Mülakat: Ömer Faruk YELKENCİ | İstanbul Milli Eğitim Müdürü / Mülakat Yapan: Metin UÇAR
SÖZLÜK ÖZGÜRLÜKTÜR
Hocam yakın zamanda “Sözlük özgürlüktür” ifadesiyle bir faaliyet başlattınız. Detaylarını konuşacağız, muhakkak. Ben “Sözlük özgürlüktür” ifadesinden başlamak isterim. Bununla neyi kastediyorsunuz, sizden dinlemek isteriz?
Sözlük üzerine, kamus üzerine söylenilen çok söz var, kelam-ı kibarlar var. Bunların en güzellerinden bir tanesi Cemil Meriç’in “Kamus namustur” ifadesidir. “Sözlük özgürlüktür” ifadesi üzerinden gidecek olursak, kelime hazineniz, kavram bilginiz ne kadar genişse o kadar geniş düşünebilirsiniz. Ne kadar geniş düşünüyorsanız o kadar özgürsünüz, kısaca bu. Dolayısıyla çıkış noktamızı bunun üzerinde şekillendirdik ki bir taraftan kelime dağarcığının ve kavram bilgisinin önemine vurgu yapıyoruz, bir taraftan da özgürlüğün ne olduğunu söylemiş oluyoruz. İnsanın fıtratına aykırı, toplum değerlerine aykırı istediğiniz şeyi yapmakta özgürsünüz anlayışının karşısında duran bir özgürlük anlayışını ortaya koymuş olduk.
Anlattığınız şekliyle belki temellendirilebilir fakat projeden asıl hedef nedir?
Öncelikle bir problem var önce o problemi tespit etmek gerekiyor. Ortada uzun zamandır konuşulan “Bilim dili üretemiyoruz” “Çocuklarımız Türkçeyi 100 kelimeyle konuşuyorlar” “Felsefe üretemiyoruz” vs. tarzında tartışmalar var. Hatta başka bir tartışma da “Çocuklarımız bir yabancı dili öğrenemiyorlar.” Tarih perspektifi içinde 100 sene evveline gittiğiniz zaman o dönemde bir sürü insan sayabilirsiniz edebiyatçı, sanat adamı, bilim adamı, devlet adamı… Bunlar dili de öğrenmişler, düşünce de üretmişler. O dönemdeki eğitim tartışmalarına bakıyorsunuz, bugün bizim 2000’li yıllardan sonra Türkiye’deki eğitimcilerin söylediği şeyleri Ahmet Mithat Efendi gibi, Ayşe Sıdıka Hanım gibi insanlar ta 19. yüzyılda söylemişler. Bizim eğitimcilerimiz bunları bugün yeni keşfediyormuş gibi gündeme getirdiler. 100 sene önceye baktığınız zaman Fransızcayı, Farsçayı, Arapçayı çok kolay öğrenip konuşabilmişler, kullanabilmişler; hem de çok etkili bir şekilde yapmışlar bunu.
