Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Mustafa Münîf Efendi’nin Mezar Taşı هوالحیّ الباقيرجال دولت عليه دناسهام روزنامچه جيسي ايكنعازم دار بقا اولانتشريفاتئ اسبق مرحومو مغفور له مصطفي منيفافندينڭ روحيچونالفاتحه في ٣ جماذي الاول سنه  ١٢٣٨ Hüve’l-Hayyü’l-BâkîRicâl-i devlet-i aliyyedenEshâm rûznâmçecisi ikenÂzim-i dâr-ı bekâ olanTeşrîfâtî-i esbak merhûmVe mağfûrun leh Mustafa MünîfEfendi’nin rûhiyçünEl-FâtihaFî 3 Cemâziyelevvel sene 1238 Sarâylı Âişe Yuhber Hanım’ın Mezar Taşı هوالباقياسهام مقاطعه جيسيايكن رحلت دار بقا ايدنتشريفاتجی اسبق مصطفي منيفافندي مرحومڭ حليله سيمرحومه  و مغفور لهاسرٰيلي عايشه  يوخبر خانمڭروحيچون حق رضاسيچون فاتحه في ٢٢ ذي الحجّه  سنه  ١٢٤١ Hüve’l-BâkîEshâm mukâtaacısıİken rıhlet-i dâr-ı bekâ idenTeşrîfâtçı-i esbak Mustafâ MünîfEfendi merhûmun halîlesiMerhûme ve mağfûrun-lehâSaraylı Âişe Yuhber Hanım’ınRûhiyçün hak rızâsîçün FâtihaFî 22 Zilhicce sene 1241 Abide-Şerife Rabia Adviye-Fatıma Fahriye Hanımların Mezar Taşı هو الحّيصاحب مقام الشيخ نورالدّين افنديحضرتلرينڭ همشيرۀ مغفوره لري عابده  خانم٤ ﺟﻤﺎذی اﻵﺧﺮ سنه  ١٢٦١السيّد الشيخ نورالدّين افندياولاد كرامندن شيخ حسن عدليافندي كريمه سي و ابو السعودزاده سعود المولوينڭ حليله سيمغفورة لها شريفه رابعه عدويه  خانمولادتي ١٣٠٥ رحلتي ١١ جماذي ا لآخر ١٣٣٦شيخ حسن عدلي افندي حرميمرحومه  فاطمه  فخريه  خانم صفر سنه  ١٣٤٢ [كتبه  سعود] Hüve’l-HaySâhib-i makâm eş-Şeyh Nureddin EfendiHazretlerinin hemşîre-i mağfûreleri Âbide Hanım4 Cemâziyelâhir sene 1261Es-Seyyid eş-Şeyh Nureddin EfendiEvlâd-ı kirâmından Şeyh Hasan AdlîEfendi kerîmesi ve Ebu’s-SuudzâdeSuud el-Mevlevî’nin halîlesiMağfûretün lehâ Şerîfe Râbia Adviye HanımVilâdeti 1305 rıhleti 11 Cemâziyelâhir 1336Şeyh Hasan Adlî Efendi haremiMerhûme Fâtıma Fahriye Hanım Safer sene 1342 [ketebehu suud] Ricâl: Büyük mevkilerde bulunanlar, ileri gelen devlet adamlarıDevlet-i aliyye: Osmanlı DevletiEshâm: Alınan bir paranın ve fâizinin belirli zamanlarda ödeneceğini gösteren senetler, hisse senedi, aksiyonRûznâmçeci: Osmanlı devlet dairelerinde ruznamçe denen yevmiye defterini tutan muhasebe kâtibiÂzim: Yönelmek, bir yere doğru gitmek, göçmekTeşrîfâtî: Osmanlı Devleti’nde törenlerde teşrifat kurallarını yürüten görevli, teşrifatçıEsbak: Öncekinden önce olan, daha eski, bir makamda bir evvelkinden önce bulunmuş olanMukâtaacı: Osmanlı mâliye teşkilatında mukataa ile ilgili işlere bakmakla görevli memurRıhlet: Göç etmekHalile: zevce, eşHemşîre: Kız kardeş

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyotum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Mesafeleri Kısaltmak İçin Ayşe İzci Evlatlarımızla aramızda istenmeyen bir mesafe varsa, yapmamız gereken ilk şey, ne yaptığını görmek yerine neden yaptığını anlaya çalışmak olmalıdır. İkinci adımımız sürekli onları izlemek yerine, önce onlara karşı kendimizi izlemek olmalıdır. Kendi tutarsız veya abartılı yaklaşımımızı düzeltebilirsek, onların dünyasına girme ihtimalimiz de artar. Üçüncü önemli unsur ise sevgide ve disiplinde dengeyi sağlayabilmektir. Bunu sağlamak ise en zor olan vazifedir. Çünkü birçok gencin temel problemi, sevgisizlik veya aşırı baskıdır.           Ç Ö Z Ü M         مسافه لري قيصالتمق ايچون اولادلريمزله  آرامزده  ايستنمه ين بر مسافه  وارسه ، ياپمه مز كركن ايلك شي، نه  ياپديغني كورمك يرينه  نه دن ياپديغني آڭلامه يه  چاليشمق اولمليدر. ايكنجي آديممز سوركلي اونلري ايزله مك يرينه ، أوڭجه  اونلره  قارشي كنديمزي ايزله مك اولمليدر. كندي طوتارسز ويا آبارتيلي ياقلاشيممزي دوزلته بيليرسه ك، اونلرڭ دنياسنه  كيرمه  احتمالمز ده  آرتار. أوچنجي أونملي عنصر ايسه  سوكيده  و ديسيپلينده  دنكه يي صاغلايابيلمكدر. بوني صاغلامق ايسه  اڭ زور اولان وظيفه در. چونكه  برچوق كنجڭ تمل پروبلمي، سوكيسزلك ويا آشيري باصقيدر.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “” (Dal)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıdan Yemek Tarifleri
Osmanlıdan Yemek Tarifleri

Koyun Külbastısı Cümlenin mâlumudur, ancak sade pişirip istimal etmekten başka türlü terbiyelisi olur. Evvelâ ince ve yassıca parçaları tuzlayıp ızgarada bir hoşça çevirerek pişirdikten sonra bir münasip sahana koyalar. Badehu beş altı baş sarımsağı pak ayıtlayıp[1] üzerine koyup bir iki fincan sirke ile et suyu ve bir miktar su dahi hâsılı üzeri örtülünce koduktan sonra cüz’î biber ve kimyon koyup kor üzerinde tamam murad üzere pembe misal yumuşayınca tekrar tabh[2] edeler. Badehu tarçın ekip istimal buyuralar. Sarımsak diş diş olup ne kadar ziyade olsa mani değildir. Piştikte latif olur ve eğer mümkün olup murad olunur ise bir iki tane maydanoz kökünden ve bir iki tane sakız ve bir iki karanfil dahi koyup maan[3] korda ziyadece meks[4] ettire. Gereği gibi yumuşak olur. Koyun Külbastısı (Nev-i Diğer) Dana ve kuzu etlerinden dahi a’lâ olur. Lâkin sarımsak, sirke ve kimyon komayıp sâir tahrîr olunan eczâyı koyup ve belki bir iki baş soğanı gayet ince doğrayıp bir kaşık pak tereyağı ile bir miktar soğanı gayet ince doğrayıp bir kaşık tereyağı ile bir miktar soğanı kavurduktan sonra sahana koyup üzerine külbastıları koyup ve üzeri örtülünce su koyup üzerinde tamam cüz’î yağı suyu kalınca meks olunsa gayet leziz olur. [1]. Ayıklamak, temizlemek[2]. Pişirmek[3].  Birlikte[4].  Durma, bekleme

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

روما ايمپراطورینڭ عمر بن عبدالعزيزه  (رض) حيرانلغي روما ايمپراطوري، عمر بن عبدالعزيزڭ ئولديگني دويديغنده ، اوڭا اولان حيرانلغنى شو سوزلريله  ديله  كتيردي: “بر انسانڭ امكانسزلقلري طولاييسيله ، دنيادن ال اتك چكمسي چوق قولايدر.  چونكه  اونڭ ذاتًا ترك ايده جگي هر هانگي بر دنيا مالي يوقدر. فقط بو خليفه  كبي دنيانڭ اڭ بيوك دولتنڭ يوڭتيجيسي ايچون عين شيلري سويله مك، ممكن دگل. اونڭ، النده كي خزينه لره  رغمًا بونلرڭ هيچ برينه  آلديرمايوب، صيره دن بر فقيرڭ ياشانتيسنه  صاحب چيقمه سنه  حيران اولمامق الدن كلمييور.” Roma İmparatoru’nun Ömer b. Abdülazîz’e (ra) Hayranlığı Roma imparatoru, Ömer b. Abdülazîz’in öldüğünü duyduğunda, ona olan hayranlığını şu sözleriyle dile getirdi: “Bir insanın imkânsızlıkları dolayısıyla, dünyadan el etek çekmesi çok kolaydır.  Çünkü onun zaten terk edeceği herhangi bir dünya malı yoktur. Fakat bu Halîfe gibi dünyanın en büyük devletinin yöneticisi için aynı şeyleri söylemek, mümkün değil. Onun, elindeki hazinelere rağmen bunların hiçbirine aldırmayıp, sıradan bir fakirin yaşantısına sahip çıkmasına hayran olmamak elden gelmiyor.” بيلمييورم نكته سي بر كون آدمڭ بري امام ابو يوسف حضرتلرينه  سؤال صوردي. “بيلمييورم.” جوابنى آلنجه  سيڭيرلندي. “ناصل اولور ده  بيلمزسڭز. خزينه دن شو قدر پاره  آليرسڭز” ديدي. امام ابو يوسف حضرتلري ساكنجه  جواب ويردي: “قرداشم، بزه  بيلديگمز قدر پاره  ويرييورلر. يوق، اگر بيلمدكلريمزه  كوره  پاره  آلسه يدق، خزينه  يتمزدي.” Bilmiyorum Nüktesi Bir gün adamın biri İmam Ebû Yûsuf hazretlerine suâl sordu. “Bilmiyorum.” cevâbını alınca sinirlendi. “Nasıl olur da bilmezsiniz. Hazineden şu kadar para alırsınız” dedi. İmam Ebû Yûsuf hazretleri sakince cevap verdi: “Kardeşim, bize bildiğimiz kadar para veriyorlar. Yok, eğer bilmediklerimize göre para alsaydık, hazine yetmezdi. علمه  اولان دوشكونلگي و توصيه لري آدمڭ بري ابو حنيفه يه  صوردي: “فقهي قفاڭده  طوتمق و درينلشمك ايچون نه يدن استفاده  ايدييورسڭ؟” امام: “غيرت و بتون چابه مڭ يوغونلاشمه سندن!” ديدي. آدم: “پكي، غيرتڭى ناصل بو مركزه  يوغونلاشديرييورسڭ؟” ديدي. امام: “توم علاقه لري كسمكله .” ديدي. آدم: “بتون علاقه لريڭي كسمه يه  ناصل كوجڭ يتييور؟” ديدي. امام: “ساده جه  احتياج آننده  كركلي شيئي آليرسڭ و باشقه  هيچ بر شيئڭ پشنه  دوشمز، هيچ بر شي اكلمزسڭ، ايشته  او زمان بوڭا كوجڭ يتر!” ديدي. İlme Olan Düşkünlüğü ve Tavsiyeleri Adamın biri Ebû Hanîfe’ye sordu: “Fıkhı kafanda tutmak ve derinleşmek için neyden istifade ediyorsun?” İmam: “Gayret ve bütün çabamın yoğunlaşmasından!” dedi. Adam: “Peki, gayretini nasıl bu merkeze yoğunlaştırıyorsun?” dedi. İmam: “Tüm alâkaları kesmekle.” dedi. Adam: “Bütün alâkalarını kesmeye nasıl gücün yetiyor?” dedi. İmam: “Sadece ihtiyaç anında gerekli şeyi alırsın ve başka hiçbir şeyin peşine düşmez, hiçbir şey eklemezsin, işte o zaman buna gücün yeter!” dedi. علم كيتمز، علمه  كيديلير هارون رشيد، امام مالك حضرتلرندن هركون أوينه  كلوب، اوغلي امين ايله  مأمونه  درس ويرمه سني ايسته دي. امام مالك حضرتلري خليفه يه  بويورديكه : “يا خليفه ، اويغون اولاني چوجقلريڭزڭ بزم اوه  كلوب كيتمسيدر. اللّٰه تعالي، سزي داها عزيز ايتسين! علمي عزيز ايدرسه ڭز عزيز اولورسڭز؛ ذليل ايدرسه ڭز ذليل اولورسڭز. علم بر كيمسه نڭ ياننه  كيتمز، او علمڭ یاننه كلير.” بونڭ أوزرينه  خليفه  امام مالكدن عذر ديله دي و هركون چوجقلريني امامه  كوندره رك درس آلديرتدي. İlim Gitmez, İlme Gidilir Hârun Reşîd, İmam Mâlik Hazretleri’nden her gün evine gelip, oğlu Emin ile Me’mun’a ders vermesini istedi. İmam Mâlik hazretleri Halifeye buyurdu ki: “Yâ Halîfe, uygun olanı çocuklarınızın bizim eve gelip gitmesidir. Allahü Teâlâ, sizi daha azîz etsin! İlmi azîz ederseniz azîz olursunuz; zelîl ederseniz zelîl olursunuz. İlim bir kimsenin yanına gitmez, o ilmin yanına gelir.” Bunun üzerine Halîfe İmam Mâlik’ten özür diledi ve hergün çocuklarını İmama göndererek ders aldırttı. توبه سنه  وسيله  اولان حادثه فضیل بن عياض، أوڭجه لري يول كسن بر اشقيا ايدي. توبه  سببي اولارق شو حادثه آڭلاتيلير: كنديسي بر جاريه يه  عاشق اولمشدي. بر كون اوڭا اولاشمق و كنديسيله  قونوشمق ايچون بولونديغي أوڭ ديوارينه  طيرمانيركن؛ بر حافظڭ اوقوديغي شو آيتي ايشيتدي: “ايمان ايدنلر ايچون، قلبلرينڭ اللّٰهڭ ذكرينه  يوموشامه  زماني كلمديمي؟” آيتڭ معناسي ايچنه  أويله  ايشله دیكه ، همن اوراده ، “اي ربّم، او آن كلدي.” ديدي و همن اورادن كري دوندي. او كيجه يي كچيرمك ايچون بر خرابه يه  كيردي؛ اوراده  بر غروپ انسان واردي. ايچلرندن بري، “قالقڭ، يوله  دوام ايده لم” ديدي. ديگري ايسه ، “خير، بوراده  قالالم؛ صباح اولنجه  يوله  دوام ايدرز؛ شيمدي يوله  چيقارسه ق، فضيل أوڭمزی كسر” ديدي. فضيل بن عياض، بوني دوينجه  حالنه  بر داها توبه  ايتدي؛ اونلره  توبه  ايتديگني سويله يه رك، امنيت ايچنده  يوللرينه  دوام ايده بيله جكلريني سويله دي. صوڭره  مكّه يه  كلدي؛ وفاتنه  قدر كعبه يه  قومشو اولارق اوراده  ياشادي. Tevbesine Vesile Olan Hadise  Fudayl b. İyâz, önceleri yol kesen bir eşkıya idi. Tevbe sebebi olarak şu olay anlatılır: Kendisi bir câriyeye âşık olmuştu. Bir gün ona ulaşmak ve kendisiyle konuşmak için bulunduğu evin duvarına tırmanırken; bir Hâfızın okuduğu şu âyeti işitti: “İman edenler için, kalplerinin Allah’ın zikrine yumuşama zamanı gelmedi mi?’’48 âyetin mânası içine öyle işledi ki, hemen orada, “Ey Rabbim, o an geldi.” dedi ve hemen oradan geri döndü. O geceyi geçirmek için bir harabeye girdi; orada bir grup insan vardı. İçlerinden biri, “Kalkın, yola devam edelim” dedi. Diğeri ise, “Hayır, burada kalalım; sabah olunca yola devam ederiz; şimdi yola çıkarsak, Fudayl önümüzü keser” dedi. Fudayl b. İyâz, bunu duyunca haline bir daha tevbe etti; onlara tevbe ettiğini söyleyerek, emniyet içinde yollarına devam edebileceklerini söyledi. Sonra Mekke’ye geldi; vefâtına kadar Kâbe’ye komşu olarak orada yaşadı. ملّا فنارينڭ (رض) قاضيلق وظيفه سنده  جسارتي ملّا فناري، طوغري سوزلي اولديغي قدر ده  جسور و حقدن يانه  بر قاضي اولارق تاريخه  كچمشدر. حق و عدالتي هرشيئڭ أوستنده  كوره رك جسارتله  صاوونديغنه ، شو حادثه ، نه  كوزل بر دليلدر: دورڭ دولت باشقاني ييلديريم بايزيد، بر دعواده  شاهد اولارق بولونور و شويله  دير: “اوت، بن بوني بيلييورم، بو بويله در.” فناري، ييلديريمڭ شهادتنى شويله  دگرلنديرير: “بن سزڭ شاهدلگڭزي قبول ايده مه م.” بونڭ سببنى صوران بايزيد، شو جوابي آلير: “چونكه  سز نمازلري جماعتله  قيلمايورسڭز.” بونڭ أوزرينه  محكمه دن آيريلان ييلديريم،  درحال كوشكنڭ أوڭنه  بر جامع ياپديرارق جماعته  دوام ايتمه يه  باشلار.  Molla Fenâri’nin (ra) Kadılık Vazifesinde Cesareti Molla Fenâri, doğru sözlü olduğu kadar da cesur ve haktan yana bir kadı olarak tarihe geçmiştir. Hak ve adaleti herşeyin üstünde görerek cesaretle savunduğuna, şu hadise, ne güzel bir delildir: Devrin devlet başkanı Yıldırım Bayezid, bir davada şahit olarak bulunur ve şöyle der: “Evet, ben bunu biliyorum, bu böyledir.” Fenâri, Yıldırım’ın şehadetini şöyle değerlendirir: “Ben sizin şahitliğinizi kabul edemem.” Bunun sebebini soran Bayezid, şu cevabı alır: “Çünkü siz namazları cemaatle kılmıyorsunuz.” Bunun üzerine mahkemeden ayrılan Yıldırım,  derhal köşkünün önüne bir cami yaptırarak cemaate devam etmeye başlar.

Ahmet ÇAKIL 01 Ocak
Konu resmiKudüs Bizimdir
Baş Muharrir

قدس بزمدر شويله  يازمشدي، عرفان مكتبي دركيمزڭ يازارلرندن بر خواجه مز: قدس بزمدر… چونكه  ”بر كيجه ، كنديسنه  بعض آيتلريمزي كوستره لم دييه  قولني مسجد حرامدن چوره سني مبارك قيلديغمز مسجد اقصايه  كوتورن اللّٰه اكسيكلكلردن منزّهدر. او، كرچكدن هر شيئي ايشيتمكده  و كورمكده در.“ (اسرا/١) قدس بزمدر… چونكه  ”يولجيلق آنجق شو أوچ مسجددن بريسنه  عبادت ايچون اولور. بنم شو مسجديمه ، مسجد حرامه  و مسجد اقصايه “ ديمشدر، افنديمز (ص ع و). قدس بزمدر… چونكه  ”اي حبيبم!) يوزيڭڭ  كوگه  چوريلوب طورديغني محقّق كورويورز. آرتق سني، خشنود اولاجغڭ بر قبله يه  البته  دونديره جگز؛ بوندن صوڭره  يوزيڭي مسجد حرام طرفنه  (كعبه يه ) چوير! (اي مؤمنلر!) او حالده  (سز ده ) نره ده  اولسه ڭز، آرتق (نمازده ) يوزيڭزي اونڭ طرفنه  چويرڭ! هم طوغريسي او كنديلرينه  كتاب ويريلنلر، شبهه سز بونڭ ربلرندن (كلن) حق اولديغني كرچكدن بيلييورلر. اللّٰه ايسه ، (اونلرڭ) ياپمقده  اولدقلرندن غافل دگلدر.“ (بقره  ١٤٤) آيت كريمه سي نزول ايدنه  قدر مسلمانلرڭ ايلك قبله سيدر. قدس بزمدر. چونكه  ”قلبمزڭ ياريسي مكّه در، ياريسي مدينه در، أوزرنده  بر تول كبي قدس واردر.“ قدس بزمدر. *** اوت، قدس عصرلردر كوندمده در، بوندن صوڭره  ده  كوندمده  اولاجقدر. هر خاطرلانديغنده ، ياشانديغنده  ظلم و رحمت كورونه جك؛ مسلمانلر و سائر دينلرڭ ياقلاشيملري آشكار اولاجقدر. كرك ديني، كرك صوسيولوژيك، كرك سياسي، كرك جغرافي هر آلانده  قدس اسمي هپ كچه جك، حافظه لر تازه لنه جك، ايلريسي ايچون قدس ترازونڭ بر كوشه سنده  اولاجقدر. بز ده  كوندمده  اولان قدسي بلگه لرله  كورمك، تاريخدن بوكونه  باقمق ايسته دك. بزم ايشمز عثمانليجه يي أوگرتمك اولمقله  برابر، آناختاري بولان خزينه يه  ده  راحت اولاشير قضيه سي ايله  هپمز ايچون تاريخه  يولجيلق ياپابيلمه  امكاننى ياقه لايابيلمكدر. سوزي چوق ده  اوزاتمادن سزي دركيله  باش باشه  بيراقييورز. Şöyle yazmıştı, İrfan Mektebi dergimizin yazarlarından bir hocamız: Kudüs Bizimdir… Çünkü “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (İsra/1) Kudüs Bizimdir… Çünkü “Yolculuk ancak şu üç Mescitten birisine ibadet için olur. Benim şu mescidime, Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Aksa’ya” demiştir, Efendimiz (sav). Kudüs Bizimdir… Çünkü “Ey habîbim!) Yüzünün göğe çevrilip durduğunu muhakkak görüyoruz. Artık seni, hoşnûd olacağın bir kıbleye elbette döndüreceğiz; bundan sonra yüzünü Mescid-i Haram tarafına (Kâbe’ye) çevir! (Ey müminler!) O hâlde (siz de) nerede olsanız, artık (namazda)yüzünüzü onun tarafına çevirin! Hem doğrusu o kendilerine kitap verilenler, şüphesiz bunun Rablerinden (gelen) hak olduğunu gerçekten biliyorlar. Allah ise, (onların) yapmakta olduklarından gafil değildir.” (Bakara 144) Ayet-i Kerimesi nüzul edene kadar Müslümanların ilk kıblesidir. Kudüs Bizimdir. Çünkü “Kalbimizin yarısı Mekke'dir, yarısı Medine'dir, üzerinde bir tül gibi Kudüs vardır.” Kudüs Bizimdir. *** Evet, Kudüs asırlardır gündemdedir, bundan sonra da gündemde olacaktır. Her hatırlandığında, yaşandığında zulüm ve rahmet görünecek; Müslümanlar ve sair dinlerin yaklaşımları aşikâr olacaktır. Gerek dini, gerek sosyolojik, gerek siyasi, gerek coğrafi her alanda Kudüs ismi hep geçecek, hafızalar tazelenecek, ilerisi için Kudüs terazinin bir köşesinde olacaktır. Biz de gündemde olan Kudüs’ü belgelerle görmek, tarihten bugüne bakmak istedik. Bizim işimiz Osmanlıcayı öğretmek olmakla beraber, anahtarı bulan hazineye de rahat ulaşır kaziyesi ile hepimiz için tarihe yolculuk yapabilme imkânını yakalayabilmektir. Sözü çok da uzatmadan sizi dergiyle baş başa bırakıyoruz.

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiAmelinizde Rıza-Yı İlâhî Olmalı...
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

قوللانديغمز كلمه لر كيشيلگمزي، دنيايه  باقيشيمزي كوسترير. سوز كليمي اگر انسان اينانجلي بر انسان ايسه  سچديگي كلمه لرده ، قونوشديغي جمله لرده  اينانجنڭ ياڭسيمه لري همن فرق ايديلير. مثلا مادي ضررڭ اولديغي لكن جان غائبنڭ اولماديغي بر قضايي دوشونه لم. بو حادثه قارشيسنده  ايماني ضعيف بري ”شانس اثري هيچ ئولن اولمدي “ دييه  قونوشوركن، اينانجلي بريسي ”چوق شكر جناب حق جانمزي محافظه  ايتدي.“ دييه  يارادانڭ قدرت و رحمتنى حسابه  قاتارق قونوشور. اوت، قونوشوركن سچديگمز كلمه لر انسانڭ ايچ دنياسندن خبر ويرر. كيشينڭ دويغو طورومنه  ترجمان اولور. بو نه دنله  انسان نه  قدر چوق كلمه  بيليرسه  دويغو و دوشونجه لرينى داها صاغلقلي مخاطبنه  آقتارير. انسان بيلديگي كلمه لرڭ چوقلغي نسبتنده  كلمه لر آراسنده  ترجيحده  بولونابيلير و مرامنى، آرزوسني قارشي طرفه  ايلتير. ايشته  بز ده  اوقوللرڭ آچيلديغي بو آيكي كلمه لرڭ كوكنلرينه  يولجيلق يازيسنده  علمله  علاقه لي فرقلي كلمه لري طانيمه يه  و او كلمه لرڭ بيلمديگمز يوڭلريني كشف ايتمه يه  چاليشاجغز. ايلك كلمه مز ”قلم“ Kullandığımız kelimeler kişiliğimizi, dünyaya bakışımızı gösterir. Sözgelimi eğer insan inançlı bir insan ise seçtiği kelimelerde, konuştuğu cümlelerde inancının yansımaları hemen fark edilir. Mesela maddi zararın olduğu lakin can kaybının olmadığı bir kazayı düşünelim. Bu olay karşısında imanı zayıf biri “şans eseri hiç ölen olmadı.” Diye konuşurken, inançlı birisi “çok şükür Cenab-ı hak canımızı muhafaza etti.” Diye yaradanın kudret ve rahmetini hesaba katarak konuşur. Evet, konuşurken seçtiğimiz kelimeler insanın iç dünyasından haber verir. Kişinin duygu durumuna tercüman olur. Bu nedenle insan ne kadar çok kelime bilirse duygu ve düşüncelerini daha sağlıklı muhatabına aktarır. İnsan bildiği kelimelerin çokluğu nispetinde kelimeler arasında tercihte bulunabilir ve meramını, arzusunu karşı tarafa iletir. İşte biz de okulların açıldığı bu ayki kelimelerin kökenlerine yolculuk yazısında ilimle alakalı farklı kelimeleri tanımaya ve o kelimelerin bilmediğimiz yönlerini keşfetmeye çalışacağız. İlk kelimemiz “kalem” KALEM: Kur’an kökenli olan bu kelime bir surenin de adıdır. Rabbimiz insanlık için kalemin kıymet ve ehemmiyetini ifade etmek için “Kalem sûre”sinde “Kaleme ve kalemin yazmakta olduğu şeylere yemin olsun!” buyuruyor. “Yazı yazmaya mahsus, genellikle çubuk biçiminde olan bu âlet” bir ilim medeniyeti olan İslam medeniyetinin de sembollerinden biridir. Zaman içinde “taş kalem, “kemik kalem” “Tüy kalem” “Kamış kalem” “Kurşun kalem” “Dolma kalem” “tükenmez kalem” gibi pek çok çeşitleri olan, bu yazı aleti hayatımızın çok önemli bir parçasıdır. Peygamber Efendimiz (asm) “ilmi kalemle bağlayınız!” hadisleriyle ilim ile kalem arasındaki önemli ilişkiye dikkat çekmiştir. “Kalem kılıçtan keskindir.”, “âlem unutmuş, kalem unutmamış.” “Ülkeler kılıçlarla fethedilir lakin kalemlerle elde tutulabilir.” Sözleri pek meşhurdur. Deyimlerden ise “eli kalem tutmak”, “kaleme almak”, “kalem oynatmak” ,“kalemşor olmak”, “kalemini kırmak” “üstüne kalem çekmek”, “kalemiyle yaşamak (geçinmek)”, “kalemine dolamak”, “kaleminden bal veya kan damlamak”, “bir kalem geçmek” deyimleri bu kelimenin Türkçedeki güzel örneklerinden bazılarıdır. KÂĞIT: Bu kelime farsça kökenli bir kelimedir. Aslı “kāğaḏ” olan kelime zaman içinde “kâğıt” olarak dilimize oturmuştur. “Hamur hâline getirilmiş bitki maddelerindeki çok ince liflerin keçeleştirilmesi suretiyle imal edilen, yazı yazmak, kitap basmak, sarmak, kaplamak gibi birçok işte kullanılan ince yaprak şeklindeki bu madde” ilmin önemli unsurlarından biridir. Dilimizde çok yaygın kullanım alanı bulan bu kelime özellikle deyimlerde çok kullanılır. “Kâğıt gibi olmak”, “Kâğıt üzerinde kalmak” , “kağıta kaleme dökmek”, kâğıt kaleme vurmak” “kâğıt kaleme sarılmak” bunlardan sadece birkaç tanesidir.    KİTAP: Bu kelime de Kur’an kökenli bir kelimedir. “Bir araya getirilmiş yazılı veya basılı yapraklardan meydana gelen bütüne” verilen isimdir. “Tarih kitabı” “Tıp kitabı” “Şiir kitabı” “Çocuk kitabı” “mukaddes kitab” gibi pek çok çeşitleri olan bu kelime insanlık tarihinin en eski kelimelerinden biridir. Özellikle Allah tarafından vahiy yoluyla peygamberlere indirilen “Tevrat Zebur, İncil ve Kur’an” mukaddes kitapları ifade eden kelimelerdir. Özellikle dilimizde Kur’an’a anlaşılır kitap anlamında “Kitâb-ı Mübin” denir. Bu kelime dilimizde yaygın bir şekilde kullanılarak atasözlerinde ve deyimlerde yer alan bizden bir parça olmuş bir kelimedir. “Kitaba el basmak”, “Kitapta yeri olmak”, “Kitaba uymak”, “hesabını kitabını bilmek”, “Kitabı kapamak”, “kitap gibi”, “kitap devirmek” “kitabına uydurmak” deyimleri tamamen bizi yansıtan ifadelerdir. OKUL: Bu kelime Fransızca kökenli “ecole” kelimesine benzetilerek “mekteb” kelimesinin yerine cumhuriyet döneminde yapılmış bir kelimedir. “Herhangi bir derecede eğitim görecek olanların toplu olarak devam ettikleri yeri” ifade eder. Dilimizdeki kullanımı yüzyıl bile olmamıştır.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiOsmanlı’da Okula Başlama Merasimi: Âmin Alayı*
Okuma Metinleri

