İkindi vaktine yarım saat kadar vardı ki Fatih Cami-i Şerifine girmiş, Akdeniz cihetindeki maksureye oturmuştum.O muazzam mabed, tenha ve haşyet aver bir sükuna müstağrak idi. Yalnız ara sıra (Allahu Ekber) nidası, kubbelerde fasılalı ve ulvi akisler husule getiriyordu. Cümle kapısına doğru baktım; direklerden birinin arkasında bir son cemaat teşekkül etmişti. Fesi püskülsüz, ayakları çıplak bir Müslüman, bu cemaate öğle namazını kıldırıyor, kubbeleri inleten tekbir sesi de onun iman dolu göğsünden coşuyordu. Muktedileri içinde üstü başı düzgünce kimseler, hatta mükellef ve mübelles bir hoca efendi vardı. Fakat hiçbiri, muktedanın püsk...