Tekrar edecek olursak, gençlerimiz 100 kelimeyle konuşuyor. Aslında yetişkinler de 100 kelimeyle konuşuyor. Düşünce üretemiyoruz, bilim üretemiyoruz, ikinci bir dil öğrenemiyoruz, bilim dili kuramıyoruz vs. Bunları düşündüğümüzde aslında bizim özellikle belli dönemlerde dil üzerinde yapılan operasyonlardan, üzerine yapılan ameliyatlardan dolayı bu noktaya geldiğimizi, dilimizi kaybetmek üzere olduğumuzu, dilimizin zenginliğinden uzaklaştığımızı görüyoruz. Bizim kullandığımız, yaşı ellinin üzerinde olan insanların kullandığı kelimeleri çocuklarımız bilmedikleri için kullanamıyorlar. Önlerini açmazsak öğrenme ihtimalleri de yok. Öyleyse bizim temel amacımız, bu kelime bilgisini ve kavram hazinesini tekrar çocuklarımızın önüne getirmek. Bunu yapabilmek için uzun vadede farklı çalışmalar yapılabilir ama orta vadede eskiden sahip olduğumuz, bizim çocukluğumuzda gençliğimizde çokça yaptığımız fakat şimdilerde terk edilmiş olan aslında bir araştırmacı tavrı da ortaya koyan sözlük okuma alışkanlığını çocuklarımıza tekrar kazandırmamız gerekir diye düşündük. Peki, bunu nasıl kazandıracağız? İstanbul genelinde geniş kapsamlı bir çalışma yaparak, bu noktada bir farkındalık oluşturarak sözlük okuma alışkanlığını tekrar çocukların gündemine sokup sözlük okumalarını sağlayacağız. Böylece kelime hazinelerini ve kavram bilgilerini genişletebileceğimizi düşündük. Hedefimizi de çıkış noktamızı da bu şekilde tarif edebiliriz.
Bu konuyla ilgili hedef olarak kaç kelime okunacak? Kelimeyi sadece sözlükten okumak değil bir de geçtiği yerde, kitap okuyarak öğrenmek gibi çalışmalar da var mı?
Yunus Emre ile Mehmet Akif arasını aldığınız zaman dil olarak da bir değişim var ama Akif, Yunus Emre’nin dilini biliyor. Bizde o devamlılık kaybolduğu için biz daha Akif’in dilini bilmiyoruz; Yunus Emre’nin dilini de bilmiyoruz. Amacımız Yunus Emre ile Mehmet Akif arasındaki yolu tekrardan birleştirmek ve o yolun günümüze gelmesini sağlamak. 19. yüzyıldaki gibi bir Osmanlı Türkçesi konuşulsun gibi bir niyetimiz yok, böyle bir şey mümkün de değil. Dil canlı bir yapıdır. Zaten capcanlı bir yerlerde duran o dile ait unsurlarımızı tekrar hayatın içine oturtmamız gerekiyor.
Yunus Emre’deki kavramlara kelimelere baktığınız zaman aşkın odundan bahseder. Çocuklarımız aslında “aşk” kelimesini de bilmiyorlar, “od” kelimesini bilmiyorlar. Yunus Emre’de çokça kullanılan ve Anadolu’da kullanılan, hâlâ canlı olan kelimeler şehrin gündemine bir türlü giremiyor. Mesela Yunus Emre divanında 4150 farklı kelime var, Safahat’ın lügatçesinde aşağı yukarı 2500 kelime var. Şimdi sınıf seviyesine göre değişen oranda bu kelimeleri öğrenebilmelerini istiyoruz. Bunlar üst hedef.
Sözlük özgürlüktür projesi içinde tek vasıtamız sözlük okuma değil. Bu, vasıtalardan bir tanesi. Beyit ezberleme, beyit ezberlerken de oradaki kelimeleri öğrenme gibi beytin ve onun altına lügatçenin yazılı olduğu görsellerle desteklenen etkinliklerimiz var. Yine sosyal medya üzerinden birçok etkinlik geliştiriliyor. Tanınmış Youtuber’lardan istifade ediyoruz. Sözlük okuma alışkanlığı olan entelektüellerimizi okullarımıza çağırarak, ‘onlar nasıl sözlük okurdu’yu öğrencilerimize gösteriyoruz. Dolayısıyla bütün araçları beraber devreye sokarak ve Yunus Emre’den Mehmet Akif’e giden yolu çizerek. Ondan sonra öğrenci istediği kişileri alsın, istediği eserleri alsın; her şeyi öğretme şansımız yok. Eğitimde bizim öğrenciye yol açmamız, işaret taşlarını göstermemiz lazım. İşaret taşlarını gösterdikten sonra artık bunu kendileri yapacaklardır. Bu şekilde de gerek Yunus Emre divanı üzerinden gerekse Safahat üzerinden çok sayıda kelime ve kavram edineceklerini düşünüyoruz. Genel olarak hedeflerimiz de bunlar.
Ortaokullarda bu proje kapsamında çok sayıda kitapla öğrencilerimizi buluşturmak gibi bir derdimiz yok ama kültürümüzün klasik güçlü eserleri var. Ortaokullarda 7, liselerde 12 tane eserimizi öğrencilerimizle doğru bir şekilde buluşturmak niyetindeyiz. Klasik eserlerden günümüze yakın eserlere doğru çocuklarımızı yönlendirip oralardan istifade etmelerini sağlayacağız.
Öğrenciler etkinliğe katılma konusunda tamamen serbest mi olacaklar?
Tanıtım toplantımızda 200 tane okulumuzun müdürü vardı onlara nasıl yapacaklarını tarif ettik. Okullarımızda bu çalışmaları yapmaları zorunlu olacak. Sadece az önce dediğim gibi esnek tarafı, biz çocuklara işaret taşlarını göstereceğiz, onlar kendileri ne kadar geliştirirlerse geliştirecekler. İstanbul sathına yayma işini bu uygulamayı gördükten sonra yapacağız inşallah.
Ümit ediyoruz ki bu proje İstanbul’la birlikte bütün Türkiye’ye yayılır. Projenin Türkiye genelinde uygulanması için bir teklifiniz olacak mı?
Bakanlığımız İstanbul’da başarılı olan çalışmaları Türkiye geneline yayıyor ama şunu söylemek istiyorum, özellikle mutlaka bunda başarılı olunacağını düşünüyoruz ve en çok çocuklarımızın velilerin buna çok rağbet göstereceğini düşünüyoruz. Bunun için İstanbul’un bu işi bitirmesini beklemeye gerek yok. Diğer illerimiz de rahatlıkla kendi illerinde başlatabilir. Bu biraz da bu konuyla ilgili olmaya bakıyor.
Bu arada okullarda Osmanlı Türkçesi seçmeli ders olarak okutuluyor ve geçtiğimiz dönemde 170.000 öğrenci bu derslerden istifade ettiler. Bu projeyle kesişeceği nokta var mı, olur mu veya birbirine nasıl katkısı olur böyle bir düşünceniz oldu mu?
Şimdi adı üstünde seçmeli ders olduğu için burada bir zorlama yapma söz konusu olmaz ama öğrencilerimiz dillerini tanıdıkça daha da tanımak isteyecektir. Dil zevkli bir şeydir, Yahya Kemal’in ifadesiyle, “Türkçem ağzımda anamın ak sütü gibidir” yani öyle lezzetli bir şeydir. Öğrendikçe daha da isteyeceklerdir.
Eğitim sistemimizin en büyük problemi sınav merkezli bir eğitim sistemi olması. Bundan kurtulmadıkça bazı şeyleri istediğimiz gibi yapmamız mümkün olmuyor. Ama bu çalışma ile çocuklar bunun lezzetini aldıklarında daha çok ilgilenmek isteyeceklerdir. Fakat desteklenmesi gerekiyor. Mesela şimdi ben sizin getirdiğiniz çalışmaları görünce çok mutlu oldum. Çünkü Milli Eğitim Müdürlüğü olarak biz sözlük özgürlüktür projesini yürütürken bazı şeyleri yapmak zorunda kalacağız. Bu konuda ciddi çalışma yok maalesef. Sizin yaptığınız çalışma çok sevimli bir çalışma, bununla birçok şeyi halledebiliriz. O yüzden biz yayıncıları da davet etmiştik buraya. Bu konuda çalışmaların yapılması gerekiyor; bu çalışmalar da bu anlamda çok değerli.
Dolayısıyla bizim bu attığımız adımla materyal oluşturabildikçe, etkinlik oluşturabildikçe öğrencilerimiz Osmanlı Türkçesi’ne daha çok yöneleceklerdir, neleri anlayabileceklerini göreceklerdir. Örneğin kitabe nedir bilmiyor, bütün tarihi eserlerimizin, ibadethane olanından tutun devlet daireleri, türbelere vesaireye kadar kimlik kartları var üzerlerinde, kimlik kartını okuyamıyor insanımız. Bunu dedesinin, babasının mezar taşını okuyamamak şeklinde ifade ediyorlar. Ben daha genişletiyorum bunu, bütün bu kadim yapıların kimlik kartlarını okuyamıyoruz. Şimdi bunun farkına varacak mesela. Bu ilgi oluştuktan sonra da Osmanlı Türkçesi dersi seçiminin daha çok olacağını söyleyebiliriz.
Ama yanlış anlaşılmasın, bunu özellikle ifade edeyim; bu çalışma Osmanlı Türkçesi dersi merkezli bir çalışma değil. Bizim yaptığımız çalışmayı matematikçi de yapabilir, yapmalı da. Öğrencilerimiz aritmetiğin ne demek olduğunu, hendesenin ne demek olduğunu öğrenmelidir. Hendesenin ne olduğunun matematikçi öğretsin bizahmet. Her branş birçok şeyi öğretebilir.
Şunu da merak ediyorum hocam. Sözlük okuyan bir öğrenci sözlüğü bugünkü Türkçe ile yazılı olduğu şekliyle mi yoksa ikisinin yazılı olduğu haliyle mi okuyacak?
Biz ilk etapta Osmanlı alfabesi ile yazılıp yazılmamasını önemsemiyoruz. Çünkü o zaman amacımızdan uzaklaşırız. Bu Osmanlı Türkçesi dersinin işi, teknik boyut dediğim o. Onunla uğraşacaksa o seviyeye geldiyse dersini seçsin, o derse gitsin.
Kastım şu, Şemsettin Sami’nin Kamus-i Türki’si gibi değil de Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca yazılışının da beraber yer aldığı bir lügat olabilir mi?
Tercih edilebilir ama alfabe üzerinde vakit kaybetmek istemiyoruz. Çok vakit kaybettik zaten bu konuda. Öğrencilerimiz kelimelerimizi öğrensinler. Düşünsenize Milli Eğitim Bakanlığına Maarif Bakanlığı diyebilsek ne olur? Maarif Bakanlığı dediğiniz zaman, öğrenci irfanın ne olduğunu, arifin ne olduğunu da anlayacak. Kendini tanımanın ne demek olduğunu, kendini bilmenin ne demek olduğunu, kendini bilenin Rabbini bileceğini bilecek. Kendini tanımak farkındalığını, arif olma farkındalığını hisseden bir öğrenci, ontolojik bir mücadeleye girecek, bedensel olarak biyolojik bir çabaya girecek. Keza kâinatı, evreni, uzayı tanımaya çalışacak. O zaman biz hala aya insan gönderemedik, aya niye gidemedik meselesini tartışmayacağız.
Şimdi irfanı bilmiyor çocuk, hikmeti bilmiyor. İdrak ne demektir bilmiyor. Aydınımız bilmiyor idrak kelimesini. İngilizcede cognition diye bir kelime var, onu biliş diye çeviriyor. Arkadaşım, bunun karşılığında günlük hayatta hala kullanılan, herkesin ne demek istediğini rahatlıkla anladığı bir kelime var, idrak var. Öğrencilerimiz çocuklarımız çok geç öğreniyorlar bunları. Neden eğitim süreçlerinde yok?
Tam da röportajın başından söylediğim canlı kelimelerimiz var ve hala capcanlılar. Yani sevgi ne kadar canlı ise, idrak de o kadar canlı ama o canlıyı alıp kullanmıyoruz. Biliş nedir, ne anlatıyor size? Biliş dediğinde aklınıza ne geliyor? Zihnimizde kavram olarak bir karşılığı oluşmuyor. Ama idrak dediğimizde bir meseleyi bir olguyu, bir kavramı derinlemesine kavrama, bilme, anlama… Kaybedecek vaktimiz yok. Bir an evvel bunları öğretmeliyiz. Ama Osmanlı Türkçesi’nin alfabesini Osmanlı Türkçesi dersinde öğretsinler. Bizim için çok da zor değil bu. Yani camide iki ay yaz kursuna gitmiş olan çocuğunuz, bunu bir haftada, on günde rahatlıkla halledebilir. Öğrencilerimizin, çocuklarımızın kelime hazinesini, kavram bilgisini daha hızlı nasıl geliştirip onların düşünce dünyalarını zenginleştirebiliriz, böylece özgürleşmelerini sağlayabiliriz bunu düşünüyoruz.
2017 Türk dili yılı ilan edilmesiyle sizin bu projeniz güzel bir tevafuk olmuş o zaman değil mi?
Niyet hayırlı olunca böyle güzel şeyler karşınıza çıkabiliyor.
Peki, bu anlamda son olarak okurlarımıza, öğrencilerimize, velilerimize, muhataplarımıza ve dergi olarak bize bu konuda ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Burada çocukların eğitimine en çok velilerin çocuklarıyla beraber onların gündeminde olan şeyi onlarla beraber yapmaları önemli olacaktır. Okulda sözlük okuyorlarsa evde anne baba ile beraber okumalıdır. Beyit ezberleniyorsa anne baba çocuğuyla beraber ezberlemeli. Bu etkinlikler beraber yapılırsa hem çocuklarına, hem bu projeye, hem okullarına katkısı olacaktır. Hem de iyi bir aile ortamı olacak. Fakat maalesef çocuk bir köşede ders çalışır, baba bir tarafta televizyon izler, anne de çay yapar dizi izler bir tablo var. Evde akşamları çocuklarıyla beraber onlara yardımcı olmak adına, onları desteklemek adına bu projede yer alan etkinlikleri beraber yapmalıdırlar. Çocuklarının bilmedikleri kelimeleri sorduklarında mutlaka ve mutlaka söylemeliler. Bilmiyorlarsa da bakıp söylemeliler. Bilmiyorum desem şimdi ayıp olur, çocuğuma karşı mahcup olacağım, en iyisi cevapsız bırakayım, geçiştirelim tavrı doğru değil. Orada en güzel tavır, bunu ben de bilmiyorum hadi gel beraber bakalım sözlüğe deyip, hem de yol göstermiş olmak. Bu şekilde diğer dersler için de aynı şeyi söyleyebiliriz ama bu dille ilgili olduğu için, herkesi ilgilendiren bir şey olduğu için onlar da keyif alacaktır.
Proje kapsamında mesela çocuk beyit ezberliyor. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Şimdi yetişkinlerin çoğu belki bunu anlamayabilir ne olduğunu ama anladığında da keyif duyar, haz alır. Bu, aslında sadece bir beyit ezberleme işi değil, asırlardır biriktirilen düşüncenin, felsefenin, hayata bakışın öğrenilmesi demek. O yüzden velilerimiz de bu işin içine direk girmeliler diye düşünüyorum. Çok şey önerebiliriz ama bu projeyi destekleme bağlamında, projenin bileşenlerini öğrencinin eve taşımasına müsaade etmeli ve beraberce yaşamalılar onu.
Biz de o heyecanı yaşayarak inşallah bu konuda elimizden ne geliyorsa yaparak devam ettirmek istiyoruz. Bunun genele yayılıp gerçekten bütün öğrencilerimizin, bütün insanımızın istifade etmesini de ümit ederek başlattığınız bu çalışmadan dolayı sizi tebrik ediyor, farkındalık sağladığınızdan dolayı teşekkür ediyoruz.
Allah razı olsun, ben de teşekkür ediyorum ilginize.