عثمانليده  اوقوله  باشلامه  مراسمي: آمين آلايی  مكتبه  باشلاياجغمه  سوز ويردم آ، أوده  بر درجه  يوكسلير كبي اولدم. آننه مڭ، سوت نینه مڭ، أوڭ كيلر، موطفاق اورته لق ايشلرينه  باقان دل ا فزا  قلفه نڭ بڭا قارشي داو رانيشلري دگيشدي. شو بر ايكي كونه  قدر برندن بري بڭا اليله  ييمك ييديرركن  ألمله  ييمگه  باشلادم. ييمكدن صوڭره  هر زمانكي كبي ألمي سيله جكلر، آرتق: “گل بورايه !” امري قالقدي. كيم سيله جكسه ، ألنده  صابونلي أل بزي، بر طرفيله ، سيني كنارنده ، بوينمده  صيقي صيقي بوغازيمه  صاريلي خاولي، صانكه  بري: “تسليم اول!” ديمش ده ، اولمش اولديغمي كوسترمك ايچون يوقاري يه  قالديرمشم كبي هوالانديرديغم اللريمي برر برر بيلكلرندن طوتوب سيلر، أوبور طرفيله  ده  آغزيمي، بورنمي، چڭه لريمي اييجه  تميزلردى. شيمدي كنجلر بو ايي داورانيشڭ معناسني آڭلامازلر. بوندن باشقه ، آرادن برقاچ كون كچر كچمز، صنديقده  بولونان ايكي أوچ قات يبانلق، بايراملق البسه لرمدن اورته يه  يڭيسي چيقدي. آننه م كيديردي. پك دگرلي بر شالي، أوزريمه ، بوينمدن و قولتوغمڭ آلتندن كچيروب بَلمڭ أوستندن، اصولنه  اويغون اولارق باغلادى. آليندي آلينالي بر بايرام كيديگم فسمه  آرموديه  آلتينلي بر نظرلق طاقيلمش، كناري صول طرفه  براز اگيلمش اولمق أوزره  باشمه  قويدي. او وقتڭ موده سي غالوش قوندوره مي ده  بمبياض چورابلرله  آياقلريمه  كچيردي. بتون أو خلقي، سياهي سوت نینه يه  وارنجه يه  قدر جمله سي ياشمقلاندي. صوقاغه  چيقدق. بن أوڭده  تين تين... كيدييورز، نره يه ؟ آننه مڭ افنديلرينڭ قوناقلرينه ، جيجي بابامه ، جيجي آننه مه  أل، اتك أوپمه يه و قوناغه  واردق. آنام أوڭده ، بن ياننده ، سوت نينه م آرقه ده ، جيجي آننه مڭ، يعني بيوك خانم افندينڭ اوطه سنه  كيردك. بني اولادي كبي سور، خوروزم دييه  اوخشار، أوپر، قوناقده  قالدقجه  كيجه لري قويننده  ياتيرر، كيه جك، قوشاناجق هر شيئمي ياپار، چيل پاره لر ويرر، حقّمده  پك بيوك اييلكلرده  بولونوردي. كورور كورمز: ”گل باقايم خوروزم!” ديدي، قوللريني آچدي. قوشدم، اتگنى أوپمه يي اونوتمامقله  برابر، كنديمي، او قوللرڭ آراسنه  بيراقدم. آي! بيوك خانم آغلايور. “چوق شكر يتيشديرنه !” دييور، كوز ياشلرينڭ ايچنده  بني صيم صيقي كوگسنه  باصديرييوردي. بر آرالق قارشيسنده  آياقده  طوران آنامه  صوردي: - نه  وقت؟ - امر بويورولورسه  بو پنجشنبه  كوني… رجب شريفڭ ده  ايلك قنديلي حرمتنه . - “پك اعلي، پك اعلي...” ديدي، قالقدي. بني ألمدن طوتارق بيوك بك أفندينڭ يعني جيجي بابامڭ اوطه سنه  كوتوردي. بر التفات، بر ماشاءاللّه بوللغي ده  اوراده . جيجي بابام، جيجي  آننه مه  صوردي: - هر شيئي تماممي؟ - تماملاندي افندم. او كيجه  قوناقده  قالدق. حرمده  قلفه لر، سلاملقده  آغالر، سون سونه ... حتّی باش آغا -كه  سياهي، غايت نازك، تربيه لي بر سياهي ايدي- بڭا: - بن كلوب سني مدللي يه  بينديره جگم، ديدي. حقيقت سويله يورم، بو مژده  دگدي. ايرته سي كون قوناغڭ تك آتلي آرابه سنه  خانم افندي، بن، آننه م بيندك. چارشي يه  كيديلدي. بر شيلر آليندي، بر شيلر ايصمارلاندي. ذهنم كيجه دن بري مدللي ايله  مشغول اولديغي ايچون پك فرقنده  اولامييوردم. آرابه  خانم افندي یي قوناغه  بيراقدي، سوت نينه مي، دل افزايي أويمزه  كوتوردي. آننه م غالبا رنگي رنگنه  اويدیغي ايچون سوت نينه مه  دييورديكه : - يارين باش آغا  كله جك، سن برابر كيدر، مكتبده  خوا جه  افندي يه كوستریرسڭ… باش آغا  كله جك اما عجبا مدللي ده  برابرمي؟ مدللينڭ عقلمدن چيقما  ييشي، پك بَينمڭ هوسندن ايلري كلمه مشدي. هر بايرام، فلك ديرلر بر قنبور سوروجي واردي، أوگله يه  طوغري مدلليسيله  برابر كلير، بني كزديریردي. او كونلردن پك چوق أوّل آننه مله  بر آمين آلايي كورمشدك. مكتبه  باشلايان بر چوجغي مدللي يه  بينديرمشلردي. بن ده  پك بگنمشدم. چوجقلغه  خاص، صف بر رقابت دويغوسي، بني طورمدن بو حيوانله  اوغراشديرييور، يگانه  بر آرزو كبي هنوز يورومه سني بيلمه ين روحمي درت نعلله  قوشدیریيوردي. گرچكدن، ايرته سي كون باش آغا  كلدي، سوت نينه مله  برابر مكتبه  كيتدي. بز ده  صوفيلر حمامنه كيتدك. آقشام أوستي چيقدق. بن ييمگي یير ييمز، آيغين بايغين ياتاغه  دوشدم... كوزيمي آچدمكه  هركس آياقده . - بوگون نه ؟ - پنجشنبه ! براز قهوه آلتي، سيلينتي، هايدي كوچك اوطه يه ، توآلت اوطه سنه . آننه م بوغچه ، پاكتلري آ چدي. هيچ اونوتمام، برندن قويو قهوه رنگي البسه لريمي چيقاردي. يڭي بر هلالي كوملك أوستنه  ايپكلي منتان، يينه  بياض، صاقيز كبي چورابلر... يپ يڭي غالوش پوتين... فقط فس، هيچ كورمدیگم بر فس. بيوجك، طاقيمي ايله  بر نظرلق. صاغلي صوللي، باشلري طاشلي ايگنه لر، أوڭنده  اینجيلي بر آي. بوينمه  يينه  او دگرلي شال كچدي. بو احتشامله  صوفه يه  چيقدم. هركس بڭا باقا قالدي. شهزاده ميسڭ مبارك؟ بني   آرابه يه  كوتورديلر.آرابه  ده    قوناغه  كيتدي. بز واردق وارمدق، مكتب ده  سوكون ايتدي. مگر بزم مكتب تزگاهجيلر مكتبنڭ  الٰهيجي طاقيمنى طوتمش. جيجي بابام أويله  ايسته مش. سون، أوپن، آغلايان، دعا ايدن، ماشاء اللّه ديينلر آراسندن بني سوزديلر. قوناغڭ سلاملق آوليسنه  اينن ايكي طرفلي مرديونلردن اينديرديلركه  ايگنه  آتيلسه  يره  دوشمز. بلكه  يوز كيشي وار... نه  دیرسڭز، بن بو يوز كيشيدن هيچ بريني كورمه يه يم ده  ديزگيني بيوك آغا نڭ النده  طوران مدللي يي كوره يم! بني بردن بره  بينديرمديلر، الٰهيجيلر بر فصل كچديلر، آمينجيلر بر كورولتو قوپارديلر. بينيشنڭ بول يڭلري قالقيق، بر خوا جه  دعا اوقودي، بر آمين قوپدي. براز صوڭره  كنديمي مدللينڭ أوزرنده ، قرمزي بر قولان كچمش، يشيل اينجه  آلتلقلي اگر أوزرنده بولدم. حقيقتًا باش آغا  مدللي يي يدگنه  آلمش، ايكي آغالردن ايكيسي ده  برر طرفنه  كچمشدي. آرش افندم آرش! آلايڭ تا أوڭنده  اوزونجه  برينڭ باشي أوزرنده  ايري بر شي كيدييوردى. ماوي آطلاسلي قباريق بر مندر طاقيمي، رحله  ايله . مگر صيرمه لي جزؤ كيسه مله  الفبام دا ها أوڭده  ايمش... نه  ده  چابوق كلدك! ظاهر آمين طالغينلغي آیشتاینڭ يڭي نظريه سنده كي مسافه  مسئله سني دا ها او زمانده  حلّ ايتمش! بر باقدم، بر دا ها باقدم، بزم أوڭ أوڭنده يز. الٰهيجيلر،“قد فتح اللّه” اوقوديلر، هر طوراقده  آمينلر فيرلادى. زواللي آ ننه جگم، پنجره  أوڭني قاپلارجه سنه  باش أورتيسي ايله  اوتورمش اولان شيشمان قره آننه مڭ -او زمانلرده كي چوجقلر ايچون آننه مي ايسترسڭز!- قوجامان اوموزلري آرقه سندن باقييوردي. “قد فتح...” بيتدكدن صوڭره  آلاي دا ها كورولتولي، دا ها آميني بول بر يورويوشله  مكتبڭ قاپيسنه  واردي. باش آغا  بني اينديردي. بر المدن كنديسي، بر المدن ده  مكتب قلفه سي طوتديغي حالده  يوقاري يه  چيقارديلر. آرقه مز صيره  درس خانه  طولییوردي.   خوا جه نڭ، هاني بزم قومشی خوا جه  افندينڭ مقامنه  كوتورديلر. مندرم قونمشدي. خوا جه م باب مشيخته  كيتديگي قيافتله ، ديگر كونلره  نسبتله  اڭ كوستريشلي، اڭ رسمي بر صورتده  كينمشدي. مبارك النى أوپدم، قارشيسنده  ديز چوكوب اوتوردم. باش آغا ، الفبا جزئني آچدي. خواجه  بر بسملۀ شريفه  چكدكدن صوڭره  طيرناقلري كل كبي تميز ايكي پارماغي ايله  طوتديغي كميك هلالي أوزرينه  قويارق: - الف، ديدي. بن ده  ديدم. -“بوگونلك درسڭ بو قدر...” ديمكله  برلكده  يينه  او پك كولن كوزلريله  بڭا باقارق النى چكه جكمش كبي قولاغمه  دگديردي: - صاقين اونوتما ها! سويله  باقايم درسڭ نه ؟ - الف. - آفرين! شيمدي بيله  نابی يه  حق ويردم، او كون بو كون حالا آفرين! خواجه مڭ خير دعاسي پك بركتلي ايمش. اللّه رحمت ايله سين! Mektebe başlayacağıma söz verdim a, evde bir derece yükselir gibi oldum. Annemin, Sütninemin, evin kiler, mutfak ortalık işlerine bakan Dilefza Kalfanın bana karşı davranışları değişti. Şu bir iki güne kadar birinden biri bana eliyle yemek yedirirken elimle yemeğe başladım. Yemekten sonra her zamanki gibi elimi silecekler, artık: “Gel buraya!” emri kalktı. Kim silecekse, elinde sabunlu elbezi, bir tarafıyla, sini kenarında, boynumda sıkı sıkı boğazıma sarılı havlu, sanki biri: “Teslim ol!” demiş de, olmuş olduğumu göstermek için yukarıya kaldırmışım gibi havalandırdığım ellerimi birer birer bileklerinden tutup siler, öbür tarafıyla da ağzımı, burnumu, çenelerimi iyice temizlerdi. Şimdi gençler bu iyi davranışın manasını anlamazlar. Bundan başka, aradan birkaç gün geçer geçmez, sandıkta bulunan iki üç kat yabanlık, bayramlık elbiselerimden ortaya yenisi çıktı. Annem giydirdi. Pek değerli bir şalı, üzerime, boynumdan ve koltuğumun altından geçirip belimin üstünden, usulüne uygun olarak bağladı. Alındı alınalı bir bayram giydiğim fesime armudiye altınlı bir nazarlık takılmış, kenarı sol tarafa biraz eğilmiş olmak üzere başıma koydu. O vaktin modası galoş kunduramı da bembeyaz çoraplarla ayaklarıma geçirdi. Bütün ev halkı, siyahi Sütnineye varıncaya kadar cümlesi yaşmaklandı. Sokağa çıktık. Ben önde tin tin... gidiyoruz, nereye? Annemin efendilerinin konaklarına, cici babama, cici anneme el, etek öpmeye... Konağa vardık. Anam önde, ben yanında, Sütninem arkada, ciciannemin, yani büyük hanımefendinin odasına girdik. Beni evlâdı gibi sever, horozum diye okşar, öper, konakta kaldıkça geceleri koynunda yatırır, giyecek, kuşanacak her şeyimi yapar, çil paralar verir, hakkımda pek büyük iyiliklerde bulunurdu. Görür görmez: “Gel bakayım horozum!” dedi, kollarını açtı. Koştum, eteğini öpmeyi unutmamakla beraber, kendimi, o kolların arasına bıraktım. Ay! Büyük hanım ağlıyor. “Çok şükür yetiştirene!” diyor, gözyaşlarının içinde beni sımsıkı göğsüne bastırıyordu. Bir aralık karşısında ayakta duran anama sordu: - Ne vakit? - Emir buyurulursa bu perşembe günü… Receb-i Şerifin de ilk kandili hürmetine. - “Pekâlâ, pekâlâ...” dedi, kalktı. Beni elimden tutarak büyük beyefendinin yani cici babamın odasına götürdü. Bir iltifat, bir maşallah bolluğu da orada. Cici babam, cicianneme sordu: - Her şeyi tamam mı? - Tamamlandı efendim. O gece konakta kaldık. Haremde kalfalar, selâmlıkta ağalar, seven sevene... Hatta başağa -ki siyahi, gayet nazik, terbiyeli bir siyahi idi- bana: - Ben gelip seni midilliye bindireceğim, dedi. Hakikat söylüyorum, bu müjde değdi. Ertesi gün konağın tek atlı arabasına hanımefendi, ben, annem bindik. Çarşıya gidildi. Bir şeyler alındı, bir şeyler ısmarlandı. Zihnim geceden beri midilli ile meşgul olduğu için pek farkında olamıyordum. Araba Hanımefendi’yi konağa bıraktı, Sütninemi, Dilefzâ’yı evimize götürdü. Annem galiba rengi rengine uyduğu için Sütnineme diyordu ki: - Yarın Başağa gelecek, sen beraber gider, mektepte Hoca Efendi’yi gösterirsin… Başağa gelecek ama acaba midilli de beraber mi? Midillinin aklımdan çıkmayışı, pek beynimin hevesinden ileri gelmemişti. Her bayram, Felek derler bir kambur sürücü vardı, öğleye doğru midillisiyle beraber gelir, beni gezdirirdi. O günlerden pek çok evvel annemle bir âmin alayı görmüştük. Mektebe başlayan bir çocuğu midilliye bindirmişlerdi. Ben de pek beğenmiştim. Çocukluğa has, saf bir rekabet duygusu, beni durmadan bu hayvanla uğraştırıyor, yegâne bir arzu gibi henüz yürümesini bilmeyen ruhumu dörtnalla koşturuyordu. Gerçekten, ertesi gün Başağa geldi, Sütninemle beraber mektebe gitti. Biz de Sofular Hamamı’na gittik. Akşamüstü çıktık. Ben yemeği yer yemez, aygın baygın yatağa düştüm... Gözümü açtım ki herkes ayakta. - Bugün ne? - Perşembe! Biraz kahvaltı, silinti, haydi küçük odaya, tuvalet odasına. Annem bohça, paketleri açtı. Hiç unutmam, birinden koyu kahverengi elbiselerimi çıkardı. Yeni bir hilalî gömlek üstüne ipekli mintan, yine beyaz, sakız gibi çoraplar... Yepyeni galoş potin... Fakat fes, hiç görmediğim bir fes. Büyücek, takımı ile bir nazarlık. Sağlı sollu, başları taşlı iğneler, önünde incili bir ay. Boynuma yine o değerli şal geçti. Bu ihtişamla sofaya çıktım. Herkes bana bakakaldı. Şehzade misin mübarek? Beni doğruca arabaya götürdüler. Araba da doğruca konağa gitti. Biz vardık varmadık, mektep de sökün etti. Meğer bizim mektep Tezgâhçılar Mektebi’nin ilahici takımını tutmuş. Cici babam öyle istemiş. Seven, öpen, ağlayan, dua eden, maşallah diyenler arasından beni süzdüler. Konağın selâmlık avlusuna inen iki taraflı merdivenlerden indirdiler ki iğne atılsa yere düşmez. Belki yüz kişi var... Ne dersiniz, ben bu yüz kişiden hiçbirini görmeyeyim de dizgini Büyükağa’nın elinde duran midilliyi göreyim! Beni birdenbire bindirmediler, ilahiciler bir fasıl geçtiler, âminciler bir gürültü kopardılar. Binişinin bol yenleri kalkık, bir hoca dua okudu, bir âmin koptu. Biraz sonra kendimi midillinin üzerinde, kırmızı bir kolan geçmiş, yeşil ince altlıklı eğer üzerinde buldum. Hakikaten Başağa midilliyi yedeğine almış, iki ağalardan ikisi de birer tarafına geçmişti. Arş efendim arş! Alayın ta önünde uzunca birinin başı üzerinde iri bir şey gidiyordu. Mavi atlaslı kabarık bir minder takımı, rahle ile. Meğer sırmalı cüz kesemle elifbam daha önde imiş... Ne de çabuk geldik! Zahir âmin dalgınlığı Aynştayn’ın yeni nazariyesindeki mesafe meselesini daha o zamanda halletmiş! Bir baktım, bir daha baktım, bizim evin önündeyiz. İlahiciler, “Kad fetehallah” okudular, her durakta âminler fırladı. Zavallı anneciğim, pencere önünü kaplarcasına başörtüsü ile oturmuş olan şişman Karaannem’in –o zamanlardaki çocuklar için anne mi istersiniz!- kocaman omuzları arkasından bakıyordu. “Kad feteha...” bittikten sonra alay daha gürültülü, daha âmini bol bir yürüyüşle mektebin kapısına vardı. Başağa beni indirdi. Bir elimden kendisi, bir elimden de mektep kalfası tuttuğu halde yukarıya çıkardılar. Arkamız sıra dershane doluyordu. Doğruca hocanın, hani bizim koşu Hoca Efendi’nin makamına götürdüler. Minderim konmuştu. Hocam Bâb-ı Meşihat’e gittiği kıyafetle, diğer günlere nispetle en gösterişli, en resmî bir surette giyinmişti. Mübarek elini öptüm, karşısında diz çöküp oturdum. Başağa, elifba cüzünü açtı. Hoca bir Besmele-i Şerife çektikten sonra tırnakları gül gibi temiz iki parmağı ile tuttuğu kemik hilâli üzerine koyarak: - Elif, dedi. Ben de dedim. - “Bugünlük dersin bu kadar...” demekle birlikte yine o pek gülen gözleriyle bana bakarak elini çekecekmiş gibi kulağıma değdirdi: - Sakın unutma ha! Söyle bakayım dersin ne? - Elif. - Aferin! Şimdi bile Nabi’ye hak verdim, o gün bu gün hâlâ aferin! Hocamın hayır duası pek bereketli imiş. Allah rahmet eylesin! *Ahmet RASİM

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKolera Salgınının Yayılmaması İçin Çay İçin
Biliyor muydunuz?

قولرا  صالغيننڭ ياييلمامسي ايچون چاي ايچون قولرا  خسته لغي، شدّتلي اسهال و قوصمه لرله  كنديني كوسترن، چوق بولاشيجي و ئولديریجي بر خسته لقدر. ١٨٠٠’لي ييللرده  دنيانڭ برچوق ئولكه سنده  قولرا  صالغينلري ياشانمش و بو صالغينلر عثمانلي دولتنى ده  تهديد ايدر حاله  كلمشدر. موصقوه ، برلین، پاريس، لوندره  و خامبورغ، قولرا  صالغينندن اڭ چوق اتكيلنن شهرلر آراسنده  ير آلمشلردر. قولرا ، غلبه لك اورتاملرده  ياشايان و صواش و طبيعي آفتلردن اتكيلنن طوپليلقلرده  قولايجه  ياييلابيلن بر خسته لق اولديغي ايچون، اوزون صواش ييللرينڭ و ملتجي كوچلرينڭ آردندن كركن تدبيرلرڭ آلينمسي كركييوردى. عكسي حالده  قيصه  زمانده  ميليونلرجه  كيشينڭ حياتنى تهديد ايده بيلييوردى. عثمانلي دولتي، آوروپه دن كلن قولرا  صالغيني سببيله  برچوق دفعه  تدبير آلمشدي. بو چرچوه ده ، قولرا نڭ تهديدنده  اولان ولايتلره  ٢٥ قاسم ١٨٩٢ تاريخنده  باب عاليدن بر كنلگه  (١١٢/٨٣٣٨-١) كوندريلمشدر. كنلگه ده ، قولرا دن قورونمق ايچون، اهالينڭ آقارصولردن صو ايچمه ملري، قويو و پيڭار صولريني ترجيح ايتمه لري ايستنييوردى. قويو و پيڭار صويي بولامايانلرڭ، صولري قايناتمادن ايچمه ملرينڭ كركديگي افاده  ايديلمشدي. يينه  صيق صيق چاي ايچيلمسي، چاي بولونامدیغي تقديرده  ايسه  هر يرده  بولونابيلن آطه چاينڭ ايچيلمسي توصيه  ايديلييوردى. Kolera hastalığı, şiddetli ishal ve kusmalarla kendini gösteren, çok bulaşıcı ve öldürücü bir hastalıktır. 1800’lü yıllarda dünyanın birçok ülkesinde kolera salgınları yaşanmış ve bu salgınlar Osmanlı Devletini de tehdid eder hâle gelmiştir. Moskova, Berlin, Paris, Londra ve Hamburg, kolera salgınından en çok etkilenen şehirler arasında yer almışlardır. Kolera, kalabalık ortamlarda yaşayan ve savaş ve tabiî afetlerden etkilenen topluluklarda kolayca yayılabilen bir hastalık olduğu için, uzun savaş yıllarının ve mülteci göçlerinin ardından gereken tedbirlerin alınması gerekiyordu. Aksi hâlde kısa zamanda milyonlarca kişinin hayatını tehdit edebiliyordu. Osmanlı Devleti, Avrupa’dan gelen kolera salgını sebebiyle birçok defa tedbir almıştı. Bu çerçevede, koleranın tehdidinde olan vilâyetlere 25 Kasım 1892 tarihinde Bâb-ı Âlî’den bir genelge (BOA, BEO, 112/8338-1) gönderilmiştir. Genelgede, koleradan korunmak için, ahalinin akarsulardan su içmemeleri, kuyu ve pınar sularını tercih etmeleri isteniyordu. Kuyu ve pınar suyu bulamayanların, suları kaynatmadan içmemelerinin gerektiği ifade edilmişti. Yine sık sık çay içilmesi, çay bulunamadığı takdirde ise her yerde bulunabilen ada çayının içilmesi tavsiye ediliyordu. Belge no: BOA, BEO, 112/8338-1 Tarih: 13 Teşrinisani 1308 (25 Kasım 1892) (1) Hû (2) Evrâk numarası (3) Müsevvidi ismi (4) Tesvîdi tarihi (5) Tebyîzi tarihi (6) Fî 13 Teşrinisani sene 1308 (7) Erzurum Van Trabzon Sivas Bitlis Ma’mûretü’l-azîz Edirne Kosova Vilâyetlerine (8) Kolera hastalığı hakkında Avrupa’ca icrâ olunan tedkîkât ve tecârib netîcesinden  (9) anlaşıldığına göre kolera mikrobu miyâh-ı câriyede yaşayıp en ziyâde (10) o vâsıta ile sirâyet etmekde olduğundan hastalık olan mahallerde (11) ahalinin mu’tâdları vechle akarsuları içmeyip kuyu ve pınar sularıyla kaya (12) aralarından çıkan suları içmeleri ve bu nev’i sular bulunmadığı hâlde miyâh-ı câriyeyi (13) kaynatdıkdan sonra şürb ve ist’imâl etmeleri ve âdî çay bulunmadığı hâlde (14) her yerde bulunabilen ada çayının sık sık içilmesi için ahaliye köy (15) imamları ve sâir îcâb edenler vâsıtasıyla icrâ-yı nasâyih ve takrîrât olunması (16) şeref-sâdır olan irâde-i merâhim-âde-i cenâb-ı Hilâfetpenâhî iktizâ-yı âlîsinden (17) olmakla mûcibince iktizâsında sür’at-i icrâsı matlûbdur

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiHarem-i Şerif-i Kuds Meclis-i A'la-yı Şer'i-i İslami
Okuma Metinleri

بسم الله الرحمن الرحیم بسم الله الرحمن الرحیم سبحان الذي أسرى بعبده ليلا من المسجد الحرام إلى المسجد الأقصى الذي باركنا حوله لنريه من آياتنا إنه هو السميع البصير Âyet-i kerîmesiyle kadir ve kıymeti i’lâ buyurulan kıble-i ûlâ-yı müslimîn ve sâlis-i haremeyn-i şerîfeynin hâl hâzır-ı harâbîsi hakkında çar-ı aktar-ı âlemde bulunan müslüman dindaşlarımıza ma’lûmât vererek nazar-ı dikkat ve ihtimamlarını celb ve da’vet etmekle vazîfe-i dünyamızı îfâya şitâbân oluyoruz. Arap tarz-ı mi’mârîsinde o nice nice kıymetdâr bedâyi’-i mebanî ile nadirü’l-menal hazâin-i girânbahâ-yı fen ve san’atı cem’ ederek vücûd bulmuş olan Mescid-i Aksâ ile Sahra-i Müşerrefe’nin yarın öbür gün ma’azallahü teâlâ hâk ile yeksân olmasını müntic olabilecek bir vâdire-i uzmâya ma’rûz bulunduğunu âlem-i İslâm’a i’lân etmek mecbûriyet-i elîmesindeyiz. Metânette yektâ ve azamet ve ihtişâmda bîhemtâ olarak vücûda getirilmiş ve yekdiğerini istihlâf eyleyip gelen düvel-i İslâmiye’nin edvâr-ı şevket ve i’tilâsında i’mârât-ı mütemâdiye mütevâliyeye mazhar olarak son asra kadar kıymet-i mi’mâriyesini muhâfaza eylemiş olan bu ebedî eser, bu mukaddes âbide-i İslâm inhıtât ve zevâl devirlerinde vukûa gelen tahrîbât kasırgaların tesîrât-ı tahrîbkârîsi yüzünden mukâvemet kuvvetini gâyet etmiş ve binnetice bir çok avârız ve müessirât baş göstermiştir. Ezcümle binâları hâricen muhâfaza eden kurşun kaplamalar harâb olarak altındaki ahşap aksam çürümeye başladığı gibi Sahra-i Müşerrefe’nin dış cephelerini kaplayan ciddi tarsîn ve ta’mîre muhtâc bir hâle gelmiştir. Sâir mülûk-ı İslamiye gibi salâtîn-i Osmâniye’nin ve bilhassa Sultân Süleymân-ı Kânûnî, Sultân Mahmûd-ı Adlî ve Sultân Abdülazîz Hân ve Sultân AbdülhamÎd-i Sânî Hazerâtının mütemâdî ve kıymetdâr ihtimâmları sâyesinde ta’mîrâtı icrâ olunmak yüzünden dâimâ kıymet-i mi’mârîsini ve hâl-i mükemmeliyetini muhâfaza etmiş ve ancak edvâr-ı atâletin tesîr-i ihmâlkârîsiyle vâsıl olduğu hâl-i harâbı harbden evvel idrâk olunarak erbâb-ı fen ma’rifetiyle keşfiyat-ı lâzıme lede’l-icrâ ta’mîrâta muktezî masârıf otuz beş bin lira derecesinde tahmîn olunmuş iken bugünkü işi dâimâ yarına tehir i’tiyâdıyla ve ahvâl güna gün heylûliyetiyle yine emr-i ta’mîr tehir etmekle hâl-i harâbı ziyâdeleşmiş ve esnâ-yı harbde icrâ olunan ikinci bir keşifte masârıf-ı ta’mîriye ve tahkîmiyenin yetmiş beş bin liraya bâliğ olacağı takdîr edilmiş idi. İştigâlât-ı harbiye her türlü ta’mîr ve tezyîne vakit bırakmamakla harbin hitâmını müteâkib Filistin’de bilcümle şe’n-i İslâmiye ile umûr-ı vakfın merci-i yegânesi olmak üzere teşekkül eden meclis-i a’lâ-yı şer’î-i İslâm’ı hayâtının ilk gününde kendisini bu vazîfe-i mühimme karşısında bulmuştur ki hemen icrâ ettirdiği bir keşif netîcesinde Harem-i Şerîf-i Kudsî’nin i’mârât-ı umûmiyesi için lâakal yüz elli bin liralık bir masrafın ihtiyârı zarûri olduğu tebeyyün etmiştir. Harem-i Kudsî’nin bu hâl-i harâbî-i hâzırında terki maazallah bu büyük ve bînazîr âbide-i İslâmiye’nin bir bâdire-i nâgehânîye ma’rûz kalmasını mûcib olacağını gören ve bilcümle âlem-i İslam’a âid bulunan bu âsarın muhâfazası vazîfesini bitakdîrihi teâla uhdesine alan Filistin Meclis-i A’lâ-yı İslâmîsi bu İslâm eserin yine İslâm dest-i mahâretiyle ta’mîri maksadını ta’kîb ederek payitaht-ı hilâfetteki meşâhîr-i erbâb-ı fenden Mi’mâr Kemalettin Bey’in riyâseti altında bir heyet-i fenniye-i muktedireyi da’vet etmiş ve bu heyet 1 Teşrîn-i Evvel 338 târîhinde işe mübâşeretle i’mârât-ı fenniyenin müşkülât ve ehemmiyetiyle mütenâsib tedkîkât-ı ilmiye ve tersîmât-ı fenniyeyi kış mevsiminde ve dokuz aylık bir zamanda a’zamî bir sa’y ile ihzâra muvaffak olarak inşaat devresine girmek üzere bulunmuş ve bir taraftan gayet zarûrî görünen termîmât-ı cüziyenin icrâsına ihtimâm etmiştir. Filistin Meclis-i A’lâ-yı İslâmîsi âlî himmet-i eslâfın sanâyi’-i nefîse ile fen hendese ve mi’mârîde zirve-i ulyâ-yı terakkî ve tekemmüle erdiğine anzâr-ı yâr u ağyâr karşısında bir şâhid-i zîazamet gibi duran bu iki muazzam eser-i İslâmînin emr-i ta’mîri için evkâf-ı mahalliyeden azîm fedâkarlıklarla bilumûm vâridât-ı vakfıyesi bu ta’mîrâtın bir kısmını bile itmâma kâfî olmadığını i’tirâf etmek mecbûriyetindeyiz. Muhâfaza ve bekâsı bütün âlem-i İslâm’ı alâkadar eden bu şanlı ve muazzam âbidât-ı İslâmiyenin ta’mîri için Filistin Meclis-i A’lâ-yı İslâmîsi umûm ümem-i İslâmiyeyi kendi mal-ı müşterekleri ve İslâmiyetin bir yadigâr-ı kıymetdârı olan Harem-i Şerîf-i Kutsî’yi ta’mîre da’vet eder ve [و انما یعمر مساجدالله من آمن بالله والیوم الآخر] âyet-i kerîmesi hükmünce bu emr-i mebrûre üç yüz milyon Müslümanın yekdiğeriyle müsâbaka edercesine iştirâkla bezl-i i’ânâta ve bu i’ânâtın muntazaman derc ve cem’i için câbecâ i’âne heyetleri teşkîline şitâbân olacaklarına mu’tekid olarak bilcümle âlem-i İslâm’ın her güne tevfîkât-ı sübhâniyeye mazhariyetini eltâf-ı kibriyâdan niyâz eyler. El-meclisi’ş-Şer’iye’l-İslâmiye’l-A’lâ Filistin

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiİlm-i Terbiye-i Etfâl
Okuma Metinleri

On sekizinci fasıl Terbiye-i irade 1 Terbiyenin veche-i istikâmeti. 2 İnzibâtın lüzûmu. 3 İ’tiyâdın tesîri. 4 Halkın tekevvünü. Nazar-ı mülahazaya alınacak üç âmil: 1 çocuğun fıtratı; 2 muallimin tesîri; 3 bizzat çocuğun cehd-i şahsîsi. 5 Muallim vazîfesinin bu kısmında ne sûretle hareket edecektir. 1. Terbiyenin gayesi, çocuktan mümkün olduğu kadar adam bir adam yetiştirmektir. Şimdi, insanı temyîz eden, akıl ile ihtiyardır. Akıl, yalnız hâdise-i muşahhasayı değil, fakat kavanîn-i külliye ve mücerredeyi de, yalnız geçen şeyi değil, devam edeni de bilmek, velhasıl münâsebât-ı eşyâyı bilmek ve anlamak melekesidir. ihtiyar, kendi kendine mâlik olmak, nefsine sahip olmak, nefsimizde mevcûd hayvâniyete galebe çalmak, faâliyetimizi aklımıza hâdim kılmak melekesi. Aklın terbiyesinden bahsettik. Şimdi de ihtiyarın terbiyesinden bahsedeceğiz. Bunda yapılacak iki şey vardır: Her mahlûk-u beşerde mevcûd, en küçük yaştan i’tibâren tezâhür eden bu kuvveti, bu serbest fâiliyeti tenmiye etmek lâzımdır. Nasıl? Çocuğa bunu isti’mâl için sık sık fırsatlar vererek; aklı teşekkül ve inkişâf ettikçe kendisine git gide daha büyük bir ibtikâr bırakarak, kendinde kudreti, cesâret ve sebâtı ve binnetice de -fazîleti teşkîl eden- a’mâl-i hayriye i’tiyâdını tesis ve takviye ederek tenmiye edilir. Bu kuvveti taht-ı tahakküme almak, telyîn etmek ve –i’tiyâdâta esîr etmeksizin- aklın evamirine muti’ kılmak lazımdır; yani çocuk daima nefsine sâhib kalmalı ve bununla beraber, sebebini bilmek şartıyla mutâva’at etmelidir,çünkü bu şart ile itaat kendisine ma’kûl ve muhik görünecektir. İnzıbât daha husûsî bir sûrette bundan ibârettir. 2. İnzıbât olmazsa, (bilhassa müştereken terbiyede) yani şâkird muallimin istediğini yapmağa mecbûr olmazsa terbiye de olmaz. Yani ne tahsîl için ne de fiil için bir istikâmet mevcûd olamaz. Burada iki meslek mevcûddur: Birisi çocuğun rıza-yı irâdesini arar (bu terbiye-i serbestânedir). Diğeri cebr ve tazyîk eder (bu da tedrîb (dressage)’dır) birincisi hiç şübhe yok ki ikinciye fâiktir. Çünkü, bilâhire daima diğerleri tarafından idare edilmeğe muhtâc olacak bir mahlûk değil, bizzat kendi kendini idare etmeğe muktedir bir mahlûk yetiştirmek lazımdır. Terbiye-i zihniyede olduğu gibi, burada da muallim beyhûde olmağa çalışmalıdır. Ma’mâfîh birinci kâfi geldiği zaman ikinciye mürâcaat etmek de lâzımdır. Bir sınıfta, behemehal nizâm, sükût, itâat lâzımdır: aksi takdirde mekteb olmaz. Yaramaz bir çocuk diğer bütün arkadaşlarının terbiyesine mâni’ olmağa kâfîdir. Nasıl ki cemiyet canı insanlardan kurtuluyor veya onların mazarratlarını adîmü’l-imkân kılıyorsa, aynı sûretle muallim de vazîfesini icrâya mani’ olanları imkânsızlık dâhilinde bırakmalıdır. Vâsıta-i inzıbâtiye muhîtlere kör menhûldür; bunlar ya ba’îd veya karîb, ihtiyâtî veya zecrî ilh. olur. Bu meselenin tedkîki ilm-i terbiye-i amelîye dâhildir. (ikinci kısma mürâcaat) 

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTazıya Muska Yazmak
Deyimlerimiz ve Hikayeleri

تازي يه  نسخه  يازمق سلطان بايزيد، شهزاده لگي صيره سنده  آوه  اولان مراقندن طولايي جنس تازيلر بسلتيرمش. معيتنده  بولونان سپاهيلردن بريسي، شهزاده نڭ كوزينه  كيرمك ايچون جنس بر تازي آلير. فقط نه  تعليم ياپديرديسه ، نه  قدر اوغراشديسه  نافله ... سپاهينڭ تازيسي بر تورلي شهزاده  بايزيدڭ تازيلرينڭ خيزينه  و چويكلگنه  اولاشاماز. سپاهي، چاره يي جوارده  ياشايان بخاره لي مصطفي دده نڭ قاپيسنده  آرار. بر كون قيزيل ايرماقده  طوتديغي باليقلري بر سوگوت دالنه  ديزوب مصطفي دده نڭ قاپيسنه  طايانير. قاپي يي اون بش ياشلرنده  بر دليقانلي آچار. بو، شيخڭ اوغلي حمداللّٰهدر. دليقانلي صورار: - بابام أوده  يوق، حاجتڭز نه  ايدي؟ سپاهي بويون بوكوب ديركه : - باليقلري باباڭزه  هديه  كتيرمشدم. تازيمه  نسخه  يازديراجقدم. حمداللّٰه باقاركه  باليقلر تازه : - آغام، غم چكمه يڭ. نسخه يي بن ده  يازارم، بابامدن رخصتم وار، دير. نسخه  يازيلير، تازينڭ بويننه  آصيلير. آرتيق سپاهينڭ تازيسي شهزاده نڭ تازيلرينه  كوز آچديرماز. نره ده  بر آو وارسه ، ايلك أوڭجه  سپاهينڭ تازيسي آولار. بايزيدڭ امري ايله  تازي حضوره  كتيريلير. باقاركه  بويننده  بر نسخه  آصيلي، امر ايدر آچديرير. نسخه ده  شونلر يازيليدر: ”طمع ايتدم سمگه  (باليغه ).  نسخه  يازدم كوپگه . يا كچسين تازيلري، يا طايانسين كوتگه .“ شهزاده  بايزيد نسخه نڭ ماجراسني ديڭله دكدن صوڭره  يازينڭ كوزللگنه  حيران اولور. حمداللّٰه ايله  طانيشوب دوست اولورلر. سلطان بايزيد خانڭ ١٤٨١’ده  تخته  چيقمق ايچون استانبوله  كيدركن ياننده  كوتورديگي حمداللّٰه، زمان كلير خط صنعتنڭ اڭ بيوك استادلرندن شيخ حمداللّٰه اولور. Sultan Bayezid, şehzadeliği sırasında ava olan merakından dolayı cins tazılar besletirmiş. Maiyetinde bulunan sipahilerden birisi, şehzadenin gözüne girmek için cins bir tazı alır. Fakat ne talim yaptırdıysa, ne kadar uğraştıysa nafile... Sipahinin tazısı bir türlü Şehzade Bayezid’in tazılarının hızına ve çevikliğine ulaşamaz. Sipahi, çareyi civarda yaşayan Buharalı Mustafa Dede’nin kapısında arar. Bir gün Kızılırmak’ta tuttuğu balıkları bir söğüt dalına dizip Mustafa Dede’nin kapısına dayanır. Kapıyı on beş yaşlarında bir delikanlı açar. Bu, şeyhin oğlu Hamdullah’tır. Delikanlı sorar: -Babam evde yok, hacetiniz ne idi? Sipahi boyun büküp der ki: -Balıkları babanıza hediye getirmiştim. Tazıma muska yazdıracaktım. Hamdullah bakar ki balıklar taze: -Ağam, gam çekmeyin. Muskayı ben de yazarım, babamdan ruhsatım var, der. Muska yazılır, tazının boynuna asılır. Artık sipahinin tazısı şehzadenin tazılarına göz açtırmaz. Nerede bir av varsa, ilk önce sipahinin tazısı avlar. Bayezid’in emri ile tazı huzura getirilir. Bakar ki boynunda bir muska asılı, emreder açtırır. Muskada şunlar yazılıdır: “Tamah ettim semeğe (balığa).  Muska yazdım köpeğe. Ya geçsin tazıları, ya dayansın köteğe.” Şehzade Bayezid muskanın macerasını dinledikten sonra yazının güzelliğine hayran olur. Hamdullah ile tanışıp dost olurlar. Sultan Bayezid Han’ın 1481’de tahta çıkmak için İstanbul’a giderken yanında götürdüğü Hamdullah, zaman gelir hat sanatının en büyük üstatlarından Şeyh Hamdullah olur.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKudüs Bizimdir
Belge Okumaları

İslam tarihinde; gerek Mirac hadisesinin yaşanması, gerek Müslümanların ilk kıblesi olması, gerekse gönderilen birçok peygamberin ilahi emirle Kudüs şehrini yaşam alanı olarak seçmesi ve burada hak dinin yayılması gibi sebeplerle Kudüs’ün, dolayısıyla Filistin coğrafyasının önemli bir yeri bulunmaktadır. Yüce Allah’ın çevresini mübarek kıldığı (İsrâ, 1) ve Peygamber Aleyhisselamın ibadet için gidilebilecek üç mescitten biri olarak zikrettiği (Buhari, Müslim) Mescid-i Aksa, tarih boyunca uğruna büyük mücadelelerin sergilendiği bir mekân olmuştur. Hz. Musa’nın Firavun’un zulmünden kaçarak İsrailoğulları’nı Filistin topraklarına yerleştirmesi ve Allah’ın bu toprakları mukaddes kılması, zamanla hak dini tahrif eden Musevilerin bu kutsallığı çok farklı ve yanlış bir yöne çevirmelerine neden olmuştur. Tarihte Babil ve Roma devletlerinin eliyle iki defa bu topraklardan ayrılmak zorunda bırakılan Yahudiler, ilahi vahyi dünyevi hırslarına göre değiştirmişler, kendilerini tek üstün ırk kabul ederek Kudüs’ün merkez olduğu bir coğrafyada büyük bir krallık kurmayı hedeflemişlerdir. Bu düşünceye referans olmak üzere Tevrat’ta geçen şu cümleleri zikredebiliriz: “Dehşetimi önünüzden gönderecek, karşılaşacağınız bütün halkları şaşkına çevireceğim. Düşmanlarınız önünüzden kaçacak. Hivliler'i, Kenanlılar'ı, Hititler'i önünüzden kovmaları için önünüz sıra eşekarısı göndereceğim. Ama onları bir yıl içinde kovmayacağım. Yoksa ülke viran olur, yabanıl hayvanlar çoğaldıkça çoğalır, sayıları sizi aşar. Siz çoğalıncaya, toprağı yurt edininceye dek onları azar azar kovacağım. Sınırlarınızı Kamış Denizi'nden (Kızıldeniz) Filist Denizi'ne (Akdeniz), çölden Fırat Irmağı'na kadar genişleteceğim. Ülke halkını elinize teslim edeceğim. Onları önünüzden kovacaksınız. Onlarla ya da ilahlarıyla antlaşma yapmayacaksınız. Onları ülkenizde barındırmayacaksınız. (Mısır’dan Çıkış, 23/27-33)” Aslında Yahudiler, diğer devletlerde yaşadıkları olumsuzlukları ve baskıyı İslam devletlerinde görmemişlerdir. Hz. Ömer’in Kudüs’ü fetihten sonra halka din ve hayatları hususunda verdiği amannâme, Haçlıların Kudüs’e girdiklerinde Müslüman ve Yahudi nüfusu katletmesine karşılık, 1187’de Selahaddin Eyyûbî’nin Kudüs’ü kurtararak bu topluluklara şehre giriş izni vermesi, Elhamra Fermanı’yla 1492’de İspanya’dan kovulan Yahudilerin Osmanlı ülkesine mülteci olarak kabul edilmesi gibi vakalar, hak dinin farklı inançtaki milletlere bakışının nasıl olması gerektiğini en güzel biçimde anlatmaktadır. Yahudiler Osmanlı döneminde de dini ve ekonomik hürriyetlerini rahat bir şekilde devam ettirmişlerdir. Farklı millet ve kültürlerin kendilerine hayat alanı bulduğu Osmanlı coğrafyasının her köşesinde olduğu gibi, Kudüs ve çevresinde de Yahudiler özgürce yaşamışlar, özellikle 19. yüzyılda kazandıkları ayrıcalıklarla ticari faaliyetlerini serbestçe yapabilmişlerdir. Bütün bu rahatlığa karşın, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra milliyetçilik akımlarının da etkisiyle Yahudiler, inançlarına göre kutsal topraklarda bir Yahudi devleti kurma ideali olarak nitelendirilen Siyonizm’i tekrar canlandırdılar. Aslında Osmanlı Devleti, daha 17. yüzyılda Sabetay Sevi’nin bütün Yahudileri anavatanda toplama çabasını bildiğinden, bu kavrama yabancı değildi. Özellikle Avrupa devletlerinin Osmanlı’yı parçalama planlarının yoğunlaştığı 1870’lerden sonra Siyonist hareketler daha da arttı. Kutsal toprakların Filistin’de olması, Osmanlı’yı bu hareketin ister istemez merkez noktası yapmıştı. 1897’de Basel şehrinde Theodor Herzl başkanlığında toplanan 1. Dünya Siyonist Kongresi, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Yahudileri belirli bir plan dâhilinde Filistin’e yerleştirmeyi amaç edindi. Aliyah denilen ilk Yahudi göçü bu yıllarda gerçekleşti. Sayıları az olan ve civar şehirlere yapılan bu göçten sonra Yahudiler, Sultan Abdülhamid’e belirli teklifler karşılığında Kudüs’e yerleşme ricasında bulundular. Abdülhamid, zulüm gören Yahudilere farklı bölgelerde yerleşme imkânı tanınacağını, ancak bir karış dahi olsa toprak satamayacağını, bu vatanın kendisine değil millete ait olduğunu, canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemeyeceğini belirtti. Bununla birlikte toprak alım satımının yasaklanması, hacılara kalıcı ikamet verilmemesi ve vize konulması gibi tedbirleri yürürlüğe koydu. Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle rahatlayan Siyonistler Filistin topraklarını ele geçirmek için her türlü hukuk dışı yollara başvurmaya, kurdukları fonlar vasıtasıyla daha fazla toprak satın almaya başladılar. Kendilerini destekleyen İngiltere’nin bölgedeki Arap milliyetçilerini Osmanlı’ya karşı kışkırtması, Ortadoğu coğrafyasını daha karmaşık hale getirdi. 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour’un Yahudi yurdunun kurulmasına ilişkin verdiği destek bildirisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra da fiili olarak devam etti ve bu süreç, 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasını netice verdi. O dönemden günümüze kadar süregelen hadiseler göstermektedir ki, Yahudilerin yukarıda zikrettiğimiz Tevrat ayetlerindeki hedefe ulaşmaktaki çabaları hiçbir zaman bitmeyecektir. Müslümanlar bu niyeti unutmamalı, Filistin ve Kudüs’ün örtülü işgal girişimlerine karşı konuyu daima gündemde tutmalıdır. Biz de Kudüs’ü unutmamak adına bu sayımızda, Sultan Abdülhamid döneminde Yahudilerin farklı hilelere başvurarak Kudüs’ü ele geçirme girişimlerine mukabil, alınması gereken tedbirlere ilişkin iki vesika paylaşıyoruz. Belgenin Transkripsiyonu Dâhiliye Mektûbî Kalemi Müsveddâtına Mahsûs Varakadır Târîh-i tebyîz Hicrî: 29 Cemâziyelâhir sene 1310 Rûmî: 6 Kânûn-ı Sânî sene 1308 Hâriciye Nezâret-i Celîlesine Kudüs-i şerîfde bulunan bi’l-cümle Mûsevîlerin baʻde-ezîn emlâk beyʻ u şirâ âyinlerinin menʻi lüzûmu nezâret-i âcizî ile Defter-i Hâkânî Nezâretinden bildirildiğine dâir Kudüs mutasarrıflığından mebʻûs telgrafnâme sûretinin leffiyle ve arz-ı Filistin’de Mûsevî muhâcirlerin kabûl olunmamaları ittihâz olunan karâr iktizâsından ise de kadîmen yerleşmiş ve emlâk sâhibi bulunmuş olan Yahûdîlerin mülklerini satmakdan veyahud yeniden arâzî almakdan menʻ olundukları hakkında maʻlûmât olmadığı beyânıyla icrâ-yı îcâbı tevârüd [iden] 29 Kânûn-ı Evvel sene 1308 târîhli tezkire-i aliyye-i âsafânelerinde işʻâr olunmuş ve mahâll-i mezkûrede muhâcirîn-i merkûmenin menʻ-i tavtînleri esâsen muktezâsı irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhîden olub fakat baʻzı me’mûrların eser-i gaflet ve müsâmahaları olarak Yahûdîlerin tebdîl-i kıyâfetle oralara duhûl ve nâm-ı müsteʻâr ile ve desâis-i sâire ile arâzî temellük itmekde oldukları anlaşıldığından hükûmât-ı mahalliyece ittihâz olunan takayyüd cümlesinden olmak üzere işʻâr-ı ahîre değin tapu yoklama me’mûrlarının mâbeyn senedleri üzerine tapu varakası virmelerinin muvakkaten menʻi bâ-tezkire-i sâmiye izbâr buyurulması üzerine keyfiyetin Suriye ve Beyrut vilâyetleriyle mezkûr mutasarrıflığa bildirildiği lede’t-tahkîk anlaşılmış olmağla ol bâbda. DH_MKT__02043_00094_001_001 Belgenin Özeti Kudüs’teki Musevilerin bundan sonra emlak alıp satmaları ve Filistin topraklarına Musevi göçmenlerin kabul edilmemesi hususunda karar alınmış olsa da, Yahudilerin kıyafet değiştirerek ve farklı hilelerle arazi satın almakta oldukları anlaşıldığından, ikinci bir emre kadar tapu memurlarının tapu senedi verme yetkilerinin geçici olarak durdurulduğu konusunda Dahiliye Nezâretinden Hâriciye Nezâretine gönderilen tezkire (18 Ocak 1893). Belgenin Transkripsiyonu Muhât-ı ilm-i âlî-i hazret-i hilâfet-penâhîleri buyurulduğu üzere Rusya ve Romanya’dan nefy olunmakda olan Mûsevîlerin iskânı ve hattâ Kudüs-i şerîf civârında bir devlet-i Mûseviyenin müceddeden teşkîl ve temkîni zımnında Londra ve Paris şehirlerinde “İstimlâkât-ı Mûseviye” ve “Siyonist” unvânı tahtında zengîn ve müteneffiz cemʻiyyetler teşekkül itmiş ve dînen ve siyâseten zararı derkâr olan teşebbüsât-ı mefsedet- kârâne-i mezkûrenin menʻi zımnında Avrupa’dan nefy olunagelen Mûsevîlerin arâzî-i mukaddesede iskânı ve husûsiyle arâzî-i mezkûrenin maʻhûd Mûsevîlere ferâğı irâde-i hikmet-âde-i hazret-i hilâfet-penâhîleriyle katʻiyyen menʻ buyurulmuş ise de Kudüs-i şerîf civârında ve bi’l-hâssa Taberiye kazâsında birçok arâzî maʻhûd cemʻiyyetler nâmına vekîlleri olan Osovski nâm Mûsevî tarafından Beyrut ahâlîsinden Sabbağ nâm zât vâsıtasıyla teferruğ idilüb üzerine ecnebî olan ve her an imtiyâzât-ı ecnebiyeyi iddiʻâ ve dermiyân iden Mûsevîler iskân idilmekde olduğu ve Taberiye kâimmakâmının şikâyât-ı muhıkkasına rağmen me’mûrîn-i vilâyet Osovski’nin ve iskân itdirdiği Mûsevîlerin tecâvüzâtını menʻ itmek şöyle dursun, arâzînin vukûʻ-ı ferâgati ve ecnebî Mûsevîler beyninde taksîmini arâzî-i mefrûğada şerîk olan ve ferâğ-ı vâkıʻa aslâ râzı olmayan İslâm ahâlîsine alâ-hilâf-ı emr-i celîl-i hazret-i hilâfet-penâhîleri cebren kabûl ve tasdîk itdirmeye çalışılub vilâyetin iltimâsına istinâden her nevʻ tazyîkâtdan geri durmadıkları ve hattâ Şecerâ nâhiyesinin Mûsevîlere satılması üzerine orada bulunan câmiʻ-i şerîfin vakfı bile Mûsevîler tarafından zabt ve alınmasından dolayı şikâyete cür’et iden ahâlî-i Müslimeden baʻzı erbâb-ı diyâneti habs idegeldikleri maʻa’l-istiğrâb istihbâr olunagelmiş ve taʻmîk-i keyfiyet idildikde maʻhûd cemʻiyyetlerin vekîli olan merkûm Osovski nâm Mûsevî-i mûmâ-ileyh Sabbağ ile maʻan akdemce Dersaâdet’e gelüb ve her dürlü vesâite mürâcaʻat iderek Mûsevîlerin arâzî-i mukaddesede cevâz-ı iskânı ve arâzî-i mukaddesenin maʻhûd cemʻiyyetler nâmına cevâz-ı ferâğı zımnında her nasılsa Meclis-i Hâss-ı Vükelâdan bir karâr istihsâl itmiş ve işbu karâr ol bâbda akdemce şeref-müteʻallik buyurulan irâde-i seniyye-i hazret-i hilâfet-penâhîlerine külliyen muhâlif olduğu hâlde arz-ı atebe-i ulyâ idilmeyerek ale’l-acele Beyrut vilâyetine teblîğ itdirilmiş ve mârru’l-arz iltimâs-ı vilâyet-penâhî vâlî bey nezdinde mahfûz kalan işbu karârın mazmûnuna mebnî olduğu anlaşılmış ve mefdeset-i [mefsedet-i] maʻrûza devâm ider ise telâfîsi gayr-ı kâbil birçok netâyic-i elîmeyi tevlîd idebileceği ve meselâ “İstimlâkât-ı Mûseviye” ve “Siyonist” gibi Avrupa’da teşekkül itmiş ve Suriye’yi zabt itmeği maksad ittihâz itmiş olan zengîn şirketlerin müddet-i kalîle zarfında oralara vazʻ-ı yed ile ahâlî-i Müslimeyi ecdâdının arâzîsinden külliyen mahrûm idecekleri reviş-i hâlden anlaşılmakda olduğu cihetle Beyrut vilâyet-i celîlesinin ânifü’l-arz teşebbüsât-ı mefsedetkârâneyi himâye içün istinâd eylediği Meclis-i Hâss-ı Vükelâ karârına hükmen ve hikmeten takaddüm iden ve arâzî-i mukaddesenin Mûsevîlere ferâğına katʻiyyen mâniʻ olan irâde-i seniyye-i cenâb-ı şehinşâhîleri ahkâm-ı münîfesinin infâzı ile müşkilât-ı müstakbelenin önü alınması husûsunun hasbe’s-sadâka ve’l-ubûdiyye atebe-i ulyâ-yı şevket-ihtivâ-yı hazret-i hilâfet-penâhîye arza ictisâr kılındığı maʻrûzdur, fermân efendimizindir. Fî 11 Temmuz sene 1317 Abd-i memlûkleri Muhammed Arslan Y__PRK_BŞK__00064_00128_001_001 Belgenin Özeti Kudüs civarında bir Yahudi devletinin kurulması için dernekler kurulduğu, Rusya ve Avrupa’dan sürgün edilen Yahudilerin bu derneklerin çatısı altında Filistin topraklarında arazi satın alarak iskân edildiği, razı olmayan Müslüman ahalinin de baskıya maruz kaldığı, hatta Meclis-i Vükelâ’dan kurulan dernekler adına arazi tahsisine ve Yahudilerin iskânına yönelik karar çıktığı, bu kararın padişahın onayına sunulmadan direkt Beyrut valiliğine tebliğ edildiği, bu gibi teşebbüsler devam ederse Müslümanların tamamen Filistin topraklarından mahrum edileceği beyanıyla, hem Meclis kararının iptal edilmesi hem de bu oyunların önüne geçilmesi hususunda Muhammed Arslan tarafından Yıldız Başkitâbetine gönderilen maruzat (24 Temmuz 1901). Abd-i memlûk: Köle olan kulAhîr: SonrakiAhkâm-ı münîfe: Yüce hükümlerAkdemce: ÖncedenAlâ-hilâf-ı emr-i celîl: Yüce padişah emrinin zıddına olarakÂnifü’l-arz: Az önce arz edilmiş olanArâzî-i mefrûğa: Ayrılmış, hakkı başkasına devredilmiş arazilerArz-ı atebe-i ulyâ: Yüce padişah eşiğine sunmakAtebe-i ulyâ-yı şevket-ihtivâ: Kudret ve heybet ihtiva eden yüce padişah eşiğiBa‘de-ezîn: Bundan sonraBâ-tezkire-i sâmiye: Sadrazamın yazısı ileBey‘ u şirâ: Satış ve alışBeyninde: ArasındaCem‘iyyet: Dernek, örgütCevâz: Ruhsat, izinDerkâr: Açık, aşikârDermiyân: Anlatmak, söylemekDesâis: Gizli hileler, desiselerDuhûl: İçeri girmeErbâb-ı diyânet: Din ehli, MüslümanlarFerâğ: Vazgeçme, hakkından vazgeçmeHasbe’s-sadâka ve’l-ubûdiyye: Sada­kat ve itaatten dolayıHikmet-âde: HikmetliHilâfet-penâhî: Hilafetin sığınağı, padişahİctisâr: Cesaret göstermekİltimâs: Rica, yardımİrâde-i seniyye: Padişahın emriİstihbâr: Haber almakİstinâd: Dayanmakİş‘âr: Yazı ile bildirmeİttihâz: Edinmek, kabullenmekİzbâr: YazmaKadîmen: Eskiden beriLede’t-tahkîk: İncelemeden sonraLeff: EkMa‘a’l-istiğrâb: ŞaşırarakMa‘an: BirlikteMahfûz: SaklıMa‘hûd: Vaad edilen, belli olanMârru’l-arz: Yukarıda arz edilmiş olanMazmûn: Mana, anlamMe’mûrîn: MemurlarMebnî: -den dolayıMeb‘ûs: GönderilenMeclis-i Hâss-ı Vükelâ: Sadrazam başkanlığında toplanan Bakanlar KuruluMefsedetkârâne: Bozgunculuk Merkûm: Adı geçenMuhât-ı ilm-i âlî: Yüce ilmin etrafını çevirmesi, bilgisinin dâhi­linde olmasıMuktezâ: Lazım gelen, icap edenMûmâ-ileyh: Adı geçenMüddet-i kalîle: Az bir zamanMüsveddât: MüsveddelerMüşkilât-ı müstakbele: Gelecek sıkıntılarMüteneffiz: Nüfuzlu, sözü geçenNâm-ı müste‘âr: Örtülü isimNefy: SürgünNetâyic-i elîme: Elem verici sonuçlarReviş-i hâl: Durumun gidişiŞehinşâh: Şahlar şahıŞeref-müte‘allik buyurulan: Şerefle ortaya çıkanŞikâyât-ı muhıkka: Haklı şikâ­yetlerTakaddüm: Öne geçmekTakayyüd: KısıtlamaTa‘mîk-i keyfiyet: Durumun derinlemesine araştırılmasıTavtîn: Yerleştirme, yurtlandırmaTazyîkât: BaskılarTecâvüzât: SaldırılarTeferruğ: VazgeçmeTemellük: Mülk edinmekTemkîn: YerleştirmeTevârüd: Vârid olma, gelmeTevlîd: Doğurmak, sonuç vermekTezkire-i aliyye-i âsafâne: Sadrazamın yüce yazısıVaz‘-ı yed: El koyma, ele geçirmeVesâit: Vasıtalar, araçlar

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki tabloda her satırda harfler karışık olarak verilmiştir. Her satırdaki bu harflerden anlamlı birer kelime üreterek sağ taraftaki boş kutulara yazalım. Boş kutuların sağ tarafında kelimenin kaç harf olduğu yazılmıştır. Yani satırlarda fazladan harfler de bulunmaktadır. Boş kutular bittikten sonra o sütundaki kelimeleri yukarıdan aşağıya bir satır üzerinde yazdığınızda bir cümle oluşacaktır. Cümle, Hazret-i Ömer’e ait sözdür. Bu cümleyi 25 Eylül’e kadar mektup@osmanlicadergi.com posta adresine gönderiniz. Doğru cevabı gönderenler arasında yapılacak kur’a ile ilk beş takipçimize “Osmanlıca Delilleriyle İman Esasları” hediye edilecektir.             C E V A P          

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak