruHuzûr-ı sâmî-i cenâb-ı vekâlet-penâhî: Vezirliğin sığınağı olan sadrazamın yüce huzuruİbtidâr: Bir işe başlamakİcrâât-ı nâ-becâ: Uygun olmayan işlerİctisâr: Cesaret etmekİğmâz-ı ayn: Göz yummakİlâ-nihâyeti’d-deverân: Dünya döndükçeİsʻâf: Birisinin arzusunu yerine getirmekÎsâr-ı hayât-ı dünyâ: Dünya hayatını seçme, tercih etmeİstidʻâ: Dilekçeİstifhâm: Sorup anlamakİʻtilâ-yı şân: İtibarı yüceltmekKemâl-i inkıyâd: Tam itaat etmekLeffen: Ek olarakLühûk: Ulaşma, erişmeManzûr-ı âlî: Yüce padişahın görmesiMaʻrûz-ı dâʻî-i kemîne: Aciz kulun arzı, dilekçesiMe’lûf-ı zill ü denâet: Zillet ve alçaklığı huy edinmişMelfûf: EklenmişMen lehü’l-emr: Emir sahibi padişahMerbûtan: Ek olarakMeşhûd-ı bâsıra-i yâr ve ağyâr: Dost ve düşman gözlerin şahit olduğuMin-gayrı haddin: Haddini aşarakMin-külli’l-vücûh: Her yöndenMuhât-ı ilm-i âlem-ârâ: Âlemi süsleye kapsayıcı ilimMuʻîn: YardımcıMuvâzabet: Bir işle daima uğraşmaMürevvic-i efkâr: Fikirleri yayan, itibarını artıranMüsâʻade-i âtıfet-âde: Şefkati âdet haline gelmiş padişahın izniMüsâraʻat: Hızla bir işe başlamakMüstebân: Açık ve anlaşılırMüsteniden: DayanarakMüstevcibü’l-mefharet: Övüncü hak eden, layık olanMütemmime: TamamlayıcıNâ-muhıkka: Haklı olmayanNiyât-ı fâside: Bozuk niyetlerRâdde: Derece, mertebe, çizgiRahnedâr: Zarara uğratmak, zedelemekRefʻ-i istirhâmnâme-i çâkerâne: Köleye yakışır bir dilekçeyi yüce huzura sunmakSermâye-i âsâyiş-i cihân: Dünyanın güvenlik değeri, sermayesiŞevket-meâb: Yüceliğin makamı, sığınağıTahdîş-i ezhân: Zihinleri karıştırmak, kurcalamakTahrîrât: Resmi yazılarTazarruʻ: YalvarmakTeskîn: SakinleştirmekTesvîlât: Aldatmak, yalan dolanTesyâr: GöndermekUluvv-i merhamet: Yüce merhametliVeliyy-i niʻmet-i bî-minnetimiz: Kimseye minnet etmeyen nimet sahibi padişahZıll-i zalîl-i Yezdân: Allah’ın koyu gölgeli yeriZîr: Alt, aşağı

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ض” (Dad)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmi"Nerde Birlik Orda Dirlik"
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiGaye-i Hayal
Baş Muharrir

غايۀ خيال انسانڭ قيمتي همّتي نسبتنده در، ديرلر. او ده  هدفه  باغليدر. بر انسانڭ همّتي ملّتي ايسه ، او تك باشنه  بر ملّتدر. انسانده  بويله  اولديغي كبي دولتلرده  ده  بويله  اولمشدر. هر دولتڭ كندينه  كوره  بر هدفي، بر ايده آلي واردر. هر دولت همّتنه  كوره  توصيف ايديلمش، ويرديگي فائده  و ضرر ده  بوڭا كوره  شكللنمشدر. بزده  بونڭ آدي بعضًا قيزيل الما اولمش. بعضًا غايۀ خيال. چوغي زمان ده  اعلاي كلمة اللّٰه. اوت، بر خيالم وار ديين نيجه  رئيس و رجال دولت، نيجه  علم اهلي، نيجه  قلب اهلي ذاتلر بو هدف و غايه  اوغرنده  عزم و صبرله  جهد ايتمشلردر. استانبولڭ فتحندن أوڭجه  شهره  كلن و قلبلري فتح ايدن عالم ذاتلر ده  پيغمبر امرينى يرينه  كتيرمك ايچون دورڭ اڭ ايلري تكنولوژيلريله  مايس ١٤٥٣’ده  شهره  كيرن قدرتلي و نصيبلي پادشاه ده  عين غايه  أوزره  اولمشدر مثلا. مدرسه ده  صرف نحو اوقويان طلبه  ده  ” قرآنمز ير يوزنده  جماعتسز قاليرسه ، جنّتي ده  ايسته مم؛ اوراسي ده  بڭا زندان اولور. ملّتمزڭ ايماننى سلامتده  كورورسه م، جهنّمڭ آلولري ايچنده  يانمه يه  راضي يم. چونكه  وجودم ياناركن، كوڭلم گل كلستان اولور.“ ديين عالم ده  عين غايه يه  باش قويمشدر. ديمه م اوكه ، تمله /هدفه  آلديغڭز شي نه  ايسه  سز اوسڭز. فقط ماده جي فلسفه  ايله  دنيایه باقان شخص و دولتلرڭ كلديگي نقطه  و انسانلغه  ويرديگي ضرر ده  صوڭ ايكي يوز ييلدير ميدانده در. كوتولگي قالديرمه نڭ بر يولي اورته دن قالديرمقدر اوت، ديگر يوڭي ايسه  ايي و كوزل اولانلري آرتيرمقدر. جديمزدن بزه  باقي قالان اعلاي كلمة اللّٰه دعواسنده  بايراق آلمق، غايه  و هدفمزي استقامت أوزره  طوتمق بزه  ايي كله جكدر. بو اييلك كوتولره   انگل اولمقله  اييلگڭ چوغالمه سنه ده وسيله  اولاجقدر ان شاء الله. دركي يي بو نظرله  اوقويابيليرسڭز!. . . İnsanın kıymeti himmeti nispetindedir, derler. O da hedefe bağlıdır. Bir insanın himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir. İnsanda böyle olduğu gibi devletlerde de böyle olmuştur. Her devletin kendine göre bir hedefi, bir ideali vardır. Her devlet himmetine göre tavsif edilmiş, verdiği fayda ve zarar da buna göre şekillenmiştir. Bizde bunun adı bazen kızıl elma olmuş. Bazen gaye-i hayal. Çoğu zaman da i’la-yı kelimetullah. Evet, bir hayalim var diyen nice reis ve rical-i devlet, nice ilim ehli, nice kalb ehli zatlar bu hedef ve gaye uğrunda azim ve sabırla cehdetmişlerdir. İstanbul’un fethinden önce şehre gelen ve kalpleri fetheden alim zatlar da Peygamber emrini yerine getirmek için devrin en ileri teknolojileriyle Mayıs 1453’te şehre giren kudretli ve nasipli Padişah da aynı gaye üzere olmuştur mesela. Medresede sarf nahiv okuyan talebe de “Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur.” diyen alim de aynı gayeye baş koymuştur. Demem o ki, temele/hedefe aldığınız şey ne ise siz osunuz. Fakat maddeci felsefe ile dünyaya bakan şahıs ve devletlerin geldiği nokta ve insanlığa verdiği zarar da son iki yüz yıldır meydandadır. Kötülüğü kaldırmanın bir yolu ortadan kaldırmaktır evet, diğer yönü ise iyi ve güzel olanları artırmaktır. Ceddimizden bize baki kalan i’la-yı kelimetullah davasında bayrak almak, gaye ve hedefimizi istikamet üzere tutmak bize iyi gelecektir. Bu iyilik kötülere engel olmakla iyiliğin çoğalmasına da vesile olacaktır inş. Dergiyi bu nazarla okuyabilirsiniz!...

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiKâbe-i Muazzama
Beyt-i Berceste

Köşe Penceresi عادتا بايرام نمازلرنده  عالم اسلامڭ ذكر و تسبيحيله  زمين، عالم اسلامڭ زلزلۀ كبراسنه  مظهر اولوب، اقطار و اطرافيله  ”اللّٰه اكبر“ دييوب، قبله سي كعبۀ مكرّمه نڭ صميمي قلبيله  نيت ايدوب، مكّه  آغزي ايله  و عرفه  ديلي ايله  ”اللّٰه اكبر“ دييه رك، او تك كلمه ، اطراف ارضده كي عموم مؤمنلرڭ مغاره  مثال آغزلرنده كي هواده  تمثّل ايدييور. بر تك ”اللّٰه اكبر“ كلمه سي ايله ، عكس صدا وقوع بولديغي كبي، او مقبول ذكر و تكبير، سماواتي دخي چينلاتوب برزخ عالملرينه  ده  تموّج ايدرك صدا ويرييور. Âdetâ bayram namazlarında âlem-i İslâm’ın zikir ve tesbîhiyle zemin, âlem-i İslâm’ın zelzele-i kübrâsına mazhar olup, aktâr ve etrafıyla “Allâhü Ekber” deyip, kıblesi Ka‘be-i Mükerreme’nin samîmî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzı ile ve Arefe dili ile “Allâhü Ekber” diyerek, o tek kelime, etrâf-ı arzdaki umum mü’minlerin mağara misâl ağızlarındaki havada temessül ediyor. Bir tek “Allâhü Ekber” kelimesi ile, aks-i sadâ vukū‘ bulduğu gibi, o makbûl zikir ve tekbîr, semâvâtı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüc ederek sadâ veriyor.  (Osmanlıca Lem’alar, s.133.) 1. Beyit كعبه بيت الشرف اعظمدرنقطۀ دائرۀ عالمدر Kâ‘be beytü’ş-şeref-i a‘zâmdırNokta-i dâire-i âlemdir Nâbî 5 * (Mübarek ve âlemlere hidayet vesilesi olan) Kâbe en büyük şerefli evdir. Âlem dairesinin merkez noktasıdır. (Dünyadaki bütün mekânların yüzü Kâ’be’ye müteveccihtir.)   2. Beyit مثال كعبه ايا نور ديدۀ عشّاقكورن جمالنى مشتاق كورمه ين مشتاق Misâl-i Kâ’be eyâ nûr-i dîde-i uşşâkGören cemâlini müştâk görmeyen müştâk Müezzin Hüdâyî  6 * Ey âşıkların gözünün nuru! Kâbe misali, güzelliğini gören de arzuluyor, görmeyen de. (Acaba şu gözler Kâ’be  gibi bir  nur  görmüş  müdür?) * Dîde: Göz 3. Beyit كعبۀ كوينه عزم ايتمه يوزڭ حاك ايتمدڭنيتڭدن فائده اولماز نمازي بيلمدڭ Kâ’be-i kûyına ‘azm itme yüzün hâk itmedinNiyetünden fâ’ide olmaz namazı bilmedin Adlî 2 * Yüzünü toprak etmeden (benliği öldürmeden) Kâbe semtine gitmeye çalışma! Usulünce namaz kılmayı bilmiyorsan istediğin kadar niyet et, faydasızdır! * Kûy: Köy, mahalle, semtHâk: Toprak 4. Beyit ئولورسه م درد ايله غمدن يوزم دونديرمه يم سندنجمالڭ مصحفي حقّي اشيگڭدر بڭا قبله م Ölürsem derd ile gamdan yüzüm döndürmeyem sendenCemalün mushafı hakkı işigündür bana kıblem Muhibbî  7 * Derd ve gamdan dolayı ölürsem senden yüzümü döndürmeyeyim. Güzelliğinin mushafı hakkı için bana kıble eşiğindir.” 5. Beyit نه بيلسين كعبه يي شونلركه نفسڭ سرينى بيلمزكه  أوزندن خبرسزدر هوا آردنجه سركردان Ne bilsin Kâ’be’yi şunlar ki nefsin sırrını bilmezKi özünden habersizdir hevâ ardınca ser-gerdân Nesimî  1 * Nefsin sırrına vâkıf olmayan Kâbe’nin sırrını nereden bilsin? Zira hevâsının ardından giden (kendini bilme sırrına mazhar olmayan) şaşkın kendinden habersizdir. (Kendini bilen Rabbini bilir.) * Ser-gerdân: Başı dönen, Şaşkın 6. Beyit واروب اشيگنه  شاهڭ دعاي دولت اوقيقبول اولور حرم كعبه ده دعاي كدا Varup işigine şâhun du’â-yı devlet okıKabûl olur harem-i Kâ‘be’de du’â-yı gedâ Taşlıcalı Yahyâ 4 * Padişahın eşiğine varıp saadet için edilen duayı oku. (Unutma!) Kâbe’de kulun duası kabul olur. * Gedâ: Dilenci, yoksul, fakir  7. Beyit اللّٰه أوي زيارتدر بن آنده وارمق ايسترممحمّدڭ كوزل نورن بن آنده  كورمك ايسترم Allah evi ziyârettir ben anda varmak isterimMuhammed’in güzel nûrun ben anda görmek isterim Yunus Emre8 * Ya Resulallah! Kâinâtın ortaya çıkışının madeni Senin nurun olmadan, Kâinatın merkezi nasıl tasavvur edilsin? Kaynakça AYAN, Hüseyin, (1990), Nesimi Divanı, Ankara: Akçağ Yayınları (s.268) BAYRAM, Yavuz, (2018), Adli Divanı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları (s. 154) BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (201o ), Osmanlıca Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat. ÇAVUŞOĞLU, Mehmet, (1977), Yahya Bey Divan, İstanbu: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. (s.62) KAPLAN, Mahmut, (2019), Hayriyye, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları (s. 52) ÖZALP, N. Ahmet, (2012), Bilgelikler Divanı, İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları (s.136) YAVUZ, Kemal, (2016), Muhibbi Divanı, İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları (c.2, s.1210) https://islamansiklopedisi.org.tr/kabe

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

Sevgili dostlar, bu sayımızda islam kaynaklı, Kur’ân kökenli dilimizde hâla canlılığını sürdüren şehadet kökünden türeyen “Şehâdet, Şâhid, Şehîd, Şühedâ, Şuhûd, İşhâd, Meşhud, Meşhudat, Meşhed, Müşahede, Şâhide, Şehadetnâme” kelimelerine yolculuk yapacağız. İşte ilk kelimemiz “şehâdet” سوكيلي دوستلر، بو صاييمزده  اسلام قايناقلي، قرآن كوكنلي ديلمزده  حالا جانليلغنى سورديرن شهادت كوكندن توره ين ”شهادت، شاهد، شهيد، شهدا، شهود، اشهاد، مشهود، مشهودات، مشهد، مشاهده ، شاهده ، شهادتنامه “ كلمه لرينه  يولجيلق ياپاجغز. ايشته  ايلك كلمه مز ”شهادت“ ŞEHÂDET: “Görülen ve bilinen bir durum veya iş hakkında şâhitlik etme” anlamındaki kelimenin çok farklı kullanım yerleri vardır. Daha ziyade “Bir şeyin gerçekliğini, doğruluğunu tasdik etme” manasında kullanılır. Özellikle kelime-i şehadet anlamında “İslâm dininin beş temel esasından birincisi olup "şahidlik etme ifadesi" demektir. Dinî bir ifade olarak ise "Allah'tan başka ilâh bulunmadığına ve Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna gönülden inanır, sözle de ifade ederim" anlamına gelen "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" cümlesini ifade eder. Diğer yandan “Allah yolunda, millî ve mânevî değerler uğrunda ölme, canını fedâ edip şehit olup şehadet şerbetini içme” manasındaki kullanımı da manidardır. “Şehadet âlemi, Şehadet getirmek, Şehadet şerbeti içmek, Şehadet parmağı, Şehadet mertebesi, rütbesi” halkımızın severek kullandığı deyim ve ifadelerdir. ŞÂHİD: İslami kaynaklı olan bu kelime “şehâdet, şühûd” fiilinden köken alır. “bir olaya şahit olmak, bildiğini söyleyip tanıklık etmek, bir yerde hazır bulunmak” gibi anlamlara gelir. Günümüzde genelde iki anlamda kullanılır. Birincisi: Bir şeyin olduğu yerde hazır bulunup olanları gören kimseye şahid deriz. “Bu duruma ben de şâhid oldum” örneğinde olduğu gibi. İkincisi: Bir dâvâ sürecinde gördüklerini, bildiklerini anlatarak dâvânın doğru bir şekilde halledilmesine yardımcı olan kimseye veya bir akdin yapılmasında hazır bulunan kişiye de şahid denir. “şâhid göstermek, şâhid-i âdil, şâhid aramak, yalancı şâhid” misallerinde olduğu gibi. ŞEHÎD: Çok yüce bir makama sahip olan şehidlerin Allah katındaki derecesinin peygamberler ve sıddîklardan sonra geldiği Rabbimiz tarafından bildirilmiştir. Bu sebeple Kur’ân kökenli olan bu kelime, dilimizin en anlamlı kelimelerinden biridir. Alimler şehid kelimesine mana verirken iki yönden mana vermişlerdir. Birisi: “canını Allah yolunda feda eden kimsenin hemen cennet nimetlerine erişmesine Allah ve melekler tarafından şahitlik edilmesinden dolayı, “gören, tanıklık eden kimse” demişler. Diğeri ise şâhidlik anlamını esas alarak “Allah’ın vaad ettiği nimetleri hazır olarak görüp onlardan yararlandığı yahut kıyamet gününde kendisinden Hz. Peygamber’le birlikte geçmiş ümmetler hakkında şahitlik etmesi isteneceği için ona şehid dendiğini” belirtirler.  Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber." İşte Çanakkale cephesinde şehid olup hakka yürüyen dedelerimiz için yazılan şu ifadeler bu manayı anlatır. ŞÜHEDÂ: Bu güzel kelime de aynı kökten gelir. “Şehid” kelimesinin çoğuludur, “şehidler” anlamındadır. İstiklal marşımızda, vatan toprağının her yerinde, dinimiz ve vatanımız içi canını seve veren şühedanın olduğu ne güzel anlatılır: Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak şu toprağı sıksan şühheda! ŞUHÛD: Bu kelime üç anlamda kullanılır. Birincisi: “Şâhitler, şahid olan kimseler” anlamındadır. İkincisi ise “Bir yerde hazır bulunup görme, gözle görme” manasındadır. Üçüncüsü ise tasavvuf ve maneviyatta “İlâhî tecellîlere şâhit olma, mânâ âlemini seyretme” gibi manaları vardır, bunlara “ehl-i şuhûd” denilir. Mesela “şuhûd-u kalbi, şuhûd-u bilgayb, ehl-i şuhûd, nazar-ı şuhûd, derece-i şuhûd” gibi manevi ilimlerde çok geniş kullanım yeri vardır. İŞHÂD: Yine “şehadet” kökünden gelen bu kelime “şahid göstermek, şahid kılmak,delil olarak gösterme” anlamındadır. MEŞHUD: Nesne anlamında kullanılır. Özne olan Şâhidin “Gözüyle gördüğü, şâhit olduğu, müşâhede ettiği şey” manasına gelir. Mesela “Etrafımızda meşhud olan güzelliklerin kendi kendine olması imkansızdır.” denir. Bu kelimenin çoğul şekli olan “meşhudat” kelimesi de yaygındır. MEŞHED: Yine şehâdet kökünden türeyen bu kelime mekan ismi olarak kullanılır. “Şehidlik” anlamındaki bu kelime “dinî bir özelliğe sahip veya topluma mal olmuş kimselerin şehid olduğu veya defnedildiği yerler, mezarlık ve türbeler” bu isim ile anılmıştır. Mesela Medine’de bulunan Cennetü’l-bakī‘ için “Meşhed-i Bakīü’l-Garkad”, Uhud şehidlerinin gömüldüğü yer için “Meşhed-i Uhud” denilmektedir. Burada meşhed kelimesi birden çok şehidin gömüldüğü mekânı ifade eder. Yine 1. Kosova savaşında Sultan Murad Hudâvendigârın şehid edildiği yerde “Hudâvendigâr Meşhedi” vardır. MÜŞAHEDE: Aynı kökten gelen bu kelimemiz de çok manidardır. “Gözle görme, gözlem” manasında kullanılır. “Doktorlar hastayı müşahede odasında 24 saat takip altında tutacaklarmış” derken bu mana kastedilir. Bazen de bu kelime “Gözlem sonucunda varılan görüş, kanaat, teşhis” anlamında kullanılır. Mesela “seneler içinde biriken müşahadelerle bu kararı aldık” Ayrıca bu kelimenin manevi ilimlere ve tasavvufa özgü bir anlamı da vardır. Müşahede “Yaratanın isim ve sıfatlarını yaratılmışta görme, Hakk’ı halkta görme, her zerrede Cenâb-ı hakk’ın varlığına şâhit olmak” demektir. ŞÂHİDE: “şahidlik eden” anlamındaki bu kelime de güzel kelimelerimizden biridir. Şahid kelimesinin müennes olarak kullanılan şeklidir. Anadolu da pek çok kız çocuğuna bu isim verilmiştir. Ayrıca bu kelimeyi ecdadımız kabristanlarda da kullanmıştır. “Kabirde kimin yattığını belli etmek için kabirlerin baş ve ayak ucuna dikine konan, üzerinde yazı veya çiçek resmi bulunan taşlara” isim olarak verilmiştir. ŞEHADETNAME: Birleşik bir kelimedir. “Diploma” anlamındadır. Bu kelime arapça “şehâdet” kelimesi ile farsça yazılı belge anlamındaki “nâme” kelimesinin izdivacından oluşur. “Bir talebenin veya bir kişinin bir şeyi tamamladığına, başardığına şahid olan, şehadet eden belge, ruhsatname” manasında kullanılır. Osmanlıda medrese ve mekteplerde şehadetnameler verilirdi.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiİstiklâl Ve İstikbal Savaşı*
Okuma Metinleri

استقلال و استقبال صواشي عثمانلي، قوجاق آچمشدي بتون غير مسلملره . هم مسلمان اولمه يه  زورلامامش هم ده  مسلمان اولانلرينه  دولتڭ اڭ قريتيك قوروملريني و پوزيسيونلريني آچمقده ، امانت ايتمكده  صاقينجه  كورمه مشدي. دولت عليه  ايدي، نه  ده  اولسه ! قوجه  دولتدي. بيوك دولت. دولت ابد مدّت. اما ايلك ضعف آنندن اعتبارًا امانته  اهانت ايتديلر: بتون غير مسلملر، أوزللكله  ده  دوشيرمه  تورندن اولانلر، باتیليلرله  برلكده  حركت ايدرك عثمانلينڭ ايپنى چكمكده  تردّد ايتمديلر. چوق آجيمه سز اولاجقلريني بيله بيلمليدك! شوني ايي بيله جكسڭز: عثمانلي، طيشاريدن صالديريلردن زياده  ايچريده  چوريلن انتريقه لرله  چوكرتيلدي، پارام پارچه  ايديلدي. عثمانلي يي ايچردن چوكرتنلر، دوشيرمه  شبكه لردي: هر دونمده  اقتدار اولان دوشيرمه لر! چوق آجيمه سز اولاجقلريني بيله بيلمليدك: عثمانلينڭ ييقيلمه سنده  كليد رول اويناديلر. عثمانلينڭ بتون قوروملريني أله  كچيرديلر أوڭجه لكله . انكليزلرڭ و يهوديلرڭ هم كوچلي و آچيق دستكلريله  هم ده  كورونمه ين، دولتڭ حجره لرينه  قدر نفوذ ايدن كيزلي انتريقه لريله . دوشيرمه لر، بو اولكه يي دوشونمديلر هيچ بر زمان. كندي چيقارلريني و اقتدارلريني دوشونديلر! تركيه نڭ اقونوميسنه  حاكملر! ٣٥٠ عائله ، قوص قوجه  اولكه نڭ قدرينه  حكم ايدييور! بو قدر كوچك اما كره سل أولچكده  درينله مه سنه  أورگوتلي بارونيك ماصونيك دوشيرمه  شبكه ، اولكه يي اسير آلمش طورومده  ايكي عصردر! كره سل سيستمڭ و چيقارلرينڭ بكجيلري! اولكه نڭ اقونوميسنه  حاكم بو بارونيك ماصونيك شبكه لر، اولكه نڭ چيقارلريني قورومايورلر، كره سل سيستمڭ و لوردلرينڭ چيقارلرينڭ بكجيلگنى ياپييورلر بو اولكه ده ! اقونومي يه  ده  بوروقراسي يه  ده  يوڭ ويرييورلر! اقونومي يه  حاكم اولدقلري ايچون كولتور ده  صنعت ده  قونتروللرنده . بوروقراسي يه  حاكم اولدقلري ايچون ده  اگيتيم اونلرڭ اللرنده . تك دردلري وار: هر آلانده  أله  كچيردكلري اقتدار آيغيتلرينه  داها فضله  حاكم اولمق. بونڭ ايچون ده  أوڭلرنده كي طاقوزي تميزله مك، يعني تركيه نڭ اسلامله  باغلريني قوپارمق! اگيتيمي، اسلام مدنيتنڭ روحندن، بريكيمندن، ايزلرندن تميزله مك. كولتورڭ، صنعتڭ ده  اسلامي روح كوكلريني قوروتمق. كوكسز، روحسز، باتي كولتورينڭ قاريقاتوري كولگه  بر كولتوره ، صنعته  دونوشديره رك طوپلومڭ اسلامي ديناميكلريني ديناميتله مك، اقونوميده ، كولتورده ، صنعتده ، اگيتيمده  ايكي عصردر قونتروللرنده  اولان اقتدارلريني طارتيشمه سز حاله  كتيرمك. اويسه  بو طوپلوم، اسلامي ييتيرديگي زمان، استقلالنى و استقبالنى ده  ييتيره جكدر. طوپلوم، اسلامي ييتيرمدي، ديرندي شيمدي يه  قدر. طوپلومڭ اسلامله  ايليشكيسني قوپارمه يه  دونوك تپه دن اينمجي، دوشيرمه جي لائيك طاياتمه لر طوتمدي، كري تپدي اوزونجه  بر سوره . شيمدي سكولرلشمه  سورجي، كره سللشمه يله  برلكده  يڭي بر دنيانڭ اشيگنه  بيراقييور بزي، هپمزي، بتون ير كره يي: تك تيپ يوز و يوزلاشديريجي سفيه پوپولر باتي كولتوري و حيات طرزي بتون دنياده  حاكم اولمه يه  باشلادى و بتون طوپلوملرڭ كولتورل عائديت بيچيملريني و بيلينچلريني يوق ايدييور خيزله … بو طورومه  ”طور!“ دييه مزسه ك، يوق اولمقدن قورتولامايز. أوزللكله  بز. بز، دييورم؛ چونكه  مودرن تاريخده  روح كوكلريني، كولتورل ذهن سدلريني، دگرلريني، عائديت بيچيملريني، اگيتيمدن، كولتور و صنعت حياتندن أوڭجه  سوركون ايدن، صوڭره  ده  انكار ايدرك يوق ايدن تك طوپلوم بزز. كندي كنديني سوموركه لشديرن تك طوپلوم بو طوپلوم شو چيويسي چيقمش دنياده . بو طوپلوم طيشاريدن / باتیليلر طرفندن اله  كچيريله مدي؛ ايچريدن دوشيريلدي، دوشيريلييور جلّادينه  عاشق ايديلن سوزم اوڭا ”يرلي“ ايشبرلكجيلر / باتيجيلر طرفندن… قائوص ايكي عصر أوڭجه  باشلادى… بو اولكه ، بزم المزدن آليندي ايكي عصر أوڭجه . سورچ، ايكي عصر أوڭجه  باشلادى. بو دوشيرمه لردن، باتیليلرڭ كوڭللي آجنته لري و أپيسده ميك كوله لردن ئولكه يي آلابيلمه نڭ تك يولي وار: روح كوكلريمزه  صاحب چيقمق و چاغريمزڭ چاغنى قورابيلمسي ايچون ايچنده  ياشاديغمز چاغي ايي طانيمق، طولاييسيله  كندي قاوراملريمزله  يڭيدن طانيملامق. والحاصلي كلام: اگيتيمده ، كولتورده ، صنعتده ، كنجلكده ، شهرجيلكده ، مدياده  قزانيلامايان استقلال و استقبال مجادله سي غائب ايديلمه يه  محكومدر. تركيه  قائوصه  يڭي سوروكلنمييور. تركيه  اگيتيمده ، فكرده ، كولتورده ، صنعتده  مدنيت ديناميكلريني ييتيرديگي ايكي عصر أوڭجه سندن فلسفي، ذهني قائوصه  سوروكلندي. صوڭ ياريم عصردر ياشانان، صوڭ ٧-٨ ييلده  ده  طيرمانان سياسي قائوص، صوڭوچدر ساده جه . تركيه نڭ كري دونوشي زور بر قائوصه  سوروكلنمه سني أوڭلمه نڭ يولي، سياسي دوزنله مه لر ياپمقدن زياده  (سياسي صورونلر، صوڭوچدر) هم كنديمزي/اسلامي هم ده  چاغي درينله مه سنه  طانيمقدن، أوزلي بر افاده يله ، كوكلره  اينه رك كوكلره  يوكسلمكدن كچييور… تركيه نڭ صاوونمه  صنايعنده  ياپديغي دوريمي، اگيتيمده ، فكرده ، كولتورده ، صنعتده  و كنجلكده  ده  ياپابيليرسه ك ئولكه يي دوشيرمه لردن كري آلمه  قونوسنده  بيوك آديم آتمش اولورز. اصل بيوك صواش، اولكه نڭ كرچك استقلال و استقبال صواشي شيمدي باشلايور…   Osmanlı, kucak açmıştı bütün gayr-ı Müslimlere. Hem Müslüman olmaya zorlamamış hem de Müslüman olanlarına devletin en kritik kurumlarını ve pozisyonlarını açmakta, emanet etmekte sakınca görmemişti. Devlet-i Âliye idi, ne de olsa! Koca devletti. Büyük devlet. Devlet ebed müddet. Ama ilk zaaf anından itibaren emanete ihanet ettiler: Bütün gayr-ı Müslimler, özellikle de devşirme türünden olanlar, Batılılarla birlikte hareket ederek Osmanlı’nın ipini çekmekte tereddüt etmediler. Çok Acımasız Olacaklarını Bilebilmeliydik! Şunu iyi bileceksiniz: Osmanlı, dışarıdan saldırılardan ziyade içeride çevrilen entrikalarla çökertildi, paramparça edildi. Osmanlı’yı içerden çökertenler, devşirme şebekelerdi: Her dönemde iktidar olan devşirmeler! Çok acımasız olacaklarını bilebilmeliydik: Osmanlı’nın yıkılmasında kilit rol oynadılar. Osmanlı’nın bütün kurumlarını ele geçirdiler öncelikle. İngilizlerin ve Yahudilerin hem güçlü ve açık destekleriyle hem de görünmeyen, devletin hücrelerine kadar nüfuz eden gizli entrikalarıyla. Devşirmeler, bu ülkeyi düşünmediler hiçbir zaman. Kendi çıkarlarını ve iktidarlarını düşündüler! Türkiye’nin ekonomisine hâkimler! 350 aile, koskoca ülkenin kaderine hükmediyor! Bu kadar küçük ama küresel ölçekte derinlemesine örgütlü baronik masonik devşirme şebeke, ülkeyi esir almış durumda iki asırdır! Küresel Sistemin ve Çıkarlarının Bekçileri! Ülkenin ekonomisine hâkim bu baronik masonik şebekeler, ülkenin çıkarlarını korumuyorlar, küresel sistemin ve lordlarının çıkarlarının bekçiliğini yapıyorlar bu ülkede! Ekonomiye de bürokrasiye de yön veriyorlar! Ekonomiye hâkim oldukları için kültür de sanat da kontrollerinde. Bürokrasiye hâkim oldukları için de eğitim onların ellerinde. Tek dertleri var: Her alanda ele geçirdikleri iktidar aygıtlarına daha fazla hâkim olmak. Bunun için de önlerindeki takozu temizlemek, yani Türkiye’nin İslâm’la bağlarını koparmak! Eğitimi, İslâm medeniyetinin ruhundan, birikiminden, izlerinden temizlemek. Kültürün, sanatın da İslâmî ruh köklerini kurutmak. Köksüz, ruhsuz, Batı kültürünün karikatürü gölge bir kültüre, sanata dönüştürerek toplumun İslâmî dinamiklerini dinamitlemek, ekonomide, kültürde, sanatta, eğitimde iki asırdır kontrollerinde olan iktidarlarını tartışmasız hâle getirmek. Oysa bu toplum, İslâm’ı yitirdiği zaman, istiklalini ve istikbalini de yitirecektir. Toplum, İslâm’ı yitirmedi, direndi şimdiye kadar. Toplumun İslâm’la ilişkisini koparmaya dönük tepeden inmeci, devşirmeci laik dayatmalar tutmadı, geri tepti uzunca bir süre. Şimdi sekülerleşme süreci, küreselleşmeyle birlikte yeni bir dünyanın eşiğine bırakıyor bizi, hepimizi, bütün yerküreyi: Tek tip yoz ve yozlaştırıcı sefih popüler Batı kültürü ve hayat tarzı bütün dünyada hâkim olmaya başladı ve bütün toplumların kültürel aidiyet biçimlerini ve bilinçlerini yok ediyor hızla… Bu duruma “dur!” diyemezsek, yok olmaktan kurtulamayız. Özellikle biz. Biz, diyorum; çünkü modern tarihte ruh köklerini, kültürel zihin setlerini, değerlerini, aidiyet biçimlerini, eğitimden, kültür ve sanat hayatından önce sürgün eden, sonra da inkâr ederek yok eden tek toplum biziz. Kendi kendini sömürgeleştiren tek toplum bu toplum şu çivisi çıkmış dünyada. Bu toplum dışarıdan / Batılılar tarafından ele geçiril-e-medi; içeriden devşirildi, devşiriliyor celladına âşık edilen sözüm ona “yerli” işbirlikçiler / Batıcılar tarafından… Kaos İki Asır Önce Başladı… Bu ülke, bizim elimizden alındı iki asır önce. Süreç, iki asır önce başladı. Bu devşirmelerden, Batılıların gönüllü acentaları ve epistemik kölelerden ülkeyi alabilmenin tek yolu var: Ruh köklerimize sahip çıkmak ve çağrımızın çağını kurabilmesi için içinde yaşadığımız çağı iyi tanımak, dolayısıyla kendi kavramlarımızla yeniden tanımlamak. Velhâsılı kelâm: Eğitimde, kültürde, sanatta, gençlikte, şehircilikte, medyada kazanılamayan istiklal ve istikbal mücadelesi kaybedilmeye mahkûmdur. Türkiye kaosa yeni sürüklenmiyor. Türkiye eğitimde, fikirde, kültürde, sanatta medeniyet dinamiklerini yitirdiği iki asır öncesinden felsefî, zihnî kaosa sürüklendi. Son yarım asırdır yaşanan, son 7-8 yılda da tırmanan siyasî kaos, sonuçtur sadece. Türkiye’nin geri dönüşü zor bir kaosa sürüklenmesini önlemenin yolu, siyasî düzenlemeler yapmaktan ziyade (siyasî sorunlar, sonuçtur) hem kendimizi / İslâm’ı hem de çağı derinlemesine tanımaktan, özlü bir ifadeyle, köklere inerek göklere yükselmekten geçiyor… Türkiye’nin savunma sanayisinde yaptığı devrimi, eğitimde, fikirde, kültürde, sanatta ve gençlikte de yapabilirsek ülkeyi devşirmelerden geri alma konusunda büyük adım atmış oluruz. Asıl büyük savaş, ülkenin gerçek istiklal ve istikbal savaşı şimdi başlıyor… *Yusuf Kaplan, 11 Haz 2021, Cuma tarihli Yeni Şafak Gazetesi yazısından

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiÇete Destekçisi İngilizler*
Okuma Metinleri

چته  دستكجيسي انكليزلر انكليزلر، روم و ارمني چته لرينڭ فعاليتلرينه  سلاح و جبخانه  نقطه سنده  بيوك دستك ويرمشلر، روم و ارمني چته لرينى، قواي  ملّيه يه  قارشي آياقلانمه لر چيقارتمق آماجيله  ده  قوللانمشلردر. آيريجه  استانبولدن آناطولي يه  قاچيريلان سلاح و جبخانه نڭ أوڭنه  كچمك مقصديله   روم و ارمني چته لرينى دستكله مشلردر. استانبولده كي روملري جاسوس اولارق ده  قوللانمشلردر.  انكليزلر، استانبولده  قاريشيقلق چيقارتمق ايچون كيزلي تشكيلاتلر اولوشديرمشلر و بو تشكيلاتلرڭ بتون احتياجلريني قارشيلامشلردر.  انكليزلر روم و ارمنيلره  اولدقجه  خوش كورولي داورانمشلردر. روم و ارمني چته  منسوبلري، انكليزلردن آلدقلري وثيقه لرله  استانبول داخلنده  سربستجه  طولاشمه  حقّي ده  ألده  ايتمشلردر.  روملر و ارمنيلر، ترجمانلق واسطه سيله  ائتلاف قوتلريله  ايي ايليشكيلر ايچريسنده  اولمشلر و ترك اهالي يي ائتلاف قوتلري نزدنده  كوتو كوسترمه يه  چاليشمشلردر.  بونڭ ياننده  اولوشديردقلري چته لرله  بر نوع تهجيرڭ آجيسني چيقاريرجه سنه  ترك كويلرينه  صالديروب، خانه لري يغمالامشلر و برچوق مسلماني ده  قتل ايتمشلردر.  روم و ارمني چته لري انكليزلرڭ ياننده  آمريقه ليلر طرفندن ده  دستكلنمشلردر. آمريقه ، درينجه ده كي عسكري دپولرده  روم و ارمنيلري عمله  قيليغنده  چاليشديرمشدر. بو كيشيلرڭ ”خاطره “ اولارق دپولردن سلاح و جبخانه  آلمه لرينه  ده  مساعده  ايديلمشدر. آمريقه ، روم و ارمنيلره  احتياجلري اوراننده  ايسته دكلري مالزمه يي مقبوض قارشيلغنده  ويرمش، و چته لرڭ سلاحلانمه سنه  قاتقي صاغلاميشدر.  انكليزلر، يونانليلر و آمريقه ليلر طرفندن صاغلانان سلاح و جبخانه  دستگي نتيجه سنده  روم و ارمني چته لري، ترك يرلشيم يرلريني باصمق صورتيله  قتل عام اويغولامشلردر. بو چته لر، تركلرڭ ياننده ، روم تجارلرينه  و زنكينلرينه  ده  ظلم ایتمشلردر. ”بز كوڭللي طوپلييورز، بزه  پاره  لازم“ كبي صلوغانيك طورلر ايچريسنده  اولمشلر و پك چوق روم تجّارندن زورله  پاره  آلمشلردر.  روم و ارمني چته لرينڭ يونان-انكلیز دستگيله  يوروتديگي قيشقيرتمه  فعاليتلري نتيجه سنده  روملر، مثلا؛ كمربورغازده  ”بز بوراده  حكومت و ژاندارمه  ايسته مه يز، يا سز چكيلوب كيديڭز وياخود بز سزي چكيلمه يه  مجبور ايده جگز“ دييه جك قدر يوركلنمشلر و عثمانلي دولتنه عصيان ايتمشلردر.   İngilizler, Rum ve Ermeni çetelerinin faaliyetlerine silah ve cephane noktasında büyük destek vermişler, Rum ve Ermeni çetelerini, Kuvâ-yı Milliye’ye karşı ayaklanmalar çıkartmak amacıyla da kullanmışlardır. Ayrıca İstanbul’dan Anadolu’ya kaçırılan silah ve cephanenin önüne geçmek maksadıyla2 Rum ve Ermeni çetelerini desteklemişlerdir. İstanbul’daki Rumları casus olarak da kullanmışlardır.3 İngilizler, İstanbul’da karışıklık çıkartmak için gizli teşkilatlar oluşturmuşlar ve bu teşkilatların bütün ihtiyaçlarını karşılamışlardır.4 İngilizler Rum ve Ermenilere oldukça hoşgörülü davranmışlardır. Rum ve Ermeni çete mensupları, İngilizlerden aldıkları vesikalarla İstanbul dahilinde serbestçe dolaşma hakkı da elde etmişlerdir.5 Rumlar ve Ermeniler, tercümanlık vasıtasıyla İtilaf kuvvetleriyle iyi ilişkiler içerisinde olmuşlar ve Türk ahaliyi İtilaf kuvvetleri nezdinde kötü göstermeye çalışmışlardır.6 Bunun yanında oluşturdukları çetelerle bir nevi tehcirin acısını çıkarırcasına Türk köylerine saldırıp, haneleri yağmalamışlar ve birçok Müslüman’ı da katletmişlerdir.7 Rum ve Ermeni çeteleri İngilizlerin yanında Amerikalılar tarafından da desteklenmişlerdir. Amerika, Derince’deki askeri depolarda Rum ve Ermenileri amele kılığında çalıştırmıştır. Bu kişilerin “Hatıra” olarak depolardan silah ve cephane almalarına da müsaade edilmiştir. Amerika, Rum ve Ermenilere ihtiyaçları oranında istedikleri malzemeyi makbuz karşılığında vermiş̧ ve çetelerin silahlanmasına katkı sağlamıştır.8 İngilizler, Yunanlılar ve Amerikalılar tarafından sağlanan silah ve cephane desteği neticesinde Rum ve Ermeni çeteleri, Türk yerleşim yerlerini basmak suretiyle katliam uygulamışlardır. Bu çeteler, Türklerin yanında, Rum tüccarlarına ve zenginlerine de zulmetmişlerdir. “Biz gönüllü̈ topluyoruz, bize para lazım” gibi sloganik tavırlar içerisinde olmuşlar ve pek çok Rum tüccarından zorla para almışlardır.9 Rum ve Ermeni çetelerinin Yunan-İngiliz desteğiyle yürüttüğü kışkırtma faaliyetleri neticesinde Rumlar, mesela; Kemerburgaz’da “biz burada hükümet ve jandarma istemeyiz, ya siz çekilip gidiniz veyahut biz sizi çekilmeye mecbur edeceğiz” diyecek kadar yüreklenmişler ve Osmanlı Devleti’ne isyan etmişlerdir.10 * Hasan Ali POLAT , (2011), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Issue 26, 2010, 263 – 290’den başlık ilavesiyle alınmıştır. [2] Özel, age., s. 15–16. [3] TİTE, Kutu Nu: 56, Gömlek Nu: 114, Belge Nu: 114. [4] TİTE, Kutu Nu: 60, Gömlek Nu: 1, Belge Nu: 1. [5] TİTE, Kutu Nu: 48, Gömlek Nu: 56, Belge Nu: 56; Turgut Özel, Kocaeli Yarımadası’nda Millî Mücadele ve Yahya Kaptan, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 1996, s. 12. [6] Rıfat Yüce, Kocaeli Tarih ve Rehberi, Türk Yolu Matbaası, İzmit 1945, s.66–67; Cemal Karabekir, hatıralarında, gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının yabancıların himayesine sığındıklarını ve gayrimüslim vatandaşların İtilaf Devletlerine her türlü desteği sağladıklarını ifade etmektedir. Gayrimüslimler bu dönemde bir sembol olan Ayasofya’yı tekrar kilise haline getirmek istemektedirler. Bkz. Cemal Karabekir, Maçka Silahhanesi Hatıraları, Nehir Yayınları, İstanbul 1991, s. 29-30; İ. Hakkı Sunata, hatıralarında, İngilizlerin kurduğu polis teşkilatının kanatlarını bütün Hıristiyan toplulukların üzerine gerdiğinden bahsetmekte, İngilizlerin destekleri neticesinde Rum ve Ermenilerin şımardıklarını belirtmektedir. Bkz. İ. Hakkı Sunata, İstanbul’da İşgal Yılları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. bs., İstanbul 2009, s. 18. [7] Adapazarı ve civarında Ermeni ve Rum çetelerinin halka zulmettiklerine dair bir belge için bkz. BOA, BEO, Umumî Nu: 349671. [8] Çam, a.g.t., s. 54–55. [9] TİTE, Kutu Nu: 56, Gömlek Nu: 127, Belge Nu: 127. [10] BOA, DH-KMS, 60–2/58, Lef: 10, 16; İngiltere ve Yunanistan gibi devletlerin yanında Fransa da Rum ve Ermenileri desteklemiştir. Bu hususta Sunata’nın, 22 Haziran 1919’da, dedikodu olarak işittiğini belirttiği ifadeler şöyledir: “Rumlar Galata tarafında bir camiyi dün gece basmışlar. Birçok kiliseyi, Fransızların göz yummasıyla silah, bomba, mermi ve buna benzer savaş aletleriyle doldurmaktaymışlar. Böylece bir kargaşalık çıkararak İstanbul’un emniyetsizlik yüzünde işgalini hazırlıyorlarmış.” Bkz, Sunata, age., s. 47.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiYunan’ın Büyük Fikir Dediği Şey*
Okuma Metinleri

يونانڭ بيوك فكر ديديگي شي ”مغالي ايده آ“، يونانجه  ”بيوك فكر“ آڭلامنه  كلير. بو قاورام، أوزللكله  يونانستانڭ طوغوسنه  يوڭليك اولارق، روملرڭ ياشادقلري يرلري يونانستان بايراغي آلتنده  برلشديرمه يي آماچلايان ياييلمه جي بر ملّيتجيلك و طيش پوليتيقه  آڭلايشنى سيمكه له مكده در. ”مغالي ايده آ“نڭ أوڭ كورديگي تمل فكر، بيزانس ايمپراطورلغي ايله  پونتوس روم دولتنڭ يڭيدن احياسي، حتّی بر ماكدون اولمه سنه  قارشين اصرارله  يونانلي صايدقلري بيوك اسكندرڭ فتح ايتديگي توم طوپراقلري يڭيدن فتح ايدرك بيوك هلن ايمپراطورلغنڭ قورولمسيدر. بو بيوك ايمپراطورلغڭ باش كنتنڭ ده  اصرارله  ”قسطنطيناپوليس“ دييه  آدلانديردقلري ”استانبول“ اولمسي پلانلانمقده در (كرشاد، ١٩٧٨: ٢٨-٢٩) . ايمپراطورلغڭ صينيرلري ايسه ؛ طوغوده  آناطولي اورته لرندن، قوزيده  قره دڭزڭ قيريمي ده  ايچنه  آلان قوزي قسملرندن و قارپات طاغلريله  طونا نهرينه  قدر اوزانمقده ؛ باتي و كوني صينيرلري ايسه ، آدريياتيك و آق دڭزدن كچمكده در. تركيه نڭ ملّي سياستنه  يوڭ ويره جك توم بيريلر تاريخي و تاريخله  كلن تهديدي چوق ايي بيلمليدرلر. ”قرالدن چوباننه  قدر، بشيكدن مزاره  بتون حياتي بوينجه  ترك دشماني اولارق يتيشديريلن“ قومشومزڭ تاريخدن كلن ”مغالي ايده آ“سي و بوكون وجود بولمش حالي ترك انساني طرفندن چوق ايي بيلينملي و بو خصوص ملّي اگيتيمڭ بر پارچه سي اولمليدر. هر زمان كوندمه  كتيريلن ”يونانستانده كي ترك قورقوسي“ قاورامي يڭيدن صورغولانمليدر. ترك قورقوسيمي؟ ترك دشمانلغي و نفرتيمي؟ تهديد بتون بويوتلريله  اورته يه  قويولارق طارتيشيلير حاله  كتيريلمليدر. كوچ نه  قدر بيوك اولورسه  اولسون عطالت ايچريسنده  اولديغي سوره جه  تعرّضلره  معروض قالمه يه  محكومدر. اوينانان اويونڭ نه  اولديغني أتوت ايدرك اورته يه  چيقارمه نڭ أونمي قدر مثلي ايله  مقابله  ايتمك اساسدر. پسيقولوژيك حربڭ يڭي و صيجاق يوزی قامو ديپلوماسيسيدر (تركمن اوغلي، ٢٠٠٥: ١٢٧). باشده  آ.ب.د. اولمق أوزره  چوغي دولتده  اولديغي كبي يونانستانده  ده  بو قوروم باقانلق دوزينده  اتكيلي بر قورومدر. ملّي سياستڭ تثبيت و اويغولانمه سنده  اتكين رول اوينار. ١٩٨٤ اروه باصقيني ايله  باشلايان و ٣٠ ييلده  ياقلاشيق ٥٠ بيڭ انسانمزڭ حياتلرينه  مال اولان پ.ك.ك فعاليتلرينڭ تصارلاييجيسي و يوڭلنديريجيسي بو قورولوش اولمليدر. بو نه دنله  تركيه  ده  بڭزر قورولوشڭ اتكينلگنى آرتيرارق، قارشي طرفده  فليزلنه جك هر تورلي فكري هنوز اولوشوم صفحه سنده  تثبيت ايدرك داها اَيْلَم صفحه سنه  كچيلمه دن يوق ايده جك تدبيرلري آلمليدر. قريز آشامه سندن صوڭره  آليناجق تدبيرلر بهالي و اتكيسي آز اولاجقدر. باتیليلرڭ ”شرق مسئله سي“ دييه  اسملنديردكلري قونو، تركلرڭ آنا وطنلرينه  كوندريله رك عثمانلي طوپراقلرينڭ پايلاشيلمسي مسئله سيدر. باتیليلر بونڭ اويغولامه سني طرابلس غرب صواشي، بالقان صواشلري و ١نجی دنيا صواشي ايله  كرچكلشديرمه يه  چاليشمشلردر. شرق مسئله سي، ترك ملّتنڭ أوز طوپراقلرينه  كوندريلمسي مسئله سي هنوز تام اولارق كرچكلشمدیگنه   كوره ، بيتمه مشدر. بوكون ياشاديغمز دونمده  اويغولانان شرق مسئله سنڭ أوچنجي آشامه سي، بر زمانلر طوپله ، تفنكله ، قيليچله  ألده  ايده مدكلري طوپراقلرڭ، بو سفر حيله  ايله  چشيتلي اويونلرله  تركلرڭ الندن آلينمه يه  چاليشيلمسي آشامه سيدر. ايشته  آ.ب و آ.ب.د.نڭ تركيه  أوزرينه  اويغولادقلري باصقي و صيقيشديرمه  پوليتيقه لرينڭ، بو يوڭده كي فعاليتلرينڭ بو اويونڭ بر پارچه سي اولديغني اونوتمامق كركير. بو، سوموركه جي آڭلايیشڭ كونمزده  ده  شكل و يونتم دگيشديره رك دوام ايتديگني كوسترمكده در.   “Megali İdea”, Yunanca “Büyük Fikir” anlamına gelir. Bu kavram, özellikle Yunanistan’ın doğusuna yönelik olarak, Rumların yaşadıkları yerleri Yunanistan bayrağı altında birleştirmeyi amaçlayan yayılmacı bir milliyetçilik ve dış̧ politika anlayışını simgelemektedir. “Megali İdea”nın öngördüğü temel fikir, Bizans İmparatorluğu ile Pontus Rum Devleti’nin yeniden ihyası, hatta bir Makedon olmasına karşın ısrarla Yunanlı saydıkları Büyük İskender’in fethettiği tüm toprakları yeniden fethederek Büyük Helen İmparatorluğu’nun kurulmasıdır. Bu büyük imparatorluğun başkentinin de ısrarla “Konstantinopolis” diye adlandırdıkları “İstanbul” olması planlanmaktadır (Kürşat, 1978: 28-29). İmparatorluğun sınırları ise; Doğu’da Anadolu ortalarından, Kuzey’de Karadeniz’in Kırım’ı da içine alan kuzey kısımlarından ve Karpat dağlarıyla Tuna nehrine kadar uzanmakta; Batı ve güney sınırları ise, Adriyatik ve Akdeniz’den geçmektedir. Türkiye’nin millî siyasetine yön verecek tüm bireyler tarihî ve tarihle gelen tehdidi çok iyi bilmelidirler. “Kraldan çobanına kadar, beşikten mezara bütün hayatı boyunca Türk düşmanı olarak yetiştirilen” komsumuzun tarihten gelen “Megali İdea”sı ve bugün vücut bulmuş̧ hali Türk insanı tarafından çok iyi bilinmeli ve bu husus millî eğitimin bir parçası olmalıdır. Her zaman gündeme getirilen “Yunanistan’daki Türk Korkusu” kavramı yeniden sorgulanmalıdır. Türk korkusu mu? Türk düşmanlığı ve nefreti mi? Tehdit bütün boyutlarıyla ortaya koyularak tartışılır hale getirilmelidir. Güç̧ ne kadar büyük olursa olsun atalet içerisinde olduğu sürece taarruzlara maruz kalmaya mahkûmdur. Oynanan oyunun ne olduğunu etüt ederek ortaya çıkarmanın önemi kadar misli ile mukabele etmek esastır. Psikolojik harbin yeni ve sıcak yüzü Kamu Diplomasisidir (Türkmenoğlu, 2005: 127). Başta ABD olmak üzere çoğu devlette olduğu gibi Yunanistan’da da bu kurum bakanlık düzeyinde etkili bir kurumdur. Millî Siyasetin tespit ve uygulanmasında etkin rol oynar. 1984 Eruh Baskını ile başlayan ve 30 yılda yaklaşık 50 bin insanımızın hayatlarına mal olan PKK faaliyetlerinin tasarlayıcısı ve yönlendiricisi bu kuruluş̧ olmalıdır. Bu nedenle Türkiye de benzer kuruluşun etkinliğini artırarak, karşı tarafta filizlenecek her türlü̈ fikri henüz oluşum safhasında tespit ederek daha eylem safhasına geçilmeden yok edecek tedbirleri almalıdır. Kriz aşamasından sonra alınacak tedbirler pahalı ve etkisi az olacaktır. Batılıların “Şark Meselesi” diye isimlendirdikleri konu, Türklerin anavatanlarına gönderilerek Osmanlı topraklarının paylaşılması meselesidir. Batılılar bunun uygulamasını Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı ile gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Şark Meselesi, Türk milletinin öz topraklarına gönderilmesi meselesi henüz tam olarak gerçekleşmediğine göre, bitmemiştir. Bugün yaşadığımız dönemde uygulanan Şark Meselesinin Üçüncü̈ Aşaması, bir zamanlar topla, tüfekle, kılıçla elde edemedikleri toprakların, bu sefer hile ile çeşitli oyunlarla Türklerin elinden alınmaya çalışılması aşamasıdır. İşte AB ve ABD’nin Türkiye üzerine uyguladıkları baskı ve sıkıştırma politikalarının, bu yöndeki faaliyetlerinin bu oyunun bir parçası olduğunu unutmamak gerekir. Bu, sömürgeci anlayışın günümüzde de şekil ve yöntem değiştirerek devam ettiğini göstermektedir. *YUNANLARIN BİTMEYEN İDEALİ: “MEGALİ İDEA” Emruhan YALÇIN, (2017), Toros Üniversitesi İİSBF Sosyal Bilimler Dergisi, Volume 4, Issue 7, 2017, 33 – 48’den alınmıştır

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Ali Behçet Efendi Mezar Taşı Kitabesi / Üsküdar Lâ Mevcûde İllâ HûSâhibi kerâmâti’d-diniyyetü ve’l-ledunniyeCâmi’i kemâlâti’l-Mevleviyye ve’n-NakşibendiyyeHuccetü’s-sulûk ve’l-irşâdi behcetu’l-aktâbVe’l-evtâd el-merhûm el-mebrûr eş-şeyh AliBehcet Efendi kuddise sirruhu’l-celîRûh-ı şerîfîçün rizâen lillahi’l-fâtihaOku ey Fâtiha-hân hâtime-i tarîhinGöçdü davet-geh-i dîdâra cenâb-ı Behcet (Dini ve ledünni kerametler sahibi, Mevlevî ve Nakşibendî kemalatını toplayan, irşad ve sülukün hücceti, kutublar ve Allah dostlarının sevinci, rahmetli ve değerli ŞeyhAli Behcet Efendi’nin (parlak ruhu takdis olunsun) şerefli ruhu için, Allah rızası için: el-Fatiha.Ey Fatiha okuyan kişi, tarih şiirinin sonunu oku; Behcet hazretleri, sevgilinin davet ettiği yere göçtü.) Sene 12387 Cemaziyelevvel fî isneynMustafâ Nûrî لا موجود الّا هوصاحبي كرامات الدينية و اللدنيه جامع كمالات المولوية  و النقشبنديه حجة السلوك و الارشاد بهجت الاقطابو الاوتاد المرحوم المبرور الشيخ عليبهجت افندي قدس سره الجليروح شريفيچون رضاء للّٰه الفاتحه اوقواي فاتحه خوان خاتمۀ تاريخنكوچدي دعوتكه ديداره  جناب بهجت سنه  ١٢٣٨٧ جماذي الاول في اثنينمصطفي نوري Mezar Taşı Kitabesi Ah ÖlümYat yavrum küçük mezarındaÇürüdün. UnutmuyorHâlâ babandaUnutur mu acabâAnnen seni cihândaTomurcuk bir gülİdin yuvamdaİbrahim Çavuş kerîmesiFatıma. Rûhuna Fâtiha آه ئولوم يات ياوروم كوچك مزارنده چورودڭ. اونوتمييورحالا بابانده اونوتورمي عجباآننه ڭ سني جهانده طومورجاق بر گلايدڭ يووامده ابراهيم چاوش كريمه سيفاطمه روحنه  فاتحه  Dergâh Kitabesi / Fatih Tarikat-i aliyye-i RufaiyyedenÜmmü Kenan dergah-ı şerifi 1326 طريقت عليۀ رفاعيه دنامّ كنعان دركاه شريفي ١٣٢٦ Eski Konak / Eyüp Sultan Dersaadette elektrik şirketi 523190 درسعادتده  الكتريق شركتي ٥٢٣١٩٠

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiCefâfü’l-enf Beyânındadır
Osmanlı Tıbbından

Cefâfü’l-enf beyânındadır Türkîsi burun kuruluğudur. Yaʻnî burunda sümük ve rutūbet olmaya. Bunun emrâz olduğu tenkıyye zarar itdiğiçündür. Cefâf-ı enfin sebebi bedende veya dimâğda harâret-i müfrita olduğudur. Hummayât-ı muhrıka vâkiʻ olur. Yahud dimâğda ve cemîʻ bedende yübs-i müfrita olduğudur. Nitekim erbâb-ı hummâ-i dıkkda müşâheddir. Ya hılt-ı lezc olduğudur. Andan harâret-i yesîr eseridir. Bu hılt-ı lezc olduğu andan bilinür ki, burun içinde vâfir fazalât cemʻ olur. İmdi cefâf-ı enfin ilâcı, harâret-i müfrit ve yübûset-i müfritden ise benefşe ve nîlûfer ve kabak yağlarıyla burnun içini yağlamakdır. Ve eğer harâret gālib ise bu yağlara cüz’î kâfûr ilhâk oluna teksîr-i tedbîr içün. Ve hılt-ı lezcden olan cefâf-ı enfin ilâcı istifrâğdır. Yaʻnî nazc virüb tenkıyye-i dimâğ eylemekdir. Dimâğı pâk iden eşyâlar takayyüd idüb ve tenkıyye-i dimâğ oluna. Vallâhu aʻlem. Kurûhu’l-enf beyânındadır Kurûh-ı enf burun çıbanlarıdır. Ve bu nevʻden baʻzında kan ve irin ve sarı su akar. Ve baʻzında yübûset olur ki, andan çirk akmaz. Lâkin üstünde perde olur. Bunlardan her biri zāhir-i enfde olur. Şol kurha ki, ratb olub seyyâle ola. İlâcı, isfîdâc merhemidir. Yahud helîlec-i meshûkdur ki, gül yağıyla ki zeyt-i ünfâkdan alınmış ola. Ammâ kurûh-ı enfin yâbis olanın ilâcı, benefşe yağıdır. Ak bal mumu ve mâ-i küzbere-i ratbe ya luʻâb-ı bezr-i katūnâ ile terbiyye olmuş ola. Aslahı bu ilâcların taklîl-i gıdâ ve terk-i luhûm ve telyîn-i tabîʻat ve teskîn-i ebhıre-i hârre iledir. Elma ve emrûd ve ayva suların alub bezr-i katūnâ luʻâbıyla şeker ve kuru kişniş ile kaynadub burnuna suʻût ide. Lâkin zikr olunan muʻâlecât baʻde’t-taʻâm gerekdir. Kâh olur ki, kurûh-ı enf ashâbı kīfâlden fasda muhtâc olur. Tenkıyye-i re’s içün mâdde-i kurûhu menʻ ider. Ense çukurundan hacâmat eylemek mâddeyi cihet-i hilâfa cezb içün aʻlâdır. Ve müshilâtla istifrâğ katı mübârekdir. Eğer beden mümtelî ise şol ahlâtdan ki mâdde-i kurûhu muhdisdir. Eğer buruna mâdde çok munsab olursa zikr olunan ilâclar katı bî-nazīrdir. (Kaynak: En-Mûzec kitabından) Metnin Güncel Çevirisi Burun Kuruluğu Bu hastalığın belirtisi burun içinin kuru olmasıdır. Bu durumda burunda nemlilik ve sümük olmaz.. Bu hastalığın sebebi ise bedende veya beyin bölgesinde aşırı sıcaklık ve bu sıcaklığın verdiği kuruluktur. Sıcaklık ise bütün bedende veya beyin bölgesinde kuruluğa sebep olur. Ateşli hastalıklarda oluştuğu gibi yapışkan hıltlar aşırı hararet sebebiyle belli kısımlarda toplanarak kurur ve kanalların tıkanmasına sebep olur. Burundaki kuruluğun sebebi aşırı sıcaklık ve aşırı kuruluktan ise menekşe nilüfer ve kabak yağlarıyla burnun iç kısmı yağlanır. Eğer sıcaklık aşırı ise bu yağların içine bir miktar kâfur karıştırılabilir. Yapışık hıltların burnu tıkaması sebebiyle burunda kuruluk var ise yumuşatıcı ve akıtıcı devalar verdikten sonra hapşırtarak beyinden tıkanıklığa sebep olan maddeler yani hıltlar boşaltılmalıdır. Burun Yaraları Bu yaralar burunda çıban şeklinde olabilir. Bu çıbanlardan bazen kan ve irin bazen de sarı sular akabilir. Eğer çıbanlar burnun iç kısmında nemli ise akıcı olur. Burunda çıban ile beraber ayrıca kuruluk var ise bu maddeler akmaz ve çıban kabuklu olur. Akıcı yaralarda istifac merhemi kullanılmalıdır veya toz haline getirilmiş helile kabuğu ve zeytinyağından oluşturulmuş gül yağı ile karıştırılarak buruna sürülür. Eğer çıban kuru ise menekşe yağı çıbanlı kısımlara sürülmelidir. Ayrıca kuru kişniş suyu ile ya da keten tohumunun ılık su içinde bekleyerek oluşan köpüğü alındıktan sonra beyaz bal mumunu eriterek karıştırmak suretiyle yapılan merhem buruna sürülür. Ayrıca elma, armut ve ayva sularından herhangisi olursa keten tohumu köpüğüyle veya kuru kişniş ile karıştırılarak ve bir miktar şeker ile de kaynatarak oluşturulan sıvı buruna çekilebilir. Fakat bu işlemi tok karnına yapmak gerektir. Bazen de burun yaraları için kifal damarından fasd yapmak gereklidir. Bu kuruluk ve katılık için tıkanıklığa sebep olan maddeyi ters yöne çekmek için ense çukurundan hacamat yapmak da çok faydalıdır. Özellikle burun yaraları olan kişiye yapılacak tedavi bedeni hıltlarla dolu olanlarda burun içine çekilen ilaçlarla tedavi daha olumlu sonuçlar verir. cefâf: kurulukenf: burunhummayât: ateşli durumlar, sıcaklıkkifâl: bir damar ismilezc: yapışıkmu‘âlecât: ilaçlarnazc: olgunlaşmamümtelî : dolgunsu‘ût: buruna çekilen madee, ilaçvâfir: çoklukla

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiÂsar-ı Edebiyye
Bir Dergi Bir Yazı

Hazret-i Ömer’in Nasihati Emirü’l-Müminin Ömer bin el-Hattab Radiyallahü Anh Hazretleri ketebe-i vahiyden Abdullah bin Mesud Hazretlerini vali tayin buyurdukları zaman şu vecihle dehan güşa-yı nasihat olmuşlar. Ya ibn-i Mesud! Sen neharın tarafeyninde yani gündüzün iki tarafı olan sabah ve akşamda nâs ile mücaleset ve akd-i meclis-i ülfet edip onlara Kur’an talimi eyle ve Sünnet-i Seniyeden naklederek onları Nebiyy-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizden işittiğin şeylere terğîb ve teşvik et ve bilmediğin şeyden sual bulunduğun vakit “bilmem” deyu cevap vermekten içtinap etme. Bildiğin şeyi söyle. Bilmediğin vakit sükût et. Ve fetvayı izalet yani umur-ı müşkilenin halli zımnında vuku bulacak her suale cevap verme. Zira senin ilmin umurun küllisini ihata edemez. Ve davete icabet eyle. Ve her ne kadar haram değil ise de nasın hediyesini kabul eyleme. Zira korkarım ki aleyhinde kîl u kali mûcib olur vesselam. Ömer Vahdi Dostların Sadakat ve Hıyanetlerine Dair Mefhum-ı Ebyat Vüsat-i maaş ve refah-ı hal zamanında dostlar çoktur, lakin beliyye zamanında azdır. Bu surette seninle karındaşlık edenlerin dostluklarına inanma! Zira nevaib ve mesaib zamanında sana sadîk yoktur. Yani evvela dostluk edenlerin hiçbirisi eski dostluklarında daim olmazlar. Dostlar “Ben vefakârım” derler, fakat bu sözlerinde durmazlar, lakin hasb ve din sahibi olanlar onların haricindedir ki o zatlar söyledikleri sözü işlerler. Bazı hukema da (Arabi ibare) demiştir ki ihvandan din ve hasb ve re’y-i edep sahibi olanını ihtiyar et! Zira böyle olan ihvan hacet zamanında sana muîn ve musibetin zamanında sana kuvvet ve sen vahşette oldukça seninle enîs ve afiyette oldukça da sana ziynettir demektir. Mefhum-ı Beyit Âdet-i eyyamdandır ki umur-ı ahvalinden dünyanın bir canibi mesrur olursa diğer canibi mesrur olmayıp gam-gin olur ve ben eyyâmı ancak mezmûm, dehri ise intikamını talip bilirim. Muhyiddin Kelimeler: Emirü’l-Müminin: Müminlerin emiriKetebe-i vahiyden: Vahiy katiplerindenDehan güşa-yı nasihat: Nasihat edenNehar: GündüzTarafeyn: İki tarafNâs: İnsanlarMücaleset: Birlikte oturma, aynı toplulukta bulunmaAkd-i meclis-i ülfet: Dost meclisi tertip edildiğindeTerğîb: Rağbetlendirmeİçtinap etme: KaçınmaUmur-ı müşkile: Halli zor işlerUmurun küllisini ihata edemez: İşlerin hepsini kapsayamazKîl u kali mûcib olur: Dedikoduya sebep olurMefhum-ı Ebyat: Beyitlerin manasıVüsat-i maaş ve refah-ı hal zamanında: Maddi durumun iyi olduğu zamanBeliyye zamanında: Bela zamanındaNevaib: Musibetler, belalarMesaib: MusibetlerSadîk: Gerçek dostHasb: Gerektiği şekildeHukema: Hakîmler, filozoflar, ilim adamlarıİhvan: KardeşlerEnîs: Dost, arkadaşÂdet-i eyyamdandır: Günlerin adetindendirBir canibi: Bir tarafıGam-gin: Gamlı, kederliMezmûm: yerilmiş, kötülenmişDehri: Zamanı

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiAyasofya-İ Kebir Camii
Seyyah

آياصوفيۀ كبير جامعي اسكي بر بازيليقه ، قاتدرال، موزه  اولارق قوللانيلان و بيزانس ايمپراطوري ژوستینيانوس طرفندن ٥٣٢-٥٣٧ ييللري آراسنده  انشا ايديلن ياپي استانبولڭ تاريخي ياريم آطه سنده كي اسكي شهر مركزينه  انشا ايديلمش بر ياپيدر. ١٥٠٠ ييل أوڭجه  انشا ايديلن بو قدیم ياپيده ، آياصوفيه  طوغو روما ايمپراطورلغي حكمدارلرڭ تاج كيديگي، باش كنتڭ اڭ بيوك كليساسي اولارق قاتدرال ايشلوي كورديگي مكاندر. آياصوفيه  طوغو روما ايمپراطورلغنڭ استانبولده  ياپديغي اڭ بيوك كليسا اولوب عين يرنده  أوچ كز ييقيلوب يڭيدن انشا ايديلمشدر. كونمزده  كورولن آياصوفيه  بناسي، اصلنده  عين يره  أوچنجي كز انشا ايديلديگي ايچون أوچنجي آياصوفيه  اولارق ده  بيلينير. استانبولڭ فتحي صوڭره سي جامعه  چوريلدي فتحدن صوڭره  شهرڭ اڭ بيوك معبدي بيوك كليسا آياصوفيه ، فاتح سلطان محمد طرفندن آياصوفيه  اسميله  جامعه  چوريلمش و ايلك جمعه  نمازي آق شمس الدين حضرتلري طرفندن قيلديريلمشدر. فتحدن همن صوڭره ، خراب حالده  اولان كليسايي همن تميزلتمش و جامعه  چوريلمه سني امر ايتمش اما آدينى دگيشديرمه مش. آيريجه  فاتح سلطان خان طرفندن قرمزي توغله لردن مناره  ياپديريلمش و فتحڭ نشانه سي اولارق صاييلمشدر. شهرڭ آلينمه سنده  چوق قان دوكولديگي ايچون قرمزي رنك توغله دن ياپيلمه سني ايسته مشدر. كورديگمز او قرمزي مناره  اصلنده  بر نشانه . فاتح سلطان محمدڭ فتحدن صوڭره  قيليچ حقّي و فتح سمبولي اولان بو جامعڭ تكرار اصلنه  دونوشديرولمه سنڭ ١نجی ييلني قوتلييور و مناره لرندن اذانلرڭ دينمه مسني نياز ايدييورم. استاد نجيب فاضل قيصه كوركڭ شعرنده كي كبي ”كندي أوز أويمزده  روح و مقدّسات اوطه مز آياصوفيه  بودر!“ چاغ آچوب چاغ قپاتان، وقفيه سيله  بو ياپي يه  يوڭ ويرن فاتح سلطان محمدڭ روحي شاد اولسون.   Ayasofya-i Kebir Camii Eski bir bazilika, katedral, müze olarak kullanılan ve Bizans imparatoru Justinianus tarafından 532-537 yılları arasında inşa edilen yapı İstanbul’un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa edilmiş bir yapıdır. 1500 yıl önce inşa edilen bu kadim yapıda, Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi gördüğü mekandır. Ayasofya Doğu Roma imparatorluğunun İstanbul’da yaptığı en büyük kilise olup aynı yerinde üç kez yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edildiği için üçüncü Ayasofya olarak da bilinir. İstanbul’un Fethi Sonrası Camiye Çevrildi Fetihten sonra şehrin en büyük mabedi büyük kilise Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed tarafından Ayasofya ismiyle camiye çevrilmiş ve ilk Cuma namazı Akşemseddin Hazretleri tarafından kıldırılmıştır. Fetihten hemen sonra, harap halde olan kiliseyi hemen temizletmiş ve camiye çevrilmesini emretmiş ama adını değiştirmemiş. Ayrıca Fatih Sultan Han tarafından kırmızı tuğlalardan minare yaptırılmış ve fethin nişanesi olarak sayılmıştır. Şehrin alınmasında çok kan döküldüğü için kırmızı renk tuğladan yapılmasını istemiştir. Gördüğümüz o kırmızı minare aslında bir nişane. Fatih Sultan Mehmed’in fetihten sonra kılıç hakkı ve fetih sembolü olan bu Caminin tekrar aslına dönüştürülmesinin 1. yılını kutluyor ve minarelerinden ezanların dinmemesini niyaz ediyorum. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şiirindeki gibi “Kendi öz evimizde ruh ve mukaddesat odamız Ayasofya budur!” Çağ açıp çağ kapatan, vakfiyesiyle bu yapıya yön veren Fatih Sultan Mehmed’in ruhu şad olsun.

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

باشقه سني كندينه  ترجيح ايتمك ابو جهيم بن حذيفه  (رض) شويله  آڭلاتييور: يرموك صواشنده  ياره ليلر آراسنده  عمجه مڭ اوغلني آرييوردم. يانمده  براز صو واردي. كندي كنديمه : ”اگر اوني صاغ بولورسه م، اوڭا صو ايچيرير و بو صو ايله  يوزيني سيلرم“ دييوردم. تام بو صيره ده  بردنبره  كنديمي اونڭ ياننده  بولدم. ”صو ويره يممي؟“ دييه  صوردم. باشيله  اوت معناسنده  اشارت ايتدي. تام او صيره ده  بري ”آه!“ دييه  ايڭله دي. عمجه مڭ اوغلي باشيله  صويي اوڭا كوتورمه مي اشارت ايتدي. او كيشينڭ ياننه  كيتدم، او ذات هشام بن عاص ايمش. كنديسنه : ”صو ايچره يممي؟“ دييه  صوردم. تام او صيره ده  باشقه  برينڭ ”آه!“ ديديگي دويولدي. هشام باشيله  صويي اوڭا كوتورمه مي اشارت ايتدي. صويي كوتوردم، فقط بن وارنجه يه  قدر آدم ئولمشدي. هشامڭ ياننه  دوندم، او ده  ئولمشدي. عمجه مڭ اوغلنڭ ياننه  دوندم، او ده  ئولمشدي. Başkasını Kendine Tercih Etmek Ebû Cüheym b. Huzeyfe (ra) şöyle anlatıyor: Yermük savaşında yaralılar arasında amcamın oğlunu arıyordum. Yanimda biraz su vardı. Kendi kendime: “Eğer onu sağ bulursam, ona su içirir ve bu su ile yüzünü silerim” diyordum. Tam bu sırada birdenbire kendimi onun yanında buldum. “Su vereyim mi?” diye sordum. Başıyla evet manasında işaret etti. Tam o sırada biri “Ah!” diye inledi. Amcamın oğlu başıyla suyu ona götürmemi işaret etti. O kişinin yanına gittim, o zât Hişam b. As imiş. Kendisine: “Su içereyim mi?” diye sordum. Tam o sırada başka birinin “Ah!” dediği duyuldu. Hişam başıyla suyu ona götürmemi işaret etti. Suyu götürdüm, fakat ben varıncaya kadar adam ölmüştü. Hişam’ın yanına döndüm, o da ölmüştü. Amcamın oğlunun yanına döndüm, o da ölmüştü. بوغدايدن آرپه  چيقماز بر آدم، كوله سني چاغيرير و اوڭا فلان يرده كي تارله سنه  بوغداي اكمه سنه  صيقي صيقي تنبيهلر. بوڭا رغمًا كوله  تارله يه  بوغداي يرينه  آرپه  اكر. حصاد وقتي كلديگي زمان آدم تارله سنه  كيدر و بوغداي دگل ده  آرپه  اكيلي اولديغني كورور. بونڭ أوزرينه  كوله سني چاغيرير و سيڭيرله : - بو نه  اولويور، بن سڭا بوغداي اكمه ڭي تنبيهله مدممي، دييه  باغيرير. كوله : - بوغداي بيتر اميديله  آرپه  اكدم، دييه  جواب ويرر. بونڭ أوزرينه  داها ده  سيڭيرلنن آدم: - بره  احمق! سن هيچ آرپه  اكوب ده  بوغداي بيچن كيمسه  كوردڭمي، دييه  كوله يي آزارلر. كوله  ايسه  شويله  دير: - پكي، سن ناصل اولويور ده  هم اللّٰهه  عصيان ايدوب هم ده  اوندن رحمت اميد ايدييورسڭ؛ دنيانڭ آخرتڭ تارله سي اولديغني بيلمييورميسڭ؟ آدم كوله سنڭ بو سوزلرندن چوق اتكيلنير. خطاسني آڭلار، توبه  ايدر و كوله سني ده  آزاد ايدر. Buğdaydan Arpa Çıkmaz Bir adam, kölesini çağırır ve ona falan yerdeki tarlasına buğday ekmesine sıkı sıkı tembihler. Buna rağmen köle tarlaya buğday yerine arpa eker. Hasat vakti geldiği zaman adam tarlasına gider ve buğday değil de arpa ekili olduğunu görür. Bunun üzerine kölesini çağırır ve sinirle: - Bu ne oluyor, ben sana buğday ekmeni tembihlemedin mi, diye bağırır. Köle: - Buğday biter ümidiyle arpa ektim, diye cevap verir. Bunun üzerine daha da sinirlenen adam: - Bre ahmak! Sen hiç arpa ekip de buğday biçen kimse gördün mü, diye köleyi azarlar. Köle ise şöyle der: - Peki, sen nasıl oluyor da hem Allah’a isyan edip hem de ondan rahmet ümit ediyorsun; Dünyanın ahiretin tarlası olduğunu bilmiyor musun? Adam kölesinin bu sözlerinden çok etkilenir. Hatasını anlar, tövbe eder ve kölesini de azad eder. كوچك شي يوقدر مالك بن دينار شويله  آڭلاتييور: بر كون يولده  كيدركن طوپراقله  اوينايان بر چوجغه  راستلادم. چوجق بعضًا كولويور، بعضًا ده  آغلييوردي. چوجغه  سلام ويرمك ايسته دم، فقط نفسم بڭا انگل اولمق ايسته دي. نفسمه : ”اي نفسم! رسول اللّه بيوكلره  سلام ويرديگي كبي چوجقلره  ده  سلام ويرردي“ ديدم. داها صوڭره  چوجغه  سلام ويردم. چوجق سلاممه  شويله  قارشيلق ويردي: - اي مالك! اللّٰهڭ سلامي و رحمتي سنڭ ده  أوزرينه  اولسون. - داها أوّل بني كورمش دگلسڭ. بني نره دن طانيدڭ؟ - ئولمه ين، ديري اولان اللّٰه تعالي، قالوا بلي ده  سني بڭا طانيتدي. - نفس ايله  عقل آراسنده كي فرق نه در؟ - نفسڭ، سني سلام ويرمكدن انگلله يندر. عقلڭ ايسه  سني سلام ويرمه يه  تشويق ايدندر. - نيچون طوپراقله  اوينييورسڭ؟ - چونكه  بز طوپراقدن ياراتيلدق و يينه  طوپراغه  دونه جگز. - پكي، نيچون بعضًا آغلييور، بعضًا كولويورسڭ؟ - ربّمڭ عذابنى خاطرلادیغم زمان آغلييورم، رحمتنى خاطرلادیغم زمان ايسه  كولويورم. - اي چوجق! سن هنوز صوروملي دگلسڭ. نه  كناهڭ واركه ؟ - بويله  سويله مه ! چونكه  بن آننه مڭ بيوك اودونلري كوچك اودونلرله ، چالي چيرپيلرله  طوتوشديرديغني كوردم. قورقويورمكه ، اللّٰه بيوك آدملري بنمله  طوتوشديرور. Küçük Şey Yoktur Malik b. Dinar şöyle anlatıyor: Bir gün yolda giderken toprakla oynayan bir çocuğa rastladım. Çocuk bazen gülüyor, bazen de ağlıyordu. Çocuğa selam vermek istedim, fakat nefsim bana engel olmak istedi. Nefsime: “Ey Nefsim! Resûlüllah büyüklere selam verdiği gibi çocuklara da selam verirdi” dedim. Daha sonra çocuğa selam verdim. Çocuk selamıma şöyle karşılık verdi: - Ey Malik! Allah’ın Selâmı ve rahmeti senin de üzerine olsun. - Daha evvel beni görmüş değilsin. Beni nereden tanıdın? - Ölmeyen, diri olan Allah-u Teâlâ, Kâlü Belâ’da seni bana tanıttı. - Nefis ile akıl arasındaki fark nedir? - Nefsin, seni selam vermekten engelleyendir. Aklın ise seni selam vermeye teşvik edendir. - Niçin toprakla oynuyorsun? - Çünkü biz topraktan yaratıldık ve yine toprağa döneceğiz. - Peki, niçin bazen ağlıyor, bazen gülüyorsun? - Rabbimin azabını hatırladığım zaman ağlıyorum, rahmetini hatırladığım zaman ise gülüyorum. - Ey çocuk! Sen henüz sorumlu değilsin. Ne günahın var ki? - Böyle söyleme! Çünkü ben annemin büyük odunları küçük odunlarla, çalı çırpılarla tutuşturduğunu gördüm. Korkuyorum ki, Allah büyük adamları benimle tutuşturur. اصل يايا كيمدر؟ ابراهيم بن ادهم (ق س) بر كون يايا اولارق حجّه  كيدركن، دوه  أوزرنده  يولجيلق ياپان بر آدم ايله  قارشيلاشمش. آدم ابراهيم بن ادهمه  شويله  صورمش: - اي ياشلي، نره يه  كيدييورسڭ؟ - كعبه يه  كيدييورم. - سنڭ بينگڭ يوق يورويه رك ناصل كعبه يه  اولاشاجقسڭ؟ - بنم چوق بينگم وار. - نه در اونلر؟ - أوزريمه  بلا اينديگي زمان، صبر مركبنه  بينرم. نعمت اينديگي زمان، شكر مركبنه  بينرم. باشمه  هر هانكي بر شي كلديگي زمان، رضا مركبنه  بينرم. نفسم بني بر شيئه  چاغيرديغي زمان، كريده  قالان عمريمڭ كچن عمرمدن داها آز اولديغني بيلير، اوڭا كوره  حركت ايدرم. آدم: - اصل بينكلي اولان سنسڭ، يايا ايسه  بنمشم. اللّٰهڭ بلده لرينه  يورو كيت. Asil Yaya Kimdir? İbrahim b. Edhem (ks) bir gün yaya olarak hacca giderken, deve üzerinde yolculuk yapan bir adam ile karşılaşmış. Adam İbrahim b. Edhem’e şöyle sormuş: - Ey yaşlı, nereye gidiyorsun? - Kâbe’ye gidiyorum. - Senin bineğin yok Yürüyerek nasıl Kâbe’ye ulaşacaksın? - Benim çok bineğim var. - Nedir onlar? - Üzerime bela indiği zaman, sabır merkebine binerim. Nimet indiği zaman, şükür merkebine binerim. Başıma herhangi bir şey geldiği zaman, rıza merkebine binerim. Nefsim beni bir şeye çağırdığı zaman, geride kalan ömrümün geçen ömrümden daha az olduğunu bilir, (ona göre hareket ederim. Adam: - Asıl binekli olan sensin, yaya ise benmişim. Allah’ın beldelerine yürü git.

Ahmet ÇAKIL 01 Ocak