Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Tercüme-i Müfredat-ı İbn Baytar kitabından alınan sayfadaki işaretli kelimeleri Latin harfli olarak boşluklara yazınız ve oradaki sıraya göre işaretlenmiş harfleri bir araya getirerek oluşacak cümleyi Osmanlı Türkçesiyle yazınız.                            Ç Ö Z Ü M                   

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiMedine-i Münevvere
Beyt-i Berceste

Köşe Penceresi كعبۀ سعادتمز اولان اتحاد منوّر اسلامڭ حجر الاسودي، كعبۀ مكرّمه در. و درّة بيضاسي، روضۀ مطهّره در. مكّۀ مكرمّه سي جزيرة العربدر. مدينۀ مدنيت منوّره سي، تام حريت شرعيه يي تطبيق ايدن دولت عثمانيه در. Ka‘be-i saadetimiz olan ittihâd-ı münevver-i İslâmın Hacerü’l-Esved’i, Ka‘be-i Mükerreme’dir. Ve dürret-i beyzâsı, Ravza-i Mutahhara’dır. Mekke-i Mükerreme’si Cezîretü’l-Arab’dır. Medîne-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i şer‘iyeyi tatbîk eden Devlet-i Osmâniyedir. (Osmanlıca Mektubat, s. 416) 1. Beyit برنده كعبۀ مولا برنده روضۀ طهنظیر جنت اعلا دیار یثرب و بطحا Birinde Ka’be-i Mevlâ birinde Ravza-i TâhâNazîr-i Cennet-i a’lâ diyâr-ı Yesrib ü Bathâ Ali Emiri (2) * Haremeyn ü Şerefeyn: Kelime-i Şehadet’i lisan-ı hal ile ikrar eden şehirler… İnsan-ı ekber olan kâinatın kalbinde Cennet-i a’lâyı yaşatan mü’min-vasıf şehreyn… * Tâhâ: Rical-i insanın ferd-i ekmeli. Halkı küfr ve şirkten tathir edici ve nur-ı imana sevk ediciBathâ: Mekke’nin ismi, Hz. Âdem’in yeryüzüne indirildiği şehir. (Ebtah: Yüzü koyun yere atmak) (Esma-yı Nebi’den: Ebtahî)Yesrib: Medine’nin en eski adı. (Serb: Karıştırmak, zarar vermek, bozmak) 2. Beyit سكّان هفت كشور اسلامه نابیاامّیدكاۀ بخش شفاعت مدینه در Sükkân-ı heft kişver-i İslâm’a NâbiyâÜmmîdgâh-ı bahş-ı şefâ’at Medîne’dür Nabi (5) * Medine: İttihad-ı İslam’ın nabzının attığı can damarı şehir. Ey Nabi! Bil ki, yedi iklimin sakinlerinin ve İslam memleketlerinin şefaat kaynağı olan ümidin mekânı Medine’dir. (Cenneti kazandıran ümit aşısı, iman dersleriyle “Sahibü’s- Şefaat” (asm) ile Medine-i Münevvere’nin manevi minberinde yapılmıştır.) * Sükkân: SakinlerKişver: Memleket 3. Beyit هم جوارك اولدیلر اهل مدینه صبح و شاماول سببدن بونلر اولدی مظهر لطف خدا Hem-civârın oldılar ehl-i Medîne subh u şâmOl sebebden bunlar oldı mazhar-ı lutf-ı Hudâ Sûkî (5) * Medine:  Habibullah’ı kucaklamakla nail-i ihsan olan şehir… Ya Resulallah! Medine ehli, sabah ve akşam senin hem-civarın olmaklıkla nasıl da şeref-yablar. (Ebu Talib’in sofrasına ve Hazret-i Halime’nin sürüsüne bereket vesilesi olan gelişinle) İlahi lütuf yağmuru nasıl da devam etmektedir. * Subh u Şam: Sabah ve akşam 4. Beyit روضۀ  كويننه هردم طورميوب ايلركذارعاشق اولمش غالبا اول سرو خوش رفتاره صو Ravza-i kûyınına her dem durmayub eyler güzâr‘Âşık olmış gâlibâ ol serv-i hoş-reftâre su Fuzuli (3) * Medine: Her karışında Sevgilinin hatırasından iz olan menzil… (Coşup çağlayanlar sadece beşer mi?) Şu suya (kuzey-güney istikametinde akan Dicle ve Fırat) bak! Bir an durmaksızın, senin köyünün bahçesine nasıl da akmaktalar.   * Kûy: KöyServ-i hoş reftâr: Hoş yürüyüşlü servi (Peygamberimiz Aleyhis Salatü Vesselam) 5. Beyit اوله لی شهر مدینه وطنیاولدی بالطبع هر انسان مدنی Olalı şehr-i Medîne vatanıOldı bi’t-tabi’ her insân medenî Atayi (6) * Medine: Bilad-ı İslam’ın medeniyette üstadı şehir… Sirac-ı Kâinattan (asm) Aldığı Nur ile Tenvir Olan Münevver Şehir! Yesrib’den seni Medine’ye kalb eden hicretin akabinde, kalbine “Medine sevdası düşen her insan” da Seyyid-i Kâinat’ın (asm) iki emanet üzerine inşa ettiği medeniyetten elbette nasibini aldı. Bundan daha tabi ne var ki? * Medeni: Güzel terbiyeli, görgülü, kibar 6. Beyit صاقين ترك ادبدن كوی  محبوب خدا در بونظركاه الٰهيدر مقام مصطفي در بو Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-i Hudâ’dır buNazargâh-i İlahîdir Makâm-ı Mustafâ’dır bu Nabi (4) * Medine: Ubudiyetiyle kendini Rabbimize sevdiren, ona ayinedarlık yapan Habibullah’ın köyü: Resulullah’ı (asm)  sadece ashaba ve ümmete değil canlı ve cansız her mahluka, mahbuba sevdiren, cemâlini gösteren Rabbimizin İlahi nazarının, her daim üstünde olduğu muhabbet şehri…  : Ey En Sevgilinin ravzasını başına taç edinmekle bahtiyar makam sahibi şehir! Sana sadece maddeten yakınlaşmak değil kalben tahattur dahi edebin terkine vesilemdir. * Mahbûb: Habib, Habibullah, Hakkın Habibi, Habib-i Kibriya, En Sevgili, Cana Can Katan, Ebed Sevgili, Aşkımın Leylası, Ebed Sevgili 7. Beyit روضه سيله مدينه بر ناديده چيچكدرمكّه  محزون، حشره دك اوني بكله يه جكدراو يتيمدر، حبيبدر، او كرمدر، او تكدر او ابد سوكيليسز معنا بولورمي جهان؟اوڭا بڭزر جان قاتان جانه، بولورمي جهان؟ Ravzasıyla Medine bir nâdide çiçektirMekke mahzun, haşre dek O’nu bekleyecektirO yetimdir, Habibdir, O Keremdir, O Tektir O ebed sevgilisiz mânâ bulur mu cihan?O’na benzer can katan cana, bulur mu cihan? Ahmet Efe (7) * Medine: Bekleyenlerin de özleyenlerin de gözü senin üzerinde. Canların ve cihanın sadrına Şifa, Sen’de gizli. Bu manayı senin sergüzeştinden okuya(cak)nlara barekallah! Kaynakça BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (2011), Osmanlıca Mektubat, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat Divan-ı Ali Emiri, Millet Yazma Eser Kütüphanesi, 34 Ae Manzum 38 (v. 33B)  Divan-ı Fuzuli, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A3401 (v. 9-10-11)  Divan-ı Nabi-i Yusuf, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY 00323 (v. 35A) (v. 89A)  Nazm-ı Ravza-i Şerif, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, MC_Yz_K, nr. 53/2 (v. 14A) Nu’ut-ı Nebeviyye Mecmû’ası, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Hamidiye Bölümü, No:1210 (v. 54A) Tarih İçinde Hicret ve Na’tlar Antolojisi, (1982), Haz.: Türkiye Milli Kültür Vakfı Kültür Komitesi, İstanbul: Zafer Matbaacılık (s.129) http://katalog.istanbul.edu.tr/ https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ http://www.yazmalar.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlı’da Kale Döven Topları Dökmek İçin Askerî Birlik Kurulmuştu
Biliyor muydunuz?

عثمانليده قلعه دوگن طوپلری دوكمك ایچون عسكری برلك قورولمشدی استانبولڭ فتح ايديلمه سنده صاواش طوپلرینڭ رولی هركسڭ معلوميدر. قوشاتمه صیره سنده دیو طوپلرله استانبولڭ سورلری دوگولمش و كچیلمز دینن سورلر بو سایه ده آشيلمشدر. يوز ييللر ایچنده دفعه لرجه قره دن و دڭزدن قوشاتيلان استانبولي كيمسه آلامامشكن، فاتح سلطان محمد دیو صواش طوپلری و قره دن يوروتوله رك خليجه  اينديريلن كميلرله فتح ایتمشدر. چالدیران صاواشنڭ قزانيلمه سنده ده او كونلرڭ مودرن سلاحلری اولان طوپلرڭ و توفنكلرڭ رولی بیوكدر. آشیلماز سورلرله چوریلی دره بگلرڭ قلعه لري، عثمانلیلرڭ قوللاندیغی و بویوك باشاريلر الده ایتدیگی صواش طوپلری قوللانیلارق آشيلمشدر. بو آچیدن باقیلدیغنده، صاواش تكنولوژيلرنده أوزللكله ١٥ و ١٦نجي يوز ييللرده عثمانلیلرڭ دنیایه أوڭجیلك ایتدیگی آڭلاشيلابيلييور. ١٧نجي یوز ییلده ده دنیانڭ سوپر كوجی اولان عثمانلی دولتی ایچون صاواش طوپلرینڭ أورتيلمه سي ایله ایلكیلی آشامه لر بویوك أونم طاشییوردی. أویله كه؛ طوپ دوكمك ایچون برلكلر قورولمقده يدي. صاواش طوپلرینڭ دوكومي ایچون بر برلك ده سلطان ٤نجي محمد دورنده دركاه عالی طوپجيلري اوجاغنده قورولمشدر. ٧ ایلول ١٦٦٧ تاریخلی بر آرشیو بلگه سنده (١٧ / ١٦٦٥ ) بو اوجاغڭ قورولمه سندن و كونلك قرق آقچه معاشله دوكمه جی احمدڭ دوكمه جي باشي اولارق آتانمه سنه قرار ویریلدیگندن بحث ایدیلمكده در . İstanbul’un fethedilmesinde savaş toplarının rolü herkesin malumudur. Kuşatma sırasında dev toplarla İstanbul’un surları dövülmüş ve geçilmez denen surlar bu sayede aşılmıştır. Yüzyıllar içinde defalarca karadan ve denizden kuşatılan İstanbul’u kimse alamamışken, Fatih Sultan Mehmed dev savaş topları ve karadan yürütülerek Haliç’e indirilen gemilerle fethetmiştir. Çaldıran Savaşının kazanılmasında da o günlerin modern silahları olan topların ve tüfeklerin rolü büyüktür. Aşılmaz surlarla çevrili derebeylerin kaleleri, Osmanlıların kullandığı ve büyük başarılar elde ettiği savaş topları kullanılarak aşılmıştır. Bu açıdan bakıldığında, savaş teknolojilerinde özellikle XV. ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlıların dünyaya öncülük ettiği anlaşılabiliyor. XVII. Yüzyılda da dünyanın süper gücü olan Osmanlı Devleti için savaş toplarının üretilmesi ile ilgili aşamalar büyük önem taşıyordu. Öyle ki; top dökmek için birlikler kurulmaktaydı. Savaş toplarının dökümü için bir birlik de Sultan IV. Mehmed devrinde Dergâh-ı Âlî topçuları ocağında kurulmuştur. 7 Eylül 1667 tarihli bir arşiv belgesinde (BOA, İE.AS, 17/1665) bu ocağın kurulmasından ve günlük kırk akçe maaşla dökmeci Ahmed’in dökmecibaşı olarak atanmasına karar verildiğinden bahsedilmektedir. Belge no: BOA, İE.AS, 17/1665 Tarih: Hicrî 17 Rebiulevvel 1078 (Miladî 7 Eylül 1667) (1)Hû (2)Vech-i meşrûh üzere dökmecibaşı olup (3)san’at-ı mezbûrede ehil bulundukça kayd olunmak (4)üzere mahallerine kayd ve şer verilmek (5)buyuruldu (6)18 Rebiulevvel sene 1078 (7)Arz-ı bende-i bî-mikdâr budur ki (8)Dergâh-ı âlî topçuları ocağında mahsûs dökmeci bölüğü olmadığından (9)vâki’ olan seferlerde kal’a-kûb toplar falyaları dökmesi iktizâ edip (10)hâricden tedârike muhtâc ve zarûret çekilmekle ve ondan gayrı havan ile (11)isti’mâl olunan kebîr ve sağîr âhen kumbara daneleri dahî dökmeci işi olup (12)onların ameline muhtâc olup ve el kumbarası dahî muhâsaralarda ziyâde lâzım (13)olmakla bu cümleye mahallinde istihdâm olunmak için yine topçular ocağında bir bölük (14)olunmak üzere hâlâ ordu-yı hümâyûnda el kumbarası döken dökmeci (15)Ahmed kullarına dökmecibaşılık üzere yevmî kırk akçe ulûfe ihsân buyurulup (16)ve kendi san’atında mâhir bir kaç nefer dahî bulundukça nefer olmak üzere mahalline kayd (17)olunmak bâbında fermân saâdetlû Sultânım hazretlerinindir

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiÇürüyen Diş Çekilir
Baş Muharrir

چوروين ديش چكيلير طوپلوم ايچون اڭ ضررلي شي، اڭ تملده  انسانڭ حرصلري، بنجيللگي و شيطانڭ آديملريني تعقيب ايتمه سيدر. انسانلق تاريخي بوينجه  دوزنڭ، برلگڭ، محبّتڭ بوزولمه سنڭ سببلري بونلر و بونلره  باغلي دوام ايدن شيلر أوزرندن اولمشدر. بو يوله  قاپيلان انسانلر، حق و حقيقت قارشوسنده  بيله  كنديلريني طوتامامشلر، اسلامڭ امتحان ميداني اولارق طانيملادىغي شو دنيا حياتنده  عبرت طابلولري اولارق آخرت طرفنه  كيتمشلردر. دنيا حياتي ايچريسنده  قابیل و هابيل ايله  باشلادىغي سويلنن بو جدال خالي، كونمزه  قدر كرك بيريسل كركسه  طوپلومسال اولارق دوام ايتمش، بعضًا بر شخص بتون بر ملّتي كندي انانيتنه  بنا ايدرك يعني هر شيئي كندي أوزرينه  آلارق فرعونيته  قدر يول آلمشدر. حالبوكه  طوپلوم/ملّت انسان كامل اسمنه  لايق اولاجق بر بدن ويا بر فابريقه  كبيدر. اولمليدر. طوپلومده كي هر بر فرد ويا تشكّل، او بدن ويا فابريقه نڭ برر اعضاسي و چرخي مثابه سنده در. بويله  بيليرسه  ايستنن نتيجه يه  كوره  حركت ايده جكدر، ايتمليدر.كه  عموم مقصده  خدمت ايده بيلسين. نتيجه يه  فائده  صاغلايابيلسين. ”ناصل انسانڭ بر الي ديگر النه  رقابت ايتمز، بر كوزي بر كوزيني تنقيد ايتمز، ديلي قولاغنه  اعتراض ايتمز، قلب روحڭ عيبنى كورمز. بلكه  بربرينڭ نقصاننى اكمال ايدر، قصوريني أورتر، احتياجنه  يارديم ايدر، وظيفه سنه  معاونت ايدر. يوقسه  او وجود انسانڭ حياتي سونر، روحي قاچار، جسمي ده  طاغيلير.“ بونڭ كبي ملّتي اولوشديران فردلر و عنصرلر ده  اويوملي، عين هدفه  باقان، آيقيري داورانارق پروبلم چيقارمق دگل، اويوملي حركت ايتمكله  عمومه  خدمت ايدن اولمليدركه  ملّت اولونابيلسين، برلك و برابرلك صاغلانابيلسين و بو صورتله  بيوك و فائده لي ايشلر ياپيلابيلسين… عكس تقديرده  چوروين ديشڭ چكيلديگي كبي، طوپلومه  ضرر ويرن، اهانت ايدن فرد و ياپيلر چكيلير آتيلير. ترسه  دونمه يه  چاليشان چرخلر قيريلير و سوكولور… نهايتنده  هيچ بر اهانت جزاسز قالماز. Toplum için en zararlı şey, en temelde insanın hırsları, bencilliği ve şeytanın adımlarını takip etmesidir. İnsanlık tarihi boyunca düzenin, birliğin, muhabbetin bozulmasının sebepleri bunlar ve bunlara bağlı devam eden şeyler üzerinden olmuştur. Bu yola kapılan insanlar, hak ve hakikat karşısında bile kendilerini tutamamışlar, İslam’ın imtihan meydanı olarak tanımladığı şu dünya hayatında ibret tabloları olarak ahiret tarafına gitmişlerdir. Dünya hayatı içerisinde Kabil ve Habil ile başladığı söylenen bu cidal hali, günümüze kadar gerek bireysel gerekse toplumsal olarak devam etmiş, bazen bir şahıs bütün bir milleti kendi enaniyetine bina ederek yani her şeyi kendi üzerine alarak firavniyete kadar yol almıştır. Halbuki toplum/millet insan-ı kâmil ismine layık olacak bir beden veya bir fabrika gibidir. Olmalıdır. Toplumdaki her bir fert veya teşekkül, o beden veya fabrikanın birer azası ve çarkı mesabesindedir. Böyle bilirse istenen neticeye göre hareket edecektir, etmelidir. Ki umum maksada hizmet edebilsin. Neticeye fayda sağlayabilsin. “Nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.” Bunun gibi milleti oluşturan fertler ve unsurlar da uyumlu, aynı hedefe bakan, aykırı davranarak problem çıkarmak değil, uyumlu hareket etmekle umuma hizmet eden olmalıdır ki millet olunabilsin, birlik ve beraberlik sağlanabilsin ve bu suretle büyük ve faydalı işler yapılabilsin… Aksi takdirde çürüyen dişin çekildiği gibi, topluma zarar veren, ihanet eden fert ve yapılar çekilir atılır. Terse dönmeye çalışan çarklar kırılır ve sökülür… Nihayetinde hiçbir ihanet cezasız kalmaz.

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiSahipsiz Olan...
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiNavarin Vakasının Esbab-ı Mucibesi
Okuma Metinleri

“Osmanlı donanması, 1821 yılında başlayan Yunan bağımsızlık hareketini bastırmak amacıyla Navarin’de bulunuyordu. Gerçekte Yunan bağımsızlık hareketini bastırmaya çalışan asıl kuvvetler Osmanlı kara kuvvetleriydi. Fakat her zaman olduğu gibi Osmanlı donanması kara harekâtına destek oluyor, asker ve silah sevkiyatı yapıyordu. Ancak onun bu işlevi de çok belirleyiciydi. Çünkü bu nakil işlemlerinin kuzeyden kara yoluyla yapılması, ulaşımın uzunluğu ve güvensizliği yüzünden çok zordu. Napolyon’un Mısır’ı işgal etmesi üzerine İngilizlerle işbirliği yapan Osmanlılar Fransızları Doğu Akdeniz’den uzaklaştırmışlardı. Fransız tüccarlarının çekilmesinden kaynaklanan eksikliği Yunanlılar giderdi. Akdeniz’deki Yunan deniz ticareti gelişti. 1821’de Yunan ticaret filosu 600 gemiye, Yunanlıların yıllık ticaret hacimleri de 150.000 tona ulaşmıştı. Ege’deki korsanların büyük çoğunluğu Yunanlıydı. Bu nedenle 1821’de Yunanlılar Osmanlı yönetimine başkaldırdıklarında, Osmanlı Devleti Ege’de de denizden bir direnişle karşılaşmıştı. Osmanlı ordusu bir yandan Mora Yarımadası’nda kara ordusu ile isyanları bastırırken, donanma ile de hem karaya asker ve silah çıkartıyor, hem denizde korsan harekâtını engellemeye yöneliyor hem de Yunan gemilerinin isyancılara silah ve cephane naklini önlemeye çalışıyordu. Navarin Baskını öncesindeki günlerde Osmanlılar ayrılıkçı Yunan hareketini önemli ölçüde etkisizleştirmiş durumdaydı. Navarin baskını öncesinde, üç büyük devlet İngiltere, Fransa ve Rusya, Yunanistan’ın bağımsızlığı konusunda anlaşmışlardı. Hatta bu doğrultudaki önerilerini Osmanlı yöneticilerine açık olarak belirtmişlerdi. Üç ülkenin elçileri 11 Eylül 1827’de Reisülküttap (dışişleri bakanı) Mehmet Sait Pertev Efendi’ye, Ege Denizi’nde güvenliğin kalmadığını, Avrupa ticaretinin de bundan zarar gördüğünü, ayrı bir Yunan devletinin kurulmasıyla savaşa son verilmesinin gerekli olduğunu söylediler. Osmanlı yönetiminin üç büyük devletin önerilerine cevabı sert oldu ve büyük devletlerin bu soruna karışmamaları istendi.”1 Biz de konuyla ilgili 1309 tarihli (Y.EE, 39-9-1)’de kayıtlı Layihasını sizinle paylaşıyoruz. Navarin Vakasının Esbab-ı Mucibesine Dair Ahmed Cevdet Paşa’nın Layihası Navarin vakasının esbab-ı mucibesine dair bir kıta ariza tanzim ve takdimi ser kurmay Hazret-i Şehriyari el-Hac Ali Bey kulları vasıtasıyla şeref-yab telakki olduğum emr u ferman-ı Hümayun-ı mülukane iktiza-yı celilinden olmakla levh-i hatırda mersum ve müstahzar olan malumat-ı kemteranem ber vech-i ati atebe-i ulya-yı Hazret-i Padişahiye arz olunur. Navarin Vakası Yunan ihtilalinin bir hadise-i kerihesidir. Bu ihtilalin esbab-ı mucibesi Tar-h-i Cevdet’in on birinci ve on ikinci ciltlerinde mufassalan mesturdur. Bu ihtilalin zuhuru esnasında Devlet-i Aliye’nin umur-ı askeriyesi pek muhtel ve müşevveş bir halde bulunduğundan her sene Mora’ya sevk olunan ordular bir şeye muvaffak olamadıklarından nihayet Mora eyaleti Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa uhdesine tevcih olunmuş ve bu cihetle Mehmet Ali Paşa’nın Mora hakkında çok (e)hemmiyeti görülmüştür. İbrahim paşa Mora’nın çok yerlerini zabt eyledi. Ve işi kuvve-i karibeye getirmiş ise de müdahale-i ecnebiyden dolayı işin neticesi kesb-i vahamet eylemiştir. Çünkü o zaman hukuk-u hükümeti tanımak hukuk-u düvel kavaidinden bulunduğuna mebni Devlet-i Aliye’nin Mora’da isyan eden reayasını tedib eylemek hakkı hukuk-u düvele mutabık olmakla düvel-i Avrupa buna bir şey diyemeyip bu cihetle Yunan ihtilali yedi sene kadar mümted olmuştur. Yoksa muahharan Fransız imparatoru III. Napolyon’un vazettiği nasyonalite kaidesi ol-vakit cari olsaydı Avrupalılar Devlet-i Aliye’ye bu kadar meydan vermezlerdi. Mamafih Avrupa’nın efkâr-ı umumiyesi Yunanlılara mail ve taraftar olarak devletlerini tasdi’ tazyike ibtida etmişler idi. Binaenaleyh Fransa ve İngiltere ve Rusya devletleri her nasıl olursa olsun bu işe hitam vermek üzere beynlerinde karar verip Devlet-i Aliye’nin Mora’daki hakk-ı hükümetini tanımakla beraber bunca senelerdir Devlet-i Aliye Mora ile uğraştı. Bir netice hasıl edemedi. Halbuki Avrupa’nın en mühim bir kıtasında berren ve bahren muharebeler vuku ve temadisi Avrupa’nın asayişini tehdid eyleyip ve umur-u ticariyemize külli halel geldi diyerek Yunanlılara bazı imtiyazat verilmek üzere tavassut eylediler. Ve muvafakat olunmadığı halde düvel-i selase vesait-i kaviyeye teşebbüs edeceklerini dahi beyan ettiler. Ol vakit Reisülküttap bulunan Pertev Paşa ise ahval-i düvel ve milele aşina olmadığı halde gayet mutaassıp ve para kapmak için keramet füruş olan tekye şeyhlerinin rüyalarıyla tedbir-i umur-ı devlet eyler bir adam olub ekser kurena ve makar-bîn dahi onunla hemhal ve hem-efkâr olduklarından hayır ve şerri muvazene ve encamkarı mülahaza etmeksizin düvel-i selaseye red ile kati cevap verildi. Ve onlar tavassut yolunda müzakereye girişmek istedikçe muhavere ve müzakereden bile ictinab olundu. Onlar da artık Yunanlılar üzerine hareket olunursa mümanaat olunacağı beyanıyla Mora tarafına donanmalarını sevk ettiler. Donanma-yı Hümayun ile Mısır gemileri Çamlıca adasını teshir için o tarafa gitmek üzere Navarin limanında içtima etmişler idi. Donanma-yı Hümayunun başbuğu Patrona iken uhdesine Mirimiranlık tevcih olunan meşhur Çengelköylü Tahir Paşa ve sefain-i Mısrıyye başbuğu Mehmed Ali Paşa’nın damadı Muharrem Bey olup ikisi de İbrahim Paşa’nın taht-ı kumandasında idiler. Düvel-i müttefika donanmaları Navarin limanını abluka edip Yunanlılar üzerine hareket olunursa mümanaat eyleyeceklerini beyan ettiler. İbrahim Paşa keyfiyeti Babıali’ye inha ile talimat istedikde cevaben gönderilen kaimede Navarin limanı boğazını güzelce muhafaza ile mütevekkilen alellah mersumların ayak patırtılarına nigah etmeyerek icab eden gemilerin hareket ve Frenk donanmasından mümanaat-ı fiiliye vuku bulursa mukabele-i bilmisile mübaderet feraiz-i haliyedendir deyu münderiç idi. Bunun üzerine İbrahim Paşa ümera-yı bahriyeyi celile lede’l-müşavere donanma-yı Hümayunun fevti süfün-i ecnebiye ile muharebeye kâfi olmadığından şu hâlde mukabele göz göre tehlikeyi ihtiyar demek olacağına dair ümera-yı bahriye tarafından yapılan mazbatayı İbrahim Paşa Babıali’ye takdim etmiş ve 1243 senesi Saferinin evahirinde donanmanın hareketine karar vermiş idi. Ve hareket eylemek üzere iken liman ağzına düvel-i müttefikanın on dört kıta sefain-i harbiyesi geldi. Ve iki … gelip Yunanilerin bulundukları mahalle tecavüz olunmaması için düvel-i selâse ittifak etmişlerdir. Muhalefet olunursa harben mene memur olduklarını beyan ettiler. O sırada Fransa amirali bizzat İbrahim Paşa ile görüşerek izah-ı makal etmiştir. Bunun üzerine İbrahim Paşa keyfiyeti Dersaadet’e arz ile cevaba muntazır oldu. Ve düvel-i müttefika donanması canibine donanma-yı Hümayun tarafından mugayir-i safvet bir muamele vuku bulunmamasını ümera-yı bahriyeye tembih ile umuru berriyyeyi rüyet için Mora derununa doğru azimet eyledi. Aradan on beş gün mürurunda suret-i dostanede bir Fransa gemisi limana girip İbrahim Paşa’yı sual bahanesiyle biraz tevakkuftan ve limanın her tarafını gözden geçirdikten sonra adet eyledi. Ferdası liman haricinde bulunan büyük küçük yirmi yedi kıta sefain-i harbiye limana girdiler ve her biri süfen-i Hümayundan birinin hizasında durdular ve beş kıtası yelken üzerinde bulundu. İbtida giren firkateyn donanma nezdinde bulunan ateş gemisinin başka mahalle kaldırılmasını teklif edip muvafakat görmediğinden çanaklığında müheyya Frenk askerleri ateş gemisinin üzerine tüfenk atmaya başlamışlar; oradan dahi mukabele sureti gösterildiğinden ateş gemisini işal ettikleri hînde firkateynden gülleli toplar atılmaya ve onlara bakarak diğer gemiler dahi toplarını sağmaya başlamışlar. Onun üzerine donanma-yı Hümayun tarafından dahi mukabele olunarak üç buçuk saat mümted olan muharebede Osmanlı Donanması’nın on bir kıtası muhterik oldu. Bakisi de limanın müntehasına doğru baştan kara ettiler. Düvel-i müttefika bu vecihle donanma-yı hümâyunu itilaf ettikten sonra “Firkateyne iptida Osmanlılar tarafından tüfenk atıldı” diyerek sebebiyeti bizim tarafa özür ve isnad etmişler. Bu hadisede donanma-yı hümayundan gark ve muhterik ve amel-mande olan büyük küçük otuz yedi ve Mısır Donanması’ndan on beş kıta ki ceman elli yedi kıta süfen-i harbiyedir. Elhasıl Mora meselesi hakkında düvel-i müttefikanın tekliflerine Devlet-i Aliye’yi muvafakata mecbur etmek üzere donanma-yı Hümayunu ihraka niyet eyleyip ona bahane olmak üzere ateş gemisini vesile ittihaz ve sonra da sebebiyeti bizim tarafa tahmil etmişlerdir. Siyak-ı hale nazaran onların bu tamimatına İbrahim Paşa’nın da vakıf olması melhuz ise de bu vaka-i elimanenin sebeb-i aslisi Pertev Paşa ve onunla hem efkâr olan erkan-ı devlet ile mukarrabin-i saltanatın budalalıkları Düvel-i müttefikanın kuvvetleriyle donanma-yı hümayunun kuvvetini muvazeneden sarf-ı nazarla tehlikeye atılmak yolunda mecnunane rey ve tedbirler arz ile batıl üzerinde inat ve ısrar edenlere ne denilir ve onlarla nasıl iş görülür? Navarin vakasından sonra Yunanilere iane için Mora’ya bir miktar Fransız askeri çıkarıldı. Onun üzerine İbrahim Paşa dahi Mora’yı terk ile Mısır’a gitti. Bunun üzerine Devlet-i Aliye artık düvel-i selâsenin tekâlifini kabul eder zannolunur iken Devlet-i Aliye eski kararında sebat eylemekle düvel-i selâse elçileri bandıralarını indirip gittiler. Bâbıâlice buna da ehemmiyet verildiğinden Rusya muharebesi zuhur etti. Ruslar Edirne’ye kadar geldiler. İşte ol vakit İngilizler Devlet-i Aliye’den meyus olarak Yunanistan’ın krallık olmak üzere Devlet-i Aliye’den infikakını meydana koydular. Devlet-i Aliye dahi Rusların Edirne’ye kadar gelmesinden pek ziyade yeis ve fütur getirmekle bu teklife karşı hiçbir şey demeyip hemen Rusyalı ile kendi selametini mucip olacak müsalaha akdine hasr-ı nazar etti. Rusya devleti Yunanistan’ın Devlet-i Aliye himayesinde olarak bir eyalet-i mümtaze olmasını ve lede’l-icab onları elinde bir alet olarak istimal etmeyi arzu ederdi. Ama krallık derecesine kadar gidilmesini istemezdi. Lakin İngiltereli tarafından meydana öyle bir teklif konulup taraf-ı Devlet-i Aliye’den dahi bir şey denilmediğinden bir şey diyememiş, yoksa taraf-ı Devlet-i Aliye’den bu cihete dair bir itiraz vuku bulsaydı Rusyalı derhal muvafakat eleyecek imiş. Lakin bu hakaik çok sonra meydana çıkmıştır. Ol vakitler Babıali’ce bu işler hep Rusya’nın kurduğu dolaplardan diye zannolunurdu. Hakikat-i halde işi krallık derecesine kadar götüren İngilizler olduğunu çok sonra İngilizler alenen itiraf etmiş oldukları maruzdur. Fi 2 Temmuz sene 317Kulları Cevdet 1- https://www.denizbulten.com/yazar-navarin-baskini-ve-sonuclari-72.html erişim: 12 Haziran 22 saat: 14:27

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiHilye-i Hakani
Okuma Metinleri

Hüve’l-Kerim Besmele’yle edelim feth-i kelamFeth ola ta bu muamma-yı benam Gösterir ayinesi Besmele’ninHilye-i pâkin o vech-i hasenin Hamd ol Allah’a ki yektadır olDahi dânâ ve tuvânâdır ol Nice Pakize sühandan sonraFahr-ı âlem dedi benden sonra Hilye-i pakimi kim görse benim Ola görmüş̧ gibi vech-i hasenim İttifak etti bu manada ümemEzherü'l-levn idi fahr-i âlem Görünürdü gözü daim mekhulHaddizatında siyeh çeşm idi ol Hem cesîm idi Rasûl-i Ekrem Yaraşır nûr-ı mücessem der isem Mest-i aşk olmağın ol çeşm-i humar Humrete mail idi bir mikdar Tîr-i müjgânı siyâh idi anınTâr-ı gîsûsu gibi hûrânın Ketebehü’l-abidü’d-dai el-müznib   Hüve’l-Aziz Dahi Malik’le Ebu Hale dediMâh-ı nev gibi açık kaşlı idi Çekse pergâr-ı ezel âna misalKeaşı pergârına benzerdi hilal Meh-i cebiniyle o bini-i şerifHub u hemvar idi mevzun u latif Dişleri sâf idi hem seyrek idiRişte-i dâne-i dürden yek idi Meğer olmuştu o la’l-i mümtazHokka-i lülü’-i sanduka-i râz Rû-yı rahşanı değirmiydi ânınNitekim cirmi meh-i tâbânın Hem dahi ol iki ruhsare-i terKatı çok etli değildi derler Ânın etmişti cenab-ı HâlıkKereminden yüzün ak alnın açık Ol mübarek sakalında ânı bilAncak ağarmış idi on yedi kıl Gerden-i pâk-i Resul âfâkGayet ağ idi be-gayet berrak El-fakir Muhammed Sadullah el-kâdı   Hüve’l-Ferd Sinesi gayetle vasi idiNur satı’ gibi hem lami’ idi Vüsat-i sadrına yetmez mi güvâhSığdı anda bu kadar sırrullâh Yağrının ortası hem etlü idiBir kerem sahibi devletlü idi Ten-i siminde letafet var idiSikke-i mühr-i nübüvvet var idi Katı mevzun idi der ehl-i nazarO kerametlü mübarek eller Nahl-ı firdevs idi balası meğerSimden şahlar ol parmaklar Her bir engüşt-i hümayunı ânınKalem-i sun‘ı idi Mevla’nın Nur-ı mahz olsa n’ola cism-i ResulŞu’le-i şem’-i tecelli idi ol Hasılı hub idi her uzvu ânınCümle âyâtı gibi Kur’an’ın Vasfının olmayıcak payanıÖzre hacet mi kalur Hakani Bi-asker-i Rumeli gafara leh 49

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiZulmü Alkışlayamam
Okuma Metinleri

ظلمي آلقيشلايامام ظلمي آلقيشلايامام، ظالمي اصلا سوه مم؛ كلنڭ كيفي ايچون كچمشه  قالقوب سوگه مم. بري اجداديمه  صالديرديمي، حتّی بوغارم! ...- بوغامازسڭ كه ! - هيچ اولمازسه  يانمدن قوغارم.أوچ بچوق صويسزڭ آردندن زغارلق ياپامام؛ هله  حق نامنه  حقسزلغه  ئولسه م طاپامام.طوغديغمدن بريدر، عاشقم استقلاله ؛ بڭا هيچ تاسمه لق ايتمش دگل آلتين لاله ! يوموشاق باشلي ايسه م، كيم ديدي اويصال قويونم؟ كسيلير بلكه ، فقط چكمه يه  كلمز بوينم! قانايان بر ياره  كوردممي يانار تا جگرم،اوني ديڭديرمك ايچون قامچي یيرم، چفته  يیرم! آدم آلديرما ده  كچ كيت! دييه مم، آلديريرم.چيگنرم، چيگننيرم، حقّي طوتار قالديريرم! ظالمڭ خصمي يم امّا سورم مظلومي...ارتجاعڭ شو سزڭ لهجه ده  معناسي بومي؟ Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...- Boğamazsın ki! - Hiç olmazsa yanımdan kovarım.Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırma da geç git! diyemem, aldırırım.Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?

Mehmet Akif ERSOY 01 Ocak
Konu resmiMizaç İlmi-2
Osmanlı Tıbbından

Transkripsiyon Fasl-ı Fî Beyâniʼl-Mizâc ve Keyfiyyetihî Hakîm-i aleʼl-ıtlâk ve mübdiʻ-i Hallâkʼın emri ile bu dört anâsır birbiri ile muhtelit olup ihtilâtları birbirinin harâret ve bürûdet ve yübûset ve rutûbetin aslında olan haddinden indirdikden sonra bir hâlet-i mutavassıta zuhûr eder ki mizâc derler. Mizâc dahi ya muʻtedildir ya gayr-ı muʻtedil. Eğerçi muʻtedil-i hakîkî yokdur demişler ammâ nisbet ile mizâc bir mertebeye vâsıl ola ki onda olan harâret ve bürûdet ve yübûset ve rutûbet lâzım olacak hadden ziyâde ve noksân olmaya, ona muʻtedil derler. Emzice-i hayvânâtda muʻtedil mizâc insândır. İnsânın dahi baʻzı uzvunun harâreti baʻzının bürûdetine mukâbil eder. Muʻtedil-i hakîkîye yakın olur. Benî nevʻ-i insânda muʻtedil-i hakîkî bâʻis-i îcâd-ı mümkinât ve sebeb-i âferîniş-i mevcûdât olan Fahr-i âlem Muhammedinüʼl-Mustafâ sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerinin mizâc-ı kuds-i imtizâclarıdır deyü ittifâk etmişlerdir. Fî Beyân-ı Aksâmiʼl-Mizâc Zikr olunan dört erkânın keyfiyyâtı birbirine muhâlifdir. Birbirine teʼsîr eder. Ve birbirinden eser dahi kabûl eder. Meselâ rutûbet nice ki yübûseti tartîb eder. Kendisi dahi biraz yübûsete meyl eder. Harâret ve bürudet dahi ancılayın. Her biri teʼsîr edip ve âhardan dahi kabûl-i eser eder. Ve eğer dört keyfiyyetden ki biri hârr ve ikincisi bârid ve üçüncüsü ratb ve dördüncüsü yâbisdir. İki keyfiyyet beraber gelip ve iki keyfiyyetin biri kavî ve biri zaʻîf ola. Mizâc ol iki beraber gelen keyfiyyet arasında muʻtedil olur. Biri kavîrek ve biri zaʻîfrek olan keyfiyyetin kavîsine mizâc derler. Bu mizâc müfreddir ya hârrdır ya bârid ya ratb ya yâbis. Meselâ harâret ve bürûdetde muʻtedil olup rutûbet ve yübûsetde galebe etse mizâc-ı yâbisdir. Ve eğer rutûbet ve yübûsetde muʻtedil ola, harâret ve bürûdetde galebe eyleye, mizâc-ı hârrdır. Harâret ve yübûsetde muʻtedil olup rutûbet ve bürûdetde galebe ede, mizâc-ı ratbdır. Eğer harâret ve rutûbetde beraber olup bürûdet ve yübûsetde galebe ede, mizâc-ı bâriddir. Maʻlûm oldu ki mizâc-ı müfred dörtdür: mizâc-ı hârr, mizâc-ı bârid, mizâc-ı yâbis, mizâc-ı ratb. Fî Beyân-ı Mizâc-ı Mürekkeb Kaçan bu dört keyfiyyetin ikisi gâlib olup ikisi mağlûb olsa mizâc-ı mürekkeb hâsıl olur. Harâret ve rutûbet ziyâde olsa hârr ratb derler. Harâret ve yübûset galebe etse hârr ve yâbis derler. Bürûdet ve rutûbet galebe etse bârid ratb derler. Bürûdet ve yübûset galebe etse bârid yâbis derler. Pes mizâc-ı mürekkeb dahi dört oldu: hârr ratb, hârr yâbis, bârid ratb, bârid yâbis. Kaçan ki bu dört keyfiyyetin aslâ birbirine teʼsîri olmayıp dördü dahi beraber gele, ona mizâc-ı muʻtedil derler. Bundan maʻlûm oldu ki mizâcın aksâmı dokuzdur. Biri muʻtedil ve dördü mürekkeb. * Metnin Güncel Çevirisi Mizaç ve Niteliği Mutlak hikmet sahibi ve yaratıcı olan Allah’ın emri ile sıcaklık, soğukluk, kuruluk ve nemlilik unsurları birbiriyle karışmış olup, bu karışım neticesinde kendi karakterlerinden hariç olarak belirli bir ortalama karakter meydana gelir ki buna mizaç denilir. Mizaç dengeli ve dengesiz olmak üzere ikiye ayrılır. Ancak gerçek dengeli mizaç yoktur demişlerdir.  Mizacın sıcak, soğuk, kuru ve nemlilik oranları fazla veya eksik değilse ona dengeli denilir. Canlılar arasında en dengeli mizaç insanlarındır. İnsanın bazı organlarının sıcaklığı bazılarının soğukluğuna karşılık gelir. Böylece gerçek dengeye yakın olur. İnsanoğlunda en dengeli mizaç, varlıkların yaratılmasına sebep olan, kâinatın övüncü Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) mizacıdır. Mizacın Çeşitleri Dört unsurun niteliği birbirine zıttır, dolayısıyla birbirine etki eder. Örneğin rutubet nasıl ki kuruluğu giderirse kendisi de kuruluğa maruz kalır. Sıcaklık ve soğukluk da böyledir. Dört nitelik sıcak, soğuk, nemli ve kurudur. İki nitelik eşit miktarda yan yana gelirse dengeli olur. Biri diğerinden daha baskın gelen niteliğe de mizaç denilir. Bu basit (tekil) mizaçtır ve sıcak, soğuk, nemli, kuru olabilir. Sıcaklık ve soğuklukta dengeli olup nemlilik ve kurulukta baskın gelen mizaca kuru mizaç denilir. Nemlilik ve kuruluk dengede olsa; sıcaklık ve soğukluk baskın gelse sıcak mizaçtır. Sıcaklık ve kurulukta denge olsa, ancak nemlilik ve soğuklukta galebe etse o zaman nemli mizaç olur. Eğer sıcaklık ve nemlilikte eşit olup soğukluk ve kurulukta baskın gelse soğuk mizaç olur. Buna göre basit mizaç dört kısımdır: sıcak mizaç, soğuk mizaç, kuru mizaç, nemli mizaç. Bileşik Mizaç Dört niteliğin ikisi baskın, diğer ikisi zayıf karakterde olursa bileşik mizaç meydana gelir. Örneğin sıcaklık ve nemlilik fazla olsa sıcak-nemli denilir. Sıcaklık ve kuruluk baskın olsa sıcak-kuru denilir. Soğukluk ve nemlilik galebe ederse soğuk-nemli olur. Soğukluk ve kuruluk baskın gelirse soğuk-kuru denilir. Buna göre dört bileşik mizaç vardır: sıcak-nemli, sıcak-kuru, soğuk-nemli, soğuk-kuru. Bu dört niteliğin birbirine üstünlüğü olmayıp eşit olurlarsa buna da dengeli mizaç denilir. Dolayısıyla toplam mizaç sayısı dokuzdur: (dördü basit), dördü bileşik ve dengeli. Kaynak: Şemseddin-i İtâkî Şirvânî, Teşrîhuʼl-Ebdân, 7b-8b

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Mezar Taşı Kitabesi / Şemsi Paşa Camii Hüve’l-BâkîMerhûm ve mağfurun lehEl-muhtâc ilâ rahmetiRabbihi’l-gafûr ŞemsiPaşa zâde Bolulu İbrahim Bey ruhunaEl-FâtihaSene 1200 Mezar Taşı Kitabesi / Şemsi Paşa Camii MerhûmBolulu HüseyinEfendiRûhîçünEl-FâtihaSene1126 Şemsi Paşa Camii imamı / Üsküdar Merhûm ve mağfur ŞemsiPaşa Camii imamıBuhuri AbdurrahmanEfendi rahmetullahiAleyh Kelimeler: Hüve’l-Bâkî: Kalıcı olan, zail olmayan O (Allah)’tır.Merhûm: Rahmete ermiş, vefat etmişEl-muhtâc ilâ rahmeti Rabbihi’l-gafûr: Bağışlayıcı Rabbinin rahmetine muhtaç olanZâde: OğulBuhuri: Câmi, tekke gibi ibadet yerlerinde vakıf idaresince buhurdanları idare etmekle görevlendirilmiş kimse

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

دگرلي دوستلر، بر يازار كونلك حياتده  قوللانديغمز كلمه لرڭ أوزريمزده كي اتكيلريني افاده  ايتمك ايچون شويله  دير: ”حياتڭزدن ممنون دگلسه ڭز سوزلريڭزي بر يره  دوكمك ايي بر فكر اولابيلير.“ باشقه  بري ايسه  كلمه لرڭ كوجي حقّنده  شو چارپيجي افاده لري قوللانير: ”مودرن بيليم هنوز برقاچ كلمه نڭ كوجي قدر اتكيلي بر علاج أورته مدي.“ يعني قوللانديغمز كلمه لر كرچكدن بزم ايچ دنيامزده  اولوملي- اولومسز چوق فرقلي اتكيلر اولوشديرمه  پوتانسييلنه  صاحب آراچلردر. مثلا آننه ، اميد، اوموت، خارقه ، هنوز، سوكي، شفقت، عشق، محتشم، ايمان، امكان، ياپابيليرم! كبي كلمه لر اولوملي يوڭده  دوشونجه لريمزي، دويغولريمزي، ايچ دنيامزي دريندن اتكيله مه  كوجنه  صاحبدر. أويله يسه  قوللانديغمز كلمه لري سچه رك أوزنله  قوللانالم. قوللانالمكه  كلمه لر بزه  بار (يوك) دگل، يار اولسون! قيمتلي دوستلر آينده  كوكنلرينه  يولجيلق ياپاجغمز ايلك كلمه مز: ”كيراز“ Değerli dostlar, bir yazar günlük hayatta kullandığımız kelimelerin üzerimizdeki etkilerini ifade etmek için şöyle der: “Hayatınızdan memnun değilseniz sözlerinizi bir yere dökmek iyi bir fikir olabilir.” Başka biri ise kelimelerin gücü hakkında şu çarpıcı ifadeleri kullanır: “Modern bilim henüz birkaç kelimenin gücü kadar etkili bir ilaç üretemedi.” Yani kullandığımız kelimeler gerçekten bizim iç dünyamızda olumlu-olumsuz çok farklı etkiler oluşturma potansiyeline sahip araçlardır. Mesela anne, ümit, umut, harika, henüz, sevgi, şefkat, aşk, muhteşem, iman, imkân, yapabilirim! gibi kelimeler olumlu yönde düşüncelerimizi, duygularımızı, iç dünyamızı derinden etkileme gücüne sahiptir. Öyleyse kullandığımız kelimeleri seçerek özenle kullanalım. Kullanalım ki kelimeler bize bâr (yük) değil, yâr olsun! Kıymetli dostlar ayında kökenlerine yolculuk yapacağımız ilk kelimemiz: “kiraz” KİRAZ: Gülgillerden olan ekseriyetle yapraklanmadan önce çiçek açan ve özellikle mayıs ayının sonlarında dalların elleriyle Rabbimizin ikram ettiği bu meyve Latinceden dilimize geçmiştir. Aslı “kerasi” olan bu kelime Kırmızı meyve anlamındadır. Kirazın ana vatanı Karadeniz’deki “kerasus” olarak da söylenir. Kerasus zamanla “Giresun” olarak dilimizde yerini almıştır. Kiraz ağaçları Türkçemizde çiçekleriyle, bahçeleriyle bilhassa lezzetli, mükemmel meyvesiyle güzelliğin bir sembolü olmuştur. Ayrıca kirazın bazı türlerinin odunu ince marangozlukta kullanılır. Çok sanatlı harika el işlemesi mobilya ürünlerine bu ağacın gövdesi vesile olur.   HORTUM: Bu kelime Arapça olup Kur’an kökenli kelimelerden biridir. Aslı “hurtum” olan bu kelime “burun” anlamındadır. Rabbimiz, Kalem suresinde kötü ahlaklı bir müşrikin akıbeti hakkında “Yakında onun hortumunun (burnunun) üzerine damga basacağız (da onu rezil edeceğiz)!” buyurmaktadır. Ayrıca hortuma güzel bir misal filin hortumudur. Zira bazı hayvanlarda boru gibi uzanmış olan ağız ve burun kısmı aynı hortuma benzer. BAYRAM: Eski Türkçeden köken alan bu kelimenin aslı “badram”dır. Zamanla “bayram” şeklinde söylenegelmiştir. Kelime Rusçaya, Kafkas ve Balkan dillerine de Türkçemizden geçmiştir. Milletçe sevinç içinde kutlanan, dinî veya millî bir anlam taşıyan kutsal günlere biz bayram diyoruz. Bayramlık, bayram harçlığı, bayram hazırlığı, bayram tebriki, bayram yeri gibi pek çok deyim dilimizde müstesna bir yere sahiptir.   SEBİL: Bu kelime Arapçadan dilimize geçmiştir. Arapça “yol” anlamındaki bu kelime Türkçeye geçtikten sonra çok farklı bir manada kullanılmıştır. Hayır, hasenat yaparak Rabbimizi razı etmeyi en birinci vazifeleri bilen ecdadımız, Allah’ın rızasını kazanmak için yol kıyılarında yolcuların su içmeleri için çeşmeler yaparlardı. İşte bu küçük çeşmelere sebil adını verdiler. Ayrıca Kur’an-ı Kerimde geçen “Allah’ın rızasını kazanma yolunu” anlatan, “fisebilillah” ifadesi de “sebil” kelimesinin Arapça orijinal manasından farklı bir şekilde kullanımında etkili olduğunu söyleyebiliriz. ÇİLEK: Anadolu’da baharla yaz arasında geçiş dönemini anlatan bir meyvedir çilek. Enfes tadı ve kokusuyla Yaradan’ın rahmetini gösteren çilek mayıs ayının en lezzetli meyvelerindendir. “Osmanlı çileği” “Arnavutköy çileği” “Ereğli çileği” “Frenk çileği” gibi pek çok çeşitleriyle sofralarımızı süsler. Aslı “çigelek” olan bu kelime Türkçedir. Gülgillerden, beyaz çiçekli olan bu güzel meyvenin adı son yıllarda hormonlarla beraber anılsa da o muhteşem görüntüsü ve rengi insanlara ilham vermeye devam ediyor. DULDA: Moğolcadan dilimize geçmiş olan bu kelime Anadolu’da yaygındır. Özellikle Yörük göçerler arasında kullanılan bu sözcük “Kuytu, korunaklı, gölgeli, siper yer” manasındadır. Mesela Karacaoğlan’a ait olan şu ifade duldayı anlatıyor: Yiğit duldasında yiğit saklanır / Muhannette gölge olmaz, dal olmaz! HAFRİYAT: Günlük kullanımda karıştırılan kelimelerden biri de hafriyattır. Arapça olan bu kelimeye genelde yanlışlıkla “harfiyat” denilir. Harfiyat “harf” kökünden türerken hafriyat ise “hafr” kökünden türer. “Kazmak, kazı yapmak” anlamına gelir. Bu kazma işine “Hafriye” işi de denilir. Yol ve inşaat yapmak, toprak altında kalan eski eserleri veya madenleri meydana çıkarmak için toprağı kazma işine bu isim verilir.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiAyrılık Çeşmesi
Seyyah

آيريلق چشمه سي  استانبولڭ قاضي كوي ايلچه سي راسم پاشا محله سي صينيرلري ايچنده  قالان بو ياپي، اسمندن ده  آڭلاشيلاجغي أوزره  آيريلقلره ، وداعلره ، فراقه  شاهد اولمش بر عثمانلي چشمه سيدر. چوغي چشمه دن فرقلي اولارق نمازkاهله  برلكده  انشا ايديلن چشمه لردن، أونمليلرندن بريسيدر.  عثمانليده  بنالر كليشي كوزل انشا ايديلمزدي. وارلقلري بر مصلحته ، فائده يه  خدمت ايدردي. چشمه لر ده  أوزللكله  حج و كروان يوللري أوزرنده  بنا ايديلمش، مادي معنوي تجارت اهلنه  يولداشلق ايدرلردى.  ايشته  بو چشمه لردن بريسي ده  آيريلق چشمه سيدي. عثمانليده  حج قافله لري و صرّه  آلايلرينڭ طوپلانوب يوله  چيقدقلري يردي بوراسي. سفره  كيده جكلر بورايه  كلير، وداعلريني بوراده  ياپارلردي. يوله  بورادن روان اولورلردي. آيريلغڭ آدرسيدي. بوندندركه  اسمي آيريلق چشمه سي اولمش، قالمشدي. عثمانلي پادشاهلرينڭ طوغويه  ياپاجغي سفرلر أوڭجه سنده  ده  توم عسكرلر حاضرلق ياپوب يوله  چيقمق ايچون بوراده ، بو چشمه ده  طوپلانيرلرمش. بورادن يوله  چيقان عسكرلر، بغداد يولنه طوغري ايلرلرمش. آيريلقلرڭ آدرسي اولان چشمه  ده  كوز ياشلرينه ، وصلت اومودينه ، دنيا امتحاننه ، باشلانغيج و صوڭه  شاهد اولان قديم بر بنا اولارق حالا ديمديك آياقده در. نيجه لريني اوغورلامشدر. تاريخڭ كوزي اولارق بزه  نيجه  الهاملر طاشيمقده در. هيچ اولمازسه  بر كز زيارت ايديلمه يي و تفكّري حق ايتمييورمي سزجه  ده ؟                                  İstanbul’un Kadıköy ilçesi Rasim Paşa mahallesi sınırları içinde kalan bu yapı, isminden de anlaşılacağı üzere ayrılıklara, vedalara, firaka şahit olmuş bir Osmanlı çeşmesidir. Çoğu çeşmeden farklı olarak namazgahla birlikte inşa edilen çeşmelerden, önemlilerinden birisidir. Osmanlıda binalar gelişigüzel inşa edilmezdi. Varlıkları bir maslahata, faydaya hizmet ederdi. Çeşmeler de özellikle hac ve kervan yolları üzerinde bina edilmiş, maddi manevi ticaret ehline yoldaşlık ederlerdi. İşte bu çeşmelerden birisi de ayrılık çeşmesiydi. Osmanlıda Hac kafileleri ve Surre Alaylarının toplanıp yola çıktıkları yerdi burası. Sefere gidecekler buraya gelir, vedalarını burada yaparlardı. Yola buradan revan olurlardı. Ayrılığın adresiydi. Bundandır ki ismi Ayrılık Çeşmesi olmuş, kalmıştı. Osmanlı padişahlarının doğuya yapacağı seferler öncesinde de tüm askerler hazırlık yapıp yola çıkmak için burada, bu çeşmede toplanırlarmış. Buradan yola çıkan askerler, Bağdat Yolu’na doğru ilerlermiş. Ayrılıkların adresi olan çeşme de gözyaşlarına, vuslat umuduna, dünya imtihanına, başlangıç ve sona şahit olan kadim bir bina olarak hala dimdik ayaktadır. Nicelerini uğurlamıştır. Tarihin gözü olarak bize nice ilhamlar taşımaktadır. Hiç olmazsa bir kez ziyaret edilmeyi ve tefekkürü hak etmiyor mu sizce de?

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiHiçbir İhanet Cezasız Kalmaz
Belge Okumaları

Sahip olduklarımızın kıymetini, çoğunlukla o nimetlerin yok olma tehlikesi belirince anlarız. Sağlığımız, malımız, soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yürüdüğümüz park, ailemiz, yakınlarımız, özgürlüğümüz, vatan toprağı, mukaddesatımız… Ne zaman ki bunları kaybetme riski ortaya çıkar, işte o anda onların nimet olduklarının farkına varırız. 15 Temmuz 2016’da millet olarak tarihimizin en büyük hadiselerinden birini yaşadık. O gece, bu ülkenin evlatlarına hayatın en büyük nimetlerinden olan vatan toprağının ve özgürlüğün kıymetini hatırlattı. O gece 79 milyon insan, sadece vatan ve özgürlüğün değil, sahip olduğu bütün güzel şeylerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Zira o gece bir ölüm kalım mücadelesi yaşandı. O gece, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere tüm Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmış hainlerin darbe girişimi haberiyle sarsıldı. Ortak geçmişe sahip olduğumuz veya olduğunu zannettiğimiz bir grup, milletimizin geleceğini çok farklı bir yöne devşirmeye, yüzlerce yıllık ülkü ve idealimizden uzaklaştırmaya, bu milleti uzun zamandır tarihe gömmek isteyenlerin emellerine alet olan bir tuzakla bizi yok etmeye kalkıştı. O zamana kadar varlığımıza kasteden iç ve dış tehlikelerden çok farklı bir hadiseydi bu. Bunu yapanlar bizim içimizdeydi. Görünüşe bakılırsa aynı coğrafyada yaşıyor, aynı dili konuşuyor, aynı inancı paylaşıyorduk. Ama akıllarını ve kalplerini, bu milletin varlığını bir arada tutan temel değerlerden tamamen uzak bir üst akla satmışlardı. Amaçlanan şey, tarihten günümüze düşmanlarımızın planladığı şeyle aynıydı: bu milletin özgürlüğünü, kültürünü, inancını yok etmek. Kökü dışarıda olan bu ihanet şebekesi, Fethullahçı Terör Örgütü, o gece millete ait olan ağır silahları yine bu aziz millete çevirmekte tereddüt etmedi. Silahsız olan insanlara kurşunlar sıkıldı, tanklardan toplar yağdırıldı, uçak ve helikopterlerden bombalar atıldı. Milletin can evi olan Meclis’i bile bombaladılar. Fakat başaramadılar. Boyunduruk altına almak istedikleri millet, duruma bizzat el koydu ve Tuzak Kuranların En Hayırlısıʼnın (cc) yardımıyla, onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Yapılış tarzıyla tarihte eşi benzeri olmayan bu ihanet duyulur duyulmaz, vatanını seven herkes yine tarihte görülmemiş bir şekilde sokağa çıktı; köprü başlarına, havalimanlarına, kışla girişlerine giderek işgale karşı direndi. Evlerinden çıkamayanlar dualarıyla destek verdi. O gece Cumhurbaşkanından Başbakanına, Millet Meclisinden Mahalle Muhtarına, esnafından memuruna, yaşlısından gencine herkes vatanını savundu. O gece Türk milleti, atalarından aldığı, ancak kolay kazanılamayan bir nimeti, gelecek nesillere armağan etti: özgürlük nimetini. Her savaş gibi bu mücadelenin de bir bedeli oldu. Kendi canımızdan 251 şehidi ebedi âleme uğurladık. Her biri milletin bir ferdi olan bu şehitler, aslında bu toprakların gerçek bir vatan olduğunun ispatıydı. Vatanlarını, inançlarını, ailelerini, çocuklarını, reislerini kaybetmemek için kendilerini feda ettiler. Ve arkalarında büyük bir kahramanlık destanı bıraktılar. Bu destan anlatılmalıdır. Yaşayanlara, yaşamayanlara, farkında olanlara, olmayanlara, dosta düşmana nesilden nesile aktarılmalıdır. Ta ki bir daha kimse bu milleti sınamaya kalkmasın, kimse bu toprakları sahipsiz sanmasın. Biz de bu tarihî hadiseyi canlı tutmak ve vatana ihanet edenlerin önünde sonunda cezalarını çekeceklerini hatırlatmak amacıyla arşiv vesikalarından birkaç örnek sunuyoruz. 1. VESİKA Osmanlı ordusu ve askerî mevkiler hakkında casusluk eden Hristo Yovanʼın idam edilmesi hakkında Harbiye Nezareti kararı (18 Mart 1913) Harbiye Nezâreti Muhâkemât Dâiresi (1) Çanakça karyeli Hristo Yovan mevkiʻ-i harbde düşman tarafına firâr eder iken der-dest olunup izhâr ettiği belâhet ve cinnet âsârının taht-ı müşâhedeye alınmak sûretiyle (2) tebyîni içün Hadımköyüʼnden Dersaʻâdetʼe iʻzâm kılınmasıyla merkûmun mükerreren vâkiʻ olan müşâhede ve muʻâyene netîcesinde hâl-i hâzır şuʻûrunda hiçbir tağayyür görülemeyip gösterdiği tavır sırf (3) hîleden ileri geldiği fennen ve kendisinin Ordu-yı Hümâyûn ve mevâkiʻ-i askeriye hakkında hıyânet ve câsûsluk ettiği indeʼl-muhâkeme usûlen sâbit olduğundan Cezâ Kânûnnâmesinin seksen (4) birinci mâddesine tevfîkan iʻdâmına ve emsâline ibret-i müessire olmak üzere bunun tesrîʻ-i cezâsına karâr verildiği ve el-yevm Merkez Kumandanlığı habishânesinde mevkûf bulunan şahsın (5) sâhib-i cürüm merkûm Hristo Yovan olduğuna kanâʻat-ı kaviyye hâsıl olduğu Çatalca Ordu-yı Hümâyûn Dîvân-ı Harbî riyâsetinin ol bâbdaki tahrîrâtıyla mürsel evrâk meyânında bulunan iki (6) kıtʻa mazbatada bast u beyân olunmuş ve karâr-ı vâkiʻ muvâfık-ı hükm-i kânûn bulunmuş olduğundan merkûmun ber-mûceb-i karâr icrâ-yı mücâzâtı husûsunun Bâb-ı Âlî cenâb-ı sâmîsince (7) atebe-i ulyâ-yı mülûkâneye arzıyla istîzânı maʻrûzdur. Fî 10 Rebîʻüʼl-âhir sene 331 ve fî 5 Mart sene 329 Aʻzâ Binbaşı Mehmed Rüşdü bin Ahmed Aʻzâ Binbaşı Abdullah bin Ali Aʻzâ Kâimmakâm es-Seyyid Muhammed Atâ Aʻzâ Miralay Ömer Lütfi Aʻzâ Mîrlivâ Hamid Aʻzâ Müftî es-Seyyid Mehmed Şakir Muhâkemât Dâiresi Reîsi Ferîk Yusuf Kenan Tasdîk olunur. Fî 5 Mart sene 329. (8) Harbiye Nâzırı Mahmud Şevket İ.HB.00129.00042.002.001 2. VESİKA İngilizler adına casuslukta bulunarak askerî sırları ifşa eden Bursalı Mehmed Şakir ve firari Galib Beyzade Hüseyin Hüsnü'nün idamlarına dair padişah iradesi (8 Şubat 1916). Harbiye Nezâreti Tahrîrât Dâiresi Tahrîrât Kalemi 2475 İrâde-i Seniyye (1) Hükûmet-i seniyye aleyhinde tertîbât-ı mefsedetkârânede ve İngilizlerle teʼsîs-i münâsebât ederek câsûslukta bulundukları biʼl-muhâkeme sâbit olan Bursalı mühtedî Mehmed Şakir bin Menas nâm-ı diğeri (2) Abdullah ve hâl-i firârda bulunan Gâlib Beyzâde Hüseyin Hüsnüʼnün esrâr-ı askeriyeyi ifşâ ve hıyânet-i harbiye ve câsûsluk hakkındaki kânûn-ı muvakkatin on dördüncü maddesinin beşinci fıkrasına tevfîkan (3) ve Hüseyin Hüsnüʼnün derdestinde muhâkeme-i vicâhiyesi icrâ kılınmak üzere iʻdâmlarına ve Hüseyin Hüsnüʼnün hukûk-ı medeniyeden iskâtıyla emvâl ve emlâkinin haczine dâir Dersaâdet Dîvân-ı Harb-i Örfîʼsinden (4) verilen karâr tasdîk edilmiştir. (5) İşbu irâde-i seniyyenin icrâsına Harbiye Nâzırı meʼmûrdur. Fî 4 Rebîʻüʼl-âhir sene 1334, fî 26 Kânûn-ı Sânî sene 1331 (6) Mehmed Reşâd (7) Başkumandan vekîli ve Harbiye Nâzırı Enver (8) Sadr-ı aʻzâm Mehmed Saʻîd İ.HB.00180.00058.002.001 3. VESİKA Osmanlı donanması ve ülkeye ilişkin birtakım sırları yabancı memleketlerde bulunan kişilere bildirerek casusluk eden Josef Lambrinos ve oğlu Hristo'nun idamlarına dair padişah iradesi (6 Mart 1916). Harbiye Nezâreti Umûr-ı Mehâkim Müdîriyeti 2669 İrâde-i Seniyye (1) Donanma-yı Osmânînin ahvâl ve vazʻiyâtıyla memleketin ahvâl-i dâhiliyesine müteʻallik elde ettiği maʻlûmâtı memâlik-i ecnebiyede bulunan baʻzı eşhâsa bildirmek sûretiyle câsûsluk (2) ettikleri ihbârıyla maznûnun-aleyh olan Josef Lambrinos ile oğlu Hristoʼnun hıyânet-i harbiye hakkındaki kânûn-ı muvakkatin on dördüncü maddesinin beşinci fıkrasına tevfîkan (3) iʻdâmlarına ve emvâl ve emlâkinin haczine ve hukûk-ı medeniyeden iskâtlarına dâir Dersaʻâdet Dîvân-ı Harb-i Örfîsince gıyâben verilen karâr ele geçtiklerinde muhâkeme-i vicâhiyeleri (4) icrâ olunmak üzere tasdîk olunmuştur. (5) İşbu irâde-i seniyyenin icrâsına Harbiye Nâzırı meʼmûrdur. Fî 1 Cemâziyeʼl-ûlâ sene 1334 fî 22 Şubat sene 1331 (6) Mehmed Reşâd (7) Harbiye Nâzırı Vekîli Talʻat (8) Sadr-ı Aʻzam Mehmed Saʻîd İ.HB.00181.00069.002.001 Kelimeler Atebe-i ulyâ-yı mülûkâne: Yüce padişah eşiği, huzuruBast: Uzun uzun anlatmaBelâhet: AhmaklıkBiʼl-muhâkeme: YargılanarakDer-dest: TutuklamaEl-yevm: Bugünİndeʼl-muhâkeme: Yargılama esnasındaİskât: Düşürme, hükümsüz bırakmaİstîzân: İzin istemeMaznûnun-aleyh: Aleyhinde şüphe bulunan, şüpheliMevâkiʻ: Mevkiler, yerlerMeyânında: ArasındaMücâzât: CezalandırmaMüessir: TesirliMühtedî: Hidayete ermiş, Müslüman olmuşMürsel: GönderilenSâmî: YüceTaht-ı müşâhede: GözaltıTebyîn: AçıklamaTertîbât-ı mefsedetkârâne: Bozgunculuk faaliyetleriTesrîʻ: HızlandırmakVicâhiye: Yüz yüze

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiİ’tisam
Bir Dergi Bir Yazı

İslamiyet’le Alakadarlığımızın Derecesi Bazıları, fikirlerimizin din ile pek ziyade meşgul olduğunuz, bu sebeple dünya umurunu ihmal eylediğimizi iddia ederler. Bu müddei doğru mudur? Bizim dine dair düşüncelerimiz, zihinlerimizi pek ziyade işgal eylediği hakimane bir vaziyetle beyan edilegelen malumatımız neden ibarettir? Din-i İslam nazarında dünya, ahiret için bir müddehar, ve asıl gaye devam ve bekayı haiz-i ahiret olup dünyada atalet, ukbayı harab edeceği cihetle, müstakbelde mesud olmak için halde saniye fevt etmeyerek çalışmamız lazım gelirken teessüfe şayandır ki hemen umumiyetle ahireti unutmuş olduğumuz için dünyaya da gereği gibi ehemmiyet verilmemiştir. Eğer öyle denildiği gibi diyanetle hakiki bir iştigal şerefine mazhar olsaydık dünyayı unutmak değil, onu imar eylemeyi dini vazife bilerek, bugün dünyanın ahlaken, ictimaen, iktisden en ziyade hatırı sayılır milletlerinden olur, cidden mesudane bir hayat imrar ederek; açık söyleyelim: Bizim Müslümanlıkla alakamız, maatteessüf yalnız Müslümanız demekten ibaret kalmış, Müslümanlık nedir, neyi emrediyor, ne türlü harekattan ictinab etmemizi teklif eyliyor buraları tedkik edilmemiştir; onun içindir ki büyük bir ekseriyetle halkımız, bazı cehelenin -şahsına aid menfaati muktezası olarak- din namına meydana koydukları ekazibe bila-tetkik saplanmış kalmıştır. Yoksa Müslümanların din-i İslam ile ciddi bir şekilde iştigal eyledikleri devirlerde hem din hem dünyayı akıllara hayret-bahşedecek derecelerde mamur ettikleri, alemde bugün ecanibin bile ketmine muktedir olamadığı dini ve dünyevi azim … mefahir vücuda getirdikleri tarihen sabit ve inkarı gayr-ı kabil olan mevaddandır. İstanbul Maarifi “İstanbul Vilayeti Maarif İdaresi” namını taşıyan o melabe-gahda, yerlerde sürünen ve muallim nam-ı bülendini taşıyan zevat bu iki sıfatı gayr-i haizdirler. Onun için iptidai muallimleri, ne bir meclis-i ilmi ve fenni vücuda getirebiliyor ne de haksızlığa karşı ref-i avaz ederek talebesine rehber-i ahlak, rehber-i fazilet, rehber-i ilim ve fen olabiliyorlar! Şimdi biçare talebemiz ahlaksız, tahsilsiz, kıraatini okuyamaz, büyüğüne hürmetsiz, vatanının şu hevl-nak avakibinden bi-endişe, hodbin ve fakat menfaat anında sacid-i ber-zemindir. İstanbul ve civarındaki mekatibin tarz-ı idaresiyle tedrisatın ne gibi şeye takibi haiz olduğu da ayrıca tetkike şayan meseledir. İttihad ve Terakki Medreseleri Nasıl Tahrip Etti? İttihad ve Terakki komitesinin makasıd ve muzmerat-ı habisesinden bir de tasavvurat ve icraatına hail ve engel bildiği ilmiyeyi ve onun menabi ve menşei olan medarisi imha ve ifna etmek idi. Cemiyetin iç yüzünü teşkil eden Doktor Nazım ve saire gibi farmasonlar, din-i İslam’ın hasm-ı bî emanı ve binaenaleyh sınuf-ı ilmiyenin düşman-ı canı idiler. Bu husumetlerini gah bî-gah izhar ve icradan geri durmuyorlar ve her fırsatta istifadeye çalışıyorlardı. Kendi seyyiat idareleriyle zuhur eden her hadise ve badireden din-i İslam’a ve limiyeye birer hisse-i mesuliyet ayırıyorlar ve İslamiyet’in rehberi olan bu kuvveti siyah, kırmızı ve saire renklerle tavsif ve hatır ve hayale gelmez zemaim ile tarif ederler ve bu suretle efakr-ı umumiye-i ümmeti; tesvil ve iğfale yelteniyorlardı. Efkâr-ı şebabı bu yolda tefsid ve iğfali dahi kâfi görmedikleri için ilmiyeyi ve medarisi kökünden imha ve istîsal maksadıyla şeyatnetkar bir politika düşündüler. Tahtında imha-yı medaris garazı müstetir olan ıslah-ı medaris politikası bunun izharı için o vakit ellerinde bulunan matbuata bir işaret kâfi idi. Buna binaen İttihad matbuatı “Islah-ı Medaris” unvanı altında makaleler yazıyorlar, münakaşalar yapıyorlar ve efkâr-ı umumiyeyi tahrib-i medarise hazırlıyorlardı. Bizde o vakit bu münazaraların ciddiyetine inanmak safvetinde bulunarak ıslah-ı medarise lüzumu hakkında makaleler yazmıştık. Fakat son zamanlarda bu ıslahın maksad ve neticesini görünce bir Arap edibinin “Ric’at ammâ secaaet” dediği gibi ben de tebbet ammâ ketebet demek mecburiyet-i vicdaniyesini hissettim. İşaratü’l-İ’caz Fi Mizani’l-Îcaz Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye aza-yı mümtazesinden Bediüüzaman Said-i Kürdi Efendi Hazretleri tarafından baladaki unvan ile tahrire başlanılan tefsir-i celilin birinci cüzü tab olunmuştur. Müellif-i muktedirinin şöhret-i şayiası bu eser-i güzin, hakkında fazla söz söylemeye hacet bırakmıyor. İtizar Sansür dolayısıyla mecmuamızın müsvedatını matbaaya pek erken göndermek mecburiyetinde bulunuyoruz. Anın için vaktiyle yedimize vasıl olmayan makalatın neşri teehhüre uğruyor. Bu meyanda Tahirü’l-Mevlevi Beyefendinin medaris hakkındaki makale-i mühimmesinin neşri de gelecek haftaya kalmıştır. Alakadar zevatın aflarını rica ederiz.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

بر قهوه نڭ قرق ییل خاطری وار    روایت اودركه، ” بر قهوه نڭ ٤٠ ییل خاطری وار“ دييمي، یوسف ایله بر روم باليقجيسي آراسنده كچن دييالوغه طایانیر. سنه ١٨٩٥‘در. ير، امین أوڭی یمش ايسكله سي. باليقجيلرڭ طاقيلديغي قهوه خانه يه كیرن بر عثمانلی ضابطی؛ ”بره یوسف، هركسه بندن قهوه، امّا شو روم پاليقاريه سنه یوق... اوڭا قهوه م ده آقچه م ده حرامدر“ دیر .  یوسف قهوه لري اكرام ایدر، بر قهوه ده ضابطڭ ”ويرمه!“ دیدیگی آدمڭ اوڭنه قویار. ضابط جلاللنير؛ ”اوڭا حرامدر دیمدممی یوسف؟“ دییه چيقيشير. فقط یوسف، طورینی بوزمادن ”قوموتان، بو قهوه بندن، اوڭا ده حلالدر“ دیر.  ییل ١٩٠٥ اولور. سيسامده روم عصیانی باشلار. داماد فرید پاشا اعدایه عسكر چیقاریر؛ بزم قهوه جی یوسف ده عسكردر و اعدایه چیقان عسكرلر آراسنده در. آنجق ایلك چاتيشمه ده اسیر دوشر. ایكی ییل قدر زندانده قالیر. آرادن كچن ایكی ییلڭ صوڭنده روم چته جيلر طرفندن اسیر پازارنده صاتیشه چيقاريلير. أوچ پاره، بش پاره سسلری دوام ایدركن، باشقه بر سس دویولور. ”او توركه  بندن ٥ غروش، همن آلییورم.“ شخص يوسفي آلير، كویڭ طیشنه چیقاریر. بر آرا طورور و ”سربستسڭ یوسف“ دیر.     یوسف شاشيرمشدر. ” بگم كیمسڭ، نه جیسڭ، بنی نه دن أوزكور بیراقیرسڭ؟“ دیر. روم يوسفه  دونر و ”بن بالیقجی سيتليو“ دير. يوسف آكلامامشدر. آدمی طانيماز. آدم اون ایكی سه ن أوڭجه دن بحث ایدر. ضابطڭ بوڭا قهوه یوق دیدیگی اما یوسفڭ بر قهوه ده اوڭا  كوتوردیگی او كونی آڭلاتیر اوزون اوزون. ایشته دیر، بن بر فنجان قهوه يي حلال ایتدیگڭ او باليقجي يم، دیر.   بو اون ایكی ییلڭ أوستنه بر یگرمی أوچ سنه داها كچر. دوستلقلري تام اوتوز بش ییل دوام ایدر. زمان زمان بربرلرینی زیارت ایدرلر. كوڭل صحبت ایستر، چای بهانه دینسه ده هر بولوشمه ده بر فنجان قهوه مطلقا واردر. ١٨٩٥‘ده یاشانان حادثه نڭ قهرمانی اولور قهوه. و ”بو قهوه نڭ ٤٠ ییل خاطری وار“ جمله لریله تازه لنیر چوجقلره، طورونلره، اوقویانلره... Bir Kahvenin Kırk Yıl Hatırı Var Rivayet odur ki, “Bir kahvenin 40 yıl hatırı var” deyimi, Yusuf ile bir Rum balıkçısı arasında geçen diyaloğa dayanır. Sene 1895’tir. Yer, Eminönü Yemiş İskelesi. Balıkçıların takıldığı kahvehaneye giren bir Osmanlı zabiti; “Bre Yusuf, herkese benden kahve, amma şu Rum palikaryasına yok... Ona kahvem de akçem de haramdır” der. Yusuf kahveleri ikram eder, bir kahve de zabitin “Verme!” dediği adamın önüne koyar. Zabit celallenir; “Ona haramdır demedim mi Yusuf?” diye çıkışır. Fakat Yusuf, tavrını bozmadan “Komutan, bu kahve benden, ona da helaldir.” der. Yıl 1905 olur. Sisam’da Rum isyanı başlar. Damat Ferit Paşa adaya asker çıkarır; bizim kahveci Yusuf da askerdir ve adaya çıkan askerler arasındadır. Ancak ilk çatışmada esir düşer. İki yıl kadar zindanda kalır. Aradan geçen iki yılın sonunda Rum çeteciler tarafından esir pazarında satışa çıkarılır. Üç para, beş para sesleri devam ederken, başka bir ses duyulur. “O Türk’e benden 5 kuruş, hemen alıyorum.” Şahıs Yusuf’u alır, köyün dışına çıkarır. Bir ara durur ve “Serbestsin Yusuf” der. Yusuf şaşırmıştır. “Beyim kimsin, necisin, beni neden özgür bırakırsın?” der. Rum Yusuf’a döner ve “Ben balıkçı Stelyo” der. Yusuf anlamamıştır. Adamı tanımaz. Adam on iki seen önceden bahseder. Zabitin buna kahve yok dediği ama Yusuf’un bir kahve de ona götürdüğü o günü anlatır uzun uzun. İşte der, ben bir fincan kahveyi helal ettiğin o balıkçıyım, der. Bu on iki yılın üstüne bir yirmi üç sene daha geçer. Dostlukları tam otuz beş yıl devam eder. Zaman zaman birbirlerini ziyaret ederler. Gönül sohbet ister, çay bahane dense de her buluşmada bir fincan kahve mutlaka vardır. 1895’te yaşanan hadisenin kahramanı olur kahve. Ve “Bu kahvenin 40 yıl hatırı var” cümleleriyle tazelenir çocuklara, torunlara, okuyanlara… قانونينڭ عسكرلری   قانوني دونمي. اوردو یینه بر سفرده. اعلاي  كلمة الله دعواسی ایچون سفربر اولمش عسكرلر. لكن یول طار، هوا چوق صیجاق، عسكرلر یاواش یاواش ايلرله مكده در. بر یره كلمشلردركه مجبورًا باغلرڭ ایچندن كچمه لری كركمكده در. ديگر طرفدن عسكرلر صوسزلقدن قيورانييوردي. آن كلدیكه عسكرڭ بری طایاناما یوب باغدن بر صالقیم أوزوم قوپاردی. طایانیلماز حاله كلن صوسزلغني براز اولسون كیدردی. صوڭره ده اوزومی قوپارديغي یره، ییدیگی أوزومڭ ايدرينڭ أوزرنده بر پاره باغلایارق یولنه دوام ایتدی.  بر مدّت صوڭره استراحت ویریلدی. قان تر ایچنده قالمش بر كویلی، قوشارق استراحت ایدیلن یره كلدی. پادشاهله كوروشمكده  اصرار ایدییوردی. نهایت كويلي يي قانونينڭ حضورینه چیقاردیلر. قانوني صوردی:  - نه در بو حالڭ، قان تر ایچنده قالمشسڭ، یوقسه عسكرلر سڭا ضررمي ویردی؟ - بن شكایت ایچون دگل ممنونیتمی بیلدیرمك ایچون كلدم خنكارم. بویله بر عسكری، بویله بر قوموتاني تبریك ایتمه مك انصافسزلق اولور. - عسكرلرم سزی ممنون ایده جك نه یاپمشلر؟  - افندیم ! عسكرلريڭز باغدن كچدكدن صوڭره، قونترول ایتمك ایچون اورایه كلدم. فقط آصمه نڭ دالنه باغلی بر كیسه دقّتمي چكدی. ایچنی آچوب باقديغمده پاره اولدیغنی كوردم. داها دقّتلی باقديغمده ایسه بر صالقیم أوزومڭ قوپاريلديغني فرق ایتدم. آڭلادمكه قوپاریلان أوزومڭ پاره سی اولارق بیراقیلمش. سزده بویله كوزل اخلاقلی عسكرلر اولدقجه صيرتڭز یره كلمز. قانوني، درحال او عسكرڭ بولونمه سنی امر ایدر. ”نیچون اذنسز ایش ياپارسڭ؟ پاره سی ویریلمش اولسه بیله، صاحبندن خبرسز مال آلمه نڭ جائز اولمدیغنی بیلمییور میسڭ؟“ دییه آزارلر. صوڭره ده ”بو عسكر درحال اوردودن اوزاقلاشديريلسين“ دییه امر ویرر.   خرستیان كویلی شاشيرمشدر. مكافات ویریلمسی كركن عسكر اوردودن اوزاقلاشديريلمقده در. ”بن بو عسكرڭ مكافاتلانديريلمه سي ایچون كلمشدم، سز اونی نیه جزالانديرديڭز؟“ دییه رك حیرتنی آشكار ایدر. پادشاه: - قورساغنده حرام لقمه بولونان بر عسكرله ظفر قزانیلماز. بونڭ ایچون اوردودن آتدم. اگر آلدیغی أوزومڭ پاره سنی بیراقمامش اولسه یدی، ظالملردن اولوردی. ایشته او زمان كله سني ده قورتارامازدی.  یینه روایت اودركه بو اوردو، بلغراد یاقینلرنده یینه موله ویرمشدر. عسكرلر، صوسزلقلريني كیدرمك، آبدست آلمق ایچون چشمه آرامقده درلر. آنجق بر ماناستيرڭ یاقیننده بر چشمه بولوب، احتیاجلرینی كيدريرلر. بو صیره ده راهب، برقاچ راهبه يي اییجه سوسله یوب، چشمه نڭ باشنه كوندریر. قادینلرڭ كلدیگنی كورن عسكرلر، همن چشمه نڭ باشندن چكیلوب، یوزلرینی اونلردن باشقه طرفه دونرلر. كنديلرينه طوغری كلن قادینلره یان كوزله بیله باقمازلر . بو دورومی اوزاقدن عبرتله سير ايدن راهب، همن خاچلی قومانداننه شونلری یازار:  ” سز بو اوردو ایله ناصل باشه چيقابيليرسڭز؟ بونلر قادینه، قيزه، مال و ملكه أونم ویرمییورلر. بتون مال و ملكلرینی فدا ایدرك، اللّٰه یولنده صواشييورلر. هركسه قارشی ایی طاورانوب، كیمسه یه ظلم ايتمييورلر. سز اونلرده كی بو أوزللكلری اورته دن قالدیرمدن اونلرله صواشيرسه ڭز، جانلريڭزدن و ماللريڭزدن محروم قالاجغڭز آچیقدر. كندیڭزی ئولومه آتماییڭز! Kanuni’nin Askerleri Kanuni dönemi. Ordu yine bir seferde. İ’la-yı kelimetullah davası için seferber olmuş askerler. Lakin yol dar, hava çok sıcak, askerler yavaş yavaş ilerlemektedir. Bir yere gelmişlerdir ki mecburen bağların içinden geçmeleri gerekmektedir. Diğer taraftan askerler susuzluktan kıvranıyordu. An geldi ki askerin biri dayanamayıp bağdan bir salkım üzüm kopardı. Dayanılmaz hale gelen susuzluğunu biraz olsun giderdi. Sonra da üzümü kopardığı yere, yediği üzümün ederinin üzerinde bir para bağlayarak yoluna devam etti. Bir müddet sonra istirahat verildi. Kan ter içinde kalmış bir köylü, koşarak istirahat edilen yere geldi. Padişahla görüşmekte ısrar ediyordu. Nihayet köylüyü Kanuni’nin huzuruna çıkardılar. Kanuni sordu: - Nedir bu halin, kan ter içinde kalmışsın, yoksa askerler sana zarar mı verdi? - Ben şikâyet için değil memnuniyetimi bildirmek için geldim hünkarım. Böyle bir askeri, böyle bir komutanı tebrik etmemek insafsızlık olur. - Askerlerim sizi memnun edecek ne yapmışlar? - Efendim! Askerleriniz bağdan geçtikten sonra, kontrol etmek için oraya geldim. Fakat asmanın dalına bağlı bir kese dikkatimi çekti. İçini açıp baktığımda para olduğunu gördüm. Daha dikkatli baktığımda ise bir salkım üzümün koparıldığını fark ettim. Anladım ki koparılan üzümün parası olarak bırakılmış. Sizde böyle güzel ahlaklı askerler oldukça sırtınız yere gelmez. Kanuni, derhal o askerin bulunmasını emreder. “Niçin izinsiz iş yaparsın? Parası verilmiş olsa bile, sahibinden habersiz mal almanın caiz olmadığını bilmiyor musun?” diye azarlar. Sonra da “Bu asker derhal ordudan uzaklaştırılsın” diye emir verir. Hıristiyan köylü şaşırmıştır. Mükafat verilmesi gereken asker ordudan uzaklaştırılmaktadır. “Ben bu askerin mükafatlandırılması için gelmiştim, siz onu niye cezalandırdınız?” diyerek hayretini aşikâr eder. Padişah: - Kursağında haram lokma bulunan bir askerle zafer kazanılmaz. Bunun için ordudan attım. Eğer aldığı üzümün parasını bırakmamış olsaydı, zalimlerden olurdu. İşte o zaman kellesini de kurtaramazdı. Yine rivayet odur ki bu ordu, Belgrat yakınlarında yine mola vermiştir. Askerler, susuzluklarını gidermek, abdest almak için çeşme aramaktadırlar. Ancak bir manastırın yakınında bir çeşme bulup, ihtiyaçlarını giderirler. Bu sırada rahip, birkaç rahibeyi iyice süsleyip, çeşmenin başına gönderir. Kadınların geldiğini gören askerler, hemen çeşmenin başından çekilip, yüzlerini onlardan başka tarafa dönerler. Kendilerine doğru gelen kadınlara yan gözle bile bakmazlar. Bu durumu uzaktan ibretle seyreden rahip, hemen haçlı kumandanına şunları yazar: “Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz? Bunlar kadına, kıza, mal ve mülke önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini feda ederek, Allah yolunda savaşıyorlar. Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar. Siz onlardaki bu özellikleri ortadan kaldırmadan onlarla savaşırsanız, canlarınızdan ve mallarınızdan mahrum kalacağınız açıktır. Kendinizi ölüme atmayınız!” یاوز سلطان سلیم   هنوز بش - آلتی یاشلرنده بر چوجق. آماسیه باغچه ده اوق تعليمي یاپییوردی. یای بوینی آشييوردي اما او داها بو یاشده آتديغني اورمغه باشلامشدى. باباسي بر آغاجڭ آرقه سنده غیرتی بویوك بو كوچك چوجغی سيرايدييوردي. چوجق صوڭ اوقو ده هدفه صاپلاينجه، طیانامدی؛ صاقلاندیغی یردن چیقوب اوغلنه صاریلدی و صوردی: ”اللّٰه كوجڭه كوچ قاتسين اوغلم. اما نیچون يالڭزسڭ؟“ كوچك سلیم حیرتله ”یالڭز دگلمكه سلطان بابام؛ اللّٰه هر یرده در!“ اوت، كوچك سلیم، بویوك پادشاه یاوز سلطان سلیم خانڭ چوجق حاليدي. آلدیغی جوابه شاشیرسه ده بللی ایتمه ین ده باباسی ٢نجي بایزید .  سرایڭ باغچه سی اولو آغاجلرله سوسليدي. طبقی دولت علیه كبی. یوقاریده كی صوروسنڭ آلتنده یاتان انديشه يله دوام ایتدی سلطان بایزید: ”اوغولجغم، تك باشڭه بورالرده طولاشما. دوشمانلریمز وار. اللّٰه قوروسون؛ سڭا بر كوتولك ایتمك ايسته يه بيليرلر!“ سلیم أوڭجه بر طوراقلادى. صوڭره، یانندن آييرمديغي تخته قیلیجنی چكوب: ”پدرم! بو قیلیجی سوس ایچون باغلامادق. ایجاب ایدرسه كندیمزی قورومه سني ده بیلیرز. هم پدريمزڭ قورقوسندن دنیانڭ أوبور اوجنده كی دشمانڭ یورگی تيترركن سرایڭ باغچه سنه كیرمگه كیم جسارت ایده بیلیر؟“   ٢نجي بایزید، داها بر حیرتله طولمشدی. حتّي حیرتدن طوڭا قالمشدي. كندی كوچك لافلري بویوك بر چوجق واردی قارشوسنده. وقتندن أوڭجه كليشمش، عقلی بوینی آشمشدي. سليمي، ألندن طوتوب، سرایه كوتوروركن؛ ”هیچ شبهه م یوق. بو چوجق ایلرده نه یاپوب ایدوب پادشاه اولاجق. شیمدی اوڭا تختڭ یولنی آچملي يم.“   كون كلدي شهزاده سليم عثمانلينڭ یاووز سلطان سليمي اولدي . Yavuz Sultan Selim Henüz beş-altı yaşlarında bir çocuk. Amasya bahçede ok talimi yapıyordu. Yay boyunu aşıyordu ama o daha bu yaşta attığını vurmaya başlamıştı. Babası bir ağacın arkasında gayreti büyük bu küçük çocuğu seyrediyordu. Çocuk son oku da hedefe saplayınca, dayanamadı; saklandığı yerden çıkıp oğluna sarıldı ve sordu: “Allah gücüne güç katsın oğlum. Ama niçin yalnızsın?” Küçük Selim hayretle “Yalnız değilim ki Sultan babam; Allah her yerdedir!” Evet, küçük Selim, büyük padişah Yavuz Sultan Selim Han’ın çocuk haliydi. Aldığı cevaba şaşırsa da belli etmeyen de babası 2. Bayezid. Sarayın bahçesi ulu ağaçlarla süslüydü. Tıpkı devlet-i aliyye gibi. Yukarıdaki sorusunun altında yatan endişeyle devam etti Sultan Bayezid: “Oğulcuğum, tek başına buralarda dolaşma. Düşmanlarımız var. Allah korusun; sana bir kötülük etmek isteyebilirler!” Selim önce bir durakladı. Sonra, yanından ayırmadığı tahta kılıcını çekip: “Pederim! Bu kılıcı süs için bağlamadık. İcap ederse kendimizi korumasını da biliriz. Hem pederimizin korkusundan dünyanın öbür ucundaki düşmanın yüreği titrerken sarayın bahçesine girmeye kim cesaret edebilir?” Beyazıt, daha bir hayretle dolmuştu. Hatta hayretten donakalmıştı. Kendi küçük lafları büyük bir çocuk vardı karşısında. Vaktinden önce gelişmiş, aklı boyunu aşmıştı. Selim’i, elinden tutup, saraya götürürken; “Hiç şüphem yok. Bu çocuk ilerde ne yapıp edip padişah olacak. Şimdi ona tahtın yolunu açmalıyım.” Gün geldi şehzade Selim Osmanlı’nın Yavuz Sultan Selim’i oldu.

Ömer KAPUKAYA 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

YEMİN Yurdum bir kağıttır ışık beyazıÜstünde insanlar mukaddes yazıGenci, ihtiyarı gelini kızı,Susarsam, hakkını helâl etmesin! Mazlumlar hakkını almayıp ele,Günü gün edersem zalimler ileEvdeşim, öz kızım, öz oğlum bile,Susarsam, hakkını helâl etmesin! Allah rızasıdır arzum, emelim! Bu necip milleti ondan severimHazret-i Muhammed gerçek rehberim,Susarsam, hakkını helal etmesin! Abdürrahim Karakoç        Ç  Ö  Z  Ü  M      یمین يوردم بر كاغددر ایشیق بیاضیأوستنده انسانلر مقدّس یازیكنجی، اختیاری كليني قیزی،صوصارسه م ، حقنی حلال ایتمه سین! مظلوملر حقنی آلمایوب اله،كونی كون ايدرسه م ظالملر ایلهاودشم، أوز قیزم، أوز اوغلم بیله،صوصارسه م، حقنی حلال ایتمه سین!  اللّٰه رضاسیدر آرزوم، املم! بو نجیب ملتی اوندن سورمحضرت محمد كرچك رهبرم،صوصارسه م، حقنی حلال ایتمه سین!

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak